137
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
de onlara karşı: “bundan sonra Başkurt edebiyatı ihya
edecekler asıl bunlar olacaklardır. Eğer de Başkurt
kavmi iktisadî ve içtimâî cihetlerden inkıraz belasına
uğramasa ömrünüz olsa görürsünüz, bu çocuklar
Başkurtların Lomonosovları (Lomonosov meşhur Rus
yazarıdır) olurlar ve sizin Tatar edebiyatınız ile yarışan
bir de Başkurt edebiyatı meydana getirirler, Kazaklar,
Mişerler de tabiî Başkurtlardan ibret almadan
durmazlar” dediler. Doğrusunu söylemek gerekirse
bu işlerin olması uzak ihtimal değildir. Başkurt, Kırgız,
Mişer ve Nogaylar kendi edebiyatlarını ihdas etmeye
başladıklarında Tatar edebiyatı yanına bir de Tipter
edebiyatı koyulur. Her şeyi ana dili ve işitildiği gibi
yazma kaidesine bina edip yazmaya başlarlar, onun
peşinden de köy başına bir edebiyat, ilçe başına bir şive
çıkıp iş tamam olur.”
Rusya’daki Müslümanların 1920’li yıllara kadar çıkardıkları gazete, dergi ve
kitaplar bugün Osmanlıca okuyabilen hemen hemen herkesin anlayacağı bir dille
yazılıyordu. Fakat İhtilalden sonra Tatar, Kazak, Başkurt, Özbek, Kazak, Kırgız ve diğer
Türk boylarının kendi şivelerinde edebiyatlarını terakki ettirmeleri, yüzyılın başında bir
ölçüde gerçekleşmiş olan dil birliğini yok etti. Bugün artık aynı soydan gelen insanlar
birbirini anlayamıyor ya da Türk Dünyası’nın ortak dili olan Rusça ile konuşuyorlar.
Rızaeddin Fahreddin’in bu meseleleri önceden görüp dikkat çekmesi şayan-ı dikkattir.
26 Ocak 1918’de Orenburg Müslüman Harbi Şurası Vakit Matbaası’nı kapattı.
Böylece Vakit gazetesi ve Şura dergisinin yayın hayatı sona ermiş oldu. Rızaeddin
Fahreddin işsiz kaldı. Bu sırada Ufa’da faaliyet göstermekte olan İç Rusya ve Sibirya 18
Şubat 1918 tarihinde ailesini Orenburg’da bırakarak Ufa’da kurulan Millet Meclisinde
görev almak üzere Ufa’ya gitti. Millî İdare azaları arasında topraklı muhtariyet yani
İdil-Ural’da ayrı bir cumhuriyet kurulması fikrini savunan az sayıda kişiden birisi idi.
Alimcan Barudi ile Rızaeddin Fahreddin başlarında bulunduğu Diniye Nezareti’nin
üyelerinin çoğu bu siyasî fikrî benimsiyorlardı. Rızaeddin Fahreddin bir karış olsa da
Müslümanların yaşadığı yerin istiklali için çalışmanın gerekli olduğu kanaatindeydi.
Rızaeddin Fahreddin’in Millet Meclisi’ne bağlı Diniye Nezareti’ndeki görevi
25 Nisan 1918 tarihinde Bolşeviklerin Millî İdare’ye el koymasıyla sona erdi. Ufa’da
çıkmakta olan Turmuş gazetesinin 28 Nisan 1918 tarihli nüshasında Müftü Alimcan
Barudi, Rızaeddin Fahreddin ve diğer kadılar tarafından Millî İdare’ye Bolşeviklerin el
koyması şiddetle tenkit edildi.
1923’te Ufa’da toplanan I. Müslüman Nedvesi’ne hasta olduğu için katılamadı.
Nedveye katılan delegelerin ileri gelenleri evinde onu ziyaret ederek Müftü seçmek
istediklerini bildirdiler. Rızaeddin Fahreddin, kendi planları olduğunu ve Müftülükten
Rusya’daki
Müslümanların
1920’li yıllara
kadar çıkardıkları
gazete, dergi ve
kitaplar bugün
Osmanlıca
okuyabilen
hemen hemen
herkesin
anlayacağı bir
dille yazılıyordu.
138
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
zaten istifa edeceğini bildirerek teklifi kabul etmek
istemedi. Fakat Nedveye katılan delegelerin
çoğunluğunun oyu ile Müftü seçildi. Böylece
Rızaeddin Fahreddin’in 1936 yılına kadar sürecek
Müftülük vazifesi resmen başlamış oldu.
Komünist dönemde din görevlisi olmak
kolay değildi. Yapılan baskı ve yıldırma taktikleri
Rızaeddin Fahreddin’i canından bezdiriyordu.
1924 yılında Kazan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
okumakta olan kızı Zeynep ve Moskova’daki bir
enstitüde okuyan oğlu Said babaları Müftü olduğu
için öğrencilikten çıkarıldılar. Bu nevi uygulamalar
esasında sadece Rızaeddin Fahreddin’e yönelik
değildi. Bu yıllarda dinî görevde bulunan pek çok
şahsın çocuklarının öğrenciliklerine son verilmesi için
sanki gizli bir emir yayınlanmıştı. Kendi çocuklarının
üzüntüsü yetmezmiş gibi diğer mekteplerden atılan
öğrencilerin ebeveynleri de Rızaeddin Fahreddin’i bu
konuda hükûmet nezdinde girişimde bulunması için
sıkıştırmaya başladılar. Rızaeddin Fahreddin, dönemin
Bütün Rusya Merkez Yürütme Komitesi (Vserossiyskiy
Tsentralnıy İspolnitelnıy Komitet) Başkanı Kalinin’e ve
Komite’deki Azeri üye Neriman Nerimanov’a mektup
yazarak, babalarının görevleri yüzünden okullardan
atılan çocukların tekrar okullarına dönmelerine izin
verilmesini istedi. Yazılan mektuplar amacına ulaştı ve
Zeynep ile Said yeniden okullarına döndüler. Fakat bu hak sadece Rızaeddin Fahredin’in
çocuklarına mı tanınmıştı, yoksa bütün öğrencilere mi, bu konuda bilgi yoktur.
Hükûmet din görevlilerini yıldırmak için karar üstüne karar alıyordu. Tek gaye
din görevlilerini istifa ettirmekti. Bunun için 1925 yılında dinî görevde bulunanlara ek
vergi getirdiler. Zaten az olan maaşından başka geliri olmayan Rızaeddin Fahreddin
kütüphanesindeki Tercüman, Vakit, Şura ve yabancı ülkelerden topladığı, gazete ve dergi
koleksiyonlarının büyük bir kısmını satarak hükûmetin tayin ettiği vergileri ödemek
zorunda kaldı.
1926’da Rusya’dan ayrılmaya karar verdiyse de başaramadı. Türkiye’de yaşamakta
olan arkadaşı Abdürreşid İbrahim’e yazdığı 7 Mart 1926 tarihli bir mektubunda Ufa
Müftülüğü’nün 30 Mayıs 1926 tarihinde bir Nedve toplanmasına hükûmetin izin
verdiğini yazıyor ve Nedve dağıldıktan sonra rızkını aramak için yollara düşeceğini
yazıyordu. Gitmek için Kaşgar’ı seçmişti. Kaşgar’a gidip bir medreseye girmek,
bulunursa çocuklar okutmakla meşgul olup son günlerini tamamlamak istiyordu. Başka
“Bizim kendi
halkımızda fikir,
himmet, ahlak
ve hamiyet
kabilinden
şeyler iflas etti.
Aramızdaki ihtilaf
ve iftirâk (ayrılma,
dağılma) günden
güne artıp
güçlenmektedir.
Biz şimdi ‘O
gün insan
kardeşinden
ana-babasından,
karısından ve
çocuklarından
kaçar.’ sözünü
şu dünyadaki
vaktimizde
gördük.”
Dostları ilə paylaş: |