23
TEORİ
Askeri ve stratejik anlamda gelişen bu ilişkiler, sade vatandaş se-
viyesinde aynı başarıyı maalesef katedemedi. İsrail‘in 1999
Gölcük depreminden sonra kurduğu “İsrail-Türkiye Köyü“ veya Tür-
kiye‘nin en popüler futbol takımlarından Fenerbahçe ile Galatasa-
ray‘da 2000-2003 yılları arası forma giyen Haim Revivo dahi Türk
toplumunda İsrail-Filistin ihtilafının yaratmış olduğu negatif algıyı
kırmayı tam başaramadı. İkili ilişkiler daha çok devletlerarası düzey-
de kaldı ve halklara nüfuz edemedi.
İki başkent arasındaki ilişkiler, 2002 yılında Adalet ve Kalkın-
ma Partisi‘nin (AKP) iktidar olmasının ardından kademeli şekilde
gerilemeye başladı. Kuşkusuz ideolojik siyasetin yanı sıra bunda
yine reel politik dengelerin değişmesi rol oynadı. AKP‘nin yükselişi
ile Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri hızla gelişirken, Kürt sorununda
önemli adımlar atılarak terör asgari seviyeye indirildi. Tüm bunlar
göz önüne alındığında Ankara‘nın Kudüs‘e ihtiyacı ciddi biçimde
ortadan kaybolmaya başladı. Buna karşın Türkiye gerek İsrail ile
Filistin Özerk Yönetimi, gerekse İsrail-Suriye arasında barış görüş-
melerinde arabuluculuk faaliyetlerini üstlenmeye teşebbüs etti.
Tüm bu pozitif tablo, Hamas‘ın İsrail‘e düzenlemekte olduğu
roket saldırılarına son vermek üzere 2008 yılının Aralık ayında baş-
latılan Dökme Kurşun Operasyonu‘na dek sürdü. İki ülke arasındaki
ilişkilerin gerginleşmesinin zirve yaptığı Ocak 2009 Davos Krizi de
yine bu operasyonun ardından geldi. Bu kriz Türk sokağında genel-
geçer olarak konuşulup hemen herkes tarafından “One Minute“ ola-
rak ile bilinse de İsrail sokağında benzer bir etkiden bahsetmek müm-
kün değil. Kuşkusuz bu farkı oluşturan temen faktörler iki ülkenin
basını ve hükümetlerinin tutumlarıdır. İsrail karşıtı algı, Türk medya-
sında günlük bazda beslenirken İsrail medyası bu tutumdan uzak
kaldı. Aynı durum hükümetlerin açıklamalarındaki ve iki ülke vatan-
daşlarının birbirlerine bakışlarındaki farklılıklara da yansıdı. İsrail nü-
fusunun büyük kesimi Türkiye‘yi turist olarak ziyaret etmiş olduğu
için Türk insanını iki hükümet arasında yaşanan siyasi krizden ba-
ğımsız değerlendirmeyi bir nebze becerirken, İsrail‘e bugüne dek gel-
meyi pek seçmemiş, bu kültürü ve insanları yerinde görmemiş olan
Türklerin birçoğu ise siyasi liderlerin tüm telkinlerine karşın, maa-
lesef İsrail hükümeti ile yaşanan sorun ile İsraillileri ayrıştırmada
sınıfta kalmıştır. Yükselen İsrail karşıtı hava kimi zaman siyasi eleş-
tirinin ötesine geçerek toplum bazında antisemit söylemlerin zikre-
dilmesine ve kimi zaman da olumsuz olayların yaşanmasına zemin
sağladı. Kuşkusuz tüm bu yaşananlar -ve Mavi Marmara, hemen
ardından Türk hükümetinin özür- tazminat ve Gazze ablukasının
kaldırılması konusundaki talepleri ve İsrail‘in bu taleplere olumsuz
yanıt vermesi ile kriz zirve yaptı.
İki ülke arasındaki ilişkilerin bu duruma gelmesinde her iki
başkent kaynaklı krizin yanı sıra ikili ilişkilerin seyrini etkileyen biri
Türkiye iç siyasetinde diğeri dış siyasetteki iki önemli faktöre dikkat
çekmekte yarar görüyorum. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında
İsrail‘in Ankara‘da en çok güvendiği ve yıllardır geliştirdiği tüm dost-
lukların bu operasyonlarla adeta budandığını görüyoruz. Bir başka
deyişle hükümet üzerinde Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin büyük oranda
baskı unsuru olma yetisini kaybetmesinin İsrail için bir kayıp oldu-
ğunu teslim etmek gerekir. Bu meyanda İsrail ile ilişkilerin geliştiril-
mesi konusunda hükümete siyasi baskı uygulayabilecek en önemli
aktör saf dışı edilmiş oldu. Ankara‘daki bu önemli gelişmenin yanı
sıra okyanus ötesindeki gelişmeler de Ankara ile Kudüs arasındaki
ilişkilerin kalitesini oldukça etkiledi. George Walker Bush dönemin-
deki Amerikan-İsrail ilişkilerinin Barack Obama döneminde esamesi
okunmayınca, Ankara‘nın, Kudüs‘e karşı geliştirdiği retorik ve siya-
setin Washington tarafından herhangi bir yaptırımla cezalandırılma-
yacağının farkına varması Türkiye‘nin İsrail‘e karşı olan tutumunu
daha da sertleştirmesine sebep olmuştur. Nitekim 22 Mart tarihin-
de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu‘nun Türk hükümetinden
özür dilemesi, Gazze ablukasının kaldırılmadığı bahane edilerek
hiçbir olumlu sonuç doğurmamıştır. Aksine yaşanan Gezi Olayları ve
Mısır‘da Abdülfettah As-Sisi‘nin yapmış olduğu darbeyle dahi dünya
Yahudileri ve İsrail itham edilmiştir.
Söz konusu İsrail karşıtı siyaset, 24 Kasım 2015‘te bir Rus
uçağının Suriye-Türkiye sınırı üzerinde sınır ihlali iddiası ile düşürül-
mesi ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu‘nun yerine Başbakan
Binali Yıldırım’ın getirilmesi sonucunda büyük bir değişim yaşadı.
Kuşkusuz Rusya‘nın Türkiye üzerinde kurduğu yüzde 54‘lük doğal-
gaz tedarik tekeli ve bu tekelin kırılması gereksinimi bunda önemli
rol oynadı. İsrail‘in Doğu Akdeniz‘de keşfettiği doğalgaz rezervleri
Leviathan ve Tamar yataklarındaki doğalgazın Türkiye‘ye aktarımı
hem Rusya konusunda hem de Kıbrıs‘ta Rumlara ve Yunanlılara
karşı önemli bir kazanım olarak ön plana çıktı. Tüm bunların yanın-
da Obama hükümetinin son zamanlarını yaşıyor olması ABD yöne-
timinin Ankara‘nın sürdürmekte olduğu İsrail karşıtı retoriğe daha
fazla tahammül etmeyeceği gerçeği ile de birleşince Türkiye diret-
mekte olduğu Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması şartından
resmen vazgeçti.
27 Haziran 2016 tarihinde Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım
ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından eş zamanlı
yapılan açıklama ile ikili ilişkilerin normalizasyonu ilan edildi. Buna
karşın aynı tarihlerde ilişkilerini normalleştiren Rusya-Türkiye arasın-
daki yakınlaşma ve karşılıklı ziyaretler, İsrail ile Türkiye arasında
maalesef henüz istenilen seviyede değil. 13 Ekim 2016‘da İsrail
Enerji Bakanı Yuval Steinitz Türkiye‘yi ziyaret ederken, 7 Şubat
2017‘de Türkiye Turizm ve Kültür Bakanı Nabi Avcı İsrail‘i ziyaret
etti. Bu ziyaretler her iki ülkenin de birbirinden beklediği öncelikleri
ortaya koydu. İsrail keşfetmiş olduğu doğalgazı paraya çevirmeye
ve karşılıklı bağımlılık yaratmaya çalışırken Türkiye son dönemler-
de yaşanan terör olaylarının ardından turizmini İsrailli turistler ile
bir nebze de olsa güçlendirme arzusunda. Buna karşın her iki ül-
kenin vatandaşları, Mavi Marmara krizi ile tavan yapan bu 6 yıllık
güven bunalımından kurtulunması için daha kıdemli yetkililerin
karşılıklı ziyaretlerde bulunmasına ve ikili ilişkiler yararına olumlu
demeçler vermesine susamış vaziyette. Bu adımların atılması ile
İsrail‘in Türkiye‘deki imajının iyileştirilmesi, antisemitizm ile savaş,
iki ülke arasındaki dostluğun halklar seviyesine indirilmesi ve ortak
menfaatler için; en önemlisi halkların uzun soluklu bir barış içinde
yaşayarak iş birliği yapabilmeleri için zaruridir.
•
Dostları ilə paylaş: |