evrim devrinden sonra mutlaka esaslı dönümler yapar. Diyalektik var-
lıkta, Tezle Antitez çatışması, nicelikçe biriktikten sonra, mutlaka yeni
ve bambaşka bir niteliğe döner. İşte bu Diyalektik atlayış dönümle-
rini iyice sezmek ve ona hazırlanmak, eski formülleri ezbere tekrar-
lamamak, Diyalektiğin ikinci şartıdır. Yanlışı sezmek yol üstündeki
uçurumu vaktinde kestirmek ise, Dönümü sezmek, yolun, o zamana
kadarki yönünü birdenbire değiştirerek dirsek kırdığını vaktinde gör-
mektir. Yanlışı vaktinde görmeyen nasıl uçuruma düşerse, Dönümü
görmeyen de, tıpkı öylece, yoldan çıkar ve sarp çöllerde kaybolur.
Dönümü sezmekten bunu anlıyoruz. Bu seziş için ne yapmalıyız?
a- "Bu dönümlerin bütün somut gelişimini ayrıntısıyla etüt etmeli";
b- "O esas üzerinde dönümlerin sakınılmaz olduğunu ispat etme-
li..." (Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri, 1904, C. V, s. 486)
Dönümleri sezmek: Orada görülecek her başkalığı ve beklenmezliği
önceden gözönünde tutarak, bu dönümün ister istemez yapılacağını
göze batırmaktır. Eski gidişe, kolay gerçeğe alışmış olan birçok başlar
dönemeç yerine gelince döner. Çugaşvili'nin dediği gibi, her yeni döne-
meçte arabaya sıkı tutunamayanlar, kendilerini yol üstüne tekerlenmiş
bulurlar. Diyalektik, o çeşit baş dönmelerine, sersemleyip sapır sapır
dökülmelere karşı, düşünceyi aydınlatır. Dönümün zorunlu olduğunu
bütün ayrıntısıyla bilince çıkarıp, insan iradesinin hürriyetini sağlar.
3- Anı Sezmek:
Değişiklik yaparken yanlıştan sakındık: Yol üstündeki uçurumu
vaktinde gördük. Bizi doğru amacımıza götürecek yolun dönemecini
iyice kavrayarak, başımız dönmeden dönüm yapmak için arabaya ve
dizginlere iyice sarıldık... Şimdi ne olacak? Tam vaktinde arabamızı
beklenilen zorunlu yöne çevireceğiz. İşte bu: ne erken, ne geç, böyle
"tam vaktinde" dönebilmek, Diyalektik anı sezmek, Anı yakalamak
diyebileceğimiz en son fiilî uygulama ve ameliyat prensibidir. Çünkü
asıl değişiklik bu anda olacak, bütün iş bu anda başarılacaktır.
Diyalektik, bütün Objektif aydınlatma, Somut aydınlatma ve Ger-
çeğin Kriteryumu gibi üç basamağından nasıl hep Pratiğin Kriteryumu-
nu bulmaya varırsa, yani bütün bilgi ve denemelerin hedefi Pratiğin
Kriteryumunu, yapılacak işin ve değişikliğin mihenk taşını bulmak idiy-
se, tıpkı öyle, Pratiğin Kriteryumunda dahi, gerek manivelâ kuvvetini
seçmek, gerek yanlışları ve dönemeçleri sezmek hep ve ancak bu so-
nuncu hareket için, Anı sezmeye ve anı yakalamaya varır. En elverişli
hareket anını kaçıracak olduktan sonra, bütün öteki ilk araştırmalar
ve buluşlar neye?.. Çünkü an kaçmış, hedef uzaklaşmış, atılan kurşun
boşa gitmiştir. Otomobili bulduk. Makineleri iyi kullanmayı öğrendik.
Eski yoldan artık ayrılmak gerektiğini, yanıltmayan dönemecin önü-
müzde bulunduğunu sezdik. Fakat, tam dönemecin önünde direksi-
yonu asıl hedefimize götüren yola çevirecek anı kaçırdıksa, ne olur?..
Arabamız ya yoldan çıkar, ya bizi bir taşa ağaca vurur yahut da çıkmaz
yollarda bizi asıl menzilimizden uzaklaştırır. Çünkü tam zamanında,
bizi selâmete kavuşturacak yola doğru yönelmeyi becerememişizdir.
Demek, Diyalektiğin bütün ağırlık merkezi gelir, bu anı seçmek,
tam zamanını sezmek noktasına dayanır. Otomobilimizin markası is-
tediği kadar iyi olsun, biz dilediğimiz kadar makine, fren ve direk-
siyondan anlar şoför olalım; hatta yanlış yola düşeceğimizi, bir dö-
nemece geldiğimizi anlayalım, eğer tam zamanında direksiyonu yeni
istikamete çevirmeyi beceremezsek, her şey boşa gider. Arkamıza
aldığımız yolcuları "menzil-i maksuda" (Menzil-i maksut: Amaçlanan
konak, ulaşılmak istenen hedef) indiremedikten sonra, bütün mezi-
yetlerimiz bir şeye yaramaz.
Diyalektik teorinin bütün Mukaddeme'leri [öncülleri], hareketin
bu Mantıkçıl sonucu içindir. O sonucu kavrayamayanlar, ancak teoriyi
yüksek raflarda koruyan, bilimi, içine gömülüp kalınacak bir döşek
sayan kürsü ukalâlarıdır. Diyalektik Maddecilik üstatları aynı zamanda
büyük kitleleri hatadan koruyarak dönemeçleri tam vaktinde göste-
ren, fırsat kaçırmayan slogan ve parolaları vermekte de ustadırlar.
Onun için, sosyal bilimin ne olduğunu hakkıyla kavramış bütün düşü-
nücüler gibi, sosyolojinin uygulanması (tatbikatı) demek olan siyaseti
bir güzel sanat haline getirmişlerdir.
Bütün bilimlerin daima tatbik edilen bir güzel sanat yanı vardır. Mü-
hendislikte matematik bir bilimdir; yapıcılık o bilimin güzel sanatıdır.
Hekimlikte doğa bilimleri birer bilimdirler; hasta tedavi etmek bütün
tıp bilimlerinin güzel sanat yanıdır. Böylece, Diyalektik, pratik ile teo-
ri arasındaki uçurumu doldurduğu gibi, bilimi güzel sanattan, teoriyi
estetikten ayrı sayan ve bu ayrılık üzerine burjuva darkafalılığı veya
küçükburjuva kuruntuculuğu ile birtakım tekeller veya mistisizmler
kuranları belli sınırlarına indirir. Gerçekte, her insanın nasıl hem teori,
hem pratikle uğraşması yalnız mümkün değil, aynı zamanda zorunlu
da ise, tıpkı öyle, her insanın hem bilimle, hem güzel sanatla uğraş-
ması yalnız mümkün değil, aynı zamanda zorunludur da... Yoksa, her
yerde olduğu gibi burada dahi tek yanlılık, yalnız bazı psikopatları
şişirmeye yarayan genel kültür yoksulluğuna dayanır. Diyalektik, in-
san kültürünü gerek bilim, gerek güzel sanat bakımından bir bütün
halinde insana verir; adamı tam adam yapar.
Sosyolojide mesele başka türlü olamaz. Sosyal bilimler alanında
"Anı sezmek"e belli meseleleri canlı hayata uygulayaraktan birinci
plâna çıkarmak da denir. Mesela, Marks ve Engels'in Sorge'ye mek-
tuplarını ele alalım:
Dostları ilə paylaş: |