57
kendisi arasında perde varsa, elbette başka toplumların kültür ve değerleri akacak; bu
da ister istemez rahatsızlığa sebep olacaktır.
Ancak bu demek değildir ki her yanlışta yalnızca ortam suçludur. Ortam
elbette yönlendiricidir fakat insanın kendi gayret ve iradesi de vardır. Öyle ki Hz.
Muhammed’in (s.a.v) “el-Emin” sıfatını, nübüvvet vazifesinden çok önce, genç
yaşlarında kazanmış olması, ortam nasıl olursa olsun genç yaşlarda üstün vasıflar
kazanılabileceğine bir işarettir.
63
On iki-on beş yaşlarında buluğa ermiş bir insanı Yüce Yaratıcımız tam bir
birey olarak kabul etmekte ama günümüz yetişkinleri on yedi-on sekiz yaşındaki
genci neredeyse muhatap kabul etmemektedir.
Kur'an'da: “Onlar rablerine iman eden gençlerdir ve biz onların hidayetini
arttırdık.”
(
Kehf 18/13) buyrulmaktadır.
Demek ki üstünlük, yaşla değil, sahip olunan fazilet ve takva iledir. Genç
insan da takva ve fazilet sahibi olabilir. Nitekim kitabımız Kur’an-ı Kerim’e
baktığımızda, zulmün karşısında adaletin, batılın karşısında hakkın sesi olmuş
gençler görürüz. Ashab-ı Kehf yedi gençten ibaret idi, Hz. Bilal-i Habeşi de (r.a),
Mus’ab b. Umeyr de (r.a) birer gençti. Yirmi yaşında İstanbul’u fethederek Hz.
Muhammed’in (s.a.v) övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed Han, nice fetihler
yapan Yıldırım Bayezid, Yavuz, Kanuni, hepsi birer gençtiler. Bu örnekleri verirken
bir gerçeği gözden kaçırmak, özlediğimiz gençliği anlayamamak, hiç kavrayamamak
olur. Bu gerçek şudur: Her örnek gencin hamurunda, kâmil bir terbiyeci, rabbani
alimler ve Allah dostlarının mayası vardır. Onlardaki fevkaladeliği, mükemmelliği,
her biri gönül mimarı olan mana âleminin erlerinde aramak gerekir. Bu ince noktayı
63
S. Muhammed Saki Erol, Hayat Dengemiz (6. Baskı), İstanbul: Semerkand Yayınları, 2008, ss. 142-
145.
58
göz ardı etmek, bir esere hayran olunduğu halde, o eseri meydana getiren sanatkarı
görememek, sezememek demektir. Asr-ı Saadet’te bu manevi otorite bizzat Hz.
Muhammed (s.a.v) dir. Osman Gazi’de Şeyh Edebali, Yunus’ta Taptuk Emre, II.
Murad’da Hacı Bayram-ı Veli, Fatih’te Akşemseddin’dir.
64
Günümüzde de gençlik yaradılışının gereği olan iyiye ve güzele
yönlendirilmelidir.
Kur’an’da: “Muhakkak ki biz insanı en güzel biçimde yarattık”(Tîn 95/4)
buyrulmaktadır.
İnsanın doğuştan getirdiği ve geliştirdiği takdirde onu meleklerden üstün
yapacak kemâlâtının geliştirilmesi işini yalnızca okula yüklemek, sadece
bugünümüzü değil, yarınlarımızı da karartacak bir hata değil midir? Bugün medeni
sayılan ülkelerin o kaliteli okullarında yaşanan trajedileri nasıl izah edebiliriz?
Ülkemizde, iyi okullarda eğitim görmüş, saygın meslekler edinmiş bazı insanların
yüz kızartıcı işlerini neyle açıklayabiliriz? Ailesinden, içinde yaşadığı toplumdan,
okuduğu kitaplardan, ders dinlediği hocalardan, izlediği televizyondan, yeryüzünde
insan olarak bulunmanın ne anlama geldiğinin terbiyesini ve edebini derleyememiş
insandan diplomayla ne bekleyebiliriz? Hatta denilebilir ki, öyleleri keşke okuyup
meslek sahibi olmasalar da, başka insanları, başka hayatları böylesine
etkilemeselerdi.
Bizler eğitimli olursak eğitebiliriz. İnsanı insan olma hedef ve gayesine göre
yaşatabilme çabalarının tamamına terbiye, yani eğitim diyoruz. Eğitim, toplumdaki
genel anlayışın aksine, bilgi verme faaliyeti olan öğretimden çok farklı bir
kavramdır. Eğitim bilgilendirmeyi de içine alır fakat aslen manevi değerleri tatbik
64
Erol, ss. 145, 146.
59
etme alışkanlığının kazandırılmasıdır. Bu manada eğitim okulla sınırlı olamaz; başta
aile olmak üzere bütün bir toplum eğitim aracıdır.
65
Eğitimden asıl gaye, sıfatın değişmesi ve güzelleşmesi olmalıdır.
Güzel ahlak, doğuştan sahip olunan mizacın yanısıra, temelden inşa edilmiş,
kararlı ve istikrarlı bir eğitim sürecini gerektirir.
İslam’ın eğitim anlayışında kulu Allah’a bağlayarak yücelten bir huzur
motivasyonu hakimdir. Söz konusu yüceltme akıl, idrak ve davranışlar bakımdan
olmaktadır.
İnsanı eğitmeye başlamadan önce, iyice tanımanın, onun potansiyelinde (fıtrî
yapısında) mevcut bulunan ve hiç bir zaman ayrılması düşünülemeyecek olan yüksek
değerlerle ters düşmeyecek sistematik ve ciddi bir eğitimin verilmesi esastır.
Bunun için çocuk henüz küçük yaşta iken iyi, güzel ve ideal olan davranışlar
öğretilir, bunları benimseyerek periyodik bir alışkanlık haline getirmesi sağlanır.
Eğitim çocuğa bir ibadet espirisi içinde verilip hayati faaliyetlere tatbik
edilişinde teşvik edici şekilde çocuğa örnek olunur. Çocuğa telkin ile sözlü nasihat
edilirken özdeşleşme metoduyla da davranışın çocuk tarafından tekrarlanması yani
kopya edilmesi sağlanır.
İslam’ın eğitim anlayışında ruh-beden, nefs-irade, dünya-ahiret gibi zıtlıklar
arasında denge esastır. Günümüzde ise, böyle bir denge sağlanamadığından
toplumun tümünü huzursuz kılan, aşırı uçlarda birçok üzücü ve tehlikeli olaylar
yaşanmaktadır.
65
Erol, ss. 48-51.
Dostları ilə paylaş: |