2 - G e r ç e ğ e dair kesin h ü k ü m y ü r ü t ü l e m e z diyenlerin kanaatleri
de hayata tatbik edilince, g e n e iki zıt kutup m e y d a n a çıkar:
a) Agnostiklere
göre:
Agnostik felsefe "Evreni tanı-
manın veya hiç olmazsa esaslı-
ca tanımanın mümkün olacağını
inkâr eder." (Lenin, Materya-
lizm ve Ampiriyokritisizm,
s. 13) Agnostiklere göre, me-
tafizik gerçeğin bulunduğunu
ispat edemeyeceğimiz gibi, bu-
lunmadığını da ispat edemeyiz.
Bilemeyiz! Olabilir, olmaya da
bilir... Ne malûm? Bu kadar çok
doktrinlerin mevcut olması bile,
hiçbir doktrinin mutlak gerçeği
bulamadığını gösterir.
Agnostiklerin pratikte güt-
tükleri hedef, ikiyüzlülüğü bi-
limleştirmektir. Bilim keşiflerinin
ortaya attığı gerçekler önünde
İdealizm ve Safsata çökmeye
başlayınca, buna gönülleri (veya
keseleri) kail [razı] olmayan Ag-
nostikler, sözde derinleşmek,
gerçekte suyu bulandırmak yo-
luyla kaçamak yapıp, ölmek
üzere olan İdealizme ve Sübjek-
tivizme açık kapı bırakırlar.
a) Diyalektik Materyalizme göre:
Evreni pekâlâ tanırız. Tanımadıkla-
rımız daima bulunabilir. Ama bu tanı-
dığımız gerçekleri inkâr için bir sebep
değildir. Bir şeyi tanıyıp tanımadığımız
işle anlaşılır: Elektriği tanıyoruz. Çünkü
onun şartlarını yerine getirdiğimiz her
yerde oluştuğunu görüyoruz. Metafizi-
ğin aradığı mutlak gerçek de, kendin-
den evvelki bir sürü izafi gerçeklerden
sonuç olarak doğar. Binlerce yıldan
beri İdealizm-Materyalizm kavgası var.
Toplum geliştikçe hemen bütün insan
bilgileri yavaş yavaş İdealizmden ve
Felsefe metafiziğinden sıyrılıp, Pozitif
Bilimlere ve Materyalizme doğru yö-
neliyor. Gerek İdealizmin ve Metafizi-
ğin, gerek bütün öteki sapık Felsefe
sistemlerinin en son tutamakları olan
Toplum bilimi de, Marksizmle beraber,
Pozitif Bilimler alanına girmiştir. Bugün
Din ve Felsefe sistemlerinin dahi, mad-
di açıklamaları bulunmuştur. Metafizik
kuruntu ve idealizmler en son barınak-
larından dahi atılmış ve atılmaktadır.
Hâlâ, nasıl olur da, Nasreddin Hoca'nın
kayıp eşeğini aradığı gibi; "Hele bir şu
tepenin ardı kaldı" deyip, sükûnetle
İdealizm veya Mutlak Gerçeklik ihti-
malini öne sürebiliriz? İnsanlığın gelişi-
mi, bütün öteki sistemleri çürütürken,
Diyalektik Materyalizmi adeta mutlak
gerçek seviyesine çıkarmıştır
-
.
b) Eklektiklere göre:
Görünüşte Agnostiklerin ter-
sine; her doktrinde bir parça
gerçek bulunduğuna inanır. Bu
parçalı kanaatlerden yamalı bir
bohça yapıp, gerçek cevherini
onun içinde saklı tutar. Bu iddia
sözde her sistemi hoş görürken
hiçbir sistemi kabul etmemeyi
yahut hiçbir sistemi tutmazken
b) Diyalektik Materyalizme
göre:
Her sistem, az çok ve hiç olmazsa
görünüşte Gerçeğin bir yanını kendisine
siper etmeden kurulamaz. Lâkin Ger-
çek bir tek yanlı değildir, bir bütündür.
O bütünün içinde her şey sırf mutlak
olmayabilir. Tersine en mutlak gerçek
bile ancak zaman ve mekân şartlarıyla
bağlıdır. "Diyalektik, zıddiyetlerin yer
hepsine flört yapmayı akıl işi sa-
yar. Böylece tersine agnostik ol-
muş olur. Mutlak hiçbir doğrula-
mayı kabullenemez.
"Eklektik 'fazla mutlak' doğru-
lama istemez. Ta ki, kendi burju-
va filisten [zındık] dileğini devri-
min yerine geçirebilsin." (Lenin,
Kurucu Meclise Dair Tez)
değiştirmesini ve bunalımlarla tarihin
anlamını ve neyi gösterdiğini mey-
dana çıkararak, mutlak gerçeği naks
eder[noksanlaştırır, eksiltir]."(Lenin,
age) Yoksa her doktrinden bir kaşık
alıp, hiçbir doktrine sap olamamak,
anlayışımızı çorbaya çevirmektir.
Maddeyi ele alırken maddeci, hareke-
ti veya ruhu ele alırken idealist veya
rölâtivist olacağım demek, sürekli ola-
rak kendi sözünü çürütmektir.
III- DİYALEKTİK MATERYALİZME G Ö R E GERÇEK
Yukarıda, bütün öteki kavrayışlarla Diyalektik Maddeciliğin farklarını
araştırırken, Diyalektiğin Gerçeğe dair ne düşündüğünü de söylemiş-
tik. O dağınık sözleri şimdi azıcık daha derli toplu kılmaya çalışalım.
Gerçek konusu, tekrar edelim, "Gnoseologie", yani "Bilgi konusu"dur.
İnsan bilgisi Gerçeği kavrayabilir mi, kavrayamaz mı?
Marks ve Engels'e göre Bilgi; gerçek Dünyanın kafamızda bıraktığı
bir iz ve parıltı (reflet = yansıma)dır. Bu parıltılı iz, "izafidir" derken,
neyi anlıyoruz? Sübjektivistlerin zannettikleri gibi, o yansımaların ya-
lan veya inanılmayacak şey olduklarını mı? Hayır. Bilgimiz izafidir de-
mek: "Cihan sistemini tekmil bağ ve zincirlenişi içinde, tam olarak" (
F. Engels, Anti-Dühring (Marks-Engels, Werke, C. 20)) kavrayama-
yız demektir. Yani, itiraz götürmez biçimde gelmiş geçmiş ve gelecek
her şeyi içine alan bir tek Gerçek elimize geçemez. Bundan doğal ne
var? Çünkü Dünya bizden önce vardı. Ve bir gün insanlık yeryüzün-
den yok olduğu zamanda da var olabilir. Dünyanın evvel ve ahir (ilk
ve son), bütün hâllerini tam oldukları gibi kavramamız mümkündür
demek, dünyadan önce ve dünyadan sonra kafamızın, düşüncemizin
var olduğunu ileri sürmeye varır. Böyle bir varsayım, ancak Dincilerin
"Allah"ı veya İdealistlerin "Fikir"i için akla gelir. Yani ispatsız bir iman-
dır
-
. İlme değil itikada, inanmak arzusuna dayanır. Bilim, insan kafa-
sının ve düşüncesinin insan hayatı ve insan faaliyeti olmayan yerde
bulunamayacağını göstermiştir. Doğanın ilk çağlarında insan yoktu.
İnsan yeryüzümüze özgü bir varlıktır. Dünyamızın yıkıldığı gün insan
da kalmayabilir. Biz ancak bulunduğumuz çağları ve o çağların ilişkile-
rini kültürümüzle düşüncemize mal edebiliriz. Dünya, kuruldu kurulalı
aynı kalmaz. Evrenin ezeli ve ebedi bir süreç halinde oluşu, boyuna
gelişim ve değişimlere uğraması, ondaki geçmiş geçecek "tekmil bağ
ve zincirlenişi tam olarak" kavramamızı imkân dışında bırakır. İnsanlık
bugün bilmediği şeye bilmiyorum diyebilecek seviyede bir düşünce
ilerlemesine ve toplumsal cesaret çağına erişmiş bulunuyor.
Dostları ilə paylaş: |