54-Diyalektik Nedir indd



Yüklə 2,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə57/81
tarix26.11.2017
ölçüsü2,8 Kb.
#12761
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   81

2- Sosyoloji'nin yolu: Toplum ilişkilerinin kanunları. Bu metot, yı-
ğın hareketinin gidişine dairdir. 
Diyalektik maddecilik çok basit bir gerçeğe dayanır: Gerek kafamı-
zın, gerek yaşadığımız toplumun işleyişinde tutulacak biricik yol şudur 
dedik: Olanı olduğu gibi görmek! 
Diyalektik maddecilikten önce gelen metotlar, bir dereceye kadar 
hoşgörülebilirler. Çünkü, o zaman Gerçeğe giden başka yol, hemen 
hemen bilinmiyordu. Eski Yunan felsefesindeki diyalektik çoktan unu-
tulmuştu. 19. Yüzyıl ortasında kurulan modern diyalektikten sonra 
gelen bütün öteki Toplum ve Düşünce metotları ise, hiç sakınmadan, 
bir tek prensibe dayanırlar: Olanı olmadığı gibi göstermek! Yahut, 
olanı, olduğundan başka türlü göstermek... 
Olanlar, daima prose (gidiş, süreç) halindedir; yani, hem somut ve 
objektiftirler, hem değişir dururlar. Fakat, olanların bu iki yanını, iki 
özelliğini birden yalnız Diyalektik maddecilik yöntemi aynen kavrar. 
Öteki felsefe ve sosyoloji okulları, sürecin ya objektif ve somut varlığını 
yahut değişik oluşunu yahut her iki yanını birden görmeyiverirler. 
A) Felsefeler: deyince, bugün artık eski fikir fikir üstüne yığıla-
rak kurulmuş "İspanya'da Şato" gibi hayalî SİSTEM'lere bakan yok. 
Pozitif bilimler az çok her boşluğu dolduruyor. Bir Filozofun kendi 
kafasından, çok defa "işkembe-i kübrâ"sından attığı söz demetlerine 
hacet kalmadı. Bir zaman filozofların tekelinde oyalanan konular, şim-
di hepsi ayrı birer bilim halinde bağımsızlık kazanmışlardır. Filozofun 
kuruntu sahası değil, bilginin araştırma alanıdır
-

Felsefeden arta kalan tek şey: MANTIK'tır. Mantık demek, düşün-
ce kanunu demektir. Diyalektiğin dışındaki bütün Felsefe okullarının 
mantığı özellikle bir noktayı kavrayamaz: Süreç'in ikinci prensibi olan 
DEĞİŞME kanunu... Onlar, düşünceyi olaylarla karşılaştıracaklarına, 
bir düşünceyi gene soyut bir başka düşünce ile karşılaştırırlar ve me-
tafizik yoldan, sübjektif şekilde incelerler. Düşüncenin pratikle ayar-
lanmasını istemezler veya beceremezler. Düşüncede pratiğin, faali-
yetin, çevrenin, maddenin rolünü anlamadıkları yahut anlamazlıktan 
geldikleri için yanılmaya mahkûm olurlar. Diyalektik ise, her araştır-
manın bir değişikliğe doğru götürdüğünü bilir; her düşünceyi pratikle 
yüzleştirir, her sözü işin mihenk taşına vurur. Bu sayede GERÇEK'i 
kavramakta, bütün öteki felsefelerin, metotların üstüne çıkar. Çünkü 
insan kafasını, olayların tersine değil, gidişine uydurur. 
B) Toplum Bilimleri: Özellikle İçtimaiyattan (Sosyolojiden) Ta-
rih ve Siyasete kadar uzanan bilgilerdir. Bu alanda, diyalektikten 
başka bütün yöntemler, toplum sürecinde özellikle birinci prensibi: 


AYDINLATMA'yı kavrayamazlar. Çünkü onları, gerçeği bulmaktan çok, 
olayları bir maksat ve niyete göre yorumlamak ilgilendirir. Önceden 
kabul ettikleri yahut etkisinden kurtulamadıkları cüz'i gerçekleri, bü-
tüne mal etmeye, bütün gerçekmiş gibi göstermeye çalışırlar. Üstün 
azınlıkların, tarihsel gidişe aykırı çıkarlarını bile haklı çıkarmak direk-
tifi ile yola çıkmışlardır. Bu yüzden, olayların objektif ve somut ince-
lenmesini isteyemezler veya beceremezler. İnsan ilk bakışta yadırgar. 
Nasıl olur, Toplum olaylarını aydınlatmak için kurulmuş öyle koskoca 
bilimler, tam tersine işlerler, olayları karartmak için binbir dereden su 
getirirler? Ne çare ki bu böyledir. 19. asrın yarısından beri gelen bü-
tün "Sosyologlar= Toplumbilimcilerin yaptıklarına ve söylediklerine 
yakından bakalım; bütün saygı ve ün kazanmış alimlerin işleri güçleri, 
hep ırmağın yukarılara doğru aktığını "ispat" etmek, Diyalektiğin eşsiz 
aydınlatışını karartmak ve örtbas etmek uğruna çabalamaya varır
-

Görünüşte onlar da açıklama, yani aydınlatma için debelenirler. 
Ama, sözlerinin vardığı sonuçlara göz atılırsa açıklamadan köşe bucak 
kaçtıkları, aydınlıktan ödlerinin patladığı besbelli olur. Şöyle kulak ka-
bartılsa, onların da ağızları hep objektif ve somut lâf eder. Lâkin sözle-
rini işe çevirdik mi, iddialarını olaylarla yüzleştirdik mi; gerçek objektifi 
ve somutu gözden kaçırtmak için kanteri döktükleri meydana çıkıverir. 
Burada, göze çarptırmak için, bir nokta üzerine fazla bastık. Ge-
rek felsefeler, gerek toplum bilimleri ÖZELLİKLE tek yanlıdır, dedik. 
Felsefe; özellikle pratik değişikliklerle ilgisizliğinden sakattır; Bilim; 
özellikle açıklamada gerçekten objektif ve somut olamaz, dedik. 
"Özellikle" diyoruz. Maksat, hastalığın nereden başladığını ve nerede 
ağır bastığını belirtmektir... Yoksa, elbet, felsefe metotları sırf pratikle 
kopuştukları ve değişimden kaçındıkları için, aydınlatırken saçmalar-
lar. Hiçbir zaman yapındıkları, özendikleri objektifliğe ve somutluğa 
ulaşamazlar. Gene sosyal bilim metotları da aydınlatırken objektif ve 
somut olmaktan ürktükleri ve kaçındıkları için, toplumsal değişiklik-
lerde ve pratik faaliyette boyuna gülünç ve korkunç bir sapıtma örne-
ği olurlar; adeta maneviyat gözbağcılığı, hareket yolkesenliği, yolşa-
şırtıcılığı rolüne düşerler. 
Çünkü süreç gibi, onu sahiden kavrayış diyalektiği de bir bütündür. 
Gerek aydınlatımda, gerek değiştirimde tam olmak, her iki alanda 
eksiksiz ve aksaksız davranmak şarttır. Bunlardan hangisinde en ufak 
bir sürçmeye uğranılsa, hemen bütün düşünce ve pratik alanı karma 
karışır; bütün aydınlatım yanlıştan, bütün değiştirim bozgundan kur-
tulamaz. Diyalektiği bütün öteki felsefe ve bilim yöntemlerine üstün 
çıkaran şey, hiç yanıltmayan ve -kullanılmasını bildikçe- hemen hiç 
bozguna uğratmayan şey, aydınlatım ışığı ile değiştirim gücünü aynı 
zamanda aynı cesaretle uygulayabilmesidir. 


Yüklə 2,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   81




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə