ANALİTİK PSİKOLOJİ VE ŞîtR
321
Yukarda sanat yapıtını, kendisini besleyen toprakta yeşeren bir
ağaca benzetmiştik. Aynı şekilde, onu dölyatağı içinde büyüyen bir
bebeğe de benzetebiliriz. Ancak, bütün benzetmeler yaya kalacağından,
bilimin daha dakik deyimlerinden ayrılmayalım. Sanatçının psişesinden
doğan yapıtı, özerk bir kompleks olarak tanımlamıştım. Bundan
anladığım, enerji-yükü ona bilinç eşiğini aştıracak kadar yeterli oluncaya
dek, bilinç eşiği altında kalan psişik bir oluşumdur. Bilinç ile arasında bir
ilişki bulunması, onun sindirilmiş olduğunu değil, sadece algılanmış
olduğunu gösterir; ancak, bilinçli kontrola tâbi değildir ve bastınlamaya-
cağı gibi, istenildiği zaman geri getirilemez de, kompleksin özerkliğinden
anlaşılan da budur. Bilinçli iradenin dışında bağımsız olarak kendi için
deki eğilimlere göre ortaya çıkar ve kaybolur. Özerk kompleksteki bu
özellik, her özerk komplekste vardır. Bu bakımdan, patolojik süreçlere
benzer, çünkü bunlarda, özellikle akıl hastalıklarında, özerk kompleksler
le karşılaşıyoruz. İki şey birbirinden farklı ise de, sanatçının tanrısal
coşkusu tehlikeli bir şekilde patolojik duruma yaklaşıyor. Tertium com-
parationis özerk bir komplekstir: Ancak özerk komplekslerin varlığı
kendi başına patolojik bir olay değildir; çünkü normal insanın geçici veya
sürekli, bu komplekslerin varlığından haberli olmaması, o kişinin oldukça
bilinçsiz olduğunu gösterir. Bir derece ayrışmış bulunan her tipik
davranışta, özerk komplekse dönüşme eğilimi vardır, çoğu zaman
dönüşür de. Ayrıca, her içgüdü oldukça özerk kompleks niteliği taşır.
Dolayısıyla, özerk kompleksin kendi başına marazi bir yanı yoktur; araz
sıklaşır ve tedirgin edici duruma gelirse ancak marazileşir.
Özerk kompleks nasıl doğar? Ayrıntılarına burada giremeyeceğimiz
nedenlerden, psişenin o ana kadar bilinçdışm da bulunan bölümü
çalışmaya başlamakta ve çağrışım ilişkisinde bulunacağı bitişik alanları
harekete getirerek toprak kazanmaktadır. Bilinç, kompleks ile
özdeşleşmiş olmadığı sürece, bunun için gerekli enerji, doğal olarak bi
linçten sağlanır. Ancak, böyle olmadığı zaman, enerjinin tükenmesi
Janet’nin dediği abaissement du niveau mental’z yol açar. Bilinçli ilgiler
ve etkinliklerin şiddeti yavaş yavaş azalır ve sanatçılarda sık görülen bir
durum olan apatiye ya da bilinçli işlevlerin geriye dönük gelişimine yol
açar, bebeklik çağına, ilk insanların düzeyine iner ve dejenere olur.
322
ANALİTİK PSİKOLOJİ
Janet’nin dediği gibi «işlevlerin alt bölümleri» kendilerini üste çıkarır;
kişiliğin içgüdüsel yanı etik yanının, bebeksi yanı olgun yanının, uyum
suz yanı uyumlu yanının üstüne çıkar. Bu da birçok sanatçının yaşamında
gördüğümüz bir olay. Özerk kompleks, kişiliğin bilinçli kontrolundan
alınan enerjiyi kullanarak gelişmektedir.
Gelgelelim, bir özerk yaratıcı kompleks neden oluşur? Sanatçının
yap» i. hangi temellere dayandığı konusunda bize ışık tutmadıkça, bu
konuda hemen hemen hiçbir şey bilemeyiz. Yapıt tamamlanmış bir
görünümle karşımıza çıkmaktadır, bu görünüm ise, onu simge olarak
tanıdığımız çapta ancak analiz edilebilir. Onda simgesel bir değer
göremediğimiz sürece neyi saptamış oluruz, sadece, söz konusu biz
kendimizsek eğer, ne söylüyorsa o kadar, başka bir anlam taşımaz bizim
için, >a da bir başka ifade ile, nasıl görünmüyorsa öyledir. «Görünüyorsa»
sözcüğünü kullanmamamın nedeni kendi önyargımızın yapıtı daha iyi
değerlendirmemizi engellediği için. Öyle veya böyle, analiz için herhangi
bir teşvik ya da başlangıç noktası bulamamaktayız. Ama söz konusu olan
simgesel bir yapıt ise Gerhard Hauptmann’ ın sözünü hatırlatmakta yarar
var: «Şiir, sözler ile ilksel dünyanın tınısını uyandırır bizde». Dolayısıyla
sormamız gereken soru şu oluyor: «Sanat imgeleri ardındaki ilksel imge»
nedir?
Bu soruyu biraz açmamız gerekiyor. Analiz etmeyi düşündüğümüz
sanat yapıtı, simgesel olmaktan başka, kaynağı, şairin kişisel bilinçdışında
değil de, ilksel imgeleri insanlığın ortak mirası olan bir bilinçdışı mitolo
ji alanındadır. Bu alana ben ortak bilinçdışı diyorum, onu kişisel bilinç-
dışından ayırmak için. Kişisel bilinçdışı bilince yükselebilen, çoğu zaman
da yükselen, ancak uyum sağlayamadıkları için geri itilip bilinç eşiği
altında kalan psişik süreçler ve içeriklerin toplamıdır. Sanat bu bulanık
alandan da beslenir; ancak, bunlar eğemen olursa, sanat yapıtını simge
yapmaktan çok, bir araz haline getirir, o kadar. Bu tür sanatı, ona zarar
vermeden seve seve Freud tarafından kullanılan müshil görevi gören yön
temlerin eline bırakabiliriz.
Bilinç eşiğinin hemen altında oldukça ince bir tabaka olan kişisel bi-
linçdışının tersine, ortak bilinçdışı, normal koşullar altında, bilinç
düzeyine çıkma eğilimi göstermiyor, bastırılmadığı ya da unutulmadığı
ANALİTİK PSİKOLOJİ VE ŞİİR
323
için de, analitik teknik ile hatırlanması olanaksız. Ortak bilinçdışının
kendi başına yetinen bir varlık olduğu düşünülmemelidir; ta ilksel çağlar
dan belirgin anımsatıcı imgeler halinde bize gelen, ya da beynin anatomik
yapısında kalıtımla geçen gizilgüçten başka bir şey değildir. İnsanda
doğuştan varolan fikirler yoktur, en güçlü fanteziye dahi sınırlar koyan ve
fantezi kurma etkinliğimizi belirli kategoriler içinde tutan yaradılıştan
varolan fikir olanakları bulunmaktadır; bunlar a priori fikirlerdir sanki,
varlıkları ancak yarattığı sonuçlardan çıkarılabilir. Sanat yapıtını
oluşturan düzen koyucu ilkeler halinde ancak biçimlendirilmiş sanat
malzemesinde kendilerini belli eder; yani ancak bitmiş yapıttan elde ede
bileceğimiz çıkarsamalar yoluyla, ilksel imgenin çağlara uzanan asıl
kopyasını yeniden canlandırabiliriz.
İlksel imge, ya da bir başka deyişle arketip, tarih boyunca sık sık
yinelenen ve yaratıcı fantezinin kendini serbestçe ifade ettiği her yerde
beliren bir figürdür — bu, in cin de olabilir, insan varlığı da, süreç de ola
bilir. Demek ki, aslında mitolojik bir figürdür. Bu imgeleri daha yakından
inceleyecek olursak, bunların atalarımızın sayısız tipik yaşantılarına biçim
verdiğini görüyoruz. Bunlar, deyim yerindeyse, aynı tip sayısız yaşantının
psişik kalıntılarıdır. Bunlar, mitoloji panteonunun türlü figürleri ve bölün
müş, yansıtılmış, normal psişik yaşamın görünümüdür. Ancak, mitolojik
figürlerin kendi de, yaratıcı fantezinin ürünleridir ve kavram diline çev
rilmeleri gerekir. Sadece bu dilin başlangıcı vardır, ancak gerekli kavram
lar yaratıldı mı bir kez, ilksel imgelerin kökünde yatan bilinçdışı süreç
lerin soyut ve bilimsel anlamını bize verir. Bu imgelerin her birinde bir
miktar insan psikolojisi, insan yazgısı vardır, atalarımızın tarihinde sayısız
kez yinelenmiş ve genelde hep aynı seyri izlemiş, sevinç ve üzüntülerin
kalıntılarıdır. İçinde yaşam sınırlarının eskisi gibi geniş, ama sığ bir akar
su yatağı içinde akacağına, birden büyük bir ırmak halinde kabardığı,
psişenin derinlerine kazılan bir ırmak yatağı gibidir. Uzun, zaman süreleri
boyunca, ilksel imgenin dibe çökmesine yardım etmiş olduğu, o özel
koşullar ile karşılaşıldığında yer alır bu.
Bu mitolojik durum, yeniden belirdiği an, her defasında, acayip bir
duygusal şiddeti birlikte getirir; sanki o güne dek titreşime girmemiş
tellere dokunulmuştur, ya da varlıklarından hiçbir zaman haberimizin
Dostları ilə paylaş: |