97
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
mi- kabul etmediklerinden dolayı, Sovyetler’in Müslüman sınır boylarındaki farklı etnik bölgelerde küçük,
modern milletler yaratma planlarını ilkesel olarak reddettiler. 1924’te Orta Asya’nın beş millî cumhu-
riyete bölünmesine karşı çıktılar: Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Başkırya ve Türki (ama
Hristiyan) Çuvaş Cumhuriyeti gibi Orta Volga topraklarının; Kuzey Kafkasya; Azerbaycan; ve Dağıstan’ın da
eklenmesiyle birleşik bir Türkistan içinde birleştirilmesi üzerinde ısrar ettiler. Bu Turan Cumhuriyeti olacaktı.
Bu toplu biçimdeki (configuration) nüfus, yüzde yetmiş beş Türki ve yaklaşık yüzde seksen Müslüman kökenli
olacaktı. RSFSR karşısında bağımsız ve egemen olacaktı. Cumhuriyetin önderliği tek-yapılı ve yüksek derecede
merkezileşmiş bir partiye (önerilen adlar “Doğu İşçileri ve Köylüleri Sosyalist Partisi” ve “Doğulu Sosyalistler
Partisi”) emanet edilecekti.” (Benningsen-Wimbush 1995: 89).
13 “Devrim sonrasında gerek İdil-Ural, gerek Türkistan ve Azerbaycan’da yerli yöneticiler ile Moskova arasındaki
kavganın temelinde yatan olgu, milliyet sorunu idi. Sultangaliyev’in yaptığı tanımla Doğu toplumları için işçi
sınıfından söz edilemezdi. Bütün doğu proleter kabul edilmeliydi. Ancak Moskova bütün Doğuyu sürülmesi
gereken koyunlar olarak görüyor ve bu koyunları sürecek çobanları da Moskova’dan “büyük” Rus halkının “ko-
münistlerinden” seçip gönderiyordu. Moskova komünistleşse de, Türklere Çarlık devrinin gözlüğü ile bakmaya
devam ediyordu. Bu duruma karşı çıkanların başında Sultangaliyev’le birlikte Kazak Türklerinden Turar Rısku-
lov geliyordu.” (Coşkunarslan 2004: 140).
14 “1923’ten sonra, gizli grupları aracılığıyla Müslüman Millî komünistleri yerli kitlelerin Rus-karşıtı bilinçlilikle-
rini arttırmaya çalıştılar. Ruslaştırmaya ya da hızla Rus kültürü çerçevesine alan “sovyetleştirme”ye karşı gerçek
muhalefetleri dil, edebiyat, kültürel işler ve tarih yorumu dâhil, hayatın neredeyse her alanındaydı. 1923’den son-
ra Sovyet Türki dünyasının dilsel bölünmesine karşı muhalefetleri özellikle şiddetliydi. Önceleri Kazan
Tatarcasını Sovyet Birliği’nin tüm Türkî topluluklarının lingua franca’sı (gerçekte, 1920’lerin başlarındaki yıl-
larda Kazan Tatarcası bu işlevi gayrıresmi olarak görüyordu) olarak ilan eden Müslüman millî komünistleri
1926’da üç bölgeli dil stratejisine döndüler. Bu planda Kazan Tatarcası Sovyetler Birliği’nin Avrupa kısmının
dili olacaktı; Azeri Türkçesi Kafkasların dili olacaktı; ve Çağatayca da tüm Orta Asya’da hizmet görecekti. Aynı
zamanda Latin ve daha sonra da Kiril alfabelerinin devreye sokulmasına karşı çıktılar ve bunun yerine Arap al-
fabesinin evrensel kullanımının lehinde görüşler öne sürdüler. Tüm savaşları kaybettiler. 1928’den sonra, Sovyet
yetkilileri önce Latin alfabesini ve 1939’da da Kiril alfabesini devreye soktular. Hiçbir yerde Arap alfabesi koruna-
madı. Dahası, Sovyet İslam toprakları otuz altı ayrı millete bölünmüş ve hepsi için de bir edebi dil oluşturulmuş,
kimi zaman da icat edilmişti” (Benningsen-Wimbush 1995: 112-113).
15 1918’de Hokand’da başlayan ve 1930’ların başına kadar gücünü ve etkisini kaybederek devam eden
“Basmacılık Hareketi” ve “Basmacılar” hakkında bk. Hayit 1987: Hayit 1995: 275-305; 145-158; Hayit
1997; Andican 2003: 149-157.
16 “Türkistan’ın Kazakistan bölgesinde başlayan ilk siyasi hareket olma özelliğini taşıyan Alaş-Orda hareketi,
1917’ye kadar faaliyetlerini yeraltında sürdürmüş, ancak Bolşevik Devriminden sonra faaliyetleri açık bir şekilde
yürütmeye başlamıştır. 1917 yılı aralık ayında düzenlenen üçüncü Kazak Kurultayında Kazak Otonomisi’nin
ilanına karar verilerek 15 üyeli bir Alaş Orda Hükümeti kurulmuştur. Alihan Bükeyhanoğlu’nun hükûmet baş-
kanı seçildiği bu dönemde Muhammed Tınışbayoğlu da hükümetin içişleri bakanı olmuştur. Alaş Orda Hüküme-
ti, Sibirya’yı elinde tutan Amiral Kolçak ile irtibata geçmiş; fakat, Kolçak Hükümetin tasfiyesini istemiştir. 1919
yılı başlarında Kızıl Ordu, Amiral Kolçak’ın önderliğini yaptığı Beyaz Kuvvetleri yenerek Orenburg’u ele geçi-
rince Alaş Orda yönetimi, Başkurdistan Hükümeti ile birlikte hareket ederek Sovyet yönetimiyle uzlaşmak zorun-
da kalmıştır. Ahmet Baytursun, Alaş Orda Hükümeti adına Moskova’ya giderek Sovyet Hükümetiyle bir anlaşma
imzalamıştır. Sovyet Askeri İhtilal Konseyi, Kasım 1919’da Alaş Orda yönetimi için genel af çıkarmış, ardından
da Alaş Orda yönetimi Beyaz kuvvetlerle bütün bağlantılarını kestiğin ilan ederek askeri birliklerini Kızıl Ordu
saflarına dahil etmiştir. Çok geçmeden 4 Ekim 1920’de Kırgız (Kazak) Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin
kurulduğu ilan edilmiş, böylece Kazakistan’da Sovyet hakimiyeti resmen tesis edilmiştir. Andican, Alaş Orda’nın
bütün engellemelere rağmen Alaş Orda hareketinin milli bir yönetim uygulama konusunda kararlı davran-
dığına, Kazakistan için yararlı çalışmalar yaptığına dikkat çekmektedir: “Beş yıl kadar sonra, Turar Rıskulov,
98
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
iç savaş yıllarını değerlendirirken “Alaş Orda kurulduktan sonraki ilk yıllarında ilerici ve ihtilalci bir karaktere
sahipti” şeklinde bir değerlendirme yapacaktır. Sovyetler Birliği döneminde çıkarılan Kazak Sovyet Ansiklopedisi
ise “Alaş Partisi’nin programı Panislamizm ve Pantürkizm ideolojisini savunmaktaydı. Kazakistan’ın Burjuva
otonomisini talep etti. Kazakların iç işlerine karışılmasın diyerek merkezi yönetimi tanımadı. Vilayetlere kendi
şubelerini açtı ve kendi gazetelerini çıkardı” şeklinde tenkit ederken, bir anlamda da, Otonomi Hükümeti’nin
ülkesi için yaptığı başarılı çalışmaları kabul etmiş olmaktadır.” (Andican 2003: 56). “Alaş-Orda Hareketi” ve
“Alaş-Orda Otonomisi” hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Doscanov 1992: 179-182; Andican 2003: 53-56.
17 Sultangaliyev, Türkistan’dan uzaklaştırılması üzerine Rıskulov’u “Rıskulov Haklıydı” başlıklı bir
konuşmasıyla savunur. Özellikle de Rıskulov’a yönelik “pantürkizm” suçlaması üzerine yoğunla-
şır, konu ile ilgili kendi görüşlerini de aktarır (Galiyev’in Turancılığa bakışı hakkında daha ayrıntılı
bilgi için bk. Benningsen-Wimbush 1995: 88-90; Kakınç 2003: 177-189): “Yoldaş Rıskulov ve grubunun
Türkistan’dan uzaklaştırılmasını da yanlış buluyordum. Bence, onun da yanlışları vardı, “zaafları” vardı, fa-
kat bunları başka şekilde ıslah etmek mümkündü. Türkistan probleminin çözümü konusunda genelde doğru bir
yaklaşım içindeydi: orasını bizim doğuya “yürüyüşümüzün” başlangıç alanı olarak görüyordu. Türkistan’a en
basit devlet unsurlarının (Türkistan Komünist Partisi, Yerli Türkistan Kızıl Ordusu, bağımsız devlet bütçesi
vs.) verilmemesi durumunda ise bu görevin yerine getirilmesi olanaksızdı. Elbette, bana itiraz ederek söyleyebi-
lirler ki, bu “pantürkizm”e ve öteki komşu Türk bölgelerinin de (Kırgızistan, Kaşgar, Hiyva, Buhara, Afganistan
ve İran’ın Türk kısımları) katılımı yoluyla Turan kurulmasına getirip çıkarabilir. Ama, burada uluslararası
sosyal devrim açısından tehlikeli olabilecek ne vardı?.. Bu, Rus milliyetçiliği için tehlikelidir, Batı Avrupa kapita-
lizmi için tehlikelidir. Devrim içinse tehlike değildir, çünkü bu yöntem, sömürgeleştirilmiş Doğuya (en azından
İngiliz emperyalizminin sağlam şekilde yerleşmiş olduğu kısımlarda) hayat şevki aşılamanın radikal araçlarından
biriydi...” (Kakınç 2004: 58)
18 Nerimanov’un ani ölümü bazı şüpheleri gündeme getirmiş, Bakü’de yayımlanan “Hümmet” gazetesi,
Nerimanov’un aniden ölmediğini, uzun zaman içerisinde yemeklerine azar azar konulan, fakat fark
edilemeyen bir zehirle öldürüldüğü ve bu işin Ermeniler tarafından yapıldığı iddialarını sayfalarına
taşımıştır. Nerimanov’un ani ölümü ile ilgili yorum ve tartışmalar için bk. Adıgüzel 2004b: 115-125.
19 1916’da Türkistan’da başlayan Millî İsyan için bk. Hayit 1995: 206-212.
20 Feyzullah Hoca’nın yargılanması amacıyla kurulan mahkemede Başsavcı Vşenskiy, Feyzullah Hoca
için şu suçlamalarda bulunmuştur: “Feyzullah Hocayev, 1920 yılında Buhara Halk Cumhuriyeti Başkanı
olduğu zamandan başlayarak Sovyet hâkimiyeti aleyhinde mücadele yaptı. O, “Milli İttihad” adlı milli teşkilatın
başkanı idi. O, Genç Buharalılar hareketine başkanlık etmekle beraber, Türkistan’da büyük bir devlet kurulması
ve onun Rusya’dan ayrılması için hareket etti. Milli kadrolar hazırlamak için Almanya’ya talebeler gönderdi. Fey-
zullah Hoca, 1924-1925 yıllarında Türkistan’ın milli hudutlara ayrılmasının aleyhinde çalıştı. O, aynı zamanda
köy ahalisinin kollektifleştirilmesi, beş yıllık planların gerçekleştirilmesi için ve Özbekistan Pamuk Monoküy-
türyasına karşı çalıştı. Basmacılık hareketinin lideri olan Enver Paşa ile üç defa görüşmüştür.” (Hayit 1978:
271-272’den Coşkunarslan 1999a: 74)
21 BAYTURSUN, Ahmet Çarlık yönetimi sırasında da Çar’dan Kazaklar adına bazı taleplerde bulun-
muştur. Talepleri, aynı zamanda Alaş-Orda örgütünün istekleridir. Nitekim Alaş-Ordacıların Temmuz
1917’de düzenledikleri kurultaylarda da bu talepler dillendirilmiştir. Baytursun’un bu talepleri, onun,
1907’de hapse atılmasına neden olmuştur. Talepleri şunlardır: 1. Dini baskılara son verilmesi, 2. Okul-
larda Kazakça eğitim verilmesi, 3. Kazakça gazete çıkarmak, 4. Muhacir akınının durdurulması, bu
toprakların Kazaklara ait olduğunun ilan edilmesi, 5. Kazakları kendi topraklarından göçe zorlama-
mak, 6. “Bozkır Kanunları”nın değiştirilmesi, 7. Köy ve kasabalarda resmi işleri Kazakça yürütmek,
yazışmaların Kazakça yapılmasını kabul etmek, 8. Mahkeme işlerini Kazakça yürütmek, 9. Rus idareci
ve jandarma sayısını azaltmak, 10. Genel gubernatörün emriyle yapılan göçlerin durdurulması, 11.
Duma Meclisinde Kazak temsilcilerin de bulunmasını temin etmek (Kasenov-Törehan 1994).
22 Ahmet Baytursun’un hayatı, düşünce yapısı, bilimsel ve siyasi çalışmaları (Alaş-Orda), tutuklanmala-
Dostları ilə paylaş: |