133
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
gerçek mânâsı ile hak etmediğini anladı. Efganî’nin Petersburg’da yaptığı tavsiyeleri
düşünmeye başladı ve kendi kendine yeniden ilim tahsil etmeye karar verdi. İlk olarak
ehilleri tarafından yazılan hadis kitaplarını okumaya başladı.
Rızaeddin Fahreddin’in fikrî gelişiminde ve tarihçi olmasında Orenburg
Müftülüğü’nün büyük etkisi olduğu açıkça görülmektedir. Ufa’ya taşındıktan sonra
ekonomik olarak rahatlayan Rızaeddin Fahreddin, “adeta, elifbadan başlar gibi yeni
baştan okumaya, öğrenmeye giriştim” diyerek Ufa’ya taşınmaktan duyduğu sevinci
dile getirmektedir. Eski tarihini, dinini, kültürünü öğrenmek için Arapça’nın çok önemli
olduğunu kavrayan Rızaeddin Fahreddin Mısır’dan, Beyrut’tan ve İstanbul’dan kolilerle
dil bilgisi, edebiyat, lügat ve çeşitli kitaplar ısmarlamaya başladı. Arapçasını ilerlettikçe;
İmam Gazali, İbni Rüşd, İbni Arabi, İbni Haldun, İbnül Esir, Farabi, Zamahşeri, Yakut
Hamevi, İbni Hallikan ve daha başka İslam mütefekkirlerinin, müverrihlerinin eserlerini
inceleme kapısı onun için ardına kadar açılmış oluyordu. Rızaeddin Fahreddin Mısır
ve Beyrut gibi şehirlerden Cemaleddin Efgani, Şeyh Muhammed Abduh, Kasım Emin,
Ferid Vecdi, Tantavi-Cevheri, Reşid Rıza gibi yazarların eserlerinin yanı sıra, Suriyeli
ve Lübnanlı Hristiyan yazarlardan Corci Zeydan, Yakup Sarruf ve Ferah Anton gibi
müsteşriklerin eserlerini de okuyordu. Ayrıca bu şehirlerde çıkan el-Hilal ve el-Muktataf
dergilerini de takip ediyordu.
Yalnız Arapça eserlerle yetinmeyip, Türkçe yazılmış eserleri de topluyordu. Babur,
Nevai, Ebulgazi ve başkaları gibi Çağatay Türkçesiyle yazan müelliflerin eserlerinin yanı
sıra Osmanlıca yazılan tarih ve dil kitapları ile edebî eserlere de büyük önem veriyordu.
Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi, Naima, Cevdet Paşa, Ahmed Asım, Ahmed Midhat, Ahmed
Vefik Paşa, Şemseddin Sami, Ziya Paşa, Namık Kemal, Abdülhak Hamid, Recaizade
Ekrem, Rıza Tevfik, Abdullah Cevdet, Ahmed Faris Şidyak, Necip Asım, Veled Çelebi,
Bursalı Mehmed Tahir gibi tarihçi, edebiyatçı ve mütefekkirler onu en çok ilgilendiren
kişilerdi. Aynı zamanda Fuzuli, Baki, Nef’i, Nabi, Nedim ve Şeyh Galip gibi divan
edebiyatının ileri gelenlerine ve hatta Servet-i Fünun ve Türkçülüğün yeni doğmaya
başlayan edebiyatına da kayıtsız değildi. Onun Türkçü olmasında bu matbuatın etkisi
olduğu muhakkaktır. Balkan Savaşlarının acı günlerinde Şura okuyucularına yazdığı
kısa bir not onun Türkçülüğünü çok iyi ifade ediyor:
“İşbu günlerde Türkiye’de bulunan dindaşlarımız ve nesil karındaşlarımız üstüne
umûmî surette belalar ve kazalar geldi. Ve kazaların defedileceği vakit de belli değil.
Karındaşlarımızın, toganlarımızın yanıp gittiği, kan ağladığı bir zamanda şadlık izhar
etmeye bizim gücümüz yetmez. İşte bu nedenle beklenmeyen bir şekilde iyi bir değişiklik
olmazsa önümüzdeki Kurban Bayramı bizim evimizde bayram töreni olmayacak, vacip
amellerden başka adetlerin hiçbiri uygulanmayacak, belki matem olacaktır. Bayram için
tebrik kartları ve telgraflar göndermememizin sebebi budur.”
Rızaeddin Fahreddin Müftülüğün kütüphanesini düzenledikten sonra arşivini
de düzenlemeye karar verdi. Bu çalışma sırasında önemli gördüğü birçok belgeyi
kopya ederek daha sonra hazırlayacağı kitaplarının kaynaklarını oluşturdu. Arşivdeki
134
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
bu belgeler sayesinde, İdil-Ural bölgesinin Rusların
hâkimiyetine girmesinden sonraki karanlık dönemini
aydınlatmaya gayret etti. Arşivdeki belgelerden de
istifade ederek 1900 yılından itibaren neşredilmeye
başlanan Asar isimli eseriyle Rusya Müslümanlarının
en meşhurlarının biyografilerini yazdı.
Rızaeddin Fahreddin Müftülükte kadı olarak
çalıştığı dönemde çeşitli vilayetlerden imtihan vermek
için gelen öğrencilerden hediye/rüşvet almadığı gibi
öğrencilerin liyakatlerine göre derece vermesi ile
şöhret kazandı. Müftülüğün halkın görmeyi dilediği
haklara sahip olmadığını bilse de imkân dairesinde
onu ıslah etmeye çalıştı. Mahalleler ile münasebetleri
sağlamlaştırdı. Normal halkın anlayacağı dildeki, dinî
emirleri, fermanları bir araya toplayarak imamların ve
muhtesiplerin el kitabı olacak Tanzimat (Kazan 1898)
isimli eserini hazırladı. Böylece görevleri gereği çeşitli
resmî kayıtlar tutmak zorunda olan imamların ve
muhtesiplerin işlerini kolaylaştırdı. Müftülükte yapılan
imtihanlar sırasında öğrencilerden alınan rüşvetin
ortadan kaldırılmasına çalıştı. Kadılık görevinin yanı
sıra Gani Bay tarafından bölgede yürütülmekte olan
Usûl-i Cedit hareketini destekledi. Yeğeni Fatih Kerimi
ile birlikte bu yolda büyük bir mücadele verdiler.
Rızaeddin Fahreddin Tercüman vasıtasıyla
tanıştığı İsmail Gaspıralı ile dostluk ve işbirliğini,
Gaspıralı’nın vefatına kadar devam ettirdi. Rızaeddin
Fahreddin’in çok yönlü bir aydın olarak yetişmesinde
Gaspıralı ve Tercüman’ın büyük rolü oldu. Gaspıralı’nın
ileri sürdüğü, ilk eğitimin yaygınlaştırılması, sanat
okullarının açılması, ana dilin korunması, hayır
cemiyetleri ve vakıfların kurulması, mektep ve
medreselerde Usûl-i Cedit metoduyla ders verilmesi,
Rusya’da yaşayan Müslümanların Rusça ve Avrupa
dillerini öğrenmeleri, kadınların sosyal hayatta
yerlerini almaları ve matbuatın yaygınlaştırılması fikrî
ya da “Gaspıralı’nın temel prensipleri” denilebilecek
bu maddeler Rızaeddin Fahreddin’in de bütün ömrü
boyunca uygulamaya çalıştığı prensiplerden idi.
Onun Gaspıralı ile olan ilişkileri, özellikle Orenburg Müftülüğü’ne kadı olarak tayin
“İşbu günlerde
Türkiye’de bulu-
nan dindaşlarımız
ve nesil karındaş-
larımız üstüne
umûmî surette
belalar ve kaza-
lar geldi. Ve ka-
zaların defedile-
ceği vakit de
belli değil. Karın-
daşlarımızın,
toganlarımızın
yanıp gittiği, kan
ağladığı bir za-
manda şadlık
izhar etmeye
bizim gücümüz
yetmez. İşte bu
nedenle beklen-
meyen bir şekilde
iyi bir değişiklik
olmazsa önümüz-
deki Kurban Bay-
ramı bizim evi-
mizde bayram
töreni olmayacak,
vacip amellerden
başka adetlerin
hiçbiri uygulan-
mayacak, belki
matem olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |