122
iktidara
doğru yürüyüşe geçmiş, Ortadoğu’da
ise önemli gelişmeler yaşanmaktaydı. Afganis-
tan’da Sovyet müdahalesi gerçekleşmiş, İran’da
Humeyni iktidara gelmiş, Pakistan’da hareket-
lenmeler başlamış, Türkiye’de ise başta gittikçe
gelişen PKK hareketi ve devrimci muhalefet sağ
iktidarları zorlayacak bir konumu yakalamıştı.
Bunu gören dünya sisteminin yeni hegemonik
gücü olan ABD, Ortadoğu’da tekrardan siste-
minin etkinliğini sağlamak ve esas olarak da
Sovyetler Birliği’nin sıcak denizlere inmesini
engellemek amacıyla Yeşil Kuşak projesini dev-
reye koymuş, birçok yerde karşı-devrim örgüt-
lemesine giderek NATO’nun illegal örgütü olan
gladio örgütlemesi üzerinden darbe örgütleme-
sine gitmişti. Başta 12 Eylül faşist darbesi olmak
üzere, Pakistan’a, oradan Şili’ye, El Salvador’a,
dolayısıyla Latin Amerika’dan, Ortadoğu’ya,
oradan Asya’ya
ve daha birçok yerde ardarda
darbeler gelişmiştir.
Bu anlamıyla 12 Eylül faşist darbesini, Tür-
kiye’nin kendi iç koşullarının etkisi olsa da
esasta, Ortadoğu ve uluslararası alanda kapita-
list modernite güçlerinin yaşadığı kriz ve buna-
lımdan ayrı ele almamak ve bu güçlerin bizzat
örgütleyip yönlendirdiği bir darbe olarak kabul
etmek gerekir.
Uluslararası alanda kriz ve bunalım yaşanır-
ken Türkiye’de gelişmeler nelerdi?
Öncelikle şunu hemen belirtmek gerekir ki,
12 Eylül askeri faşist darbesine bakmadan önce,
darbeye zemin hazırlayan 12 Mart1971 askeri
darbesine bakmak gerekir. Çünkü 12 Mart as-
keri darbesi anlaşılmadan 12 Eylül askeri dar-
besi ve buna karşı geliştirilen direnişteki yeter-
sizlikler de doğru anlaşılmayacaktır.
Başta da belirttiğimiz gibi, kapitalist mo-
dernitenin krizi 1980’lerle zirveye çıksa da özde
kriz 1970’lerle başlamıştı. Dolayısıyla 1970’ler
ruhu bir isyanın da ötesinde,
ideolojik bir süreç-
ti ve ulusların, işçi sınıfının ve bir bütün olarak
toplumun çok bilinçli olarak kapitalist moder-
nist politikalar karşısında devrimci duruşunu
ifade etmekteydi. Birçok ulusal kurtuluş mü-
cadelesinin başarı sağladığı, devrim dalgasının
sadece gençlikte değil, tüm toplumsal kesimleri
sardığı bir süreci ifade etmekteydi. Bu yönüyle
1971 12 Mart darbe dönemi öncesi Türkiye’si-
ne bakıldığında; başta Mahir Çayan, Deniz
Gezmiş ve İbrahim Kaypakaya öncülüğünde
güçlü bir devrim dalgasının geliştiğini söyle-
mek abartılı olmayacaktır. Zaten daha sonra
bu devrimci önderlerin katledilmesi ve idama
götürülmeleri bu gerçeği çok yalın bir biçimde
önümüze koyacaktır. Çünkü devrim dalgası sa-
dece öğrenci gençliğinde değil; işçide, memur-
da, çiftçide, hatta ordu içerisinde olmak üzere
tüm toplumsal kesimlerde bir uyanışı gerçek-
leştirmiş ve ciddi anlamda devrim seçeneğini
açığa çıkarmıştı. İşte bu gelişmeler karşısında
devrimci dalgayı bastırmak ve devleti yeniden
ele geçirmek için bir NATO faaliyeti olarak 12
Mart darbesi geliştirildi. Ancak 12
Mart darbe-
si devrimci önderleri katledip, idama götürerek
birçok militanı zindanlara alsa da, bir bütün
olarak devleti ele geçirememiş ve var olan dev-
rimci isyanı bastıramamıştı. Bu yönüyle 12 Ey-
lül Darbesi, 12 Mart darbesinin yarım bıraktığı
işi tamamlayarak anayasayı, meclisi, hükümeti
lağvetti. Böylece yeni sömürgeciliğin yarattı-
ğı kapitalist gelişmeyle oluşan işbirlikçi tekel-
ci burjuvazinin önünde duran sol, sosyalist ve
demokratik güçleri ezerek, devrimci gelişmeyi
engelleme ve iktidarını kalıcılaştırmayı amaç-
lıyordu. Dolayısıyla baskı ve sömürüsünü daha
da derinleştirerek kalıcı, güvenceli ve azami kar
yasasına uygun olarak devleti yeniden yapılan-
dırdı.
Burada görülmesi gereken, 12 Eylül darbe-
sine daha gelmeden önce Türkiye sol, sosyalist
güçlerin 12 Mart darbesine hazırlıklı olma-
maları ve böyle bir darbeyi beklememeleridir.
Aksine sol bir darbenin olacağı ve bu temelde
bağımsız demokratik Türkiye’nin inşa edilebi-
leceği hesabı yapılıyordu. Bu ciddi yanılgı karşı-
sında bir toparlanma
ve direnişe geçme olsa da
esasta derinlikli bir yoğunlaşmadan yoksundu;
bu nedenle de daha çok tepkisel kalındı. Bunun
bir sonucu olarak 12 Mart darbesine karşı baş-
ta, Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç)
içinden çıkan devrimci önderlerin oluşturduk-
ları partilerin gerilla mücadelesi dâhil olmak
12 Mart darbesinin doğru anla-
şılmaması ve devrimci önder-
lerin katledilmesi Türkiye’nin
sol, sosyalist ve demokratik
güçleri üzerinde ciddi bir etki
yarattı
123
üzere, birçok yönüyle gençlik direnişe geçmiş,
12 Mart darbesine teslim olmayarak her alanda
mücadele yükseltilmişti. Bu kahramanca dire-
nişin Türkiye toplumu üzerinde ciddi bir etkisi
olduğunu belirtmek gerekir. Denilebilir ki dire-
niş başta gençlik olmak üzere, işçiler, memur-
lar, emekçiler, köylüler, aydınlar ve bir bütün
toplum üzerinde derin bir etki yarattı.
Fakat bu
devrimci yapılanma, uzun süreli direnişe göre
kendisini hazırlamaması, bu temelde kendisini
örgütlememesi ve dahası çok erkenden devrim
önderlerinin katledilmesi sonucunda, bu kahra-
manca direniş 12 Eylül faşist askeri rejimini en-
gelleyememiş ve karşı duruşu geliştirememiştir.
12 Mart darbe hükümetinin başında olan
Nihat Erim hükümeti ‘Balyoz Hareketi’ adını
verdiği gerici, faşist, katliamcı saldırıyla dev-
rimci güçlerin üzerine gitti. Dönemin devrimci
önderlerinden olan Sinan Cemgil ve arkadaşları
gerilla mücadelesi için çıktıkları Nurhak’ta kat-
ledildiler. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin
İnan kırsal alana çıkarken tutuklandılar, sahte
yargılamalarla idam edildiler. Mahir Çayan ve
arkadaşları ise Kızıldere’de katledilmişlerdi.
İbrahim Kaypakkaya ise Dersim’de yaralı yaka-
lanmış, Amed (Diyarbakır) de işkencede katle-
dilmiştir. Ardından binlerce sol, sosyalist kadro,
sempatizan, taraftar tutuklanarak ağır
işkence-
lerden geçirildi. Devrimci önderlerin katledil-
mesi ve kadroların tutuklanıp işkencelerden
geçirilmesiyle beraber, var olan örgütlenmeler
dağıtıldı. Zamanla Türk sol, sosyalist güçlerin,
örgütlenmelerin 12 Mart darbesini doğru tahlil
etme, bunun üzerinden güçlü bir özeleştiriyle
yeniden yapılanma, ortak güç birliğine gitme
yerine, birbirini suçlama, içte dönüşüme uğrat-
mayan karşılıklı suçlamalar ve beraberinde var
olan örgütlerden kopuşlar ve parçalanmalar sol,
sosyalist güçlerin yenilgisini getirdi.
12 Mart darbesinin doğru anlaşılmaması ve
devrimci önderlerin katledilmesi Türkiye’nin
sol, sosyalist ve demokratik güçleri üzerinde
ciddi bir etki yarattı. Deniz Gezmiş, Mahir Ça-
yan, İbrahim Kaypakkaya gibi önderlerin bü-
yük eylem ve pratikleriyle 12
Mart darbesi ve bu
darbenin arkasındaki kapitalist modernite ger-
çeğini birçok yönüyle açığa çıkardılar ancak ge-
riye kalan örgütler, kadrolar bu gerçekleri doğ-
ru, bütünlüklü ve yeterince derinlikli anlama ve
değerlendirme gücünü gösteremediler. Oysaki
1970’li yıllar boyunca ciddi tecrübe açığa çık-
mıştı. 12 Mart darbesi sürecindeki çatışmalar
önemli bir birikimi yaratmıştı, dolayısıyla daha
doğru sonuçlar çıkartmak mümkündü. Özellik-
le var olan kitle gücü bile doğru değerlendirilip
örgütlendirilebilseydi 12 Eylül darbesi geliştiril-
se bile başarılı olabilme şansı yoktu. Özellikle
1970’lerden büyük dersler çıkararak gelişen
PKK hareketi ve önderliği anlaşılmış olsaydı ve
PKK hareketiyle devrimci bir çatı altında mü-
cadele geliştirilmiş olsaydı, darbe olsa bile asla
başarılı olamazdı. PKK önderliği 1972’de Ma-
mak Askeri cezaevinde kaldığı 8 aylık sürecin-
de yoğunlaştığı temel konu; 12
Mart darbesiyle
katledilen devrimci önderlerden sonra “nasıl bir
örgüt” ve “nasıl bir önderlik” sorularıydı. Bu
devrimci önderlerin büyük kahramanlıklarına,
onların yarattığı mirasa nasıl sahip çıkılacak ve
nasıl cevap olunacak sorusu günümüzde bile
her defasında PKK önderliği tarafından dile
getirilmektedir. Bu anlamda PKK önderliği ve
hareketi daha baştan bu yana sadece 12 Mart
darbesine karşı değil, devrimci hamleye karşı
geliştirilecek her türlü darbeye karşı konumla-
narak örgütlendi ve bu temelde direnişe geçti.
Dolayısıyla 12 Mart darbesine karşı geliştiri-
len devrimci direnişin ezilmesine cevap olarak
PKK oluşmuş, bu direnişi Kürdistan’a taşıyarak
günümüze kadar devam ettirmiştir. Bu anlam-
da PKK direnişi Kürt ulusal demokratik dire-
nişi olduğu kadar, aynı zamanda demokratik
Türkiye direnişidir. Sorun tam da bu noktada-
dır. Türk sol, sosyalist güçlerinin gerek kendi
içinde ve gerekse de Kürt demokratik ulusal
hareketiyle o dönemde birleşilmiş, ortak direniş
cephesi geliştirilmiş olsaydı
ve demokratik Tür-
kiye perspektifiyle Kürt sorununun çözümünü
programına alan bir direniş geliştirilseydi, ke-
sinlikle 12 Eylül faşist darbesi, demokratik Tür-
kiye devrimi ile sonuçlanırdı.
PKK direnişi Kürt ulusal
demokratik direnişi olduğu
kadar, aynı zamanda demokra-
tik Türkiye direnişidir