Din ve uyarlanma iLİŞKİSİ



Yüklə 186,48 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/7
tarix23.11.2017
ölçüsü186,48 Kb.
#12092
1   2   3   4   5   6   7

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder

_

0000000065

 

144 



 

dolayısıyla meşrulaştırdığından, İslamiyet, Müslüman tüccar ve savaşçılar için önemli bir motivasyon 

kaynağı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

 4

  



 

Musevilik: “Tefeciler ve Bankerler” 

 

Museviler için de din ve uyarlanma stratejileri arasındaki ilişki konusunda yine temel başvuru 

kaynağı  Weber  olmaktadır.  Weber  (1968:  248),  Musevilerin  Ortaçağ  ve  modern  çağdaki  ekonomik 

başarılarını  tefecilik,  büyük  devletlere  faizle  borç  verme,  temel  ihtiyaç  ürünlerinin  ticareti, 

komisyonculuk  ve  bankacılık  gibi  temelde  üretimden  ziyade  para  üzerinden  elde  edilen  servet 

birikimine dayandırmaktadır

5

.  


 

Musevilikte servet birikimi ve mal edinme günah sayılmadığı gibi, aksine teşvik edilmektedir. 

Çünkü tüm bunlar Tanrı’nın insanlara sunduğu armağanlar olarak görülmektedir. Öte yandan dünyevi 

asketizm  de  Musevilikte  görülmemektedir  (Weber,  1968:  246-248).  Zira  dünyevi  asketizm, 

çoğunlukla  tarım  ya  da  sanayi  gibi  üretime  yönelik  sektörler  içerisinde  bulunan  gruplar  ve  sınıflar 

arasında görülmektedir. Bu anlamda Protestanlık ve çoğu Rus sektinde dünyevi asketizmin yaygın bir 

şekilde görülmekteyken, ekonomisini çoğunlukla savaş ve ticaret üzerine kuran İslamiyet ile tefecilik 

ve ticaret üzerine ekonomisini oturtan Musevilikte ise dünyevi asketizmden ziyade, marjinal grupların 

temsil  ettiği  dünyayı  tamamen  redde  dayanan  asketizm  örnekleri  görülmektedir.  Ancak  Musevilik 

örneğinde,  İslamiyette  görülen  asketizmden  farklı  olarak  din  uğruna  savaşmak  yerine  tamamen 

kurtuluş  gününü  beklemeye  adanmış  bir  ömür  ve  o  güne  hazırlık  için  dualar  ve  ritüellerle  gerçek 

dünyadan kopuş söz konusudur. 

 

Weber  (1968:  251),  Müslümanların,  Katoliklerin,  Protestanların  ve  Musevilerin  ekonomik 



etkinliklerinde  ve  girişimlerinde  dinlerinin  önemli  bir  motivasyon  kaynağı

 

olduğunu  söylemektedir. 



Bununla ilişkili olarak Weber (1968: 269), modern kapitalizmin Hinduizm, Çin dinleri ve İslamiyet’in 

egemen  olduğu  yerlerde  ortaya  çıkamadığını,  çünkü  bu  dinlerin  öğretilerinde  kapitalizme  ruh  veren 

Protestan ahlakının bulunmadığına dikkat çekmektedir.  

 

                                                 



4  Günümüz  Müslüman  devletlerinin  çoğunun  neden  yoksul  olduğu  yine  savaş  ve  ticaret  bağıyla  açıklanabilir. 

Üretimden  ziyade  savaş  ve  ticaret  üzerine  kurulmuş  bu  sistem  başlarda  Müslümanlara  avantaj  sağlasa  da, 

zamanla  ticaret  yollarının  değişmesi  ve  savaş  teknolojisinin  Batılı  ülkelerce  geliştirilmesi,  Müslümanları  hem 

ticarette  hem  de  savaşta  başarısız  kılmıştır.  Ancak  elbette  bu  iddianın  doğruluğunu  ortaya  koymak  çok  daha 

derin ve kapsamlı bir araştırmayı gerektirmektedir. 

  

5  Aslında  Musevilerin  bu  işlere  yönelmelerinde  yine  dinsel  kimliklerinden  kaynaklı  olarak,  Roma 



İmparatorluğu’ndan itibaren egemen Hıristiyan ve Müslüman devletlerin onları askerlik ve toprak sahipliği gibi 

imtiyazlı  işlerden  ve  diğer  toplumsal  etkinliklerden  men  etmeleri  oldukça  belirleyici  olmuştur  (Eliade,  1997: 

286-287).  



Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder

_

0000000065

 

145 



 

Ne var ki, elbette bu her bir dinin ve mezhebin üyelerinin tam bir tefekkür içerisinde dinsel 

emirleri  yerine  getirdikleri  ve  dinlerinin  emrettiği  işleri  yapacakları  anlamında  mutlak  bir  durumu 

ifade  etmez.  Söz  gelimi  Museviler  üzerinden  bakarsak,  Musevileri  Tevrat’ta  ekonomik  faaliyetler 

konusunda sınırlandıran herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Ya da girişimci bir Katolik, mezhebinin 

ve Papalığın tüm öğretilerini görmezden gelerek tam bir Protestan ahlakına sahip olarak kapitalist bir 

işletmeci olabilmektedir. Ancak dinin ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisi büyük öğretilerden ziyade 

küçük cemaat gruplarında çok daha belirgin olarak gözlemlenebilmektedir.  

 

Muhalif Dinsel Hareketler ve “Ortakçı” Cemaatler 

 

Weber’in de (1968) belirttiği gibi cemaat toplumlarında, dinsel erdemler ve emirler ekonomik 



faaliyetler  üzerinde  oldukça  etkindir.  Söz  gelimi  Paulicianler

6

,  Bogomiller



7

,  Cathariler

8

,  Babailer



9

                                                 



6

Paulicianizm;  7.  yüzyılda  Bizans’ın  hakim  olduğu  topraklarda  Ermeni  köylü  ve  çiftçiler  arasında  ortaya 

çıkmıştır. Manihezimden çok fazla etkilendiği anlaşılan hareket, insanın kötülükten, ancak maddi dünyaya ilişkin 

şeyleri yadsımasıyla uzak durabileceğini öğütlemekteydi (Seidler, 1999:79)   Onlara göre, maddi dünyanın kötü 

tanrısıyla manevi alemin iyi tanrısı arasında kıyasıya bir mücadele sürmektedir. Paulicianlar, resmi kilisenin tüm 

tapınım  biçimlerini  ve  sembollerini  kötü  tanrının  yaratımları  olduğunu  düşündükleri  için  reddetmişlerdir 

(Özbudun  2003:  164).  Gerçekte,  bu  tepkinin  kötülük  tanrısı  ile  ifade  edilen  resmi  siyasal  ve  dini  erke  olduğu 

anlaşılmaktadır. Zengin kilise ileri gelenlerini eleştirmeleri, dünyevi serveti yadsımaları, kutsal tasvirler kültüne 

karşı  çıkmaları,  azizleri  kabul  etmemeleri,  bütün  insanların  eşit  olduğu  fikrini  savunmaları  ve  toplumsal 

ayrıcalıkların  kaldırılmasını  istemeleri  nedeniyle  Paulicianizm,  özellikle  köylülere  ve  şehirlerin  pleb  nüfusuna 

çekici  gelmekteydi  (Seidler,  1999:93).  Paulicianlar  bir  süre  Arap-Bizans  çelişkisinden  yararlanarak,  Arap 

himayesinde  gelişme  fırsatı  yakalamışlarsa  da,  843  ve  872  yılları  arasında  Bizans  yönetiminin  saldırıları 

sonucunda  Anadolu’daki  varlıkları  sona  ermiştir.  Geriye  kalan  bir  grup  Paulician,  Balkanlara  sürülmüş  ve 

varlıkları burada bir süre daha devam etmiştir (Özbudun, 2003: 166). 

 

7

Balkanlardaki Paulician izlerinin etkisiyle, buradaki kentli Bizans ve köylü Bulgar halkları arasındaki çelişkinin 



tetiklediği Bogomil hareketi,  ılımlı bir düalizm görüşüne dayanmaktadır (Murray, 1989:30). Bogomiller,  kilise 

binalarını şeytan işi olarak görmekte, maddi dünyanın şeytanın denetimi altında bulunduğuna ve din adamlarının 

da şeytanın yardımcıları olduklarına inanmaktaydılar. Bizans’a karşı bir süre direnen Bogomiller, 13. yüzyıldan 

itibaren Bulgar Krallığı’nın da karşı tavrı sonucunda gerilemeye başlamıştır (Özbudun, 2003: 169). 

 

8

Fransa’nın  güneyinde  ortaya  çıkan  Cathariler  de  kilise  pratiklerine  ve  sembollerine  karşı  çıkarak  öğretilerini 



yaymaya  başlamışlardır.  İlk  Hıristiyanların  yaşamlarını  örnek  alarak  yalın  ve  yoksul  bir  yaşamı  savunan 

(Özbudun,  2003: 171) Cathariler; cenneti, cehennemi,  yeniden dirilişi  yok  sayıyor; imanın zorla  olmayacağını 

ilke  ediniyor;  devlet  dahil  tüm  toplumsal  ve  siyasal  merkeziyetçiliği,  özel  mülkiyeti  reddediyor;  toprak  ve  iş 

paylaşımını ön  görüyorlardı (Barber, 1995: III 45-48).  Catharilere göre de dünya  maddi olan kötüyle, iyi olan 

manevi dünya şeklinde düalistir. İnsanlık bu iki zıt ilkenin ürünüdür; ruh iyi tanrının yaratımı, buna karşın beden 

kötü  tanrının  yaratımıdır.  Cathariler,  kutsal  kitap  olarak,  Yuhanna  İncili’ni  kabul  ediyorlardı.  Toplum, 

müminlerin oluşturduğu sıradan insanlarla, kusursuzların (perfectilerin) oluşturduğu ruhban sınıfından meydana 

gelmekteydi. Ayrıca, kilise binaları yoktu ve haç kullanmayı de reddediyorlardı (Murray, 1989: 105-107).  

 

9

Anadolu Selçuklu topraklarında, II. Gıyaseddin’in sultanlığı döneminde ortaya çıkan Babai hareketi, Vefai şeyhi 



Baba İlyas önderliğinde gelişmiş ve çok geçmeden de Baba İlyas’ın müridi ve sağ kolu olan Baba İshak’ın askeri 

önderliğinde  Selçuklu  iktidarına  başkaldırmıştır  (bkz.  Ocak,  1996;  Çamuroğlu,  1999).  İsyanın  başladığı  süreç 

Selçukluların ekonomik ve siyasi olarak gerilediği,  doğuda  Moğol baskısının arttığı ve  göçebe  halk ile  yerleşik 

halk  arasındaki  çelişkilerin  derinleştiği  bir  sürece  denk  gelmektedir.  Babai  isyanının  nedenlerine  değinen  Ocak 

(1996:  37-48),  ekonomik  sebepler  arasında  Selçukluların  toprak  reformunu  göstermektedir.  Buna  göre; 

Selçuklular toprak rejimini göçebeler ve köylüler aleyhine değiştirerek, büyük miktarda toprağı özel mülkiyete ve 

vakıflara  geçirmeye  başlamış,  bu  da    Anadolu’da  bir  toprak  aristokrasisi  yaratmıştır.  Göçebeler  ve  köylülerin 

devlete yabancılaşmaya başlaması ve bu kitlenin devam eden göçlerle sürekli artması ile  ayaklanma için uygun 




Yüklə 186,48 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə