120
yünde yapılan ilk
kongre ile partinin kuruluşu
gerçekleşir. Bu partinin aynı zamanda kuruluş
kongresidir. Manifestosu ‘Kürdistan Devrimi-
nin Yolu’dur. Bu manifesto Kürdistan’da kav-
ramsal dirilişin gerçekleşmesi oluyor. Ardından
partinin kuruluşunu ilan etmek için ajanlaşmış
yapıların en güçlü temsilcisi Bucak aşiretinin
lideri Celal Bucak’a yönelik eylem gerçekleşti-
rilir. Eylemde Salih Kandal katledilir. Celal Bu-
cak yaralanır ve böylece Siverek direnişi başlar.
Aylarca süren bir direniştir. Mücadeleye halk
katılmaktadır. Siverek direnişinin etkileri Kür-
distan genelinde yüz binlerce Kürd’ün uyan-
masına vesile olur. Mücadele genele yayılarak,
yüz binlere ulaşan bir büyüme gerçekleşecektir.
Özgürlük hareketi Kürdistan’ın önemli kentle-
rinde demokratik otoritesinin ortaya çıkması-
na götürecektir. Ancak kitlesel büyümeye karşı
kadrosal bir büyüme, özellikle de niteliksel bir
büyüme gerçekleşmeyecektir. Diğer önemli bir
husus da parti kuruluşuna karşı
devletin verdiği
cevap, Özel Harp Dairesi eliyle gerçekleştirilen
Aralık 1978’deki Maraş katliamıdır. Buna pa-
ralel olarak Kürdistan’ın önemli kentlerinde sı-
kıyönetim ilan edildi. Bu bir savaş halidir. Ona
rağmen hareketteki büyüme devam edecektir.
Devlet başta Kürdistan’daki özgürlük hareke-
tinin kendisi açısından yarattığı tehlike ve yine
Türkiye devrimindeki bölünme ve parçalanma-
lara karşı Maraş’la başlayan bir yanıt geliştirme
arayışındadır. Artık faşist bir darbenin ayak
sesleri duyulmaya başlanacaktır. Bütün bu ge-
lişmeler Kürt halk Önderini tedbirler geliştir-
meye yönlendirecek, Temmuz 1979’da Kobanê
üzeri Lübnan’a Filistin sahasına hicreti gerçek-
leştirecektir.
“Özgürlük
hareketi, tarihinin en kadim
halkı olan Kürt halkının toplum olmaktan çı-
karılmasına karşı durma, Kürt varlığına sadece
savunma değil yeniden yaratma hareketi olarak
kurulmuştur. Bu anlamıyla özgürlük hareketi-
nin tarihi özü itibariyle Kürt halkının uluslaş-
ma tarihidir” (A.Öcalan)
Demokratik Kürt uluslaşmasının mayalan-
dığı, ete-kemiğe büründüğü dönem, 1973-80
yılları arasında gerçekleşmiştir. İlk düşünsel
oluşum ve kavramlaştırma bu dönemde başa-
rılmış ve kazanılmıştır. Günümüzde ortaya çı-
kan gelişmeler ve yaratılan değerlerin temelleri
o yıllarda atılmıştır.
Bu günü anlamak, o yılları
anlamakla mümkün olacaktır. Kürdistan soru-
nu dört parçada da çözüm eşiğine gelip dayan-
mıştır. O çözülmezse Ortadoğu’nun hiçbir so-
rununun çözümü bulunamayacaktır. Kürt halk
önderi A. Öcalan’ın esaret koşulları altında rafi-
ne ettiği düşüncesi; ekolojik, kadın özgürlükçü,
demokratik toplum gerçekleşmesini sağlayacak
olan tek paradigmadır. Demokratik Ulus pers-
pektifiyle ve Demokratik Modernite ekseninde
inançların özgürce ve birlikte yaşayabilmesinin
tek seçeneğini ortaya koymaktadır.
Bugün Tür-
kiye’de sürdürülen müzakerelerde bu gelişmeye
işaret etmektedir.
Özgürlük hareketinin tarihi
özü itibariyle Kürt halkının
uluslaşma tarihidir
121
12 Eylül Askeri Darbesi ve Direnişler
Ahmet Birsin
12 Eylül faşist askeri darbesinin kapitalist
modernite sisteminin 1970’lerde yaşadığı buna-
lım ve krizin bir sonucu olarak geliştiğini gör-
mek gerekir. Bunların başında yoğun ekonomik
istikrarsızlık kadar, demokratik toplumun ka-
pitalist modernite sistemi karşısında geliştirdiği
mücadele de belirleyici olmuştur. Bu darbeyi,
Türkiye’nin salt iç sorunlarından kaynaklı bir
darbe olarak görme
ya da Türkiye içindeki bir
iktidar mücadelesinin sonucu olarak ele alma,
oldukça yanıltıcı olacaktır. Türk ordu sistemi
daha başından bu yana kapitalist modernitenin
Ortadoğu jandarması olarak konumlanmış ve
bu anlamda kapitalist dünya sisteminin emrin-
de büyüyüp geliştirilen bir ordu olmuştur. Bu
yönüyle darbe de kapitalist modernite sistemi-
nin dünyada yaşadığı genel bunalım ve krizinin
bir sonucu olarak geliştirilmiştir. Dolayısıyla
onu, Ortadoğu ve Türkiye’de kapitalist mo-
dernite sistemine karşı mücadeleyi yükselten
demokratik modernite güçlerine karşı bir karşı
devrim hamlesi olarak ele almak, daha doğru ve
yerinde olacaktır. Kısacası
kapitalist modernite
sisteminin demokratik modernite güçlerinin
yükselttiği devrimci hamle karşısında, zora da-
yalı, militarist politikalarını Türk ordu sistemi
üzerinden devreye soktuğu bir karşı-devrim
faaliyeti ve darbesi olarak ele almak gerekmek-
tedir.
Neden?
Dünya Kapitalist modernite güçlerinin
1970’ler sonrası yaşadığı kriz oldukça derin ve
kapsamlıydı. Kriz sadece ekonomik değil siya-
sal, kültürel, ahlaki ve psikolojik birçok boyu-
tuyla yaşanmaktaydı. 1968 devrimci gençliğinin
önlenemez
yükselişi, ulusal kurtuluş hareketle-
rinin zafer kazanmaları ve sosyalizmin halklar
tarafından kabul görmesi -ki bu durum aynı za-
manda ulus-devlet politikalarına, onun yarat-
tığı merkeziyetçi, sömürücü devlet baskılarına
ve bu politikaların yarattığı yoksulluğa karşı bir
isyan sürecinin gelişmesini doğurdu- kapitalist
modernite güçlerini alabildiğine zorlamaktaydı.
Uluslararası çapta yaşanan bu krizi aşma amaçlı
olarak kapitalist modernite güçlerinin başvur-
duğu temel yöntem; krizi, kendilerine bağımlı
sömürgelere taşıyarak yükü belli oranda hafif-
letmeye çalışmak oldu. Ancak söz konusu sö-
mürgelerin çarpık ekonomik yapıları böylesi
ağır bir yük altında daha da gerileyerek, kapita-
list modernist sistemi daha büyük bir çıkmaza
sürükledi. Bu yönteme paralel olarak aynı dö-
nemde sosyalist ülkelere karşı daha yumuşak
bir politika izlendi. Bu politikanın tutmaması
sonucu; bir süre sonra krizin derinleşmesi kar-
şısında ABD başkanı Carter alaşağı
edilerek,
daha fazla sertlik yanlısı olan Reagan yöneti-
mi başa getirildi. Aynı durum İngiltere’de de
‘demir leydi’ lakaplı Margaret Thatcher’i ikti-
dara taşıdı. Bu politikaların bir sonucu olarak
sosyalist ülkelerde karşı-devrimci eğilimler
örgütlemeye başlanmış, ulusal kurtuluş müca-
delesi veren hareketlere karşı da bastırma tak-
tiği hayata geçirilmiştir. Bu yönüyle kapitalist
modernite güçleri sosyalist hareketler ve ulusal
kurtuluş mücadelesi veren ülkelere karşı ortak
hareket etseler de, kapitalist modernite krizinin
derinliği ve birbirlerine karşı çelişki ve çatışma-
ları yoğunlaştıkça, 1980’lere doğru güç duruma
düşmekten kendilerini kurtaramadılar. Latin
Amerika’da devrimci gelişmeler yoğunluk ka-
zanmış, Şili’de, Arjantin’de sosyalist mücadele
12
Eylül faşist darbesini, Tür-
kiye’nin kendi iç koşullarının
etkisi olsa da esasta, Ortadoğu
ve uluslararası alanda kapita-
list modernite güçlerinin
yaşadığı kriz ve bunalımdan
ayrı ele almamak gerekir