336
ANALİTİK PSİKOLOJİ
bilim kalkanı ve akıl zırhıyla korur. Zihin aydınlığı, korkudan doğmuştur;
gündüz düzenli bir kozmos’a inanır, geceye ve onu tedirgin eden kaos
korkusuna karşı bu inancı elinden bırakmamaya çalışır. Eylem alanı bizim
hergünkü dünyamızın ötesinde olan canlı bir kuvvet varsa! Tehlikeli ve
kaçınılmaz insan gereksinmeleri var mıdır? Elektronlardan daha çok amaç
güden bir şey var mıdır? Bir ruhumuz var, o ruhumuz da kendi elimizde
diye düşünürken kendimizi aldatıyor muyuz? Bilimin psişe dediği şey,
kafatasıyla sınırlanmış bir soru işareti değil mi, insanı etkilesin ve onu,
sanki gecenin kanatlan üstünda sıradan insanlık düzeyinden, daha kişisel
bir tanrı çağrısı düzeyine götürsün diye arasıra tuhaf ve ele gelmeyen gizli
güçleri salıveren bir öte dünyadan insan dünyasına açılan bir kapı mı? Sanat
yaratışının vizyoner yöntemini ele aldığımızda, sanki aşk macerası bir
salıverme tertibatı gibi iş görüyor duygusu veriyor — sanki kişisel yaşantı
bir şey değil de, salt önemli bir İlahi Komedinin bir önsezgisiymiş gibi.
Sadece bu tiirlü sanat yapıtı yaratıcısı değil hayatın gece yanıyla
temasta olan, kâhinler, peygamberler, önderler, bilgeler de temastadır. Bu
gece acunu nice karanlık olursa olsun, tamamiyle yabancı değildir.
İnsanoğlu bunu anımsayamayacağımız kadar eski zamanlardan beri bil
mektedir; orda burda her yerde; ilkel insan için bugün, kozmos resminin
belli bir bölümüdür. Onu bir yana bırakan sadece biz olmuşuzdur, boş
inanç ve metafizik korkusu yüzünden, bir birleşik krallık doğal hukuku
nun kanun olduğu, güvenilebilir ve yönetilebilir bilinçli bir dünya kur
maya çalıştığımız için. Yine de aramızdaki ozan arasıra gece-acununu
— ruhları, cinleri ve tanrıları— dolduran biçimleri görüyor. İnsan için
hayat verici sırrın, insan amaçlarını alabildiğine aşan bir maksatlılık
olduğunu biliyor; pleroma’da anlaşılmaz olayları önceden sezmektedir.
Kısacası, vahşiye ve barbarlara ürkü salan psişik dünyanın bazı bölüm
lerini görüyor.
İnsan toplumunun ilk başlangıcından beri insanın belirsiz bildirilere
geçerli bir biçim verme çabası derin izler bırakmıştır. Rodezya’nın İlk Taş
Çağı’nın kaya üstüne kazılarak yapılmış resimlerinde bile mucizevi hay
van resimlerinin yanında soyut bir biçim —bir çember içinde çifte haç—
görülüyor. Bu biçimle aşağı yukarı her kültürlü gölgede karşılaşılmıştır,
onu bugün sadece Hıristiyan kiliselerinde değil, Tibet manastırlannda da
PSİKOLOJİ VE EDEBİYAT
337
görüyoruz. Bu güneş tekerleği denen şeydir ve hiç kimsenin tekerleği
mekanik alet olarak düşünmeyeceği bir çağda olduğu için de, bunun
kaynağı herhangi bir dış dünya yaşantısı olamaz. Bu, psişik bir olayı tem
sil eden bir simgedir; iç dünyanın bir yaşantısıdır bu, sırtında kene-kuşlan
olan gergedan kadar canlı bir temsil. Gizli öğretim düzeni olmayan hiçbir
ilkel kültür yoktur, kültürlerin çoğunda da bu düzen alabildiğine gelişmiş
durumdadır. Erkekler kurulları, totem-klanları, insanın gündüzkü
varlığından ayn duran gizli şeyler konusunda bu öğretimi sürdürmekte
dir — bunlar zamanın başlangıcından beri hep en hayati şeyleri meydana
getirmişlerdir. Bunlar üstünde bilgi, delikanlılara alıştırma törenleriyle
aktarılır. Greko - Romen dünyasının dinsel törenleri de aynı görevi görü
yordu, antikitenin zengin mitolojisiyle insan gelişiminin en erken basa
maklarındaki bu gibi yaşantıların bir kalıntısıdır.
Ozanın yaşantısını en uygun bir biçimde anlatması için mitolojiye
başvurması böylece tabii oluyor. Başkasından aldığı gereçlerle çalıştığını
sanmak pek yanlış olur. Yaratıcılığının kaynağı temel yaşantıdır; ölçüle
meyecek bir şeydir bu; bu yüzden ona biçim verebilmesi için mitolojik
imgelere baş vurması gerekmektedir. Kendi başına ne bir şey söyler ne de
bir imge verir çünkü sanki bir cam üstünde karanlık görünen bir vizyon
dur bu. İfade bulmaya çalışan derin önsezgidir sadece. Dolaylarında ne
varsa kavrayarak, havaya yükselten ve ona gözle görünür biçim veren bir
kasırga gibidir. O belli ifade vizyonun imkânlarını hiçbir zaman tüket
meyeceği için, içindekilerin zenginliği bakımından onunla boy ölçüşeme-
yeceğinden, ozanın bildirilerinin birkaçım bile başkalarına aktarması için
emrinde koskoca bir gereç deposu olması gerekir. Üstelik görüntüsünün
yazgısı karşıtlığını ifade edebilmesi için zor ve çelişmelerle dolu imgelere
başvurması gerekmektedir. Dante’nin önsezgileri Cennet ile Cehen-
nem’in basamaklarını imgelerle veriyor; Goethe’nin Blaksberg’i ve
Yunan Antikitesinin cehennemi bölgelerini işin içine sokması gerekiyor;
Wagner bütün kuzey mitolojisini kullanır; Nietzsche dinsel üsluba döner
ve tarihöncesi zamanlarının efsanevi peygamberini canlandırır; Blake
kendi kendine ifade edilemeyecek biçimler yaratır. Spitteler de hayalin
yeni varlıklarına eski adlar takar. İfade edilemeyen yücelikle en aşağılık
çirkinliğe kadar bütün dizi içinde eksik bir tek basamak yoktur.
338
ANALİTİK PSİKOLOJİ
Psikoloji, karşılaştırma için gereçleri bir araya getirmekten ve
üstünde tartışmak için terimler getirmekten başka bu renkli imge
dünyasını açıklama yoluna hiçbir ışık tutamamaktadır. Bu terimlere göre
vizyonda görülen ortak bilinçdışıdır. Ortak bilinçdışından, soya çekim
güçleriyle biçim bulan birtakım psişik davranışları anlıyoruz; bilinç bun
dan gelişmiştir. Bedenin fizik yapısında evrenin ilk basamaklarının izleri
ni görüyoruz, bu yüzden insan psişesinin de, bitki ve hayvan evrim tari
hinin yasasına uygun bir düzende olacağını umuyoruz. Bilincin gölgelen
melerinde —düşlerde, narkoz etkisi altında ve akıl hastalıklarında—
psişik gelişimin ilkel yüzeylerinin bütün izlerini gösteren psişik sonuçlar
gibi şeyler çıkıyor yüzeye, imgelerin kendileri kimi zaman öyle ilkel özel
liktedir ki, bunların eski gizli bilimler öğretiminden türediğini tahmin ede
biliriz. Günümüzün kılığına bürünmüş mitolojik temalarla da sık sık
karşılaşılmaktadır. Ortak bilinçdışmın bu belirtilerinde edebiyat inceleme
si için büyük önemi olan şey bunların bilinçli durumu ödünleyici
olmalarıdır. Yani bunlar tek - yönlü, anormal veya tehlikeli bir bilinçlilik
durumunu, görünürde maksatlı bir biçimde dengeye getirmektedirler.
Düşlerde bu süreci pozitif yönüyle açıkça görmekteyiz. Akıl
hastalıklarında ödünleme süreci çoğu zaman apaçıktır, ama olumsuz bir
biçim alır. Örneğin öyle insanlar vardır ki, dünyadan kaygı içinde elini
eteğini çekmiştir, bunlar, bir gün bir de bakarlar, en gizli sırları herkesçe
biliniyor ve dilden dile dolaşıyor.
Goethe’nin F aust'um ele alır da, bunun kendi bilinçli durumunu
ödünleme ihtimalini bir yana bırakırsak, cevaplandırmamız gereken soru
şu olur: Zamanının bilinçli görünüşüyle ne gibi ilgisi var? Büyük şiir,
gücünü insanlık hayatından alır; kişisel öğelerden türetmeye çalışırsak
anlamını tamamiyle yitirmiş oluruz. Ortak bilinçdışı canlı bir yaşantı olup
da, bir çağın bilinçli görünüşüne ışık tutarsa, bu olay, o çağda yaşayan
herkes için önemli, yaratıcı bir eylem olur. Bir sanat yapıtı gerçekten
insan soylarına bir bildiri denebilecek olan şeyi içinde bulundurur.
Böylece Faust her Alman’m ruhunda bir şeye dokunmaktadır. Dante’nin
iinü de böylece ölümsüzleşmiştir; Hermas’lı Çoban’ın ise Incil’de yeral-
masına az kalmıştır. Her çağın kendine göre tarafçılığı, belli önyargıları
ve psişik acıları vardır. Dönem bireye benzer; bilinçli görüşünün kendine
Dostları ilə paylaş: |