Amr b. MÜRre 4 Bibliyografya 4


ANADOLU KAZASKERİ Bk. Kazasker. ANADOLU MECMUASI



Yüklə 1,66 Mb.
səhifə23/40
tarix15.10.2018
ölçüsü1,66 Mb.
#74166
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   40

ANADOLU KAZASKERİ

Bk. Kazasker.



ANADOLU MECMUASI

Cumhuriyet'in ilk yıllarında yayımlanan fikrî, ilmî ve edebî muhtevalı aylık dergi.

Nisan 1340-Mart 1341 390 tarihleri arasında on iki sayı çıkan der­ginin imtiyaz sahibi Mehmed Halid, 391 mesul müdürü ise Haydar Necip'tir.

I. Dünya Savaşı'nın ardından imzalanan mütareke ile Türkiye'de mevcut II. Meş­rutiyet ideolojileri fiilen iflâs edince, 1920"li yıllarda, bu ideolojilere bir nevi tepki olarak, Anadolu'yu Türk kültür ve medeniyetinin esas kaynağı kabul eden Anadoluculuk adıyla yeni bir fikir akı­mı doğdu. Başlangıçta Mükrimin Halil 392 ile Hilmi Ziya, 393 Mehmed Halid ve Ziyaeddin Fahri'nin 394 öncülüğünde teşekkül eden akımın yayın organı olan Anadolu Mecmuası'nda, Anadolu'yu daha ziyade edebiyat, folklor, kültür, iktisat ve coğrafya açı­sından ele alıp inceleyen makalelere yer verilmiştir.

Türk milletinin İslâmiyet'i Orta As­ya'dan Anadolu'ya gelirken kabul etti­ğini ve Anadolu topraklarında yeni bir medeniyet kurduğu düşüncesinde olan Anadolucular, Cumhuriyet'ten sonra ye­ni Türkiye'ye şekil verecek düşüncenin kaynağını da kültüre dayanan bir Anadoluculuk'ta görmüşlerdir. Fikirlerinin hareket noktasını ise 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra Türkler'in Anadolu'da yepyeni bir medeniyet kurdukları dü­şüncesi teşkil etmektedir. Dergide Mük­rimin Halil, Hilmi Ziya, Ziyaeddin Fahri, Mehmed Halid, Şehabeddin 395 gibi yazarların kaleme aldığı inceleme ve araştırma mahiyetindeki makalelerde ıs­rarla bu fikir işlenmiştir. Aynı fikir, der­ginin son sayılarında yazar kadrosuna katılan Yahya Kemal tarafından da be­nimsenmiş ve daha sonraki yıllarda sa­vunulmuştur.

Her sayısı dolgun bir muhteva ile çı­kan dergide “Anadolu'nun Fethi” 396, "Türk Kavminin Muh­telif Milletlere Ayrılması ve Anadolu Va­tan ve Milletinin Teşekkülü" 397 “Anadolu Örfü ve Destanlar” 398, “Anadolu İkli­mi” 399, “Anadolu'da Dinî Kıyamlar” 400, “Anadolu Madenleri” 401, “Anadolu'da Ma­arif Nasıl Taammüm Edebilir?” 402, “Anadolu Kadınlığı” 403, “Anadolu Cumhuriyetinin Maarif Mefkuresi” 404 gibi makalelerde tarihî, edebî ve diğer bazı sosyal mese­leler değişik açılardan ele alınıp ince­lenmiştir. Başlangıçtaki kültür Anadoluculuğu bir süre sonra siyasî bir şekil al­maya başlayınca grup dağılmış ve der­ginin yayımı da sona ermiştir. Ancak dergi yazarlarından Mükrimin Halil, Hil­mi Ziya, Mehmed Halid, Ziyaeddin Fahri ve Faruk Nafiz gibi bazı isimlerin sonra­ki yıllarda da Anadoluculuk fikri istika­metinde eserler verdikleri görülmekte­dir. Derginin yazar kadrosunda ayrıca şu isimler de bulunmaktadır: Rauf Yek­ta, Mehmed Emin, 405 Necip Âsim, Feridun Nafiz, 406 Haydar Necip, Reşad Şemseddin, 407 Hasan Cemil, 408 Sadri Edhem. Bunun yanında Ne­cip Fazıl, Ali Mümtaz, 409 İsmail Nâmi, Ahmet Hamdi, 410 Faruk Na­fiz, Ömer Bedreddin, 411 Kemal Ahmed, Ali Hikmet, Orhan Rıza, Mehmed Faruk 412 ve Hüseyin Kemal de derginin şair kadrosunu meydana ge­tirmişlerdir. 413



Bibliyografya



1- Hilmi Ziya Ülken, Türkiye'de Çağdaş Dü­şünce Tarihi, Konya 1966, s, 796-800.

2- Ha­san Duman. Katalog, s. 19-20;

3- Mehmet Kap­lan, “Anadolu Mecmuası”, TDEA, 1, 134.

ANADOLU ve RUMELİ

MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİ

Mondros Mütarekesi'nden sonra istilâcılara karşı kurulan mahallî cemiyetlerinö Sivas Kongresi'nde birleştirilmesiyle oluşan siyasî teşkilât.

30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi'nin yedinci maddesine da­yanarak İtilâf devletlerinin Osmanlı top­raklarını işgale başlamalarıyla birlikte çeşitli yerlerde mahallî direniş teşki­lâtları kurulmaya başladı. “Müdâfaa-i Hukuk” ve “Redd-i İlhak” adını taşıyan bu cemiyetler Yunanlılar'ın İzmir'i işgal etmelerinden sonra daha da arttı.

Erzurum Kongresi'nde 414 Vılâyât-ı Şarkiyye Müdâfaa-i Hukük-ı Milliyye Cemiyeti'nin Erzurum şu­besi ile Trabzon Muhâfaza-i Hukük-ı Mil­liyye Cemiyeti feshedilerek bu iki cemi­yetin yerine Şarkî Anadolu Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu ve Mustafa Ke­mal'in başkanlığında dokuz kişilik bir temsil heyeti seçildi. Sivas Kongresi'nde 415 kabul edilen nizamna­me gereğince, Mondros Mütarekesi'nden sonra Osmanlı ülkesinin çeşitli bölgele­rinde kurulan, fakat aralarında organik bir bağ bulunmayan bütün millî muka­vemet teşkilâtları Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek bir idare altında birleştirildi. Temsil Heyeti'nin üye sayısı da on altıya çıkarıldı.

Mustafa Kemal'in Temsil Heyeti adı­na 11 Eylül 1919'da Sivas valiliğine mü­racaat etmesiyle cemiyet resmen kurul­muş oldu. Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Hey'et-i Temsîliyyesi, cemiyetin en yüksek idare organı ve çe­şitli yerlerde kurulmuş olan müdâfaa-i hukuk ve redd-i ilhak cemiyetleri de bu­nun birer şubesi sayıldılar. Ana amacı Osmanlı Devteti'nin dağılma tehlikesine karşı “”İslâm halifeliği ve Osmanlı salta­natının varlığını korumak” 416 olan Anadolu ve Rumeli Müdâ­faa-i Hukuk Cemiyeti'nin Sivas Kongresi'nde tesbit edilen nizâmnâmesine gö­re, Hey'et-i Temsîliyye vatanın bütünü­nü temsil edecek 417 eğer Os­manlı hükümeti İtilâf devletlerinin bas­kısıyla anayurdun bir parçasını bırak­mak zorunda kalacak olursa, Temsil He­yeti mukaddes halifelikle Osmanlı sal­tanatına olan bağlılığını sürdürerek va­tanı Rum ve Ermeni ayaklanması altında çiğnetmemek için derhal geçici bir yöne­tim kuracak, kongrenin aldığı kararlan Türk milletine, İstanbul hükümetine ve yabancı devletlere duyuracaktı. Bu şe­kilde Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hu­kuk Cemiyeti, vatanın bütünü adına konuşmak ve iş görmek yetkisine sahip meşru ve millî bir teşkilât haline geldi.

Temsil Heyeti ilk iş olarak İstanbul ile kesik olan irtibatı yeniden kurmak için faaliyete başladı. Düşmanla iş birliği ya­parak kongreyi basmaya kalkışan Damad Ferid Paşa hükümetinin istifasında ısrar etti. O ana kadar kendisine yanlış bilgi verilen padişah, Mustafa Kemal ile telgraf başında sekiz saat süren bir ko­nuşma yapan 418 Abdülkerim Paşa'dan Temsil Heyeti'nin gerçek niyetini öğrenince Damad Ferid'i iktidar­da tutmaktan vazgeçti. 2 Ekim 1919'da Damad Ferid kabinesi lağvedilerek yeri­ne Ali Rızâ Paşa hükümeti kuruldu. Millî Mücadele taraftarlarından Mersinli Ce­mal Paşa Harbiye, Salih Paşa Bahriye. Hadi Paşa Ticaret ve Ziraat nazırlıkla­rına, Cevat Paşa da Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliğine getirildiler.

Yeni kabinenin açıklanmasından sonra ilk adımı atan Mustafa Kemal, Ali Rızâ Paşa'dan Erzurum ve Sivas kongrelerin­de alınan kararlar doğrultusunda hareket edilmesini istedi. Ancak iki taraf ara­sında milletin temsili konusunda ihtilâf çıktı. Harbiye Nâzım Cemal Paşa, devle­tin dışarıya karşı itibarını yeniden sağ­lamak için millî iradeye ve Hey'et-i Temsîliyye'ye dayanacağını, ancak Hey'et-i Temsîliyye'nin içerde ve dışarda mille­tin tek temsilcisi görüntüsünü bıraka­rak hükümete yardımcı durumunda kal­ması gerektiğini bildirdi. Mustafa Kemal de bunu olumlu karşılayarak 6 Ekim 1919'da merkezî hükümetle millî teşki­lât arasında tam bir anlaşmaya varıldığını ilân etti. Her iki taraf aralarında­ki anlaşmazlıkları çözmek için bir araya gelmeye karar verdiler. Toplantıya İs­tanbul hükümeti adına Bahriye Nâzın Salih Paşa. Hey'et-i Temsîliyye adına da Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf ve Bekir Sami beyler katıldılar. 20 Ekim 1919'da Amasya'da başlayan toplantı üç gün sür­dü. Başlıca konu Sivas Kongresi bildirisi oldu. Bildiride yer alan sınırların tesbitinin sağlanması gereği kabul edildi. İş­galcilerin Kilikya'da tampon bir devlet kurmak istedikleri belirtilerek bu top­rakların hiçbir şekilde Türkiye'den ayrılmasının kabul edilemeyeceği, Aydın ili­nin de aynı şekilde ülkenin bölünmez parçası olduğu, Edirne ve Meriç arası­nın hiçbir şekilde terkedilemeyeceği il­kesi kabul edildi. Görüşmeler sonunda bazı gizli maddeler taşıyan beş proto­kol düzenlendi. İmzasız olan beşinci pro­tokol barış konferansına gidebilecek ki­şilerin adlarını gösteriyordu.

Salih Paşa bu protokolleri hükümetine danışmadan imzaladığı için 25 Ekim’de İstanbul'a dönünce merkezî hükümet­le Hey'et-i Temsîliyye arasında yeniden anlaşmazlıklar görülmeye başladı. Salih Paşa, İtilâf devletlerinin baskısı yüzün­den Amasya protokolünü olduğu gibi kabul etmeye hükümetini ikna edemi­yordu. En önemli anlaşmazlık seçilecek olan meclisin toplanma yeri ile ilgiliydi. Merkezî hükümet meclisin İstanbul'da, Hey'et-i Temsîliyye ise Anadolu'da top­lanmasını istiyordu. Hey'et-i Temsîliy­ye'nin bütün uyarılarına rağmen sonun­da meclisin İstanbul'da toplanması ka­rarlaştırıldı. Anlaşma gereğince meclis görevlerini tam bir güvenlik içinde yeri­ne getirebileceği zamana kadar Hey'et-i Temsîliyye çalışmalarını sürdürecekti. Pa­ris Barış Konferansı Türkiye için olum­suz bir karar alırsa derhal millî iradeye başvurulacaktı. Fakat bu tarihten itiba­ren İstanbul'la Sivas 419 arasındaki ilişkiler devamlı iniş çıkışlar gösterdi. Bu arada Anadolu'da yapılan seçimler bu ilişkileri bir kat da­ha sarstı. Çünkü milletvekilliklerinin ço­ğunluğunu milliyetçiler kazandı. Osman­lı Meclis-i Mebûsan'ı 12 Ocak 1920 gü­nü yetmiş iki mebusun katılması ile İs­tanbul'da açıldı. Hüseyin Rauf başkanlı­ğındaki milliyetçi grup, Ankara ile İstan­bul arasındaki anlaşmazlıkları düzeltmek için çalışmaya başladı. İlişkiler olumlu yönde gelişti ve 28 Ocak 1920 günü Mec­lis-i Meb'ûsan, Sivas Kongresi'nde belir­lenen “misâk-ı millî”yi resmen kabul et­ti. Harbiye Nâzın Cemal Paşa'nın teşeb­büsü ile Sultan Vahdeddin, 4 Şubat 1920 tarihli irâde-i seniyye ile, “idâreten tardolunan” Mustafa Kemal'in nişan ve ma­dalyalarını geri vererek onun askerlik­ten çekilmiş olduğunu ilân etti. Diğer taraftan padişah milliyetçi milletvekille­rinden Mazhar Müfid'i kabulü sırasın­da, “Hey'et-i Temsîliyye benim tâc-ı sal­tanatımın pırlantasıdır. Allah sizden ra­zı olsun; vatan ve milleti, saltanat ve hi­lâfeti kurtardınız” diyordu.

İstanbul ile Ankara'nın arasının düzel­mesi işgalcilerin hoşuna gitmedi. Tekrar Damad Ferid'i iş başına getirmek için Ali Rızâ Paşa hükümeti aleyhine yoğun bir faaliyete giriştiler. Ali Rızâ Paşa 3 Mart 1920'de istifa etmek zorunda kal­dı. Bu sırada Damad Ferid de tekrar sadrazam olmak için İngilizler'le sıkı te­mas halinde bulunuyordu. Padişah ise Damad Ferid'in sadârete gelmesiyle İs­tanbul'la Anadolu arasındaki münase­betlerin tamamen kopmasından endişe ediyordu. Bundan dolayı sadârete Ali Rı­zâ Paşa kabinesinin Bahriye Nâzın Salih Paşa'yı tayin etmek zorunda kaldı. Pa­dişahın Ankara ile münasebetlerini kes­memesi ve milliyetçilerin işgal güçlerine karşı başlattıkları askeri direniş, İtilâf devletlerinin Londra'da toplanarak İs­tanbul'u resmen işgale karar vermeleri­ne yol açtı. 420 İstanbul Limanı'nda demirli bulunan işgal kuvvet­leri 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgale başladılar. Meclis-i Meb'ûsan'ın işgalci­ler tarafından basılarak dağıtılması üze­rine Mustafa Kemal Paşa. Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ku­rarken verdiği kararı uygulamaya ve idareyi ele alarak milleti silâha sarılma­ya çağırdı. İstanbul'daki Salih Paşa ka­binesi işgalcilerin baskıları sonunda 3 Nisan 1920 günü çekildi. Padişah 5 Ni­san'da Damad Ferid'i tekrar sadârete getirmek zorunda kaldı.

Damad Ferid'in ilk işi, “fitne ve fe­sat” olarak nitelendirdiği ve isyan saydığı Millî Mücadele'yi çökertmek için bir beyanname neşretmek oldu. Şeyhülis­lâm Dürrîzâde Abdullah Efendi de aynı gün kaleme aldığı fetvada, “padişahın emri olmadan asker toplayanların ve Os­manlı memleketinin muvasala, münâ­kale ve muhaberesini kesenlerin öldü­rülmelerinin şer'an caiz olduğunu” ilân etti. Hey'et-i Temsîliyye de karşı faali­yete girişerek Ankara müftüsü Börekçizâde Mehmed Rifat Efendi başta olmak üzere 153 müftünün imzaladığı bir fet­va ile şeyhülislâmın fetvasını etkisiz ha­le getirmeye çalıştı. 421 Öte yandan İstanbul'dan gelen mebuslarla Anadolu'da yeniden yapılan seçimlerde hemen hepsi Anadolu ve Rumeli Müdâ­faa-i Hukuk Cemiyeti adayı olan yeni milletvekilleri 23 Nisan 1920 günü Bü­yük Millet Meclisi üyesi olarak Ankara'da toplandı. Hey'et-i Temsîliyye başkanı Mustafa Kemal oy birliği ile meclis baş­kanlığına seçildi. Böylece Hey'et-i Tem­sîliyye'nin o güne kadar birleştirici ve idare edici görevi Büyük Millet Meclisi'ne geçti. Hükümetin dayandığı Ana­dolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemi­yeti ise bütün teşkilâtıyla iktidar partisi halini aldı.

Damad Ferid Paşa milliyetçileri yok etmek için, başta Anzavur İsyanı olmak üzere İzmit, Bolu ve Trabzon'da millî di­renişe karşı başlayan hareketlerden de faydalanmak amacıyla İngilizlerden yar­dım talep etti. Kuvâ-yı İnzibâtiyye adıy­la bir teşkilât kurarak Anadolu'daki ha­reketi bastırmaya yöneldi. İstanbul'da Nemrut Mustafa Paşa başkanlığında ku­rulan askerî mahkeme, Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarını 422 gıyaben ölüme mahkûm etti. 423 Karar padişah tarafın­dan da imzalandı 424 ve sadrazam tarafından bir genelge ile halka duyuruldu. Damad Ferid'in bu tutumu, Millî Mücadeleciler'i İstanbul yönetimin­den iyice uzaklaştırdı. Büyük Millet Mec­lisi de Ankara'da kurduğu İstiklâl Mahkemesi'nde Damad Ferid ve arkadaşları­nı vatana ihanet suçundan gıyaben ölü­me mahkûm etti. 425 Ta­mamı Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hu­kuk Cemiyeti mensubu olan Birinci Bü­yük Millet Meclisi milletvekilleri, 18 Tem­muz 1920'de Erzurum ve Sivas kongre­lerinde tesbit edilen ve İstanbul'daki son Osmanlı Meclis-i Meb'ûsan'ınca da ka­bul edilen misâk-ı millîye sadık kalacak­larına dair ant içtiler. Fakat zamanla fi­kir ayrılıkları yüzünden gruplaşmalar oluşmaya başladı. Mustafa Kemal işe el koyarak Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Grubu adıyla bir grup kurdu. Misâk-ı millî esasları içinde bir program hazırlayarak bütün milletvekillerinin fi­kirlerini sordu. 10 Mayıs 1921 günü grup ilk resmî toplantısını yaptı. Toplantıya katılan 133 milletvekili Mustafa Kemal'i başkanlığa seçti. Tartışmalar sonunda grup tüzüğü kabul edildi ve grup tam bir parti disiplini içinde çalışmaya baş­ladı. 16 Temmuz 1922'de yapılan tü­zük değişikliğiyle idare heyetine, aynı zamanda bütün Müdâfaa-i Hukuk teş­kilâtının merkez heyeti görev ve yetkisi tanındı. Bu grup dışında kalan milletve­killerine ise “ikinci grup” adı verildi.

İstiklâl Savaşı kazanıldıktan sonra si­yasî parti kurmaya karar veren Musta­fa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Mü­dâfaa-i Hukuk Grubu'nu yeni partiye temel yaparak 9 Eylül 1923'te Halk Fırkası'nı kurduğunu açıkladı. Buna dair karar bu tarihte açıklanmakla birlikte Halk Fırkası'nın resmen kuruluşu 11 Ey­lül 1923'te gerçekleşti. 426



Bibliyografya



1- Anadolu ue Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Ce­miyeti, Sivas 1335, s. 1-8.

2- Gazi Mustafa Ke­mal. Nutuk, Ankara 1927, s. 19.

3- Kâzım Karabekir. İstiklâl Harbimiz, İstanbul 1962, s. 210-214.

4- Y. Hikmet Bayur. Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Ankara 1973, s. 43-44.

5- Salâhı R. Sonyel. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, An­kara 1973, 1, 113-147, 205-214.

6- Uluğ İğdemir. Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara 1969.

7- Be­kir Sıtkı Baykal. Heyeti Temsiliye Kararları, Ankara 1974.

8- Alev Er, “Millî Mücâdele'de Si­yasal Kuruluşlar”, TCTA, IV, 1136.

Yüklə 1,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə