64
zayıftı. Zaten Şeyh Said’in tutuklanmasıyla da
gücünü kaybeder. Sorun sadece isyan olsaydı,
tutuklamayla olaylar durulabilirdi. Ancak son-
raki uygulamalar meselenin isyan olmadığını
gösterir. Amaç Cumhuriyete tekçi ve ırkçı bir
elbise
giydirmek olduğundan, isyan bahanesiyle
Beyaz Türk faşizmi dönemine geçilir. İttihatçı
zihniyet Beyaz Türklük’ te yeniden dirilir. İsyan
gerekçesiyle toplumu yıkan ama tekçi devleti
inşa eden bir sistem hedeflenir. Önündeki engel,
son direniş kalesi olan Kürtlerdir. Dolayısıyla,
tasfiyesi gerekir. Böylece Kürdün başına devle-
tin balyozu iner.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Lozan’ı
‘’Kürt Soykırımı’nın başlangıç tarihi’’ olarak
yorumlar. İsyanla bunun adımları atılır. Erme-
nilere olduğu gibi fiziki boyutu da olan kültürel
soykırım hedeflenir. Kürtleri tümden yok etme-
leri olanaksızdır; ayrıca çıkarlarına da değildir.
Ama isyan ruhu öldürülmüş devşirilmiş bir
Kürt idealdir. Tabi öncesinde ibret-i alem olsun
diye Kürt’ün başının ezilmesi gerekir. Dedeler,
babalar asılmalı ki, evlatları devşirilebilsin.
İsyanın olduğu süreçte başbakanlıkta Fet-
hi Okyar oturuyordu. Askeri tedbirlerle isya-
nı bastırdı. İsyanın içe karşı Kürtçülükle, dışa
karşı gericilikle yaftalayarak isyanın olası
siyasi
etkilerini de azalttı. Ama amacı bağcıyı döv-
mek olan Kemalistler için bunlar yeterli değil-
di. Daha sert önlemler alınmasını istiyorlardı.
Buna karşı Fethi Okyar ‘’sizin maksadınız baş-
ka. İsyanı bahane edip terör yapmak, milleti
asıp kesip ortalığı süt liman yapmak, kan ile
mevkiide oturmak istiyorsunuz. Ben bu büyük
günahı işleyemem, alet olamam.’’ Diyor. Bunun
üzerine çok geçmeden Atatürk’ün isteğiyle baş-
bakanlıktan düşürülür. Yerine Kürt’ün mezar
kazıcısı olmayana yeminli İsmet İnönü getirilir.
Böylece Atatürk’ün oluru, İnönü’nün mimarlığı
ve Fevzi Çakmak’ın eliyle yeni bir döneme geçi-
lir. Beyaz Türk faşizminin eli Kürt’ün boğazına
sarılır. Onu mezara gömmeye başlar. Mimar
İnönü, olağanüstü yetkilerle donatılarak bizzat
kürdün celladı olur. Kürt’ü darağacına götüre-
cek,
dilini lal yapacak, yurdundan koparacak
pençeler yasa eliyle çıkarılır. Peş peşe İstiklal
Mahkemeleri, Takrir-i Sükun, Şark Islahat Pla-
nı, Vatana İhanet Yasası, İkan Kanunu gibi sıkı
yönetim yasaları çıkarılır, celladın eline veri-
lir. Hepsi isyan gerekçesine dayandırılır. Oysa
amaç Kabil’in Habil’i öldürme niyetidir. Daha
da önemlisi, Kürt’ün isyan ruhunu öldürmektir.
Bunun ortaklarını yok edip tek başına hükmet-
mektir. M. Suphilerle başlayan tüm muhalif ve
direniş damarlarını kesmektir.
İlkin, Diyarbakır ve Ankara’da İstiklal
Mahkemeleri, yanı başlarına da dar ağaçları ku-
rulur. Mahkemeler mutlak bir yetkiyle donatı-
lır. Ankara’daki Türk muhalifleri için, Diyarba-
kır’daki sesi, sözü, onuru olan tüm Kürtler için
kalem kıracaktır. Öyle ki, her
sabah güneş da-
rağacında asılı olanların üzerinde doğar. Mey-
danlarda darağaçları ve asılı canlar olmalı ki,
ibret alınsın! Tenkil (yok etme) ve tedip (uslan-
dırma) darağaçlarında başlatılır. Biri asılacak,
bakan da uslanacaktı. Seyid Abdulkadir oğlu
ve arkadaşları, İstanbul’da oturmasına isyanla
doğrudan bir bağları olmamalarına rağmen,
Diyarbakır’a getirilip idam edilirler. Birkaç ay
sonra da Ş. Sait ve arkadaşlarının yargılanma-
sına başlanır. Ama hüküm öncesinden bellidir.
İsyan onurun bağrında doğar. Bunu bilen mah-
keme, yargılama sürecinde dava arkadaşlarını
birbirine karşı kullanmak, idam edilmeyecekle-
rine dair vaatlerde bulunmak ve isyanın ulusal
yanını yok saymak için her yola başvurur. Yani
sadece idam etmek değil, onurlarını ve amaçla-
rını da yok etmek isterler. Bu gibi hilelerin etki-
siyle olsa gerek, Ş. Sait mahkeme esnasında is-
yanı daha çok dini nedenlere dayandırır. Ancak
darağacındaki son sözü: ‘’Ulusum için kendimi
kurban ettiğimden dolayı pişmanlık duymuyo-
rum. Yeter ki torunlarımız düşmanın önünde
bizi mahçup etmesinler.’’ Olur. Bu
sözün onu-
ruyla darağacında son nefesini verir. (Haziran
1925) kırk yedi darağacında kırk yedi can asılır.
Gece törenle asıp öğleye dek darağaçlarında bı-
rakırlar. İdamın gecesi Kürt’ün karanlığı; öğle-
ye bırakılan hali de ibretidir. Sonra taş ve işa-
retin konulmadığı toplu bir mezara gömülürler.
Bu da mezarı bile olmayan Kürt’ün hikâyesidir.
Darağacında asılan da Kürt’ün isyan ruhudur.
İngilizler ve Kemalistler, adım
adım Lozan’a giden taşları
döşerler. Her adımda
Kürtlüğün resmi küçülür
65
Ama bu da yetmez. Kürt, kendi yaktığı isyan
ateşinde öyle yanmalı ki, bir daha başkaldır-
masın! Yangın her ocağı sarmalı ama çığlıklar
duyulmamalıydı. Yani kol kırılmalı yen içinde
kalmalıydı. Takrir-i Sükun bu işlevi yerine geti-
rir. İsyanın hakikati gizlenecek, Kürt’ün çığlığı
Fırat’ın ötesinde bırakılacak, ölümü de alkışlatı-
lacaksa basın ya susmalı ya da celladın sözcüsü
olmalıydı. Bu yasayla bu yapılır. Aynı zamanda
Kürt’ün çığlığıyla Türk’ün sesinin buluşması
engellenir. Yanı sıra, tek adam, tek devlet, tek
millet hedeflenirken çok sesliliğin yaşam bul-
ması mümkün müydü? Bu yasayla Türk muha-
liflerin de sesi susturulur.
Kürt’ün başının ezildiği,
Kürt muhalifin
susmaya başladığı bir anda, sıra Kürt’ün göv-
desine gelir. Biliyorlardı ki, Kürt toprağında
kaldığı ve dili olduğu sürece susmayacak ve baş
kaldıracak. Tabi buna ‘’çare’’ hazırdır. Şark Is-
lahat planı, Kürt’ün direniş damarını kesecek,
bir halkı yok sayacak bir neşter olarak devreye
konur. Kemalistlere göre Kürtler, isyan illeti ile
zihin ve ruh sağlığından olmuşlardı. Kürt’ün
‘’hastalığı’’ Kürtlüğü olduğuna göre, bundan
kurtulup ‘’iyileşmeliydiler’’. Şark Islahat (iyileş-
tirme) neşteri Kürt’ü kendi varlığından ‘’kur-
taracaktı’’. İşte bugünkü dil sorununun kayna-
ğı bu plandır. Bu planla, artık
sokakta Kürtçe
konuşmak bile yasaklanır. Dil sustu mu bir hak
ölür. Amaçlanan da buydu. Sonraki tüm yasak-
ların temeli bu planla atılır. Her yasak, Kürt için
acı ve ölüm demektir. İsyan bahanesiyle, isyanla
alakalı -alakasız- nice köy boşaltılır. İnsanlar
ambarlara doldurulup yakılır. Yani tedip uygu-
lanır; Kürtler uslandırılmaya çalışılır. Sonrası
tehcirdir. Kürt’ün ölüsünden geriye kalanların
bir kısmı tehcire (sürgün) maruz kalır. Batıya
sürülürler. Yerlerine Balkan, Kafkas muhacir-
leri ve Türkler yerleştirilir. Sürülen Kürtle-
rin asimilasyonu hedeflenirken muhacirler de
Demokles’in kılıcı olacaktı. Özetle, Kürtlerin
silahlarına el koydular ki,
bir daha isyana kal-
kışmasınlar. Köylerini yaktılar ki, yurdunu
unutsunlar. Tutukladılar ki sussunlar. Darağaç-
larına astılar ki varlıkları son bulsun. Sürgün
ettiler ki asimile olsunlar.
Sürecin asıl kurbanları elbette Kürtlerdir.
Ancak, çokluğun yerine ‘’tek’’ i, toplumun ye-
rine batı hükümdarlığını koyan Beyaz Türk
faşizmi için her muhalif ses ya suskunluğa ya
ölüme mahkum edilmeliydi. Üç ‘’T’’ ile (tenkil,
tedip, tehcir) kardeşlik türküsünü bitirip yüz-
yıllık Kürt sorununu yaratan bu güruh, Türk
muhaliflerin son dalını da koparırlar. Kazım
Karabekir, Rauf Orbay öncülüğünde kurulmuş
olan, programında belli demokratik ögeler bu-
lunan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da is-
yan sürecinde kapatılır. Böylece hem Kürt-Türk
muhaliflerinin yakınlaşması engellenir hem de
tek parti sistemine geçilir. Yani artık ‘’tek’’ lik
tacı olan bir Cumhuriyet inşa edilir.
Vatan iha-
net yasası da bunun bekçisi olur.
1925’ten itibaren Kürdistan ‘’yasak bölge’’
ilan edilir ve sıkıyönetimle yönetilmeye başla-
nır. Yasak hale gelen Kürt’ün kendisidir. Öyle
ya, bölge yasaklı iken, oranın sahiplerinin yasal
olması mümkün mü? O günden sonra devletin
Kürdistan’daki adı yasak ve sıkıyönetim olur.
Oradaki devleti, o günden bugüne haki renkli
üniformalar temsil etmeye başlar. Kürt’e tek bir
Kürtçe söz bırakılır: Ey hawar!
O sesi iki yıl sonra, yine Kürt’ün kendi ev-
latları duyacak. Xoybun adıyla umut olup Ağrı
İsyanı’ nı başlatacaktı. Ne var ki, Kürt’ün kade-
ri değişmeyecekti, ta ki 2000’lerin eşiğine dek…
Hasıl-ı kelam, Lozan ile temelleri atılan, binası
da 1925 İsyanı ile başlayıp 1940’lara kadar ki
isyan süreçlerinde inşa edilen yüzyıllık Kürt
sorunu, özgürlük hareketiyle çağdaş önderli-
ğine kavuşur. Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin
omuzlarında kuruldu; Türkiye ‘’modernitesi’’
ise Kürtlerin mezarı zerinden yükseldi. Cum-
huriyet diktatörlükle taçlandırıldı. Kürtlerse,
bugün Cumhuriyet’i
demokrasiyle tamamla-
mak istiyorlar.
Kaynakça
1)Demokratik Uygarlık Manifestosu-A. Öcalan
2)Kürt İsyanları-A. Kahraman
3)Modern Kürt Tarihi-D. Mcdowel
4)Kürt Sorunu-A. Tan
Kürtler, uzun süre umutlarını
dışa bağladılar. Bu olmayınca
kendi adına savaşmaya karar
verdiler