raberlikleri, inkârın inkârları vardır. Hislerimizde bile, elimizde olmayan,
"Ferman dinlemeyen" bir gelişme özelliği var. Dilediğimiz gibi düşünme-
ye bile "izinli" değiliz. Hesap yapmak için, hesap bilimini bilmeye, fikir
yürütmek için düşünmeyi öğrenmeye mecburuz. Neden? Çünkü, his,
fikir ve dileklerimizin dahi, keyfî olmayan kendilerine özgü birer geliş-
meleri vardır. O gelişmelere uymak farzdır. Her olay gibi, düşüncenin de
gelişmesi, kendine özgü zıtların bir arada yaylaşması, belirli fikirlerin,
belirli şartlar altında çatışıp İnkârın İnkârına varması ile olur.
Bütün bu anlattıklarımız bir sonuca varıyor: Gerçek, zannedildiği
kadar iğreti olamaz. İnsanın kafasında olayların tam aynalaşmasıdır.
Onun için, felsefenin ana konusu Gerçek meselesi olur. Bütün felse-
felerin başı, Gerçek önünde aldıkları duruma bağlıdır. Her düşünce
metodu, kendi kendine ilkin şunu sorar:
İnanılacak bir Gerçek var mıdır? Varsa nasıl şeydir?
Meseleye şimdiye kadar verilmiş cevapları, iki büyük kısma ayıra-
biliriz:
a) Metafizik Felsefe sistemlerinin Gerçeği kavrayışı;
b) Diyalektik Felsefe mantığınca Gerçeğin kavranışı...
Bu iki ayrı dünya görüşünü birbirinden ayırt etmek için en kısa yol,
birbirleriyle karşılaştırmaktır
-
.
Bu karşılaştırmayı;
1- Genel tanım,
2- Özel karşılaştırma olarak yaptıktan sonra, bir üçüncü başlıkta;
3- Diyalektiğe göre Gerçek sonucunu belirteceğiz.
I- GENEL TANIM
Bütün Metafizik Felsefe sistemleri "Gerçek" önünde başlıca 3 türlü
durum takınırlar:
1- Gerçek mutlaktır;
2- Gerçek yoktur;
3- Gerçek bilinmez...
a) Gerçek Mutlaktır (Tip: Dogmatizm)
Dogmatizmlere göre Gerçek vardır. Ama, Gerçek adını alabilecek
şey ancak ve yalnız MUTLAK olabilir. Mutlaklık derecesinde genel ve
soyut olmayan kavrama Gerçek denemez. Son derece genel ve soyut
olan Gerçeğe: Mutlak Gerçek veya Ezeli Gerçek, bir sözle Metafizik
Gerçek denir. Bütün Felsefenin gayesi onu aramak ve bulmaktır
-
.
MUTLAK nedir? Sözlükçe anlamını ararsak, Mutlak sözü içinde
özellikle şu sıfatlar bulunur:
1- Mutlak geneldir: Yani, izafi değildir. Mesela, baba insandır, dedi-
ğimiz vakit: baba, insana nazaran izafidir; insanın bir parçasıdır
-
. İnsan
ise, babaya nazaran mutlaktır; çünkü insan bütün babalarla beraber,
anaları, çocukları, dedeleri, nineleri de içine alır; en geniş bütündür.
2- Mutlak tamdır: Hiçbir eksiklik kabul etmez. Bir varlığa insan
dedik mi, her insanda olan şeyler mutlaka o varlıkta da bulunur.
3- Mutlak hâkimdir: İnsanın bütün sıfatları ve özellikleri mutlak
insana ve bütün insanlığa hâkimdir.
4- Mutlak şartsız kayıtsızdır: İnsan, falan vaziyette olunca insan,
filân vaziyette ise insandan başka şey olamaz.
5- Mutlak soyuttur: İnsan deyince, bu kavram içinde şahıs olarak
hiç kimse yoktur, fakat herkes vardır. Mavi gözlü beyaz Ahmet, esmer
kara gözlü Mehmet, doğrucu Hasan, yalancı Hüseyin aranmaz. Bunla-
rın şahıs olarak farkları tamamen unutulup, yalnız insan akla gelir.
6- Mutlak ebedi ve ezelidir: İnsan oldu olasıya insandır. Onun önü
ve sonu yoktur. Vb... vb...
Mutlak'ın tarifinde bu gibi sıfatları istediğimiz kadar çoğaltabili-
riz. Mutlak, adeta yalancı Allah'tır. Tanrı'nın "Esmâ-yi Hüsnâ"sı gibi
Mutlak'ın da sıfatları binbirdir. Hepsini bir araya toplayalım: Mutlak
demek İzafîlikle hiçbir ilgisi bulunmayan, hiçbir Çelişki kabul etme-
yen demektir. Hususîlik [özellik], noksanlık, şart, kayıt, somutluk gibi
sıfatlar, Mutlak'ın kendi alanında, "Hâkim-i mutlak" olması fikriyle çe-
lişkili sayılır
-
. İşte bu, hiçbir zaman kendi zıddını söylemeyen, asla de-
ğişmeyen, her yerde, her zaman aynı kalan gerçeğe Metafizik Gerçek
denir. Dogmatizm (Nassçılık) böyle bir gerçek peşinde koşan, öyle bir
gerçeğin bulunduğunu kabul eden felsefe sistemleridir.
Dogmatik felsefeler öteden beri iki büyük kampa ayrılırlar: 1- İde-
alizmler; 2- Materyalizmler... Gerek klâsik İdealist okullar, gerekse
klâsik Materyalist okullar, iddialarında, birinin ak dediğine ötekisi kara
dediği halde, her iki tarafın da birleştiği nokta; Gerçeğin ancak mutlak
olabileceğidir. İki tarafı ayıran şey, ele aldıkları konu ve öz sistemidir.
Bu konu ve öze dair olan düşünce metotları, tamamen aynıdır. İde-
aliste göre: her şey RUH'tur; Materyaliste göre her şey MADDE'dir.
Madde nedir? Mutlak, ezeli, değişmez bir cevherdir. Ruh nedir? O da
mutlak, ezeli, değişmez bir cevherdir.
Klâsik metafizikçi İdealist felsefelerle, Materyalist felsefelerin ana-
fikirleri arasında derin bir inceleme yapılırsa, en son duruşmada bir-
birlerinden pek az farklı bir düşünce yöntemine dayandıkları şaşarak
görülür. Çünkü, nihayet birinin Madde dediği şeye ötekisinin Ruh adını
verdiği anlaşılır. Bir türlü anlaşamamaları, fakat bir türlü de birbirleri-
ni mat edemeyişleri -sosyal sebepler bir yana- bundan ileri gelir. Biri-
nin bulduğu her delile karşı, öteki daima en zıt delili öne sürebilmiştir.
Yüzyıllarca süren Materyalizm-İdealizm kavgaları, Mutlak Gerçek pe-
şinde koştukları için, aynı çıkmaza varmışlardır.
b) Hiçbir Gerçek Yoktur (Tip: Septisizmler)
Dogmatizmler, gördüğümüz gibi, kısır bir boğuşma ile birbirlerini
yok etmeye çalışırken, gene onlar gibi Metafizik düşünce yöntemi gü-
den başka filozoflar, adeta bu kavganın sonucunu belirtirler: Mademki
Materyalizm Ruh yoktur diyor, İdealizm de Madde yoktur diyor... ikisi-
nin de sözü doğru; ortada ne Ruh, ne Madde sayılacak hiçbir gerçek
yok demektir. Bütün denemelerden sonra muhakkak olan bir şey var-
sa, o da hiçbir Gerçeğin bulunmadığıdır. Gerçek diye öne sürülen şey,
bizim öyle sandığımız, bizde gerçek olan şeydir. Bir başkasına göre
gerçek olmayabilir. Maddeciye sor: Gerçek Madde; Ruhçuya sor: Ger-
çek Ruh, der. Öyle ise, ne Madde, ne de Ruh gerçektir. Ortada Gerçek
diyecek hiçbir şey yoktur.
Mutlak Gerçek olmayınca, hiçbir gerçek olamaz diyen sırf inkârcı-
lar, başlıca iki büyük gidişe ve hizbe ayrılırlar:
1-Septisizmler (Şekçilikler);
2- Rölâtivizmler (İzafiyetçilikler)...
1- Septisizm: Mutlak surette ve toptan her türlü gerçeği yok bi-
lir. Eskilerin Reybiyyûn dedikleri Şek ve Şüphecilik yahut "İşkilcilik"
diye tercüme edebileceğimiz Septisizm: İnsan düşüncesinin her türlü
inancını kaybetmesidir. Ne denir ve ne olursa olsun, İsseptik (İşkil-
ci) kuşkuyla kafa sallar, dudak büker. Söylenilenin aksi de mümkün,
demek aslı yok. Biz öyle sanıyoruz. Başkası ne der? Az sonra başka
türlüsüne inanmayacak mıyız?
Septisizmin, sırf düşünce alanında, yani Mantıkta ve dolayısıyla da
Topluma uygulanışında: Politikada, Ahlâkta karşılığı SOFİZM (Safsa-
tacılık) veya DEMAGOJİ (Mugalâtacılık)tır. Sofist: istediği yalanı, bir-
takım mantık oyunlarıyla karşısındakine doğru gibi yutturacağına ina-
nır. Demagog: yaptığı Sofizm ile geniş kalabalıkları kandırıp, peşinden
sonsuza dek sürükleyebileceğine inanır. Her iki tip de, içinden hiçbir
şeye inancı olmayan yahut bir tek şeye; o andaki çıkarına inanan bir
İsseptik (İşkilci)dir.
2- Rölâtivizm de, tıpkı Septisizm gibi, hiçbir Mutlak Gerçek bu-
lunmadığına ve bulunamayacağına inanır
-
. İşkilciden farkı; bazı İZAFİ
(rölâtif: özgür) gerçeklerin bulunabileceğini kabul etmesindedir. Falan
zamanda, filan yerde şu veya bu şartlara göre Gerçek diye bir şey
vardır. Ama, o gerçekte genel ve mutlak bir değer aramak boştur. Bul-
duğumuz şeye, bir yönden Gerçek desek bile, başka yönden Gerçek
demeye imkân yoktur.
c) Gerçek Bilinemez
Bu üçüncü grup filozoflar, hiçbir gerçek bulunmadığını söyleyeme-
dikleri gibi, metafizik bir gerçek bulunmadığını da itiraf edemezler.
O zaman, ister istemez, ikiyüzlülüğe düşerler: bir söylediklerini öteki
Dostları ilə paylaş: |