O
kutmanlardan gelen fikirler,
Ülkeler ve Kavramların dokuzuncu baskısında bazı önemli değişikliklere yol açtı.
Brezilya’nın yerine Meksika’yı ve Güney Afrika’nın yerine Nijerya’yı aldım. Bunu üzülerek yaptım, çünkü Bre-
zilya ve Güney Afrika’ya sevgi doluyum ve bu ülkelerin önemli dersler ortaya koyduğuna inanıyorum. Fakat Meksika
ve Nijerya’yı ele aldığımda, bunların sunduğu derslerin de —ki çoğunlukla Brezilya ve Güney Afrika’nınkilerle benzer-
dir— bir o kadar önemli ve hattâ bazen daha güncel olduğunun farkına vardım. Meselâ, Brezilya “praetoryanizm”i temsil
ediyordu, ama ondan kurtularak demokrasiye doğru modernleşti. Şimdi Nijerya, güncel olarak askerî darbe eğilimini
araştırmamıza imkân veriyor.
Bazı uzun vadeli taraftarları da, Çin’in daha derinlemesine ele alınmasını teklif ettiler. Önceki baskılarda, Çin’i Üçüncü
Dünya’nın bir parçası olarak, özet biçiminde almıştım, ama şimdilerde yükselmekte olan bu dev, açıkçası daha uzun ve
derinlemesine gözden geçirilmeyi hak ediyor. Dolayısıyla Çin, uzunluk açısından büyükçe olan tek bir bölümden, tıpkı
İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Japonya gibi daha kısa beş bölüme, yani kabaca iki katına çıkmış oluyor. Bazı savu-
nucuları da, şimdi Almanya’nın ardından bağımsız bir bölüm olarak yer alan Avrupa Birliği’ne yer vermemin tam zamanı
olduğunu düşünüyorlardı.
Önceki baskılarda yer alan malzemenin çoğu yerini korumaktadır. Siyasî coğrafyaya bir parça daha fazla yer verildi.
Okutmanlar, coğrafyanın yaygın ölçüde ihmal edildiği konusunda hemfikirler; bu konu pek çok okul müfredatından
da çıkarılmış gibi görünüyor. Lycoming’in eğitim bölümünün isteği üzerine —çünkü öğrencilerimiz, eyalet öğretmen
sınavlarının coğrafya kısmı için çok yetersiz ölçüde hazırlanıyorlardı— Lycoming’de Siyasî Coğrafya dersleri verdim.
Benzer endişeleri başka okutmanlardan da dinledim, bu nedenle
Ülkeler ve Kavramlar, siyasî ve coğrafî malzemeyi birleş-
tirerek ve bu iki alanı üst üste çakıştırarak, bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Meselâ, Alman kurumlarının tartışılma-
sı, federalizm konusundaki kutuya uygun düşmektedir.
Bunun dışında, öğrencileri temel hususlara hazırlayan bölüm açılış soruları ve öğrencilerin, okurken kelime dağar-
cıklarını da oluşturmalarına yardım eden, sayfa kenarlarındaki lügatçeler devam etmektedir. Buradaki tanımlar, bir si-
yaset bilimciye ait olanlardır; başka bağlamlarda farklı tanımlar bulunabilir. Keza kutular, daha büyük bir önem ve kolay
anlaşılırlık kazandırmak üzere, afiş başlıkları —Coğrafya, Demokrasi, Şahsiyetler, Siyasî Kültür, Anahtar Kavramlar ve
Karşılaştırma— kullanmaktadır.
Ülkeler ve Kavramların yapısı ve amacı, öncekine uygun devam etmektedir. Kitap, dört Avrupa ulusunu, Japonya’yı ve
şimdi de Çin’i belli bir uzunlukta ve üç Üçüncü Dünya ulusunu ise daha özet bir biçimde analiz etmektedir. Üniversite
ikinci sınıf öğrencilerinden genç âlimler yaratmaya kalkışmamaktadır. Daha ziyade, karşılaştırmalı siyaseti, genç insanla-
rımıza sunmamız gereken, temeli yurttaşlıkta mevcut, ama genellikle ihmal edilen önemli bir konu olarak görmektedir.
ABD’de yurttaşlık eğitiminin azaldığı ve bunun demokrasiyi tehlikeye soktuğu konusunda merhum Morris Janowitz’le
(onun 1983 tarihli
The Reconstruction of Patriotism: Education for Civic Consciousness’ıyla [
Vatanseverliğin Yeniden İnşası: Yurt-
taşlık Bilinci Eğitimi]) aynı fikirdeyim. Öğrencilerimiz, demokrasinin tarihî, siyasî, ekonomik, coğrafî ve ahlakî yönleri
konusunda çoğunlukla kötü eğitilmişler; ve onları, siyaset biliminde, profesyonel düzeyde soyutlamalara tâbi tutmak,
yurttaşlık eğitimlerini ihmal edecek ve kendileri için büyük ölçüde anlamsız malzeme sunacaktır. Bir üniversite öğrencisi,
küçük bir yüksek lisans öğrencisi değildir.
Bundan dolayı,
Ülkeler ve Kavramların dokuzuncu baskısı, pek çok örnekle de desteklenmiş olan, bol miktarda temel
kelime ve kavram bilgisi içermektedir. Kolaylıkla okunabilir. Birçok öğrenci, kendilerine verilen okumaları savsaklamak-
OKUTMANLAR İÇİN BİR NOT
xxxii
Okutmanlar İçin Bir Not
tadır; ama
Ülkeler ve Kavramlar sayesinde, okumanın uzun veya sıkıcı olduğu mazeretini öne süremeyeceklerdir.
Bazı eleştirmenler,
Ülkeler ve Kavramların değerler ve tenkitler içerdiğine dikkat çekmişlerdir. Bu, benim amacımın bir
parçasıdır zaten. Şu ikisi baş başa gider: Değerlere sahip değilseniz, kendisinden hareketle eleştireceğiniz bir temeliniz de
yok demektir. Değerlerden arınmış bir eğitim, herhalde imkânsızdır. Eğer bu başarılsa, değerlerden arınmış öğrenciler
meydana getirecektir ki, sanıyorum, eğitim teşebbüsünün gayesi bu olmasa gerektir. Şayet bir kimse, bir şeyi zihniyle bilir,
ama kalben bilmezse, o kimse o şeyi gerçekte hiç bilmiyor demektir.
Ülkeler ve Kavramlar çok fazla tenkitçi mi? Bu kitap, siyaseti, çok iyi çözümlerin bulunamadığı, dolayısıyla devam et-
mekte olan bir dizi tartışma olarak ele almaktadır. O, siyasî problemler için önerilen bütün politik sistemlere ve bütün
çözümlere şüpheci bir bakışı ortaya koymaktadır. Esasında kitap, herhangi bir ülkeyi “ele alma”ya çalışmamaktadır. Bütün
politik sistemler kusurludur: hiçbiri mükemmele yaklaşmamaktadır. Basitçe böyle söyleyelim.
Ülkeler ve Kavramlar, asla
bozulmayan veya hata yapmayan, iyi yağlanmış makineler ya da devasa bilgisayarlar şeklindeki saçma siyasî sistem teo-
rilerini reddetmektedir. Bunu şöyle ortaya koyalım: Eğer biz kendi ülkemizin siyasetinin işleyişini eleştiriyorsak, başka
ülkelere —ki çoğu, belki de neredeyse tamamı bizimki gibidir— bakarken neden bu eleştirel ruhu terk edelim?
Dokuzuncu baskı, en azından yüzeysel olarak birtakım insanî uyuşmazlıklar veya tartışmalardan ibaret olan siyaseti
sadece gözlemleyerek, önceki basımların gevşek teorik yaklaşımını sürdürmektedir. Bu tartışmalar, eğer bir zaman süreci
boyunca gözlemlenirlerse, içlerindeki özel konuların ötesinde, belli bir dayanıklılığa sahip modeller oluştururlar. Etkileş-
me modelleri diye adlandırdığım şey, siyasî bakımdan konuyla ilgili gruplar ve bireyler arasındaki ilişkiler, yani Rusçada
kto-kovo denen, kimin kime ne yaptığıdır. Bu tür modellerin genellikle iki tipi söz konusudur: (1) elitlerle kitleler arasında
ve (2) elitler içinde ve arasında.
Ancak, bu modelleri değerlendirmeden önce, ilk olarak, bizi söz konusu toplumun siyasî kurumlarına ve son tahlilde
onun siyasî tarihine götürecek olan, o toplumun siyasî kültürünü araştırmamız gerekmektedir. Bu suretle, her bir ülkenin
araştırılmasında, beş adet bölümümüz olmaktadır. Bir ülkenin güncel siyasî tartışmalarıyla başlayabilir ve geçmişe doğru
gidebilirdik, ama geçmişin modern sosyal uyuşmazlıklardaki etkilerini anlayabileceğimiz bir temel olarak, altta yatan fak-
törlerle başlamak galiba en iyisidir. Kitap, tarihten başlayarak kurumlara, siyasî kültüre, etkileşme modellerine ve tartışma-
lara doğru bir seyir izlemektedir. Bu düzenlemenin, diğer yaklaşımların yerini alması gerekmemektedir. Okutmanlar, bu
kitabı kendi tercih ettikleri teorik anlayışlarla paralel olarak kullandıklarında herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamışlardır.
Üçüncü Dünya’nın ilk defa karşılaştırmalı bir derse dâhil edilmesi, tartışmaya açıktır. Üçüncü Dünya öylesine kar-
maşık ve ayrılmıştır ki, (kendim dâhil) pek çok kişi, kavramın dışlanması gerekliliğinden şüphe etmektedir. Gerçi yarıyıl
çok uzundur. Fakat eğer öğrenciler sadece bir karşılaştırmalı ders alacaklarsa —ki günümüzdeki durum çoğunlukla bu-
dur— insanlığın ekseriyetinin neye maruz kaldığını öğrenmelidirler. Bu yüzden, Avrupalı olmayan üç sistemin, Meksika,
Nijerya ve İran’ın daha kısa birer özetini dâhil ettik. Bunlar “karakteristik örnekler” değildir —Üçüncü Dünya ülkeleri
hangileridir?—, ama demokrasiyle üç farklı ilişkileri olması bakımından ilginçtirler: (1) Meksika’da uzun bir tek-parti
yönetimi sürecinden sonra mücadele vermekte olan demokrasi; (2) darbe eğilimli Nijerya’da kalıcı bir demokrasinin
kurulma zorluğu; ve (3) İran’da İslamî bir devrimle üzeri örtülen demokrasi. Bu üç sistem, Avrupa ve Japonya’nın daha
yerleşmiş sistemlerine serinletici bir karşı ağırlık sağlamaktadır. Okutmanlar bu Üçüncü Dünya sistemlerinin bazılarını
veya tümünü —zaman yokluğu yüzünden ya da diğer ülkelere daha yakından odaklanmak üzere— ele almayabilirler,
fakat bu, metnin sürekliliğini bozmayacaktır.
Bu dokuz ülkenin öğretilme sırasının karışık olması da sürekliliği bozmaz. Ben kendi dersimde, benzer sorunlara sahip
ülkeler arasındaki karşılaştırmaları kolaylaştırmak için, her birinin arkasından bir sınavın yer aldığı dört grup oluşturmak