104
Başka gayeler taşıyanlara da bu benimsetilecek-
tir” yanıtını vermişti.
DPT’nin “Doğu Grubu”
Raporu
MBK hükümeti 1961 yılında Devlet Planla-
ma Teşkilatı (DPT)’na Kürt sorunuyla ilgili bir
çalışma yapması için görev verdi. DPT içinde
kurulan “Doğu Grubu” yaptığı çalışmaların ra-
porunu ve somut önerilerini hükümete sundu.
Bu konuyla ilgili resmi belgelerden biri, “Zata
Mahsus/Kişiye Özel” damgasıyla hazırlanan
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik İda-
resi’nin 5/1108 karar sayılı Kararnamesi”dir.
Altında Devlet Bakanı ve Başbakan Org. Cemal
Gürsel ile Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları
olan bu resmi Kararnamenin kopyası şöyledir:
“Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ta-
rafından hazırlanan 3 Nisan 1961 gün ve DPT-
SPD-DG-2400 sayılı ilişik “Devletin Doğu ve
Güneydoğu‘da uygulayacağı kalkınma progra-
mının esasları” adlı rapor Bakanlar Kurulu’nun
18 Nisan 1961 günü yaptığı oturumda müzake-
re ve kabul edilmiş ve,
a)
Mezkur esasların Devlet Planlama Teşkila-
tınca planlama, koordine ve tatbikinin yapılması,
b)
Esasların yerine getirilmesi için DPT’nin
ilgili Bakanlıklar mümessilleriyle kuracağı özel
komisyonlarda programlaşan hususların Ba-
kanlıklarca fiiliyat sahasına konulması, 18 Ni-
san 1961 tarihinde kararlaştırılmıştır.”
Kararname’nin Esbab-ı Mucibesi/Gerekçesi’
nde şöyle yazılmıştı: “İnkılap Hükümeti 1108
sayılı Bakanlar Kurulu kararını çıkarıncaya
kadar Doğu ve
Güneydoğu bölgesinin yurdun
diğer kısımlarına nazaran dikkati çekecek de-
recede ihmale uğradığını görmüş ve bölgede,
devletin nüfusunu daha ziyade artırmayı, bölge
halkını mevcut devlet nizamına daha sıkı bağ-
lamayı, vatan bütünlüğünün yegane garantisi
olduğunu idrak etmiş ve bunun temini yolunu
bulmak için Devlet Planlama Teşkilatı’na tetkik
vazifeleri vermiştir. Bu tetkikler neticesinde,
mezkur teşkilatı tarafından ekteki rapor hazır-
lanmıştır. Bu rapor teklif edilen hususların kısa
bir zamanda tahakkuk ettirilemeyeceği ve dola-
yısıyla tatbikatının birbirini takip eden Hükü-
metler tarafından icra edilebileceği anlaşılmış
bulunduğundan, kendisinden sonra gelen Hü-
kümetlere, bir muhtıra ile açıklanmasına zaru-
ret hasıl olmuştur. Mes’elenin inkılap hüküme-
tinin kendisinden sonra gelecek hükümetlerin,
tasarruf haklarını kullandığı gibi bir telakkiye
yol açmaması, teklif edilen tedbirlerin vatan bü-
tünlüğünün yegane garantisi olduğu ve İnkılap
Hükümeti’nin bu
işte daha fazla gecikmeyerek
ve modern devlet idaresindeki uzun vadeli plan-
lama ihtiyacı zihniyetine uyarak, kendisinden
sonra gelecek hükümetlere bir yardımı şeklinde
kabul edilmesi temenni olunur.”
Kararname’nin ve Esbab-ı Mucibesi/Ge-
rekçesi’nin altında “Suretinin aynıdır. Haşim
TOSUN Kur. Alb. Politika D. Başkanı”nın im-
zası vardı. DPT bünyesinde oluşturulan Doğu
Grubu, bir dokümantasyon merkezi kurarak
bölgeyle ilgili MAH’ ta (MİT’in eski adı) Genel-
kurmay’da, Emniyet’te ne bilgi varsa toplayacak
ve “Bölgenin nüfus strüktürünü değiştirme ve
asimilasyon bakımından” gerekli politikala-
rı saptayacaktı. 8, 10 ve 16 Şubat ile 24 Mart
1961’de “Bölgede çalışmış ve çalışmakta olan
başlıca idare ve siyaset adamlarını bir araya
getiren Doğu Grubu hazırladığı
raporu Hükü-
met’e iletti. Cemal Gürsel başkanlığındaki hü-
kümet bu raporu 18 Nisan 1961’de görüştü ve
kabul ettikten sonra yayınladığı kararname ile
Bakanlıklarca fiiliyata geçirilmesini istedi. An-
cak Ekim-1961’de yapılan genel seçimden son-
ra yerine Kasım ayında İnönü Başkanlığı’nda
AP-CHP koalisyonu kurulduğu için MGK hü-
kümeti yeni hükümete bu raporları “bir muh-
tıra ile” yeni hükümete iletilerek, uygulamanın
devamını istedi. “Politika Dairesi Başkanı Kur-
may Albay Haşim Tosun” imzasıyla yeni hükü-
mete gönderilen raporun giriş yazısında kibarca
“Bunu, sizin tasarruf hakkınızı kullandığımız
şeklinde yorumlamayın, size bir yardım kabul
edin” denilmişti.
1925 yılındaki Şark Islahat Planı’nı andıran
ve hatta bazı maddeleri aynı olan bu Raporun
bazı maddelerdi şöyleydi:
1)
Hal-i hazır İskan Kanunu ve tatbikatını,
tespit edilen politika ihtiyaçlarını karşılayacak
ve asimilasyon temin edecek şekilde incelemek
ve tadil etmek.
2)
Bölgenin, kendilerini Kürt sananlar lehin-
deki nüfus strüktürünü, Türk lehine çevirmek
için, bölgelerindeki iktisadi şartların zorluğu
karşısında başka taraflara
hicrete mecbur kalan
Karadeniz sahillerindeki fazla nüfusla, memle-
ket dışından gelen Türkleri bu bölgeye yerleştir-
mek, bölgedeki kendilerini Kürt sananları bölge
dışına hicrete teşvik ve bu hicreti finanse ede-
105
rek, memleketin Türk çocuğu bulunan yerlerine
iskan etmek.
3)
Türkiye’de kendilerini Kürt sananlarla
İran ve Irak’taki Kürtlerin irtibatını kesme ba-
kımından bölgeyi, kendilerini Kürt sananların
çoğunluğunu dağıtmak üzere, sistemli bir şekil-
de bölecek iskan sahalarına ayırmak.
4)
Planlanan bölge okulları, köy okulları ve
meslek okullarının faaliyete geçirilmesi. Kız
ve erkek misyoner yetiştirilmesi ve bunun için
hususi müessese kurulması. Bölge halkından
kabiliyetli ve küçükten asimile edilen gençlere
yüksek tahsil imkanları sağlanması.
5)
Doğuya kendilerini Kürt sananlardan vali,
kaymakam, hakim, jandarma subayı, ordu su-
bayı,
astsubay, öğretmen, memur gönderilmesi.
6)
Radyo vasıtasıyla Türkçe güfteleriyle ma-
halli havaların çalınması ve mahalli radyoların,
bölge için, propaganda uzmanlarından müte-
şekkil gruplar tarafından hazırlanacak prog-
ramları yayması.
7)
Irk bakımından, Türk siyasi düzeninin
kendi menfaatleri bakımından en elverişli, en
emin ve en çok imkan sağlayan düzen olduğu-
nu telkin eden bir inandırma faaliyetine girişil-
mesi.
8)
Bir üniversiteye bağlı derhal bir Türkoloji
Enstitüsü kurularak kendini Kürt sananların
menşelerinin Türk olduğunun ispat olunarak
yayınlanması. Doğu’nun Türk tarihinin yazıla-
rak neşredilmesi.
9)
İslam Ansiklopedisi, Rus alim ve politika-
cısı Minorski’nin tarafgirane bir surette, kendi-
ni Kürt sananların menşeinin İrani olduğunu
iddia eden yazısını alarak,
kendilerini Kürt sa-
nanlar kısmında neşretmekle, Lozan’da delege-
lere kabul ettirilen, kendilerini Kürt sananların
dağlı Türkler olup, menşelerinin Turani olduğu
tezi ile de tezada düşülmüştür. Doğulu münev-
verler arasında münakaşayı mucip olan ve ay-
rılık taraftarlarına tutamak veren bu hatanın,
derhal tashih edilmesi.
10)
Kendilerini Kürt sananların, menşeleri-
nin Turani kavimlere dayandığı hakkında, çe-
şitli yönlerden arayışlar yapılmaya ve neticeleri-
nin türlü neşir vasıtalarıyla yayılması.
1950 genel seçimlerinden sonra da iktida-
rını sürdüreceğini düşünen İsmet İnönü 1949
yılında yasal bir değişiklikle Genelkurmay Baş-
kanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’na bağladı.
Ordunun 25 yıllık devlet içindeki özerkliğine
son veren bu değişiklik Cumhuriyet tarihinde
ilk kez askeri otoriteyi sivil otoriteye tabi hale
getirdi. Bu nedenle 1950-1960 yılları
ordu-dev-
let-siyaset ilişkileri bakımından Türkiye’nin en
demokratik dönemi oldu. Devlet içindeki özerk-
liğine son verilmiş olan ordu ve CHP, bu yeni
durumu içlerine sindirebilmiş olsalardı, Tür-
kiye’de yeni bir dönem başlayabilir ve 1946’da
“çok partili demokrasiye geçiş” süreci kendi do-
ğal kulvarında ilerleyebilirdi. Hatta askeri dar-
beden bir yıl sonra yapılması gereken 1961 genel
seçimlerinde DP’nin yerine 1957 seçimlerinden
itibaren yükselişe geçen CHP iktidar olabilirdi.
Ancak DP’nin iktidara gelmesi, CHP ve
onun yönlendirdiği askeri ve bürokratik elit
tarafından kabullenilmedi ve iktidarının ilk
yıllarından itibaren DP’ye karşı başlatılan gizli
ve açık muhalefet stratejisi askeri darbeyle so-
nuçlandı. CHP’nin de kışkırtmasıyla 27 Mayıs
1960’da ordu darbe yaparak DP’yi iktidardan
uzaklaştırdı ve Türkiye’de
askeri müdahaleler
dönemini başlattı.
27 Mayıs Cumhuriyet döneminin ilk askeri
darbesiydi. Bir gecede devlet erkini ele geçir-
menin keyfinin yaşayan ordu, devlet ve toplum
içindeki konumunu güçlendirecek olan anaya-
sal ve yasal düzenlemeler yaparak ordu, devlet
ve siyaset ilişkilerinin kökten değiştirdi. Son-
raki süreçte askeri müdahalelerin biri diğerine
zemin hazırladı, biri diğerinin gerekçesi haline
geldi. Askeri müdahaleler olmasaydı, siyasal ve
toplumsal süreç kendi rotasında ilerleyecek ve
bugün Türkiye çok farklı bir yerde olacaktı.
Kemalizm’in devletçilik, milliyetçilik ve la-
iklik rüzgarına kapılan
sol ve sosyalist hareket
askeri müdahale ve yeni anayasayı destekledi.
Sosyal şoven batağında kulaç attığı için bu dar-
benin amacını, arka planındaki nedenlerini ve
Kürtlere karşı uyguladığı inkar, tehcir ve asimi-
lasyon politikalarını göremedi. Daha doğrusu
görmek de istemedi ve sonraki süreçte bu tav-
rını sürdürdü. Kuşkusuz şimdi çok şey değişti.
Ancak geldiğimiz aşamada, 27 Mayıs ve sonraki
askeri darbelerin, egemen ulus, devlet ve hükü-
met politikalarının doğru algılanması için bir
kez de Kürt gözüyle okunması ve özeleştiriler
yapılması gereklidir.