28
5- Hâris El-Muhâsibî “Er-Riâye” adlı eserinde nefsin çift kutuplu olup iyiliğe
de kötülüğe de meyilli olduğunu belirtir. Ayrıca nefs ne cisim, ne cismin parçasıdır.
Araz değildir. Cevherdir. Cismin cisim olmasını sağlayan uzunluk, genişlik ve
derinlik,
nefsin kendisinde değil, onun hallerinde söz konusudur.
Muhasibi, zararlarını telafi etmek için nefs ve onun durumlarının bilinmesi
üzerinde dururken, kişiye “benliğini (nefsini) tanı” tavsiyesinde bulunmaktadır. Bu
bilme cisim veya bir cismin parçası durumunda bulunan herhangi bir nesnenin
kavramsal bilgisiyle değil “kalpte bir nûr olan akıl” yardımı ve tecrübî verilerin ışığı
altında elde edilen marifet yoluyla olan bir bilmedir. Dolayısıyla nefsin bilinmesi
akıl, mafiret ve tecrübe yoluyla mümkün olduğuna göre, elde edilen bilgiler kulun
nefsi üzerindeki muhasebe, mücahede ve murakabesi oranında Allah tarafından
doğrudan verilir.
Nefs üzerinde aklın hakim olabilmesi için, kişinin kâr ve zararını idrak
edebilecek bir zihni ve akli formasyona ulaşması gerekir. Bunun aksi, yani, akli
hakimiyetin zaafiyeti, nefs için en büyük fırsattır.
27
V- HEVÂ KAVRAMI
A-HEVÂ-DAVRANIŞ İLİŞKİSİ
Hevâ kavramı, hem İslam düşüncesinin anahtar terimlerinden hem de
Kur’an’daki psikolojik kavramlardan biridir. Hevâ, aynı zamanda, nefsin arzu ve
eğilimlerini ifade eden bir ahlak ve tasavvuf terimidir.
27
El-Muhâsibi,
(Er-Rîâye) Nefs Muhasebesinin Temelleri (3. Baskı), Çev: Şahin Filiz; Hülya Küçük,
İstanbul: İnsan Yayınları, (y.t.y.), ss. 111, 112.
29
Nefsin kötü arzu ve istekleri anlamına gelen hevâ, insan
ruhunun şehvetlerden
ve hayvani iştahından doğan doğal eğilimidir.
Hevâ; bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık, arzu ve istek, nefsin tabiatında
olan hislerinin icabına göre hareket etmeyerek
yükseklerden yüz çevirip, süfli tarafa
meyletmesi, benliğin şehvet tarafına geçerek ruha sırt çevirmesidir. İşte
saptırıcılığından dolayı nefsin bu türden süslü isteklerine tabi olmasının adına hevâ
denir.
Terim olarak hevâ; nefsin akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzulara
karşı olma eğilimi veya doğruluk, hak ve faziletten saparak haz ve menfaatlere
yönelen nefs manasına gelir.
28
Kur’an-ı Kerim’de hevânın uygulamaya konulması hakkındaki ayetlerden
ikisinde
29
insanın hevâsını kendisine ilah etmesi, diğerlerinde de hevâya/hevâlara
uyma ifadesinin kullanıldığı görülür.
Hevâya uyma, şehvet, nefret, öfke, korku, ihtiras ve çoşku gibi etkili
dürtülerin davranışlarımıza hakim olması durumudur. Dilimizde ise nefse uyma
denildiğinde aslında hevâya uymayı kastederiz.
Kur’an-ı Kerim’de hevâya uymak kınanmakta ve yasaklanmaktadır.
Kur’an’da:
“Allah’ın gösterdiği doğruyu göz ardı ederek hevâsına uyandan daha
dalalette olan kim vardır?”
(
Kasas 28/50)
.
“Hevâya uyma, yoksa bu seni, Allah’ın yolundan saptırır.”
(
Sâd 38/26)
buyrulmaktadır.
28
Mustafa Cora,
“Kur’an’a Göre Heva”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr.
Mevlüt Güngör, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, ss. 19-22.
29
Furkân 25/43; Câsiye 45/22.
30
B-HEVA-AKIL İLİŞKİSİ
İnsan hevâya karşı nefsinde doğal bir meyil taşısa da sahip olduğu akıl ve
vicdan sayesinde hevâyı denetlemeye, onun kendine hakim duruma geçmesini
önlemeye ve ondaki gizli tehlikeleri görmeye yetenekli kılınmıştır.
İnsanı değerli
kılan, aklın bu değerlendirici ve hevâdan engelleyici özelliğidir. Bu bakımdan
akıl, zekadan ayrılır.
30
Hz. Mevlana (k.s), kişinin hevâsına uyduğu müddetçe aklının nefs-i
emmareye dönüşeceğini söylemektedir. Çünkü akıl nefsi (nefs-i emmareyi) bağlayıp
ona dinin sınırlarını çiğnetmedikçe akıldır. Akıl, dini ölçüleri red ve kabulde
tereddüte
düşecek olursa, akıl değildir.
Bu bağlamda, insan ruhunun şerre meyli olan hevâ, Kur’an-ı Kerim’e göre
itikadi, ameli ve ahlaki her türlü dalaletin kaynağıdır.
Cahiliye, hevânın hakim olduğu toplumların özelliğidir. Çağımızda dini
emirler ve ahlaki değerlerin yaygın bir şekilde reddedilmesi, hevânın tatmin edilmesi
gereken tek gaye haline gelmiş olması, Kur’an’da geçen cahiliyenin halen devam
ettiği anlamına gelmektedir. Bundan dolayıdır ki Kur’an’ın hevâ konusundaki
uyarıları her çağda çok büyük bir önem arz etmektedir.
31
Şems Suresi’nde şöyle buyrulmaktadır:
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve
takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran
kurtuluşa ermiştir.”(
Şems 91/7-8-9)
“Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (
Şems 91/10)
30
Kadir Polater, “Kur’an-ı Kerim’e Göre Heva Kavramı ve Dalaletteki Rolü”,
http://e-
dergi.atauni.edu.tr/index.php/ilahiyat/article/viewFile/3026/2920
, (02.11.2011).
31
Polater,
http://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/ilahiyat/article/viewFile/3026/2920
, (02.11.2011).