90
aşiretleri tenkil, tedip ve tehcir olduğunu söyler.
Seyid Riza, her ne
kadar öbür beylerin dikka-
tini çekse de, onlar devletin politikasına alda-
nırlar. 1938 yılında; direnen, direnmeyen, dün-
yadan habersiz veya haberdar olan, devletten
ihale alan ile almayana karşı Alpdoğan tenkil ve
tehcir harekatı başlatır. Asıl Tertele işte bu yıl
gerçekleşir.
Dersimliler 70 ila 100 bin arası insanın katle-
dildiğini söylerler. R. Tayip Erdoğan, Başbakan
iken devletin 50 bin insan katlettiğini ifade etti.
Mağaralara sığınan yaşlı, kadın ve çocuklar ze-
hirli gaz ile imha edilir. İslamcı şair Necip Fazıl
Kısakürek, Dersim’de yapılanların W. Shakes-
peare’in hayal gücünü aşan tarzda gördüğünü
söyler. Kemalist devletin ölçüsüz şiddeti Der-
simlilerin ağıtlarında saklıdır.
Türk subayları
savaş ganimeti olarak Kürt
kızlarını yanlarında götürürler. Bu olayı, ya-
kından bilen biri olarak, ilk defa romanlarımda
işledim. Nekadar sürgün edildi, kesin bir rakam
olmasa da on beş bin Dersim Kürdü, Türk il ve
ilçelerine, nüfusun %10 nu geçmeyecek şekilde,
aileler parçalanıp sürgün edilir. “Modern Tür-
kiye”; Kemal Atatürk buyruğu ve arkadaşları İs-
met İnönü, Fevzi Çakmak, Celal Bayar ve diğer-
lerinin yardımıyla Dersim’de hiç kapanmayan
bir yara açarlar.
2008 Dersim Konferansı’nda Prof. Dr. Ro-
nald Mönch şöyle konuştu:
“Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk,
O’nun hükümet üyeleri,
sorumlu komutanlar
ve bölge valileri, bu failler bugünün kriterlerine
göre insanlığa karşı işledikleri suçlar nedeniyle
cezalandırılabilir.” demişti. Dersim Konferan-
sı-Azad Roni sayfa 48
Avrupayı kan gölüne çeviren Hitler’in Der-
sim’de yapılanları bilmemesi düşünülemez. Fa-
lih Rıfkı Atay, Çankaya kitabında; Hitler’in bir
Türk delegasyonu kabul ederken, Kemal Ata-
türk’ün iki öğrencisi var. Birincisi Mussolini
diğeri de benim dediğini, “Ulu Önder”’e övgü
olarak görmüş olmalı ki sitayişle yazıyor. Ke-
mal Atatürk, gerçekten de öğrencisine ders verir
tarzda Dersim Tertelesi’ni gerçekleştirir.
Etnik Arındırma
Türk ordusu kendi ifadesiyle; Dersim üze-
rinden silindir gibi geçip, İkinci Dünya Savaşı
gölgesinde on binleri katletmiş,
on binleri sür-
gün etmiş, köyleri yakıp yıkmış, tarlaları ateşe
vermiş, hayvan sürülerine el koymuş, stratejik
dağlık bölgeleri yasak bölge ilan etmiş, bütün
bunlara ragmen tesadüfen hayatta kalan insan-
ları açlık, yokluk, hastalıkla başbaşa bırakmış-
tır. 1942 den itibaren iyi hatırlıyorum, kış uzun
sürüp erzak bitince, annem çocuklarını bahara
çıkaramayacak diye ağlardı. Kar kalkıp kenger,
sing, moresing gibi bitkiler filizlenince o sene
ölmeyeceğimize inanırdık. Dersim açlık yok-
lukla terbiye ediliyordu.
1944 yılında tek kelime Türkçe bilmeden
ilkokula gitmemi de hatırlıyorum. İspartalı
öğretmenimiz Sabahattin Ataöz elinde bir çu-
bukla sınıfa girince ayağa kalkıp hazırolda du-
racağımız söylendi. Öğretmen; “Türküm, doğ-
ruyum...” derken biz kulağa yansıyan şeklini
bağırırdık. Kürtçe konuşmamız yasaktı. Sopa
yememek için evde bile konuşmamaya çalışır-
dık, çünkü ispiyonları vardı. Bize Türk olmak,
Türkçe öğrenmek zorla dayatılmış, Kürtlük
utanılır hale getirilmişti.
Dersim’in bütün kasabalarında
olduğu gibi
bizim Kasabamızda devasa bir kışla vardı. Kürt-
lerin arkadan kesilen kafalarının götürüldü-
ğü mekan, “Uygulama Kız İlkokulu” dedikleri
köylerden toplanan Kürt kızlarıyla dolduruldu.
Türklük bu okullarda babası, annesi, akrabası
katledilen çocuklara şırınga edilirken, Dersim
Türkleştirilmişti. Kırklı yıllarda Kürdistan’da
mantar gibi biten Kürt çocuklarının devşiril-
dikleri “Köy Enstitüleri”, Türkçülüğü ırkçılığa
götüren asimilasyon fabrikalarıydı. Bu kurum-
larda Kürt olmak elbette düşünülemezdi. Bura-
da okura bir olayı aktarmak istiyorum. Türkçe
öğretmenimiz Mehmet Gülay, Akçadağ Köy
Enstitüsü’nün üçüncü sınıfında tek tek öğren-
cilere, “Sizin evde hangi dil konuşuluyor?” diye
sorunca, ben Kürtçe demiştim. Yanımda oturan
akrabam Ali ise “Türkçe” deyince, dayağı da
göze alarak “Öğretmenim yalan söylüyor. Ak-
rabam. Onlar da Kürtçe konuşuyor.” demiştim.
Kemalist Devlet Kürdistan’a
mezar suskunluğu getirdikten
sonra yüzünü otonom yaşayan
Dersim’e çevirir
91
Nedense beni dövmemişti.
Sonradan öğrendim
ki kendisi de Kürtmüş.
Sıdıka Avar’ın “Dağ Çiçekleri”ni okuyanlar,
o zamanın ilerici görülen İnönü yönetiminin
nasıl ırkçı ve faşist karakterli olduğunu, zama-
nında en büyük asimilasyon ve etnik arındırma
yapıldığını göreceklerdir. Dedesinin soykırı-
mını temize çıkaran CHP’li Gülsün Bilgehan:
“Bence sonuca bakmak lazım. Sonuçta bugün
Tunceli bölgesi en görgülü, en eğitimli, demok-
rasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela
sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok
iyi yetişmiş genç kızlar da var. Belki o bölgede,
ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kurama-
yacaklardı.”
Burada dikkat edilmesi gereken; bu anlayı-
şa bakınca görüyoruz ki,
bugünün resmi Türk
devlet anlayışıyla Tertele’yi amaçlayan anlayışın
aynılığıdır. Kürdü, iyi Türk ve Hanefi yapmak
doğru bir motif olarak görülüyor. Bu nedenle
katletme ve sürgünün doğruluğu anlatılmak
isteniyor.
Tertele sonrası yıllarda aynı renk ve harmoni
için devlet, Dersimlileri Kemalist boya kazanı-
na atıp sonra tornadan geçirip Türk ve Hanefi
çıkarmaya çalışıyordu. Kürtçe coğrafi isimler
Türkleştirilmiş, dağların yamaçlarına “Ne mut-
lu Türküm diyene!” ve benzeri sloganlar yazıl-
mış, batıda Türk için doğal olan haklardan bile
mahrum kimliksiz, kültürsüz, tarihsiz, aşağıla-
nan bir toplum yapısı Dersim’de boy veriyordu.
“Biz Kürt değiliz, Türk oğlu Türküz!” diyen,
Aleviliği Türklüğe bağlayan, “Horasan’dan
gelen özbezöz Türküz!” diyenler giderek çoğa-
lıyordu. Dersim’de soykırım yapan Türk bü-
yüklerinin adları cadde ve bulvarlara veriliyor,
Dersimlilere; efendisini seven sömürgeci şart-
landırma empoze ediliyordu. Kürtçe isimlere
yasak getirilirken pek çok Dersimli,
doğan ço-
cuklarına “Kemal” ve “İsmet” adlarını veriyor-
du. Herşeyden önemlisi, Dersimlinin en doğal
ve temel insani hakkı olan anadiliyle eğitim öğ-
retim görmesi yasaklanıyordu. Bu demektir ki,
kültürel soykırım 1938 den beri sürüyor. Devlet,
Tertele sonrası Dersim Kürtleri üzerindeki bas-
kısını sürdürdü. Bu baskı nedeniyle Dersim nü-
fusu toprağından, sosyal köklerinden ayrılmak
zorunda bırakıldı. Diaspora Dersimlileri Der-
sim’de yaşayanlardan bir kaç defa daha fazladır.
Devlet Dersim’e yönelik barajlar yaparak de-
mografiyi bozdu. Buna baskı ve askeri önlemler
de eklenerek halkımız kutsal topraklarından
tümüyle kovulmak istendi.
Yurdu kaybettirilip, yabancı bir ülkede yaşa-
mak zorunda bırakılan birinin ruhunda kırıl-
malar yaşanır. Güvencede yaşadığı hayat, asıl
vatanını unutmasına yardım edemez. Dersim;
onun varlık nedeni, Dersim;
onun anadili, Der-
sim; doğayı ve insanı sevme anlayışı demektir.
Dersim; aynı zamanda onun travmasıdır. Bu
travmaya son vermenin yolu, Türk devletinin
“Tertele Dersim” ile yüzleşmesi, dünyadaki ör-
neklere benzer geçmişini sorgulaması, Dersim-
lilere karşı tarihi yanlışlarından ayrılıp onları
oldukları gibi görüp haklarını vermesidir.
Kaynakça
1)Almanca’dan çevrileri: Wilhelm Köhler’den
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Bitlis ve Halkı,
2)Prof. Egon Von Eickstedt’in “İlk Çağlardan
Günümüze/ Türkler, Kürtler, İranlılar”,
3)Jürgen Roth’un Kürdistan’da Direniş
4)David Kherdian’nın Hilalin Gölgesinde-Bir
Ermeni Kızın Yazgısı
Kemalist Rejim Kürdün
anadilini yasaklamakla ruhu-
na zincir vurmak,
Şark Islahat
Kanunu ile kölelik karanlığına
atarak ulus bilincini de
kırmak istemiştir