40
laşmalardaki
ilkeler çerçevesinde, azınlıkların
hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkla-
rın da aynı haklardan yararlanması umuduyla,
bizce de benimsenip güvence altına alınacaktır”.
Madde 6:
“Ulusal ekonomik gelişmemize
olanak sağlamak ve daha çağdaş düzenli bir yö-
netimle işlerimizi yürütebilmemiz için her dev-
let gibi bizim de tam bağımsızlığa ve özgürlüğe
ihtiyacımız vardır. Bu, yaşam ve geleceğimizin
temelidir. Bu yüzden siyasal, hukuki ve mali vs.
gelişmemize mani sınırlamalara karşıyız. Borç-
larımızı ödeme biçimi de bu esaslara aykırı ol-
mayacaktır” deniliyor.
Kürt ve Türk Halklarının Ortak
Meşru Savunma Yemini
Aslında Misak-ı Milli bir nevi Türk ve Kürt
Halkı arasında yüzyıllardır var olan birlikteliğe
1860’lardan itibaren dış devletler tarafından ya-
pılmaya çalışılan darbeye karşı bir ortak meşru
savunma yemini diyebiliriz. O dönem İttihat-
çıların lideri Enver Paşa’nın Turancı fikirlerine
Mustafa Kemal Paşa’nın katılmadığı biliniyor.
Mustafa Kemal Paşa bu görüşlere katılmadığı
gibi kendi deyimiyle “çağdaş muasır
medeniyet
seviyesine” ulaşmayı hedefliyor. Yani öyle halife
ya da saltanat sahibi olmak gibi bir amacı bu-
lunmuyor. Kürt Halk Önderi Öcalan bu konu-
da, “Mustafa Kemal o dönemde kurtarılacak ne
kaldıysa ancak o kadar kurtarabilmiştir. Bu da
Misak-ı Milli’ dir, cumhuriyettir. Şimdi de biz
demokrasiyle bir şeyler kurtarabiliriz. Cum-
huriyetin demokratikleştirilmesi gerekir” diye
belirtiyor.
Yine bu dönemde Bolşevik Devrimi’nden
önemli destek bulan Kuvva-i Milliye Hareketi
esasında saltanat ve hilafete karşı Fransız Cum-
huriyet modelini rehber ediniyor. Burada çok
ciddi bir siyasal devrim gerçekleştirildiğini ifa-
de eden Öcalan, “İçte başını İngiltere’nin çektiği
itilaf devletlerinin saldırılarına karşı halkların
Misak-ı Milli çatısı altında direndikleri görül-
mektedir. Hem yerel hem ulusal çapta kurtuluş
hareketini organize eden Mustafa Kemal Paşa
önderliği, bu denge altında
hem askeri hem
siyasi bir zafer sağlayacaktır. Mustafa Kemal
önderliği, aslında ciddi bir siyasal devrim ger-
çekleştirmektedir. Kökleri binlerce yıl ötesine
giden hanedanlık ve dinsellik üzerine kurulu
devlet yapısını yıkıp cumhuriyet ilan etmek çok
ciddi bir devrimci pratiktir. Bu tür geri ve işgal
edilmiş ülke koşullarında, o döneme kadar eşi
görülmemiş bir olaydır” diye tanımlamaktadır.
Lozan Anlaşması ile
İlk Taviz Veriliyor
Lozan Anlaşması’nın (24 Temmuz 1923)
esası Sevr Anlaşması’yla çizilen sınırların Tür-
kiye’de geliştirilen itiraz temelinde yeniden be-
lirlenmesiydi. Yani Lozan Anlaşması’nın anla-
mı Ortadoğu devlet sınırlarında netlik sağlama,
onu sonuca götürme
ve esas olarak da Türki-
ye’nin sınırlarının belirlenmesiydi.
Ancak Lozan antlaşması Türkiye ile İtilaf
devletleri arasındaki sorunları itilaf devletleri-
nin çıkarına çözen bir antlaşma olmuştur. Bu
antlaşma aynı zamanda Ortadoğu’yu biçim-
lendirmiş ve bölgedeki emperyalist çıkarları
güvence altına almıştır. Türkiye Lozan’da fiilen
olmasa da hukuken hala Osmanlı İmparatorlu-
ğuna ait olan Suriye, Irak, Lübnan, Filistin’in
manda yönetimlerine bırakılmasını kabul etti.
Aynı şekilde Mısır, Sudan ve Libya üzerindeki
tüm haklarından vazgeçti. 12 ada Yunanistan
ve İtalya’nın hükümranlığına bırakıldı. İsken-
derun Sancağı Suriye sınırlarına dahil edile-
rek, geçici nitelikteki Türk-Fransız İtilafname-
si onaylandı. Batı Trakya Yunanistan’a, Musul
İngilizlere bırakıldı. Sonuç itibariyle söz konusu
antlaşmayla, Batı Trakya, Ege Adaları, Musul,
İskenderun sancağı [bu günkü Hatay], Batum
[Gürcistan sınırlarına dahil edildi] Misak-ı Mil-
li hilafına verildi. Türk donanmasının Çanak-
kale ve İstanbul boğazını girişi yasaklandı. Ve
bu durum 22 Temmuz 1936 Montrö Boğazlar
Sözleşmesi imzalanıncaya kadar devam etti.
Kürtler
Misak-ı Milli’nin neresindeydi?
1919-1922 Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda aktif
bir şekilde yer alan Kürtler, Anadolu ve Me-
zopotamya coğrafyasının meşru savunmasını
güçlü bir şekilde yapıyorlar. Ulusal Kurtuluş
Savaşı sonrasında Osmanlı devlet enkazı üze-
rinde Misak-ı Milli çerçevesinde demokratik-
leşme temelinde bir şansın olduğu belirtilebilir.
1919’daki Amasya Tamimi ile Erzurum ve Sivas
Kongrelerinde bu yönde temel adımlar atılıyor.
1920’de açılan TBMM’nin ilk Anayasası olan
1921 Anayasasında
kurulacak rejimin demok-
ratik nitelikleri açık bir şekilde dile getiriliyor.
Yine Kürtlere dair olan 10 Şubat 1922 tarihli
41
Kürt Özerklik Yasası TBMM’de kabul ediliyor.
Mustafa Kemal Paşa 1924 başlarında düzenle-
diği İzmit Basın Konferansında, Kürtler için
çözüm modeli olarak sınırlara dayanmayan en
geniş ‘muhtariyet’ ten bahsediyor. Yine 1920’de
çıkan Koçgiri İsyanı uzlaşmayla sonuçlandı-
rılıyor. Ülkenin işgal altında olması nedeniyle
bu isyan sona erdiriliyor. 1921 Teşkilatı Esasiye
Kanunu’yla Kürtlerin eşitliği garanti altına alı-
nıyor. 10 Şubat 1922 tarihli Kürt Özerklik Yasa-
sı’yla karşılıklı güven pekiştiriliyor. Cumhuriyet
kurulduktan sonra, 16-17 Ocak 1924’te yapılan
İzmit Basın Konferansı’nda Mustafa Kemal,
Kürtler için en geniş özerklikten bahsediyor.
Misak-ı Milli kapsamında olan bugünkü
Irak sınırları içinde bulunan Güney Kürdistan
ile Suriye’de Halep’in yukarısından başlayan
Rojava Kürdistanı toprakları üzerinde İngiliz-
lerle varılan uzlaşma sürecinde, Kürtlere yöne-
lik en tehlikeli komplo sürecine de adım atılıyor.
İngilizlerin Mustafa Kemal Paşa önderliğine
dayattığı “ya Cumhuriyet ya Musul-Kerkük”
ikilemi bu komplonun temelini oluşturuyor. So-
nuçta Musul-Kerkük’ün İngilizlere bırakılma-
sına karşılık TC’nin payına düşen Kürdistan’ın
inkârı ve imhası olduğunu belirten Kürt Halk
Önderi, “Bu ikilem Cumhuriyet’i hızla
tek parti
diktatörlüğünün kılıfı haline getirdi. 15 Şubat
1925’te Şeyh Sait önderliğine düzenlenen komp-
loyla Kürtlerin ipi çekildi” diyor. Bundan sonra
İngiltere’nin bölgede bulunan petrolü kontro-
lünde tutmak amacıyla Musul ve Kerkük bölge-
sini Misak-ı Milli dışında tutmak istemesi, bü-
tün politikalara damgasını vuruyor. Ancak bu
yeminin gereğinin yapılmasını isteyen Kürtler
ve Türkler tarihi İngiliz oyunları ile karşı karşı-
ya kalıyor. 1925 tarihinde çıkan Şeyh Sait İsyanı
İngiliz politikalarını anlamak açısından önemli
bir deneyimdir. Bu isyandan sonra Kürtler ile
Türkler arasında olan tarihi bağlar çözülmeye
başlıyor. İsyan Mustafa Kemal ve ekibini etki-
sizleştirmek için bir araca dönüştüğü gibi bu ba-
hane ile İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak dönemi
artık öne çıkıyor.
‘Misak-ı Demokrasi’ İçin
Öcalan’ı
Anlamak
Kürdistan’ın oluşturulmak istenen Irak te-
melinde parçalanmasının, Misak-ı Milli’ nin
açık ihlali olduğu açıktır. Bu gelişme halklar
tarafından öfkeyle karşılanıyor. İngilizlerle 5
Haziran 1926 tarihinde yapılan Musul-Kerkük
anlaşması Kürtler açısından bir soykırımın da
başlangıcını ifade ediyor. Öcalan bu konuda,
“Sanıldığının aksine, bu sınırın çizilmesiyle
sadece Musul-Kerkük petrolleri değil, aynı za-
manda Kürtler kaybedilmiştir, Kürt-Türk tarih-
sel kardeşliği kaybedilmiştir, Ortadoğu’nun tüm
halklarının kültürel bütünlüğü kaybedilmiştir”
diyor. 1925’teki Şeyh Sait önderlikli isyanın as-
lında bu tarihsel ihaneti örtbas etmek için hem
provoke edildiğini hem de anlamsız
yere çok
acımasız ve kanlı bir şekilde bastırıldığını be-
lirten Öcalan, “1925 yılı bu anlamda sadece is-
yanın değil, asıl olarak komplonun, ihanetin ve
soykırımın başlangıç tarihi olmuştur. Bu süreç
Mustafa Kemal’e karşı da yürütülmüştür. Kürt
isyanları fırsat bilinerek aslında cumhuriyetin
devrimci özü yok edilmiştir” demektedir.
Bu temelde 1920’lerdeki Misak-ı Milli an-
layışının misak-ı demokrasi şeklinde bugün
hayata geçirilmesi gerektiğini dile getiren Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı anlamak tarihi
önemdedir. Çünkü halkların birlikte yaşamının
formülünü çok güçlü koyan Öcalan,
bunun ta-
rihsel ve toplumsal dayanaklarını da çözümle-
mektedir. Yüzyıllardır birlikte yaşayan Türk ve
Kürt halkları başta olmak üzere, tüm Anadolu
ve Mezopotamya halklarının ortak çıkarının sı-
nırların anlamsızlığını tanımlamakla bağlantılı
olduğunu çok net anlatmaktadır. Bunun yerine
halklar arasında toplumların doğasına uygun
bir şekilde gelişen entegrasyonları esas almanın
önemini vurgulamaktadır. “O günkü coşkuyu
ve birlikteliği bugün de demokrasi çerçevesin-
de sağlayabiliriz. O çok korkulan Misak-ı Milli
sınırları misak-ı demokrasi ile korunur. O za-
manki Kürt-Türk birlikteliğini şimdi yine de-
mokrasi ile sağlamamız gerekir” diyen Öcalan
sınırların tekrar oluşturulmasından ziyade bu
konuda Ortadoğu Konfederasyonu’nu öner-
mektedir. Bu
konfederasyon bugün AB örne-
Kökleri binlerce yıl ötesine
giden hanedanlık ve dinsellik
üzerine kurulu devlet yapısını
yıkıp cumhuriyet ilan etmek
çok ciddi bir devrimci pratiktir