135
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
edilmesinden sonra gelişti. Yavaş yavaş oluşmaya başlayan ilmî şöhretinin yanına kadılık
gibi resmî bir kimlik eklenince, halk ve zenginler üzerindeki etkisi artmaya başladı.
1905’te düzenlenen Ufa Kurultayı’na müftülüğün ıslah edilmesiyle ilgili geniş bir rapor
hazırladı. Aynı kurultaya ayrı bir rapor sunan Yusuf Akçura ve Rızaeddin Fahreddin’in
raporları birleştirilerek müftü tarafından dönemin başbakanına gönderildi.
Müftülükte yaklaşık 15 yıl çalıştıktan sonra 1906 yılında istifa ederek gazetecilik
yapmak üzere Orenburg şehrine taşındı. 1908’e kadar yeğeni Fatih Kerimi’nin
başmuharrirliğinde çıkmakta olan Vakit isimli gazetede çalıştı. Gazetede daha ziyade
eğitim ve tarih ağırlıklı makaleler yazdı. Vakit gazetesinin de sahibi olan Remiyev Ailesi
13 Aralık 1907 tarihinde Şura isimli bir dergi çıkarmak için Orenburg Valiliği’nden
resmî izin aldı. Rızaeddin Fahreddin’in yönetimindeki derginin ilk sayısı 10 Ocak 1908
tarihinde çıktı. 1917 İhtilaline kadar Rusya Türklerinin çıkardığı en ciddi dergilerden
biri olan Şura, daha ziyade bir fikir ve kültür dergisi olarak yayın hayatını sürdürdü.
Rızaeddin Fahreddin dergide “Dil Yarışı”, “Türklerin ortak bir dile ihtiyacı var mı?” ve
“Milliyet meselesi” gibi çeşitli tartışma konuları hazırlayarak, medeni ölçüler içerisinde
aydınların kültür meselleri üzerinde fikir teatisi yapmalarını sağladı. Şura’da Türk mü,
Tatar mı mevzusunu tartışmaya açarak bir fikir birliği sağlamaya çalıştıysa da kendisinin
“Tatar” ismine olan sert tutumu nedeniyle, mesele daha da alevlendi. 1917 İhtilâline
kadar bu konuda Tatarcılar ve Türkçüler bir anlaşmaya varamadılar. Tartışma dönemin
diğer gazete ve dergilerine de taşındı. Daha sonraları Türkçü olan Abdullah Battal
Taymas 1913 yılında yazdığı bir makalesinde, Rızaeddin Fahreddin ve İsmail Gaspıralı’ya
sert tenkitler yöneltiyordu. İsmail Gaspıralı için, “Altın Orda Tatarlarının tohumundan
olan Kırım Tatarı İsmail Bey Gaspıralı, biz Tatar değil belki Türk’üz diyip bağırıyor,
Tercüman’da sürekli Tatar adı aleyhinde yazılar yazıyor.” diyerek Rızaeddin Fahreddin’in
de İsmail Gaspıralı’dan etkilendiğini iddia ediyordu. Oysa Rızaeddin Fahreddin, İsmail
Gaspıralı’dan daha önce Türk ismini savunuyordu. Belki de Abdullah Battal’ın iddiasının
aksine İsmail Gaspıralı bu konuda Rızaeddin Fahreddin’den etkilenmişti.
Rızaeddin Fahreddin Şura ve Vakit gazetesinde yayınlanan makalelerinde, dilin
millet olmanın şartları arasında önemli unsurlardan birisi olduğunu, dili korumak için
ilkokulların yaygınlaştırılmasını ve edebiyatın terakki ettirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Bunun için yazarların dilin kaidelerini tertip etmelerini, kelimeleri toplayıp sözlük
hazırlamalarını, herkesin anlayacağı ve zevkle okuyacağı şekilde kitaplar yazmalarını,
risâleler, gazeteler ve dergiler neşretmelerini istiyor. Öğretmenlerin ise, ilkokullarda
düzenli eğitim vermelerini, yarının büyükleri olan çocuklara güzel şekilde okuma
ve yazma öğretmelerini, böylece bu iki grubun sayesinde dilin korunacağını ve asla
kaybolmayacağını belirtiyor. Rusya’da yaşayan Türklerin, dünyadan kaybolmuş
kavimlerin dilleri hakkında Batılıların gramer ve sözlük gibi eserler hazırlamalarından
ibret almasını istiyor. Şöyle devam ediyor:
“Çünkü Samara, Ufa, Perm, Orenburg, Tobol (Tobolsk) ve Akmola vilayetlerinin
yüzde doksanı Müslüman Türk kabilesi olarak yaşadıkları vakitte dil saklamak kolay
136
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
idi. Lakin o vakitler geçti. Şimdi mezkur vilayetlerde
Türkler takriben üçüncü sırayı almaktadırlar. Çok
vakit geçmeden, dilleri yeni açılmakta olan çocuklar
kendi analarından ‘jeleznaya doroga’nın
2
Rusçası
nasıl? diye sormaya başlarlar.”
Rızaedddin Fahreddin’e göre umûmî dil,
dağınık halde yaşayan milletler arasında münasebet
ve kardeşlik meydana getirmenin tek yolu idi. Bunun
için İsmail Gaspıralı’nın bütün Türk halkları için ortak
bir Türki dil meydana getirilmesi düşüncesini gerekli
görüyor ve onun bu fikrini destekliyordu. Rızaeddin
Fahreddin’in edebiyatta izlediği yol Türklük ve Türk
muhibbi olmaktan ibaret idi. Türklüğün parçalanması,
Türk dünyasının her tarafındaki mahalli lehçeleri
bir tahrîr (yazma, yazı) lisanı haline getirmek için
çalışanlara sert tenkitler yazmıştır:
“İdealsiz, mesleksiz ömür sürmek, ne kadar
manasız ve hasılasız bir iş olsa, idealsiz edebiyat da bu
derece semeresizdir. Edebiyatta bir gaye olması mutlaka
lazım. ‘Yeni edebiyat-ı cedide’cilerin meslekleri bize
açık malum olmadığı gibi gaye-i emelleri de malum
değil. Bunun için onların fayda ve zararlarına hüküm
vermeye iktidarımız yok. Ama Türklüğü gaye-i emel
etmek, edebiyat dünyasında en esaslı bir meslektir.
Türklerin hepsi İslamla müşerref olduklarından
‘Türklüğü’ gaye ve meslek edip tutmaktan İslam
dinine az olsa da zarar gelme ihtimali yok. Bunun
için ‘Türklüğü’ meslek edip tutmak, edebiyat için
hem faydalı hem haklı ve mukaddes bir gayedir. İşte buna göre Rusya İslamlarını, siyasî
noktadan Türklük, Tatarlık, Kazak ve Kırgızlık, Nogay ve Mişerlik, Baraba ve Başkurtluk,
Tipter ve Buharistlik (Özbeklik) fırkalarına ayırmaya hizmet edenler (Çerevanski ve onun
arkadaşları) bu kavimlerin bahtsızlıkları için çalıştıkları gibi ‘Tatar edebiyatı’ isminde bir
edebiyat ihdas etmeye çalışanlar da işbu kavimler için aynı hizmet kabilinden bir hizmet
etmektedirler. İki taifenin yolları başka başka olsa da asıl maksatları bir, yani Rusya
İslamlarının dağılıp bitmeleri ve ömür boyu birleşmeyecek şekilde tarumar olmalarıdır.
‘Tatar edebiyatı’ ihya etmek, Kazak, Tipter, Kırgız, Başkurt ve başka isimde edebiyat
ihya kılmaya ve her birinin de ayağa kalkamamalarına sebep olsa gerek. Bizim zannımız
böyledir. Zannımız hatalı çıksa herkesten önce kendimiz memnun olacağız.
Tatarcılardan bazı kişiler ‘çok şükürler olsun Başkurt çocukları Tatar edebiyatı ile
aşina oluyorlar, her bir kitabı sevip okuyorlar!’ diyerek şadlık izhar ettiklerinde, Türkçüler
Rızaedddin
Fahreddin’e
göre umûmî
dil, dağınık
halde yaşayan
milletler arasında
münasebet
ve kardeşlik
meydana
getirmenin tek
yolu idi. Bunun
için İsmail
Gaspıralı’nın
bütün Türk
halkları için
ortak bir Türki
dil meydana
getirilmesi
düşüncesini
gerekli görüyor
ve onun bu fikrini
destekliyordu.
Dostları ilə paylaş: |