Büyük Tasarım



Yüklə 2,44 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə28/42
tarix30.04.2018
ölçüsü2,44 Kb.
#40546
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   42


Evrenimizi seçmek
6


O
rta  Afrika’da  yaşayan  Boshongo  kabilesine  göre  başlangıç­
ta  yalnızca  karanlık,  su  ve  büyük  tanrı  Bumba  vardır.  Bir 
gün Bumba karnında bir acıyla kusar ve Güneş’i çıkarır. Zaman­
la  Güneş  suyun  bir  kısmını  kurutur  ve  karalar  ortaya  çıkar.  An­
cak  Bumba  hâlâ  acılar  içindedir  ve  biraz  daha  kusar.  Böylece  Ay, 
yıldızlar  sonra  leopar,  timsah,  kaplumbağa  ve  sonunda  insan  or­
taya  çıkar.  Meksika  ve  Orta  Amerika’nın  Mayaları  da  yaratılış­
tan  önceki  zamanda  sadece  deniz,  gökyüzü  ve  Yaratıcının  oldu­
ğunu  söylerler.  Maya  efsanesine  göre,  yaratıcı  mutsuzdur  çünkü 
kendisini  övecek  kimse  yoktur;  böylece  dünyayı,  dağları,  ağaçla­
rı  ve  hayvanların  çoğunu  yaratır.  Ancak  hayvanlar  konuşamadı­
ğı için insanı yaratmaya karar verir. Önce onları balçıktan ve top­
raktan yaratır ama insanlar saçma sapan konuşurlar. Onların eri­
yip gitmelerine  izin  verir  ve  yeniden  dener;  bu  kez insanları  ağaç­
tan  yapar.  Ağaç  insanlar  donuktur.  Onları  yok  etmeye  karar  ve­
rir  ama  insanlar  ormana  kaçar;  ancak  yol  boyunca  zarar  gördük­
lerinden yavaş yavaş değişip bugün bildiğimiz maymunlara dönü­
şürler.  Bu  başarısızlıktan  sonra  Yaratıcı  nihayet  işe  yarayacak  bir 
formül  bulur  ve  ilk  insanları  beyaz  ve  sarı  mısırdan  yaratır.  Biz 
bugün  mısırdan  etanol  yapıyoruz  ama  onu  içen  insanları  yarat­
madaki ustalığa henüz ulaşamadık.
Bunlar  gibi  yaratılış  mitleri  bizim  de  bu  kitapta  sorduğumuz 
sorulara  yanıt  vermeye  çalışıyor:  Neden  evren  var  ve  evren  ne­
den  böyle?  Böyle  sorulan  sorabilme  yeteneğimiz  Eski  Yunan’dan 
bu  yana  sürekli  gelişti  ve  geçen  yüzyılda  en  yüksek  düzeyine 
ulaştı.  Geçtiğimiz  bölümlerde  edindiğimiz  bilgilerden  de  güç  ala­
rak bu sorulara olası bir yanıt vermeye hazırız.
İlk  zamanlarda  bile  açık  olan  bir  şey  vardı:  Ya  evren  daha  ye­


106
ni  yaratılmıştı  ya  da  insan  kozmik  tarih  içinde  yalnızca  küçücük 
bir yer işgal ediyordu. İnsan ırkı bilgi ve teknolojide bu kadar hız­
lı  geliştiğine  göre,  milyonlarca  yıldır  dünya  üzerinde  var  olsalardı 
bu süre içinde çok daha gelişmiş olacaklardı.
Eski  Ahit’e  göre,  Tanrı  Âdem  ve  Havva’yı  sadece  altı  günde  ya­
rattı.  1625-1656  yılları  arasında  İrlanda  başpiskoposu  olan  Uss- 
her dünyanın  başlangıcı için daha da kesin bir tarih verir: MÖ 27 
Ekim 4004, sabah saat dokuz. Biz başka bir görüşü benimsiyoruz: 
İnsanın  yakın  zamanda  ortaya  çıkmasına  karşın,  evrenin  başlan­
gıcı 13,7 milyar yıl öncesine dayanmaktadır.
Evrenin bir başlangıcı olduğuna dair ilk bilimsel kanıt 1920’ler- 
de  bulunmuştur.  3.  bölümde  belirtildiği  gibi  o  zamanlarda  çoğu 
bilim  insanı  her  zaman  var  olan  durağan  bir  evrene  inanıyordu. 
Böyle olmadığını gösteren kanıt dolaylıydı ve Edwin Hubble’ın 
Pasadena,  California’daki  Wilson  Dağı’nda  2.5  metrelik  telesko­
puyla  yaptığı  gözlemlere  dayanıyordu.  Galaksilerin  yaydığı  ışı­
ğın  tayfını  inceleyen  Hubble,  neredeyse  bütün  galaksilerin  biz­
den  uzaklaşmakta  olduklarını  ve  ne  kadar  uzakta  iseler  o  kadar 
hızlı  uzaklaştıklarını  gördü.  1929’da  galaksilerin  bizden  uzaklık­
ları oranında  geri  çekilme  hızları  ile ilgili bir  yasayı yayımladı, ev­
renin  genişlemekte  olduğu  sonucuna  varmıştı.  Eğer  bu  doğruysa 
evren  geçmişte  daha  küçük  olmalıydı.  Aslında  uzak  geçmiş  hak­
kında  bir  tahmin  yürütecek  olursak,  evrendeki  bütün  madde  ve 
enerji  hayal  bile  edemeyeceğimiz  bir  yoğunluk  ve  sıcaklığı  olan 
küçücük  bir  bölgede  toplanmış  olmalıydı;  yeterince  geriye  gide- 
bilseydik  şimdi  büyük  patlama  dediğimiz,  her  şeyin  başladığı  za­
mana ulaşırdık.
Evrenin  genişlemekte  olduğu  düşüncesi  biraz  incelikli  olmayı 
gerektirir.  Örneğin,  evren  genişliyor  derken  bir  evin  duvarını  yı­
kıp,  bir  zamanlar  görkemli  meşe  ağacının  durduğu  yere  yeni  bir 
banyo  eklemek  gibi  bir  genişlemeden  söz  etmiyoruz.  Evren  kendi 
kendine  yayılmakta
,
  yani  evrenin  içindeki  iki  nokta  arasındaki 
uzaklık artmaktadır. 1930’ların ortalarında ileri sürülen bir düşün­
ce  daha  da  çok  tartışmaya  yol  açmıştır;  genişlemeyi  hayal  edebil­
mek  için  yapılan  benzetme  1931’de  Cambridge  Üniversitesi’nde 
astronom  olan  Arthur  Eddington’dan  gelmiştir.  Eddington  evreni 
genişlemekte  olan  bir  balonun  yüzeyine  benzetmiştir  ve  galaksi­
ler  de  balonun  yüzeyindeki  noktalardır.  Bu  resim  uzaktaki  galak­
silerin  yakın  olanlara  göre  neden  daha  hızlı  uzaklaştıklarını  açık­
ça  gösterir.  Örneğin  balonun  yarıçapı  bir  saatte  iki  katma  çıkar­
sa, balonun üzerindeki iki galaksi arasındaki uzaklık da bir sa-


107
atte  iki  katına  çıkacaktır.  Belirli  bir  zamanda  iki  galaksi  birbirin­
den 1 santimetre uzaklıkta ise, bir saat sonra uzaklık 2 santimet­
reye  çıkacak  ve  birbirlerine  göreli  olarak  uzaklaşma  hızları  saat­
te  1  santimetre  olacaktır.  Ancak  başlangıçtaki  uzaklıkları  2  san­
timetre  ise,  bir  saat  sonra  bu  uzaklık  4  santimetreye  çıkacak  ve 
birbirlerine  göreli  olarak  uzaklaşma  hızları  da  saatte  2  santimet­
re olacaktır. Hubble’ın da bulduğu tam olarak budur: Bizden uzak 
olan galaksiler daha da hızlı uzaklaşmaktadır.
Uzayın 
genişlemesinin 
galaksilerin,  yıldızların,  elmaların, 
atomların  veya  bir  tür  kuvvet  tarafından  bir  arada  tutulan  di­
ğer  nesnelerin  boyutlarını  etkilemediğini  bilmek  önemli.  Örne­
ğin  balonun  üzerinde  bir  grup  galaksiyi  daire  içine  alsak,  ba­
lon  genişlerken  bu  daire  genişlemeyecektir.  Galaksiler  çekim 
kuvvetleriyle  birbirlerine  bağlı  olduklarından,  balon  genişler­
ken  daire  ve  içindeki  galaksiler  boyutlarını  ve  yapılarını  koru­
yacaklardır.  Bu  önemli,  çünkü  ancak  ölçüm  araçlarımız  sabit 
değerlere  sahipse  genişlemeyi  saptayabiliriz.  Her  şey  özgürce 
genişleseydi  biz,  bir  metrelik  cetvellerimiz,  laboratuvarlarımız 
ve  her  şey  orantılı  olarak  genişlerdi  ve  herhangi  bir  değişiklik 
fark etmezdik.
Einstein’ın  evrenin  genişlediğinden  haberi  yoktu.  Ancak  galak­
silerin  birbirlerinden  uzaklaşma  olasılığı,  Hubble’ın  yayınından 
birkaç  yıl  önce  Einstein’ın  kendi  denklemlerine  dayanarak  öneril­
mişti.  1922’de  Rus  fizikçi  ve  matematikçi  Alexander  Friedmann, 
matematiksel  olarak  oldukça  basitleştirilmiş  iki  varsayıma  daya­
nan  bir  evren  modelini  araştırdı:  Evren  her  yönden  aynı  görünü­
yor  ve  her  gözlem  noktasına  göre  aynı  görünüyor.  Friedmann’ın 
ilk  varsayımının  tam  olarak  doğru  olmadığını  biliyoruz  -  neyse  ki 
evrenin her noktası bir-örnek değil! Bir yönde yukarı doğru baktı­
ğımızda  Güneş’i,  diğer  yönde  ise  Ay’ı  ve  göç  etmekte  olan  vampir 
yarasaları  görebiliriz.  Ancak  çok  daha  büyük  bir  ölçekte  -galak­
silerin  arasındaki  mesafeden  bile  daha  büyük  olan  bir  ölçekte- 
baktığımızda  evren  her yönde  aynıymış gibi  görünür. Bu sanki  bir 
ormana  yukarıdan  bakmaya  benzer.  Yeterince  yakından  baktığı­
nızda  yapraklan  veya  en  azından  ağaçları  ve  aralarındaki  boşluk­
ları  görebilirsiniz.  Eğer  çok  yüksekteyseniz,  başparmağınızı  uzat­
tığınızda  ağaçların  bir  mil  karesini  kapatabilirsiniz  ve  orman  yal­
nızca  tek  bir  yeşil  gölge  olarak  görünür.  Bu  ölçekte  ormanın  bi- 
rörnek olduğunu söyleyebiliriz.
Kendi  varsayımlarından  yola  çıkan  Friedmann,  Einstein’ın 
denklemleri için -kısa bir süre sonra Hubble’ın doğru olduğu-


Yüklə 2,44 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə