A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


moyunça, iki yaşına basmış ve meme emmeyi bırakmış olan buzağı, dana. moyunda-



Yüklə 5,98 Mb.
səhifə64/90
tarix29.08.2018
ölçüsü5,98 Mb.
#65401
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   90

moyunça, iki yaşına basmış ve meme emmeyi bırakmış olan buzağı, dana.

moyunda-: at moyunda: kamçı ile atın boynuna vurmak ve bu suretle onu bir yana çevirmek (bu hareketiyle atlı protestosunu ifade ediyor ve çekilip gidiyor) ; keçeği sözün bugün boyundabay tanat: dünkü sözünübugün üzerine almayıp inkâr ediyor.

moyundaş-, biri-birinin boynuna sarılmak; eköö moyundaşpay koydu: ikiside kabahatini itiraf etmedi (yahut kendilerine karşı sürülen iddiayı üzerine almadı.)

moyunturuk, boyunduruk.

möbörö = memire 1.

möç, köç sözünün tekidir; köç-möçü menen bütün göçü ile.

mögdö-, bacakları pek fazla yormak.

mögö = mömö; mnögödöy salbıra folk. : tezellül ederek, yalvararak eğilmek.

mögöçüktö- = mögdö.

mökü, bir çeşit ayakkabı.

möl 1. möl-möl = mölt-mölt (bk. mölt).

möl II, f. çok yavaş; çok nemli; mlö otun: büsbütün yaş odun:

mölçör, tayin edilen nokya, muayyen hat, sınır.

möldür = möltür.

mölt: mölt-mölt et-: yıldırmak; mölt et: parlamak; közünön mölt etip caşı agıp ketti: gözlerinden parlayıp, yaşları akıverdi.

möltüldö-, parlamak, yalabılmak.

möltüldöt-, et. möltüldö-‘den.

möltür-, 1. yalabıyan, parlayan; 2. temiz, şeffaf; möltür bulak: temiz pınar.

möltürö-, 1. parıltı ile hafifçr titremek; sımap möltüröp turat: cıva yıldırıyor; cüzüm möltüröp turat: üzüm parlıyor; möltürögön kelinçek: güzel gelin, genç kadın; almaday möltürögön suluu kız: elma gibi parlak kız; 2. şeffaf, temiz olmak (başlıca, damla hakkında) ; möltürögön bir tamçı suu: şeffaf bir damla su.

mölüy-, yalvararak, rica ederek bakmak.

mölüyt-, et. mölüy-‘den.

mömö ö-, f. meyva, yemiş; mömö çığaçtarı: meyva ağaçları.

mömö ö-, meyva vermek (bitki hak.)

mömölöş-, müş. mömölö-‘den.

möndü, (destanda) kalmuklar ve çinliler tarafından bir savaş parolası gibi kullanılan söz.

möndülö-, “möndü” diye bağırmak (bir savaş parolası olmak üzere)

möndür-, dolu.

möndürlöö-, (dolu) yağmak.

möngü, gağ cemûdiyesi, ebedî kar; mönğgünün karınday: dağ cemûdiyesi karı gibi (ak).

mönğgülüü, cümûdiyeler ve ebedî karlar ile (dağ hakk.) ; mönğgülüü toolor: cümûdiyeli dağlar.

mönğkü-, 1. sıçramak; 2. gürlemek, çağlamak.

mönğküt-, et. mönğkü-‘den.

mönötay, r. şahit, yardımcı.

möntöğöy, küçük minnacık.

möntöy-, küçük görünüşte bulunmak.

möön, kırkbayır bağırsağı; möödünğ tuyuk uçu: kör bağırsak.

möönüt, a. vade, müddet, mühlet; kıska möönöt: kısa mühlet, kısa vadeli; möönötü uzatılğan karız: mahleti uzatılmış borç: möönöttön murda: vadesinden önce.

möönötsüz, müddetsiz, vadesiz; möönötsüzpasport: müddetsiz pasaoport.

möönöttüü, vadeli; ızak möönöttüü: uzun vadeli: kıska möönöttü: kısa vadeli.

möör, f. mühür, kendi aduı yazılı olan mühür; möör bas-: mühür basmak, mühürlemek.

möörö-, böğürmek.

möörök, çok böğüren inek yahut öküz.

mööröt, et. möörö-‘den.

möösül, tar. 1. kırgız memurlarının yahut kabile ulularının nezdinde usta atlı; 2. harp ganimetinin hanın yahut derebeyinin nefine ayrılan kısmı.

möp, mö hecesiyle başlıyan kelimelerin önüne takviye içi getirilir; möp-möldür; büsbütün şeffaf, tertemiz.

mörö- =möörö-

möröy, 1. kazanılan zaferin neticesi; zaferle tatmin edilmek (maddi neticeler olmıyabilir); 2. öndül, mükâfat; möröy al-: bahsi kazanmak, müsabakalarda yenmek; möröy aldır-: müsabakalarda kaybetmek, bahsi kaybetmek; möröyün aldırdı: müsabakada kaybetti; 3. = ordo 3; möröy at-: ordo oyunu oynamak.

möröylöş-, yarışmak (başlıca yaya ve at koşularında).

mramor, r. mermer

mubarek = maarek

muda, kuda sözünün tekidir; kudamudalar: dünür-filânlar.

mudaa = müdöö; mudaağa cet-: maksada, arzu edilen şeye ermek.

muğalim, a. muallim, öğretmen.

muğalimdik, muallimlik, öğretmenlik, muallimlik vazifesi yahut vaziyeti.

muhit, a. es. = okean.

mukaba, f. cilt, kitap cildi (‘)

mukabbat = makabbat

mukam, a. makam, ahenk (rhytme), ahenklik; aytkan sözün mukamına cetkiret: rabıtalı ve ahenkli konuşuyor; mukam sözdüü: tatlı sözlü.

mukamduu, ahenkli, mevzun; mukamduu ün: ahenkli ses.

mukakta-, (manaca) = mukaktan-; mukaktap coop bere alğanı cok: rabıtalı bir cevap veremedi.

mukaktan-, kekelemek, duraklamak, söz bulamamak, şaşırmak; “ men… meni ” dep mukaktanıp kaldı: şaşalayıp “ ben… beni “ diye mırıldandı ve kekeledi.

muktac, a. muhtaç.

muktacdık, muhtaçlık, ihtiyaç; eldinğ muktacdığı cönünde partiya menen ökümöttün kamkorduğu: parti ile hükümetin ahalinin ihtiyaçlarını düşünmesi.

muktasar, a. şeriat hükümlerini içine alan bir kitabın adıdır (muhtasarul-vikaye; m.)

mukum, büsbütün, tamamiyle.

mukur, 1. kör, körlenmiş (kesmez olan); mukur şibege: kısa (aşınmış) biz; ayağı

mukur: topal; mukurmunduz: bir hastalıktır, bununla musap olanın bütün vücudü karhalarla kaplanır; 2. filorcin kuşu: fringilla montifringillia.



mukuranğda-: mukuranğdap basalbay kaldı: aksayarak, ayağına basamadı.

mulcuy-, düm-düz olmak, pürüzleri kalmamak; sakal-murutu cok mulcuyğan abışka: sakalsız; bıyıksız ihtiyar.

multunğda- = moltonğda.

multuy-, moltoy.

muluk, 1. kesik, küt (diyelim, parmağın bir hayut birkaç tane boğumu kesik bulunduğunda); muluk kulak: kesik kulak; 2. çoc. küçük kızcağızın ferci.

muluke= muluk 2.

mumuş, cumuş sözünün tekidir; cumuş-mumuş bolup kalsa: iş-filân olursa.

mun, munu, mununğ, bk. bul I.

munabu= mabu.

munacat, a. yakarış, münacat (Allaha).

munar I = munara.

munar II, serap, karanlık, havanın hafifçe beyazımsılığı.

munar III, (destanda) kocaman bir ağacın adıdır.

munara, a. kule, minare.

munardan-, hafif karanlıkta, hafif sisle örtülmek; keçinde munardanıp kün batkan: akşam güneş hafif sis içinde batıyordu; munardanğan too: hafif sisle kaplanmış olan dağ.

munardaş-, (manaca) = munardan.

munarık = munar II.

munarıkta-, = munardan-.

munayım, a. yumşak mülayim, nâzik, halim, sâkin; sakimday çüzünğ munayım folk. : yüzün serap gibi mülâyimdir.

munça = mınça.

munçalık. mınçalık.

munçu (karş, sal I ) 1. sakat, (bir kolu yahut heriki kolu, bir bacağı yahut her iki bacağı olmıyan) ; 2. malûl, çalışma istidadını kaybeden; uruş muncusu: harp malûlü; emgek muncusu: emek malûlü (iş esnasında malûl olan).

munday = mınday.

munduz, mukur sözünün tekidir.

munet-, mint-, münt- (munu+et) ; öyle yapmak; münetip yahut mintip yahut müntür: öyle, şöyle, bu suretle; munetpe yahut mintpe: öyle yapma, böyle hareket etme.

munğ I, keder, can sıkıntısı gidermek; közdön munğ çeç-: can sıkıntısını gidermek; közdön munğ boldo: bir lâhzada gözden kayboldu.

munğ- II = munğay-; munğbay: kederlenmeden, tasalanmadan.

munğay-, II kederlenmek, hasret çekmek, tasalanmak.

munğayıkı, bir parça kederli; munğayıkı tart-: tasalanmak; cüzü munğayınkı: yüzü kederli.

munğayım, keder, tasa; munğayım tart-: kederlenmek, somurtmak.

munğayt- et. munğay-‘dan; köz munğayt-: hasretle bakmak, acıklı bir surette bakmak,.

munğda-, kederlenmek, merak etmek; kedeydin munğun munğdabadı: fakirlerin kaygılarını paylaşmadı, onları düşünmedi.

munğdan- = munğday.

munğdant, kederlenmeyi mucip olmak.

munğdaş, keder ve tasayı paylaşan.

munğduk, dert, keder; kımızdan eki kese içken-munğduk, ayrandan eki kese içken-şumduk ats. : iki kâse kımız içmek derttendir, iki kâse ayran içmek hayâsızlıktandır.

munğdur-, kederlenmeti mucip olmak.

munğduu, kederli, dertli, kaygılı.

munğduula-: munğdulup süylö: kederlenerek söylemek.

munğkan- = munğay-; munğkangan ün: hazin ses; munğkanıp ıylat: acı-acı bağırıyor.

munğkat- et. munğkan-‘dan; ırın munğkantıp brıp toktottu: kederli bir eda ile şarkı söyledi ve birden-bire şarkısını kesti.

mutn, (r. “bunt”) isyan (1916 yılında kırgız kıyamı); munt cılı: kıyam senesi (1916 yılı); munt cılı törölgön bala: 1916 yılında, yani kıyam senesi doğmuş olan çocuk.

muntur, tantır sözünün tekidir.

munu, munun, bk. bul I.

muptu, a. müftü, fetva veren kanunşinans(bk. batıba)

mura = murat.

murakır = mırakır.

murap I, f. köyde veya kasabada sulama tevzii işlerine bakan memur, mirâb.

murap II = mıras.

muras II mıras.

murat, a. gaye, arzu, murad; baylıkmurat emes, coktuk uyat emes ats. : zenginlik-gaye değil, fakirlik ayıp değil.

muraz I = mıras.

muraz II = murat; sen emne murazğa cettinğ? : sen ne muradına erdin? .

murç, f. siyah biber. (*)

murça, serbest zaman, boş vakit; murçam cok yahut murçam tiybeyt: vaktim yok meşgulüm.

murçu-, elden kaymak (aşık oyununda çelik hakkında) .

murçuy-, somurtmak; (memnuniyetsizlik ifade ederek) dudak bükmek; murçuyup kabağın tüyüp kuydu: dudak büktü ve kaşlarını çattı; ırancığan tüs menen murçuyup bir karap aldı: somurtarak ce muğber bir tarzda bir baktı; asımay tartkanda murçuyup kalat: enfiyeyi dil altına atarken dudakları iğritiyorlar.

murda, önce, daha evvel; mınadn murda körülbögön türdö: bundan önce görülmemiş şekilde; baarınan murda: her şeyden evvel; elden murda: 1) herkesten önce; 2) her şeyden önce; kün murda: vakti zamanında, önceden, münasip zamanında,; möönöttön murda: vadesinden önce, müddeti gelmeden.

murda = murda.

mursdağı, eskideki, evvelki; murdağı künü: evvelki gün.

murdu, bk. murun I.

murşap, f. tar. (kokand hanlığında) bir polis memuru, miri şeb.

murun I, 1. burun; murdu (bazan murunu) : burnu; it, murduna suu kirgende, süzöt ats. : köpek, burnuna su girdiğinde yüzüyor; eki kolubuzdu murdubuzga tığıp kala berdik: (iki elimizi burnumuza sokarak kaldık; murdun cenğine katıp, baş kötörö albayt; kuyruğunu kıstı, başını iğdi, kibiri gerildi (harf. : burnunu yenine saklayıp, başını kaldıramıyor) ; kündünğ murnu çıkkanda (yahut cayılganda sonğ yahut cayıları menen) : tam güneş doğmaya başlarken, sabah erken; açuusu murdunun uçunda: çabuk kızıyor; it murun: yabanî gül ağacı; 2. burun deliği; eki murdu dardaktap folk. : burun delikleri kabarıyor.

murun II, daha evvel, eskiden; kün murun: vakti zamanında; murunuraak: bir parça erkenden.

murundan-, (birisine. bir nesneye) burun hususunda benzemek; at baskan munundan: burnunu at çiğenim gibi basık.

murunduu, burunlu; kır murunduu, bk. kır I.

murunku, evvelki, eski.

muruntan, eskiden; öteden beri.

muruntuk, (develer, öküzler için) burunsalık.

muruntuka-, 1. burunsalık geçirmek; 2. mec. gem vurmak, zaptetmek.

muruntuktat-, et. muruntukta-‘dan.

murut I, a. mürid.

murut II, bıyık; murut al-: bıyığı kırpmak; muz murat: bir çeşit kara kuştur, ki gagasının iki yanında bıyıkları olur; murutunan küldü: bıyık altından güldü.

muruttu, pala bıyık.

murza = mırza.

musaapır, a. gezginci, yersiz-yurtsuz; musaapır gol-: aciz bir durumda bulunmak, yalnız ve ev-barksız bulunmak; musaapır tart: acizlik göstermek.

musaapırçılık, gezginci, garip kimsenin hali, yersiz-yurtsuzluk, acizlik.

musaldas, musallas, a. üzümden yapılan şarap, müselles (başlıca, evde imal edilen) .

musapır = mussapır.

muskul, r. adale.

mustak, 1. cumûdiye; 2. yüksek yazlık dağ merası, otlağı, yayla; mustakka tuuğan: yüksek dağ yaylasında doğmuş; 3. buz kesilmiş, soğuk.

mustapa, a. dn. seçilmiş (muhammed peygamber’in sıfatıdır) , mustafa.

mustaraf, a. mustarap kılba! sövme tabiridir.

musulman, a-f. musulman.

musulmançılık, bir müslümana lâyık olan hareketler ve işler.

musurman = musulman.

muş, f. yahut muşt yahut muştu yahut muştum, 1. yumruk; muş tüy-: yumruk sıkmak; muştumday: yumruk gibi, küçük, küçüçük; kök muş: 1)pek fazla morarmış; 2) aşırı hiddetlenmiş, kudurmuş; suunu talaşıp, kök muş bolup caykan: su için adamakıllı çekiştirdiler; muştum cıttat-: yumruğu burun dibine yaklaştırmak, yumrukla burnuna vurmak; 2. kuvvet.

muşt, bk. muş.

muşta-, vurmak, dövmek, yumruklamak; bıçak menen muşta-: bıçakla vurmak, bıçak saplamak.

muştağıla-, it. muşta-‘dan; üstöldü muştağılap: yumruğiyle masaya vurarak.

muştat-, et. muşta-‘dan.

muştek = muştuk.

muştu, bk. muş.

muştuk, alıcı kuşu elden koyuverme.

muştum, bk. muş.

muun I, 1. boğum, mafsal; muunu cok yahut munu boş: kuvvetsiz gevşek; muun-cüün, bk. cüün; kırk muun: 1) bir otun adıdır; 2) bilek; 2. nesil; 3. gıram. hece; tuyuk muun: kapalı hece; açık muun: açık hece.

muun- II, boğulmak, nefes alamamak; muunup öldü: asılıp öldü.

muuna-, 1. (kesilmiş gövdesini parçalarken) kemiği kemikten ayırmak; 2. azaları biri-birinden ayırmak suretiyle dağıtmak.

muunak, 1. mafsal, boğum yeri; 2. (bir nesnenin çevresindeki) çentik, oyun.

muunçul, gram. hece teşkil eden.

muundur-, boğmak.

muunduu, 1. boğumlu, mafsallı; 2. gram.

hecelerden teşekkül eden; eki muunduu: iki heceli (kelime) ; 3. (etrafında) çentiği olan.



muunt-, = muundur; cakasın muunta karmaştı: biri-birinin yakasına sarıldılar.

muuzda-, boğazını kesmek, boğazlamak.

muuzdal, pas. muuzda-‘dan.

muuzdoo, 1. boğazlama; 2. boğazlama yeri (boğazlarken bıçağın geçeceği yer) .

muyru, iyri sözünün tekidir; iyri-muyru: eğri-büğrü, şaşı, yılankavî.

muyu-, 1. inanmak, kanaat hasıl etmek; güvenmek; 2. ehemmiyet vermek; 3. peşinden takip etmek; 4. bir şeye, bir işe gönül bağlamak.

muyuş-, muyu-‘dan müş. (= muyu) .

muz, buz; muz carğıç: buzkıran (gemi) ; cürögünö muz boldum folk. : “yüreğine buz oldum” : ben om da nâhoş hisler ve hâtıralar uyandırdım.

muzda- buz kesilmek, donmak, pek fazla soğumak; cüröğüm muzdadı: hayal kırıklığına uğradım, soğudum, küstüm; muzdadı senden soğudum.

muzdak, buz gibi, soğuk, donmuş; muzdak suu: soğuk su, buz gibi su.

muzdat-, buza çevirmek, dondurmak; cürögömdü muzdattı.beni hayal kırıklığına uğrattı, soğumaklığıma sebeb oldu.

muzdoo, buvzlaşma, donma, pek fazla soğuma.

muzey, r. müze.

muzika, r. musiki.

muzikalaştır-, musikileştirmek.

muzikalık, musikiye mensûp, ait, müteallik; musikalık aspaptar: musiki âletleri.

muzoo, bir yaşında olan buzağı; muzoo tiş örülgön kamçı: hususî bir nakışla örülmüş kamçı.

muzoobaş, 1. kök kurdu, halkalı; 2. zehirsiz büyük örümcek: phalangina.

muzooçu, buzağı çobanı.

muzoolo-, buzağılamak.

müçö I, 1. bedenin bir kısmı, uzuv, organ, aza; anık müçö: hakikî aza; çetki müçö mat. : kenardaki had; okşoş müçö mat. : müşabih had; ortonğku müçö mat. : ortadaki had; söz müçösü gram. : aksamı kelâm; aytuu müçölörü db. : telaffuz uzuvları; süylöm müçölörü gram. : cümlenin uzuvları; süylöm dünğ cay müçölörü gram. : cümlenin bayağı uzuvları; süylömdünğ kurama müçölörü gram. : cümlenin katmerli uzuvları; 2. es. ölünün evinde, cenaze merasimine gelen kabile mümessillerine verilen şey; elge müçö ber-: ölünün istirahatı ruhu için sadaka, hediye dağıtmak.

müçö-, II, hayvan devri takvimine göre, kendisinin doğduğu seneye ermek (bk. müçöl) .

müçöl, 1. on iki senelik hayvan devri takvimi; 2. bu takvimin bir yılı; 3. doğum senesi (her oniki senede bir defa gelir: bu yılın başı insan için muhataralı sayılırdı) ; meninğ bugün üçüncü müçölöm: ben bugün otuzaltı yaşımı doldurdum; 4. yıldönümü; on cıldık müçöl: onuncu yıldönümü.

müçölö-, parçalnamk, uzuvları biri-birinden ayrılmak; car aar kaysı cerine müçölöp çıktı: yaralar her azasında peyda oldu; müçölöbös söz gram. = senek söz (bk. senek) .

müçölömö, 1. taazzi eden, 2. gram: değişen; müçölömö söz: değişebilen söz.

müçölöt-, parçalamak, uzuvlara ayırmak.

müçölötüü, uzuvlara ayırmak.

müçöüü: alp müçölüü: bahdır biçimli.

müçöö = müçö I.

müçü-, muvaffak olmamak (maksada yaklaşıpta, ona mulaşmamak) ; müçüp karmay albay kaldım: yakalıyamadım (hâlbuki bu maksada çok yaklaşmıştım) :

müçülüş, kifayetsiz, az miktarda olan; akçam müçülüş bolup, palto alamadım: param yetişmediğinden, palto alamadım.

müçülüştö-: müçülüştöp: azar; azacık, güç hal ile.

müçülüştük, kifayetsizlik; eksiklik; akçanın müçülüştügönön mıltık alalbaldım: paranın kıtlığından tüfek alamadım.

müdöö, a. arzu, gaye, menfaat; emine mündöönğ bar? : ne istiyorsun?

müdür, a. es.müdür, direktör.

müdürüktö-, homurdanmak, mırıldanmak.

müdürül-, sürçmek.

müdürült., et. müdürül-‘den; coldoş bolbo ayğakka, müdürültöt tayğakka ats. : koğucu ile yoldaş olma. o seni attan düşürür.

mük, cüz sözünün tekidir; cük-müğü menen: yükleri-filânları ile beraber.

mülcü I, kolu-botu mülcü-şalkı: bacakları elleri gevşemiş.

mülcü- II, kemirmek; kono catpay, kepke toyboyt; söök mülcüböy, etke toyboyt ats. : gecelemeden lâra doyulmaz, kemiğini kemirmeden ete doyulmaz.

mülcün-, müt. mülcü- II’den.

mülcünğdö-, dudaklara çiğnemek.

mâlcünğdöt-, et. mülcünğdö-‘den; ooz mülcünğdöt- = mülcünğdö-.

müldö, büsbütün, tamamiyle, genelce; müldö bezip ketti: büsbütün kayboldu, battı; müldö ködör üzdü: büsbütün umudunu kesti; müldö deyerlik: umumiyetle denildikte.

müldü, hep, hepsi (herkes) .

mülk. , a. 1. mülk, emlâk (başlıca, kıymetli malü-mülk) 2. mal, servet; koom mülkü: cemiyetin malı.

mültüldö-, gizlice, sinsice hareket etmek; mültüldöböy, bul cergele süylöşsöng: fısıldamadan, açıkça konuşsun ne olur sanki?

mültüldök, 1. yavaş-yavaş kendi işlerini beceren kimse; 2. şahsi rabıtalarından istifade ederek, gizlice hareket etmek suretiyle başkalarının işlerini takip een kimse.

mültüldöö, işs. mültüldö-‘den.

mültüldöş-, fısıldaşmak; başkalarından gizli olarak, müzakerelerde bulunmak; hep beraber ufak-tefek işleri becermek.

mültüldöşüü, işs. mültüldöş-‘den.

mültüldöt, et. mültüldö-‘den.

mültürö-, yıldıramak, parlamak.

mültüy-: tilegim mültüyüp kalsın! : bütün arzularım mahvolsun! iyilik yüzü görmeyim!

mülük I = mülk.

mülük II, dert, keder.

mülüsker = münüskör.

mümkün, a. olabilen, caiz, yapılabilen, mümkün kabil.

mümküncülük, imkân, cevaz, yapılabilirlik.

mümkündük = mümkünçülük.

mğmkünsüz, imkânsız, caiz olmayan, yapılabilmeyen.

mümkünsüzdük, imkânsızlık, caiz görülmezlik, yapılabilmezlik.

mün, kusur, sakatlık, eksiklik; eç bir münün tappadı: hiçbir kusurunu bulmadı.

münğkülönğ, müşkülât, içinden çıkılmaz duruma koymak.

münğkür, 1. bacaklarını ve kollarını kaybeden; münğkür-şorduular: sakatlar ve zavallılar; 2. aciz ve içinden çıkılmaz vaziyette bulunan.

münğkürlük, 1. bacaksız ve elsiz kalmaklık; 2. aciz, içinden çıkılmaz durum.

münğkürö-, gayet zor ve içinden çıkılmaz vaziyette bulunmak; acizlik göstermek.

münğküröt-, (birisine) gayet müşkül ve içinden çıkılmaz bir duruma sokmak.

münöt, (r. “minuta”) dakka.

münöz, yahut kulk-münöz: ahlâk, tabiat, seciye; münözü cakşı: iyi ahlâklı, tabiatı iyi: tap münözü: sınıfa mahsus karekter.

münözdö-, tasvir ve teşhis eylemek.

münözdöl-, rasvir ve tavsif eylemek.

münsüz, kusursuz, eksiksiz.

münt-, bk. munet-.

münüşkör, münüşker, f. doğancıbaşı (avcı kuşları çıkarma, onları talim etme ve onlarla avlanma mütehassısı) .

münüşkörlük, münüşkör (bk.) mesleği.

mür, ker II sözünün tekidir.

mürdö I = mürzö.

mürdö- II (bacaklar ağırdığı zaman) gevşek ve korka-korka basmak.

mürgü-, 1. her iki ayakla basmak; kuvvetten düşmek; mürgüp bas-: ayakları güç hal ile sürüklemek; 2. mec. sık-sık ve küçülerek selâmlamak, iğilmek.

mürgüt-, et. mürgü-‘den.

mürök, mit. dirim suyu, âbı hayat; müröktün suusun içtinğbi? : âbı hayat mı içtin? (hiç ölmeyeçeğini mi sanıyorsun? )

mürt, ansızın ölüm; cığılğan cerde mürt ölüptür: düştüğü yerde ölmüş.

mürtöz, a. : kara mürtöz: muzır, gaddar, taş kalpli, amansız.

mürü, omuz mafsalının öne doğru çıkık duran kısmı, omuz.

mürüt = murut I.

mürzö, f. medfen, kabir, mezarlık, kabristan.

mürzölük, mezarlık; mürzölük cer: kabir yeri.

müşkül, a. güç, ıstıraplı, üzüntülü, mişküldö kal-: güç durumda kalmak.

müşküldük, güçlük, ıstırap, üzüntü.

Yüklə 5,98 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə