PSİKOLOJİ VE EDEBİYAT
327
maya kalkarsa, psikolog, araştırma konusuna en büyük ihaneti yapmış
olur. Psişenin fenomenolojisi o kadar renkli, biçim ve anlam bakımından
o kadar çeşitli ki, bütün bu zenginlikleri tek bir aynada yansıtmamız
olanaksız. Onu tanımlarken de bütünü kucaklamamız olanaksız, olayın
tümünün tek bir bölümüne ışık tutmakla yetinmek zorundayız.
Psişe, bütün üretkenliğin kaynağı olmayıp, özellikle insan zihninin
bütün etkinliklerinde ve başarılarında kendini ifade etmek arzusunda
olduğuna göre, kendiliğinden psişenin doğasını kavramamız olanaksız,
olsa olsa, farklı oluşumları ile karşı karşıya geliriz. Dolayısıyla, psiko
logun, çok geniş bir konu yelpazesine alışması gerek, ukalalık ve merak
amacıyla değil, bilgi aşkına, bunu gerçekleştirmek içinse, kalın duvarlı
uzmanlık kalesinden çıkıp gerçek peşinde yola çıkması gerekir. Psişeyi,
laboratuvar ya da muayenehane sınırları içine hapsedemez, kendisine ne
kadar garip gelirse gelsin, görünürdeki oluşumları nerdeyse, onu orada
izlemek zorundadır. Meslek gereği, hekim olmam birşey farkettirmiyor,
bunun edebiyat ve estetik alanına ait olduğunu bilmeme rağmen, bugün
burada sizlere, şair muhayyilesi hakkında, psikolog sıfatı ile konuşuyo
rum; aynı zamanda bu psişik bir olaydır da, psişik olay olarak da psiko
logun görev alanına giriyor. Niyetim, böyle davranarak, ne edebiyat tarih
çisinin, ne de estetikçinin alanlarına el uzatmak, onların görüşleri yerine
başka psikolojik görüşler koymak da değil. Yoksa demin kınamış
olduğum tekyanlılıktan suçlu olurdum. Size şiir yaradılışı konusunda
dörtbaşı mamur bir kuram sunacak da değilim, böyle bir şeye olanak yok
çünkü. Gözlemlerim, şiire psikolojik yaklaşımın genel bir şekilde
yöneltilebileceği bazı görüş açılarından ibaret, o kadar.
Psişik süreçleri inceleyen psikolojinin edebiyata da ışık tutacağı bel
lidir; çünkü insan psişesi bütün bilim ve sanatların döl yatağıdır.
Psikolojik araştırmalarla hem bir sanat yapıtının nasıl biçim bulduğunu
anlayabiliriz, hem de kişiyi sanat yönünden yaratıcı yapan öğeleri açığa
çıkarabiliriz. Böylece psikologun karşısına, birbirinden ayrı, bambaşka iki
görev çıkmış oluyor; bu yüzden, bu görevleri yerine getirebilmek için,
apayrı iki noktadan yola çıkmak zorundadır.
Söz konusu sanat yapıtıysa, karmaşık psişik eylemlerin bir sorunuy
la uğraşacağız demektir ama bu sonuç, istenerek yapılmış gibi görünen,
328
ANALİTİK PSİKOLOJİ
bilinçle biçimlenen bir sonuçtur. Söz konusu sanatçıysa, psişik âletin ken
disiyle uğraşacağız demektir. Birinci durumda, dolaylan kesin olarak
belirtilmiş, somut bir sanat yapıtının psikolojik incelemesine, ikinci
durumdaysa yaşayan, yaratıcı insan varlığının eşi olmayan kişiliğinin
incelenmesine girişmek gerekiyor. Bu iki eylem birbirine yakından
bağlıysa da, hatta biri ötekisiz edemezse de, hiçbiri ötekinin amacını
açıklayamaz. Sanat yapıtını inceleyerek, sanatçı üstünde, sanatçıyı
inceleyerek de sanatı üstünde birtakım sonuçlara vanlabilirse de, bunlar
hiçbir zaman kesin olmaz; olsa olsa, birtakım gerçekleşebilecek sanılar,
ya da yerinde tahminler olur ancak. Anasıyla olan özel ilişkisini bilme
miz, Goethe’nin şu ünlemine biraz ışık tutuyor; Analar — analar— ne
tuhaf. Ama anasıyla olan ilişkisinin Faust dramını nasıl ortaya çıkarabil
diğini anlamamıza yaramıyor; bununla birlikte, insan Goethe’nin,
anasıyla kendi arasında derin bir bağı olduğunu yanılmaksızın seziyoruz.
Akıl yürütmede yola ters yönden de çıksak, yine bir başan elde edeme
yiz. Nibelung’ların kahramansı erkek dünyası ile, insan Wagner’deki bir
takım hasta kadınsı davranışlar arasında gizli bağlar varsa da, Wagner’in
arasıra kadınsı giysiler giymesini bize kesin olarak açıklayabilecek, ya da
gösterebilecek hiçbir şey yok Der Ring des Nibelungen’inde.
Psikolojinin şimdiki durumu, bir bilimden beklediğimiz şu şaşmaz
nedensellik bağlarını kurmamıza yaramaktadır. Psiko-fizyolojik içgüdüler
ve refleksler söz konusu olunca ancak, nedensellik kavramına güvenle
dayanabilmekteyiz. Psişik yaşamın başladığı noktayı yani, daha karmaşık
bir düzeyi geçince, psikolog, olayları türlü açılardan vermeye çalışmak ve
kişiyi şaşkına çeviren karmakarışık zihin örgüsünün canlı bir resmini
çizmekle yetinmek zorundadır. Bunu yaparken, her bir psişik süreci başlı
başına «gerekli» gibi göstermekten kaçınmalıdır. Yoksa, bir sanat
yapıtında ve sanat yaratışı sürecinden nedensellik bağlarını çözmeye
çalışan psikolog, sanat incelemesine yer bırakmaz, onu kendi biliminin
özel bir kolu durumuna getirir. Tabii, psikolog, karmaşık psişik olaylarda
nedensellik bağlarını araştınp kurmak savını hiçbir zaman bırakmayabilir.
Yoksa psikolojisinin yaşama tüzesini yadsımış olur. Yine de bu, savını
herhangi bir bakımdan doğrulayamaz, çünkü en açık ifadesini sanatta
bulan yaşamın yaratıcı yönü, her türlü mantık formülleri kurma
PSİKOLOJİ VE EDEBİYAT
329
girişimlerini boşa çıkarır. Uyarıcı bir etkiye karşı herhangi bir tepki
nedensellikle açıklanabilir; ama sadece bir tepkinin salt karşı-savı olan
yaratıcı eylem, insan anlayışından uzak olacaktır hep. Yaratıcı eylem
belirtileriyle açıklanabilir, belli belirsiz duyulabilir, ama hiçbir zaman
tam olarak kavranamaz. Psikoloji ve sanat incelemesi birbirinin yardımını
hep gerektirecektir, biri ötekinin değerini yok edemez. Psişik olayların
türetilebilir olması psikolojinin önemli bir ilkesidir. Söz konusu ister sanat
yapıtı olsun. İster sanatçının kendi olsun, psişik sonucun başlı başına ve
kendi için var olması da sanat
in c e le m e sin in bir
ilkesidir.
Edebiyat yapıtını bir psikologun incelemesiyle, bir edebiyat eleştir
meninin incelemesi arasında önemli bir davranış ayrılığı vardır. Eleştir
meci için büyük önem ve değer taşıyan şey, psikolog için yersiz olabilir.
Değerleri belirsiz edebiyat yapıtları,
psikolog için çoğu zaman ilgi
kaynağıdır. Örneğin, «psikolojik roman» dedikleri şey edebiyatçı zihnin
sandığı kadar önemli değildir. Bir bütün olarak ele alındığında bu tür
roman, anlamını kendi içinde taşır. Kendi başına psikolojik araştırmada
bulunmuştur, psikolog ancak eksikliklerini açığa çıkarabilir, ya da daha
iyi genişletebilir. Filan yazar, falan romanı nasıl oldu da yazdı sorunu,
tabii açıklanmadan kalmış oluyor, ama bu genel sorunu denememin ikin
ci bölümüne bırakmak istiyorum.
Psikolog için en yararlı olan roman, yazarın kahramanlarının huy
larını henüz açıklamadığı romandır, bu bakımdan inceleme ve açıklamaya
elverişlidir, üstelik üslûbu kişiyi bu işe çağırır da. Bu tür yazının iyi örnek
leri Benoît’da, İngiliz romanında da Rider Haggard türünde ve toptan üre
tim konusu olan, herkesin bayıldığı dedektif hikâyelerinin yazarı Conan
Doyle’un işlediği zihin durumlarında görülebilir. En büyük Amerikan
romanı saydığım Melville’in Moby Dick’i de bu türdendir. İçinde psikolo
jik açıklama olmayan sürükleyici bir hikâye psikolog için yapıtların en
ilgincidir. Bu türlü hikâye zihni psikolojik tahminlere dayanır, yazarın bil
inci bunlardan uzak olduğu süre de, tahminler zihince eleştirilmeden,
katıksız, duru olarak kendilerini açığa çıkarırlar. Oysa psikolojik roman
da, yazar, gerçeklerini olur olmaz ihtimallerden psikolojik bir açıklama ve
aydınlatma düzeyine çıkarmak için bunları yeniden biçimlendirmeye
girişir, buysa yapıtın psikolojik anlamını çoğu zaman gölgeler, ya da göz
Dostları ilə paylaş: |