TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı
248
adlandırılan uygulama ile hükümetin kurulması için Meclisten güvenoyu
istenmesine gerek görülmemiş ve böylece hükümetlerin kurulması
kolaylaştırılmıştır. Ancak, Rusya ve Polonya’da parlamentonun önerilen
adayı reddetmesi durumunda devreye devlet başkanının fesih yetkisinin
girmesi, hükümetlerin parlamentonun değil, devlet başkanlarının
arzusuna göre teşekkül etmesini sağlamaktadır. Rusya’da parlamentonun,
hükümetlerin kurulması aşamasında belirleyici olamaması, kurumsal
özerkliğini de zayıflatmaktadır. Fransa ve Polonya’da cumhurbaşkanı
başbakanın önerisi üzerine bakanları atar ve görevden alırken Rusya’da
devlet başkanı tek taraflı olarak bakanları atayabilmekte ve görevlerine son
verebilmektedir.
Fransa’da devlet başkanının başbakanı görevden alma yetkisi
bulunmamakta, bakanlar da başbakanın önerisi üzerine görevden
alınmaktadır. Çatışma durumunda cumhurbaşkanının yapabileceği tek
şey, hükümetin parlamento tarafından güvensizlik oyu ile düşürülmesini
beklemek veya meclisi feshederek hükümete güvensizlik oyu verebilecek
yeni bir parti kompozisyonunun oluşmasını sağlamaktır. Polonya’da
da devlet başkanının hükümeti ve üyelerini görevden alma yetkisi
bulunmamaktadır. Rusya’da ise, Fransa ve Polonya’nın aksine, devlet
başkanı başbakanı ve bakanları dilediğinde görevden alabilmekte ve
yerlerine yenilerini atayabilmektedir ki bu yetki hükümetin kendisine
“tabi” kişilerden oluşmasını sağlayan devlet başkanının sistemin
merkezine yerleşmesine neden olan yetkilerin başında gelmektedir.
Yarı-başkanlık rejimlerinde devlet başkanı-hükümet ilişkilerini
belirleyen düzenlemelerden birisi de bakanlar kurulu (kabine)
toplantılarına kimin başkanlık ettiği
hususudur. Bu husus, her üç ülke
anayasasında düzenlenmiştir. Fransa ve Rusya’da kabine toplantılarına
devlet başkanı, Polonya’da ise başbakan başkanlık etmektedir. Fransa’da
başbakanın bakanlar kuruluna başkanlık etmesi için cumhurbaşkanının
kendisine vekâlet vermesi gerekmektedir. O kadar ki, cumhurbaşkanının
katılmadığı bakanlar kurulu toplantısı anayasal açıdan geçerli değildir.
Ayrıca, bakanlar kurulunca kabul edilen karar, kararname ve KHK’lerin
cumhurbaşkanınca imzalanması anayasal zorunluluktur. Dolayısıyla
Fransa’da bakanlar kurulunun gerçek patronunun cumhurbaşkanı
olduğu rahatlıkla söylenebilir. Polonya’da devlet başkanı bakanlar kurulu
toplantılarına başkanlık edememektedir. 1997 Anayasası cumhurbaşkanına
belirli konularda Kabine Konseyini toplama ve başkanlık etme yetkisi
vermekteyse de Konsey bakanlar kurulunun yetkilerine sahip değildir.
Üç ülke örneğinde dikkat çeken ortak noktalardan birisi, anayasanın
hükümetlerin parlamentolar tarafından düşürülmesi
ni zorlaştıran
hükümler
içermesidir. Fransa, Rusya ve Polonya’da parlamento dilediği
Sonsöz
249
zaman hükümetlere güvensizlik oyu verebilmektedir. Ancak Fransa’nın
aksine Rusya ve Polonya’da bu güvensizlik oylarının sonuçsuz kalması
muhtemeldir. Her üç örnekte de parlamento, güvensizlik oylaması ile
görevdeki hükümetin görevine son verebilmektedir. Ancak ülkeler
arasında ciddi farklılıklar vardır. Fransa’da parlamentonun hükümete
güvensizlik oyu vermesi durumunda başbakan cumhurbaşkanına
hükümetin istifasını sunmak zorundadır. Rusya teoride, hükümetin
parlamento tarafından güvensizlik oyu ile düşürülebildiği ancak pratikte
bunun neredeyse imkânsız olduğu bir örnektir. Rusya’da güvensizlik
oylamasının sonuç doğurması, devlet başkanının hükümetin istifasına
karar vermesini gerektirmektedir. Aksi takdirde güvensizlik oyu alan
hükümet görevde kalmaya devam eder. Hatta Duma’nın üç ay içerisinde
ikinci kez güvensizlik oyu vermesi durumunda, devlet başkanı hükümetin
istifası yerine Duma’nın feshine karar verebilir. Kısaca devlet başkanının
sahip olduğu bu yetki Duma üyeleri açısından göz ardı edilemeyecek
bir tehdit haline gelebilmektedir. Polonya’da, parlamento, hükümet
hakkında güvensizlik oyu verirken yeni başbakan ve bakanları da atamak
zorundadır. Yapıcı güvensizlik oyu adı verilen bu uygulama, yeni bir
hükümet kuruluncaya kadar meydana gelecek boşluğu önleyerek rejimin
istikrarına hizmet etmektedir, zira parlamento yeni bir başbakan adayı
belirleyemezse mevcut başbakanı görevden alamamaktadır.
Devlet başkanının sistem içerisindeki önemini artıran hususlardan
birisi, olağanüstü durumlarda karar alma sürecini kimin yönlendirdiğidir.
Her üç ülkede de olağanüstü hal ilan etme yetkisi devlet başkanlarına
ait olsa da Fransa’da devlet başkanı bu yetkisini, Rusya’da olduğu gibi
parlamento onayına ve Polonya’da olduğu gibi bakanlar kurulunun
talebine bağlı kalmadan kullanabilmektedir. Fransa’da olağanüstü hal
ilan etme ve belirli koşullarda olağanüstü önlemler alma konusunda
devlet başkanına geniş takdir yetkisi verilmiştir. O kadar ki, Fransa’da
olağanüstü hal ilan eden bir cumhurbaşkanı hem kural koyan, hem de
uygulayan, yani aynı anda yasama ve yürütme yetkilerini kullanan bir
makama dönüşmektedir. Rusya’da da kanunda yazılı hallerde sıkıyönetim
ve olağanüstü hal ilan etme yetkisi devlet başkanına aittir, ancak, bu
kararlar Federasyon Konseyinin onayına tabidir. Polonya’da da anayasada
belirtilen durumlarda olağanüstü hal ilan etme yetkisi bakanlar
kurulunun talebi üzerine cumhurbaşkanı tarafından kullanılabilmektedir.
Üç ülke örneğinde görülen ortak hususlardan birisi, devlet başkanlarının
olağanüstü dönemlerde parlamentonun alt kanadını feshedememesidir.
Üzerinde durulması gereken diğer bir yetki alanı devlet başkanları
atama yetkileridir.
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı
250
Parlamenter sistemlerde ve başkanlık sistemlerinde olduğu gibi yarı-
başkanlık sisteminde de devlet başkanları, üst düzey kamu görevlileri,
yargı mensupları, üst düzey ordu mensupları, bağımsız kurumların
başkanlarını atamak gibi önemli yetkilere sahiptirler. Bu anlamda
Rusya devlet başkanının sahip olduğu yetkiler, Fransa ve Polonya devlet
başkanlarının yetkilerine kıyasla daha geniştir. Fransa’da pek çok önemli
makama atamalar bakanlar kurulu tarafından yapılmaktadır. Bakanlar
kurulunun atamaya ilişkin kararlarını cumhurbaşkanının onaylaması
zorunlu olduğu için, Fransa’da cumhurbaşkanı bu açıdan etkin bir
konumdadır.
Görüldüğü gibi, yarı-başkanlık sistemini benimseyen üç ülkede de
erkler arası ilişkileri düzenleyen anayasal çerçeve oldukça farklıdır. Bu
farklılık, aşağıda da özetleneceği gibi, üç ülkede de farklı siyasi pratiklere
neden olmuştur. Ancak, uygulamadaki farklılığın, sadece anayasal
mimariyle değil, ülkedeki tarihi ve siyasi pek çok koşulla ilişkili olduğunu
unutmamak gerekir.
Fransa
, 1958 Anayasası’nda yapılan değişiklikle 1962 yılında yarı-
başkanlık sistemini benimsemiştir. Sistem, güçlü ve fakat oldukça parçalı
parlamentonun karşısında zayıf hükümetlerin bulunduğu Dördüncü
Cumhuriyetin kriz yaratan ve verimsiz parlamenter sistemine tepki
olarak öngörülmüştür. Fransa’daki sistem, devlet başkanının hükümeti
atama yetkisine sahip olup görevden alamaması nedeniyle, başka
bir ifadeyle, hükümetin sadece parlamentoya karşı sorumlu olması
nedeniyle başbakanlı-başkanlık (premier-presidential), model olarak
sınıflandırılmaktadır. Bugün için iyi işleyen bir demokrasiye sahip ülke,
yarı-başkanlık sistemi açısından model gösterilmektedir. Zira daha sonra
yarı-başkanlık sistemini kabul eden ve Fransa’nın eski sömürgesi olan
bazı Afrika ülkeleri tarafından taklit edilmiştir.
Anayasa, güçlü bir başbakan öngörse de 1986 yılına kadar sistem,
parlamento çoğunluğunun desteğine sahip cumhurbaşkanlarının
hâkimiyetinde bir nevi süper başkanlık olarak işlemiştir. Fransa’da
devlet başkanı ve hükümetler arasındaki ilişkilerin seyri de, yaşanan üç
kohabitasyon tecrübesine rağmen oldukça barışçıl bir nitelikte olmuştur.
İlk kohabitasyon döneminde devlet başkanı Mitterrand’ın barışçıl
birlikteliği mümkün kılan tutumu, diğer dönemler için emsal teşkil etmiş
ve kohabitasyon dönemleri büyük krizler yaşanmadan atlatılmıştır.
Yine de kohabitasyon ihtimalini azaltmak amacıyla devlet başkanının
görev süresi beş yıla indirilmiş ve başkanlık ve parlamento seçimlerinin
aynı zamanda yapılması doğrultusunda anayasa değişikliği yapılmıştır.
Cumhurbaşkanlarının hükümetlerin kendi programlarını uygulamasına
izin verdiği kohabitasyon dönemleri, hükümetlerin özerk alanlarının
Sonsöz
251
sınırlarının belirlenmesine ve başbakanların nispeten güçlü figürler haline
gelmesine neden olmuşlardır.
1958 Anayasası, geçmiş dönem uygulamalarına tepki olarak
öngörülen ve yasama sürecini kolaylaştırıp parlamentonun denetim
yetkilerini sınırlandırarak parlamentoyu yürütme karşısında zayıflatan
ve hükümetlerin istikrarını önceleyen rasyonel parlamentarizmin bazı
kurallarını içermektedir. Ancak, Senato ve Millet Meclisi seçimlerinde
uygulanan iki turlu dar bölge seçim sistemi, zamanla uzlaşmacı ve
ittifaklara dayalı bir siyasi kültürün gelişmesine zemin hazırlamış,
parlamentoda temsil edilen parti sayısının azalmasına ve dolayısıyla,
disiplinli ve istikrarlı bir parlamento yapısının oluşmasına neden
olmuştur. Bu normalleşmeyle birlikte 1958 Anayasasında yapılan
değişikliklerle rasyonel parlamentarizmin parlamentoyu zayıflatan bazı
kuralları esnetilmeye başlanmıştır.
1990’da yarı-başkanlık modelini benimseyen Polonya’da, ilk
yıllarda aktörler arasında meşruiyet temelli çatışmalar yaşanmış
ancak ilerleyen yıllarda sistem daha iyi işlemeye başlamıştır. 1992
Küçük Anayasa düzenlemesi ile hükümet ve parlamento lehine bazı
düzenlemeler yapılmasına karşın 1997 Anayasası yürürlüğe girene kadar
cumhurbaşkanı, elinde bulundurduğu kapsamlı yetkiler sebebiyle, çok
sayıda partinin ve genelde istikrarsız koalisyon hükümetlerinin yer aldığı
parlamento karşısında daha etkin bir rol oynamıştır. Devlet başkanı,
parlamento ve hükümet arasındaki çatışmaların damgasını vurduğu
ilk yılların ardından 1997 yılında kabul edilen yeni anayasa ile aktörler
arasındaki güç dağılımı yeniden belirlenmiş ve devlet başkanının yetkileri
kısmen de olsa törpülenmiştir. 1997 Anayasası ile yarı-başkanlık sistemi
içerisinde bir model değişikliğine de gidilmiştir. Yeni anayasa ile hükümetin
hem devlet başkanı hem de parlamento tarafından görevden alınabildiği
başkanlı-parlamenter sistemden, hükümetin sadece parlamentoya karşı
sorumlu olduğu başbakanlı-parlamenter sisteme geçilmiştir.
Kişisel ihtirasların da belirleyici olduğu geçmiş dönem çatışmalarından
ders almayı bilen siyasi aktörler, sonraki yıllarda kurumlar arası dengeyi
gözetmeye ve mevcut kurallar içerisinde kalmaya gayret etmişlerdir.
O kadar ki, Polonya’da siyasi aktörler farklı siyasi tercihlerini, 1997-
2001, 2007-2010 yıllarında yaşanan kohabitasyon dönemlerinde bile,
sistemin işleyişini tehdit etmeden ortaya koymuşlardır. Kohabitasyon
dönemlerinde, cumhurbaşkanlarının, kanunları veto etme ve Anayasa
Mahkemesine başvurma yetkisini daha sık kullandıkları görülmektedir.
Polonya’da, devlet başkanı, hükümet ve parlamento arasında yaşanan
sıkıntılar, daha çok cumhurbaşkanlarının kişisel tutumlarına karşı
diğer aktörlerin aldığı tavırlardan kaynaklanmaktadır. Ancak bu tarz
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı
252
anlaşmazlıklar dolayısıyla siyasi aktörlerin gösterdiği tepkiler rejimin
istikrarını tehdit edecek boyutlara hiçbir zaman gelmemiştir.
Rusya
ise 1989’da Sovyet sisteminin çökmesine kadar güçlü
yöneticilerin (İmparatorluk Çarları ve SSCB döneminde parti genel
sekreterleri) ve zayıf parlamentoların bulunduğu otokratik ve merkezi
bir siyasi geleneğe sahip olmuştur. 1993’te kabul edilen yeni Anayasa’da
bu geleneğin yansımalarını bulmak mümkündür. 1993 Anayasası halk
tarafından seçilen bir devlet başkanı ve hem parlamentoya hem de devlet
başkanına karşı sorumlu hükümet öngörmektedir. Dolayısıyla Rusya’daki
yarı-başkanlık modeli, başbakan ve hükümetin, hem parlamento hem
de devlet başkanı tarafından görevden alınabilmesi nedeniyle başkanlı-
parlamentarizm (president-parliamentarism)
olarak sınıflandırılmaktadır.
1993 Rusya Anayasası, devlet başkanını sistemin merkezine
yerleştirmiş ve parlamento ve hükümet karşısında asimetrik yetkilerle
donatmıştır. Bugün itibariyle ülke belli başlı demokrasi endeksleri
tarafından özgür olmayan otoriter sistem olarak değerlendirilmektedir.
Yarı-başkanlık modelinin uygulandığı 20 yıllık siyasi tarih, devlet başkanı,
parlamento ve hükümetlerin kendi aralarında amansız çatışmalara girdiği
Yeltsin dönemi (1993-1999) ve 2001 yılından itibaren parlamentoda
kendine tabi bir çoğunluk oluşturmayı başaran ve gücün şahsında
merkezileşmeye başladığı Putin dönemi (1999-…) olmak üzere iki
farklı dönem üzerinden değerlendirilebilir. Yeltsin döneminde devlet
başkanının kendisine muhalif bir parlamento kompozisyonu ile karşı
karşıya kalmasının neticesi, parlamentoyu by-pass etmek amacıyla
kararname yetkisini sıklıkla kullanması ve istemediği yasama önerilerini
veto etmesi şeklinde olmuştur. Yine hükümet kurma sürecinde de
Yeltsin parlamento ile sıklıkla karşı karşıya gelmiş, kimi durumlarda
parlamentoyla uzlaşmak ve tavizler vermek zorunda kalmıştır. Putin ise,
Kremlin yanlısı Birleşik Rusya Partisi’nin parlamentoda hakimiyetini
pekiştirmesiyle birlikte, gerek yasama gündeminin hayata geçirilmesinde
gerekse hükümet kurma sürecinde parlamento ile hiç karşı karşıya
gelmemiştir. Putin döneminde (1999-2008) ve Medvedev’in başkanlık,
Putin’in başbakanlık görevini üstlendiği “tandem” döneminde (2008-
2012) yürütme içi ilişkiler açısından bir sorun yaşanmamıştır Son üç
seçimdir parlamentoda çoğunluğu elde eden Kremlin yanlısı Birleşik
Rusya Partisi marifetiyle seçim ve parti sisteminde istediği değişiklikleri
yaptırabilen Putin’in Rusyası “yönetilen demokrasi” (managed democracy)
olarak vasıflandırılmaktadır.
Sonsöz
253
TBMM ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI HAKKINDA
Araştırma Hizmetleri Başkanlığı (Araştırma Merkezi), milletvekillerinin
yasama ve denetim çalışmaları sırasında ihtiyaç duyduğu analiz edilmiş
bilgi ihtiyacını karşılamaktadır.
Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, yasama uzmanları marifetiyle,
milletvekilleri tarafından iletilen bilgi taleplerini, değişik ve güncel
kaynaklar araştırıldıktan sonra içlerinden konuyla ilgili, doğru, güvenilir
ve işlevsel bilgilerin tespit edilmesi ve analiz edilmesinin ardından sade
ve anlaşılır bir üslup ile milletvekillerinin istifadesine sunmaktadır.
Başkanlık, araştırma hizmetini aşağıdaki ilkeler çerçevesinde
yürütmektedir:
a. Doğru, güvenilir, kısa, sade ve anlaşılır içeriğe sahip olma,
b. Herhangi bir siyasî görüşü temsil etmeme, farklı görüş ve siyasî
gruplara eşit mesafede ve objektif olma,
c. Önermeci veya yönlendirici olmayan, tanımlayıcı, belgeleyici ve
analitik dil kullanma,
d. Kapsam, biçim ve hazırlama süresi açısından milletvekillerinin
kullanım amacına uygun olma,
e. Talep sahiplerinin kimlik bilgilerinin ve talep konularının gizliliği
koruma.
Bilgi taleplerini karşılamak amacıyla konu odaklı temelde olmak
üzere Ekonomi ve Maliye, Hukuk, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Sosyal
Politika ile Uluslararası İlişkiler bölümleri şeklinde yapılanmıştır.
Rusya
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı
254
255
Araştırma Hizmetleri Başkanlığı ürün türleri, Rapor, Bilgi Notu, Kısa
Bilgi Notu, Gösterge, Sözlü Bilgi, Doküman Derleme ve Tartışma Paketi
şeklindedir.
Başkanlıkça uygun görülen ürünler, kitaplaştırılabilmektedir.
Günümüze kadar yayınlanmış olan kitap başlıkları şöyledir: “Anayasa
Değişiklik Yöntemleri”, “Bir Doğrudan Demokrasi Aracı Olarak
Referandum”, “Venedik Komisyonu (Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi)”,
“Karşılaştırmalı Anayasa Çalışmaları”, “Grand National Assembly of
Turkey”, “Karşılaştırmalı Hükümet Sistemleri: Yarı-Başkanlık Sistemi”,
“Karşılaştırmalı Hükümet Sistemleri: Başkanlık Sistemi”, Karşılaştırmalı
Hükümet Sistemleri: Parlamenter Sistem” ve “Türk Hukuku ve
Karşılaştırmalı Hukukta İşyerinde Psikolojik Taciz”.
Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, Avrupa Parlamento Araştırma ve
Dokümantasyon Merkezi (ECPRD), Uluslararası Kütüphaneler Birliği
(IFLA) ile Asya-Pasifik Ülkeleri Parlamento Kütüphaneleri Birliği
(APLAP) gibi uluslararası kurumlara üye olup bu kurumlarla işbirliğini
sürdürmektedir.
Araştırma Hizmetleri Başkanlığı’nın diğer çalışmalarına
http://tbmm.intranet/owa/armer.sayfa
adresinden ulaşılabilmektedir.
2016 Mayıs ayında açılan Başkanlık İngilizce web sayfasına ise
https://www.tbmm.gov.tr/armer_eng/index.html
adresinden erişilebilmektedir.
Y
arı-başkanlık sistemi, gerek terminoloji gerekse ülkelerin sınıflandırılması bakımından
üzerinde ciddi tartışmaların devam edegeldiği bir sistemdir. Bu çalışmanın hareket
noktası, hükümet sistemlerine ilişkin teorik tartışmalardaki zenginliğin aksine bu
sistemlerin farklı siyasi koşullara sahip ülkelerde nasıl işlediği hususunda gözlenen bilgi
eksikliğidir. Ülkeler arasında seçim ve parti sistemleri, sosyo-ekonomik durum, siyasi miras,
anayasal çerçeve ve hâkim siyasi kültür gibi konularda var olan farklılıklar ülkelerdeki
siyaset pratiğini şekillendirmektedir.
Siyaset pratiklerinde ciddi farklılıkların olması, ülkelerdeki anayasal çerçevenin ve siyasi
koşulların daha ayrıntılı incelenmesini gerektirmektedir. Zira hükümet sistemi, ülkedeki
siyasi ortamı değerlendirmekte kullanabileceğimiz pek çok önemli faktörden sadece birisidir.
Bu çalışmada, yarı-başkanlık sistemine sahip Fransa, Polonya ve Rusya’da yasama ve
yürütme organları arasında yetki paylaşımındaki çeşitlilik ve bu organlar arasındaki ilişkilerde
görülen mahiyet farklılığı, diğer faktörler de yeri geldiğince dikkate alınmak suretiyle ortaya
koyulmaktadır.
ARMER
6
ISBN: 978-975-8805-43-3
978-975-8805-42-6 (e-kitap)
KARŞILAŞTIRMALI
HÜKÜMET
SİSTEMLERİ
YARI-BAŞKANLIK
SİSTEMİ
ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI
Fransa,
Polonya
ve
Rusya
Örnekleri
KARŞILAŞTIRMALI HÜKÜMET SİSTEMLERİ
Fransa, Polonya ve Rusya Örnekleri
TÜ
RK
İY
E B
ÜYÜK MİLLET M
EC
LİS
İ
A R M E R
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı
06543, Bakanlıklar/ANKARA Tel: 0312 420 68 38 Fax: 0312 420 78 00
TBMM
Basımevi/Şubat 2017
Document Outline
Dostları ilə paylaş: |