Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder
_
0000000065
146
Bedreddiniler
10
gibi tarihte kalmış hareketlerde ve Dukhoborlar
11
, Amişler
12
, Mormonlar
13
yahut
Nurcular gibi günümüz cemaatlerinde din ve ekonomik faaliyet iç içe geçmiş durumdadır.
zemin hazırlanmış olmaktaydı (Ocak, 1996:41). Söz konusu ekonomik ve siyasi çelişkiler, dinsel farklılıklarla da
beslenerek giderek derinleşmiştir. Göçebeler ve toprakları elinden alınan köylüler yönetimin aleyhine, radikal
heterodoks tarikatlara sığınarak kurtuluşu doğaüstü güçleri olduğuna inandıkları şeyhlerde aramışlardır. Bu
koşullar altında gelişen ayaklanmaya, göçebe Türkmenler ve topraksız köylülerin yanı sıra Kürtlerin ve
gayrimüslimlerin fakir kesimleri de katılmıştır (Ocak, 1996: 143). Zira Baba İshak, Kürt ve Hıristiyanların yoğun
olarak yaşadığı Adıyaman üzerinden Amasya’ya doğru harekete geçmiştir (Ocak, 1996:126). Arkalarına geniş
halk desteğini alarak Selçuklu şehir ve karakollarına saldıran isyancılar, Malya Savaşı’na kadar, pek çok savaşta
Selçuklu ordularını yenerek ilerlemeyi sürdürmüşlerdir. Malya Ovası’nda Frank paralı askerlerinin yardımıyla
isyancıları yenen Selçuklu Devleti, savaş sonrası Frank askerlerine üç bin altın dağıtmış ve Sultan II. Gıyaseddin
kaçtığı başkente geri dönmüştür (Ocak, 1996:135).
10
Şeyh Bedreddin önderliğinde ortaya çıkan hareket, Osmanlı’nın siyasi boşluk yaşadığı bir süreç olan Fetret
döneminde, göçebe Türkmenlerle yoksul ve topraksız yerleşik Müslüman ve gayrimüslim ahali arasında kök
salmıştır. Musa Çelebi ve Mehmet Çelebi kardeşler arasında baş gösteren taht kavgasında, Mehmet Çelebi’nin
Sünni ortodoks ideolojisine bağlı kaldığı, Musa Çelebi’nin ise heterodoks İslam ideolojisiyle Bedreddin ve diğer
heterodoks toplulukların desteğini arkasına aldığı kaydedilmektedir (Ocak, 1996; Korkmaz, 2007). Taht
kavgasında yenilen Musa Çelebi Eflak’a kaçarken yakalanır ve öldürülür. Bedreddin ise İznik’e sürgüne
gönderilir. Bedreddin’in müritleri olan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal Şeyhlerinin sürgüne gönderilmesi
üzerine, Manisa ve Aydın illerinde Mehmet Çelebi idaresindeki Osmanlı’ya başkaldırmışlardır. Buradaki
isyanların kısa bir süre içinde Osmanlı kuvvetlerince bastırılmasından sonra isyan, İznik’ten kaçan Bedreddin
önderliğinde Balkanlarda bir süre daha devam etmiştir. Bedreddin taraftarlarından bir grubun saf değiştirerek
Osmanlı kuvvetlerine katılmasıyla, ayaklanma bastırılmış ve Şeyh yakalanarak idam edilmiştir (Ocak, 1999: 127-
129).
11
Dukhoborlar tıpkı diğer heretik sektler gibi, geleneksel halk dini ile ilişkili Rus Hıristiyan hareketlerinin bir
uzantısıdır. Kadim İnançlılar olarak bilinen Raskolnik hareketinden ayrılan Dukhoborlar, Rusya’nın
modernleşme çabalarına karşı çıkmış ve bu mücadele sürecinde biçimlenmiş bir harekettir. Dukhoborlar
başlangıçta sadece modern yaşamdan etkilenmeden geleneklerini korumak ve sürdürmek isteyen bir dinsel
gruptu. Tıpkı Kadim İnançlılar gibi, Dukhoborlar da “eski gelenekleri”nin pek çoğunu azimli bir şekilde
korumuşlardır. Hatta günümüzde pek çok cemaat üyesi geleneksel Rus kıyafetlerini giymeye devam etmektedir.
Onların bu durumu modern görünümlü köyleriyle zıtlık oluşturmaktadır (Lunkin, 2000: 85).
12
Amişler, Almanya’dan ABD’nin Pennsylvania Eyaletine göç eden ilk koloninin varisleri olduklarını
düşünüyorlar.
Çoğu 3 dil konuşuyor: Günlük hayatta Pennsylvania Almancası olarak bilinen bir dil, ayinlerde
Almanca ve okulda İngilizce.
Teknolojiden tamamen uzak yaşıyorlar. Evlerinde elektrik yok. Otomobil
kullanmıyorlar. Kadınlar uzun kollu ve uzun etekli elbiseler giyiyor. Giysilerini önlük ve 1700’lerden kalma bir
başlık tamamlıyor. Saçlarını asla kesmiyorlar ama mutlaka bu başlığın içine gizliyorlar.
Erkekler daima koyu
renkli takım elbise giyiyor ve şapka takıyorlar. Evlendikten sonra hepsi sakal bırakıyor.
Birçok Amiş
kasabasında elbiselerde düğme dahi kullanılmıyor.
Geçimlerini tarlalardan sağlıyorlar. Burada tüm aile birlikte
çalışıyor. Bu nedenle küçük çocukları çalıştırmaktan suçlandıkları oluyor.
Et ihtiyaçlarını avlanarak karşılıyorlar.
Bu basit koşullarda yaşayarak İncilin istediği gibi yaşadıklarını düşünüyorlar.
ABD hükümetinin otoritesini
kabul etmiyorlar. Vergi ödemiyorlar. Devletten sosyal güvenlik de dahil hiçbir yardım almıyorlar. Elbette
askerlik de yapmıyorlar.
Amiş kasabaları yazılı olmayan kurallarla yönetiliyor. Tüm yerleşkelerin kendine ait
bağımsız bir yönetim yapısı bulunuyor.
ABD’de çoğu Pennsylvania, Ohio, Indiana ve Maryland eyaletlerinde
olmak üzere 200 bin Amiş yaşıyor. Kanada’da da küçük bir Amiş topluluğu bulunuyor (bkz.
http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/02/21/dunya/dunya4.html).
13
“Hıristiyan dini hareketlerinden biri olarak ortaya çıkan ve zamanla bağımsız bir din görünümünde olan
Mormonluk 1830 'da NewYork 'ta Joseph Simith tarafından kurulmuştur. Teşkilatın kurucusu Joseph, Moroni
adından bir meleğin kendisine vahiy getirdiğini iddia ederek ortaya çıkmış, sonra bazı eski metinlere değişik bir
yorum getirerek görüşlerini açıklamaya çalışmıştır. Kendine taraftar kazanmak için 1835 yılında 12 kişiyi
misyoner olarak çeşitli ülkelere göndermiştir. Mormonlar Kitabı- Mukaddes 'e inanırlar. Ama asıl Kutsal Kitapları
Joseph Simith tarafından yazılan ‘Mormonların Kitabı’dır. Mormonların öğretisi vahiy yoluyla yazıldığı iddia
edilen Mormonların Kitabında toplanmıştır. ‘Kitabı Mukaddes’ ve ‘Mormonların Kitabı'nın’ dışında ‘Öğreti ve
Bağlaşmalar’ ve ‘Büyük Ödülün İncisi’ kitapları da kutsal kitaplarının içerisine dahil edilebilir. Günümüzde ‘Son
Gün Azizleri İsa 'sının Kilisesi’ adı altında örgütlenen Mormonlar tüm dünyada 5.000.000 kişilik bir taraftar
topluluğuna sahiptirler” (bkz. http://www.dunyadinleri.com/mormonlar.html).
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder
_
0000000065
147
Yukarıda verilen cemaat grupları, Mormonlar ve Nur cemaati dışında genelde tarımı ve
göçebe çobanlığı temel uyarlanma stratejisi olarak benimsemekle kalmamışlar aynı zamanda bu
stratejileri dinen kutsamışlardı(r) da. Yine bu cemaatler, çoğunlukla inançlarının emirleri ve telkinleri
doğrultusunda sıkı bir cemaat dayanışması ile kısmen eşitlikçiliğe yakın bir toplumsal örgütlenme ağı
inşa etmişlerdi(r). Bu, kabaca; cemaat önderleri tarafından kaynakların denetlendiği ve yine bu
önderler tarafından dağıtıldığı cemaatçi bir dayanışma biçimi olarak formülize edilebilir. Söz konusu
dayanışmanın dinsel temelini/yasallaştırmasını ise “din/mezhep kardeşliği” inancı oluşturmaktadır.
Din kardeşliği, hemen hemen tüm cemaatlerde çok önemli bir yer tutmaktadır. Weber (1968:
212), din kardeşliği kurumunun önemini karşılıklık ilkesiyle açıklamaktadır; “birbirine yakın olan
insanlar komşularına yardım ederler, çünkü zamanı gelince, aynı yardım kendilerine geri döner”.
Malakanlardaki Hıristiyan kardeşliği ilkesi
ya da Alevilikteki musahiplik
14
olarak bilinen yol
kardeşliği, bahsedilen din kardeşliğiyle ilişkili uygulamalardır.
Genelde, cemaatçi dayanışma ağı ve kaynakların tüm cemaat üyelerine görece dengeli bir
şekilde dağıtılması, kaynaklara erişim konusunda rekabeti tamamen olmasa da en aza indirmekte,
dolayısıyla bu durum bireyler ve aileler arasında olası çatışmaları da büyük oranda engellemektedir.
Bunun bir sonucu diğer bir deyişle yansıması olarak söz konusu sektlerin, İslami kimlikli olanları
hariç çoğu şiddeti ve kan dökmeyi en büyük günah olarak kabul etmişler ve mensuplarını şiddet
uygulamaktan uzak tutmaya çalışmışlardır. Hatta
baskıcı egemen dinler ve iktidarlar karşısında,
sonunda ölüm ve sürgün de olsa pasif kalmayı tercih etmişlerdir.
Sonuç
Harris (1995: 14-35), “Ana İnek” başlığı altında Hindistan’daki tarımcı toplumların neden
inek eti yemediklerinin gerekçelerini iklim, coğrafya, üretim araçları ve üretim ilişkileri üzerinden
rasyonel bir şekilde anlatmaktadır. Harris’in bu makalesi, modern dünya insanına akıl dışı ve doğu
saçmalığı gibi gelse de, Hindu çiftçilerin zaman zaman açlıktan ölme noktasına geldikleri halde neden
hala yanı başlarında duran inekleri kesip yemedikleri hususuna, akılcı bir cevap verme çabasıdır.
Benzer şekilde Musevilerin ve Müslümanların neden domuz eti yemedikleri sorunsalı üzerine de,
benzer rasyonel cevaplar arayan Harris (1995: 35-56), yine burada da iklim, üretim araçları ve üretim
14
“Musahiplik, Alevi ana babaların çocukları olmaları nedeniyle Alevi sayılan yetişkin ve evli iki erkek arasında
kurulan özel bir ilişki biçimidir. Buna göre iki erkek birbirinin musahibi olmaya karar verirler ve topluluğun bu
konudaki onayını alarak musahip olurlar. Böylece bu iki kişi, ölene dek birbirlerinin her türlü işine yardım
edeceğini, kardeş, hatta kardeşten de yakın olacaklarını, birbirlerini koruyacaklarını kabul ederler. Bu ilişki bir
kere kurulduktan sonra geri dönüş mümkün değildir ve musahiplerin cinsellik dışında her şeyi paylaşmaları
gerekmektedir” (Okan, 2004: 76).
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder
_
0000000065
148
ilişkileri üzerinden bir cevap bulmaya çalışmıştır. Ancak aynı coğrafyada, aynı iklim koşullarında,
aynı üretim araçlarına ve üretim ilişkilerine sahip diğer dinlere mensup insanların neden bu tabuları
yıktıkları, ya da neden kendi dinlerini tıpkı komşuları Hindular gibi yahut Musevi ve Müslümanlar
gibi bu tabular üzerine kurmadıkları; öte yandan bu tabulara bağlı olan toplumlar, örneğin
Hindistan’da, en azından zengin Hindu çiftçiler modern tarım teknikleri sayesinde artık ineklere
ihtiyaç duymuyorken ve benzer şekilde Müslüman ülkelerin çöl ortamında dahi modern teknoloji
sayesinde steril domuz ahırları inşa ederek fakir Müslümanlara ucuz ve yüksek protein ihtiva eden
domuz eti sunma koşulları artık varken, neden hala bu tabuların sürdürülmekte olduğu şeklinde
çoğaltılabilecek sorunsallar da kendi içerisinde bir paradoks oluşturmaktadır. Bu durumda dinlerin her
zaman belirlenen ve biçimlendirilen bir aygıt olmadığı, çoğu zaman da belirleyen, biçimlendiren,
tabulaştıran ve/veya tabu yıkan değişkenler olduğu da kabul edilmelidir.
Bu ve benzeri sorunsallara Avrupa’daki Protestan ve Katolik mezhepleri üzerinden cevap
arayan Weber (1968, 1995), her iki mezhebin de aynı coğrafyada varlık göstermesine rağmen,
insanları nasıl farklı bir motivasyonla güdülediklerini ve örneğin Katolikliğin çalışmayı günahın
kefareti olarak adeta bir ceza gibi görüp kapitalist sistemin gelişmesine ayak direyen, dolayısıyla
toprak aristokrasisinin mezhebi/ideolojisi olduğu, ancak tam tersi olarak Tanrı için çalışmayı kutsayan
Protestanlığın, kapitalizme “ruh” vererek önünü açtığı, hatta kapitalizmin motor gücünü oluşturduğu
şeklindeki önemli belirlemeleri; din ve mezheplerin uyarlanma stratejileri üzerindeki etkilerinin
aslında sanıldığından daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır.
Geertz de, Weber’in toplumsal tabakalara göre farklı dinsel gelenekler inşa ettiği düşüncesine
yakın olarak farklı kültürel tiplerin/[katmanların] farklı dinsel geleneklere sahip olduklarını
belirtmektedir. Geertz bu söylemini Java dini üzerinden örneklendirmektedir. Java’daki üç temel
toplumsal kurum olan köy, pazar ve hükümet bürokrasisi ile bağlantılı üç farklı kültürel tip tanımlayan
Geertz, bunların her birinin de sahiplendiği değerlere ve varoluş düzenlerine paralel bir dine sahip
olduklarını belirtmektedir. Köy tipini temsil eden Abangan dinsel geleneği animist, Hindu ve İslam
senkretizminden müteşekkil, sihir ve büyü ağırlıklı bir halk dini iken, ticari sınıfın dini olan Santri
inancı İslam’ın Java panteizminden etkilenmiş hali olarak tanımlamaktadır. Üçüncü dinsel/kültürel
gelenek ise Hollandalı sömürge yönetiminin maaşlı memurlara dönüştürdüğü elit Prijajilerin temsil
ettiği ve Hinduizm ağırlıklı mistik ve gnostik özellikler taşıyan gelenektir (Geertz’den akt. Morris,
2004: 502).
Ekonomik gelişmenin motivasyon kaynağı olarak dini hazırlayıcıları bakımından dikkate
değer bir örnek de Japonya’nın hızlı sanayileşmesidir. Bu ülkedeki dini sistemler Batılı asketik tutuma
benzer bir meslek ahlakına elverişli olmamalarına rağmen, dini değerlerin politik sadakatle sıkı
irtibatı, hükümdara güven esasına dayalı olarak yoğun çalışma ve feragatle kendini mesleğine verme
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder
_
0000000065
149
adına/aşkına ömürlerini çalışmaya adamış bir taban yaratmıştır (Kehrer ve diğ., 1996: 76). Bu sayede
Japonya doğu toplumları arasından sıyrılarak hızla sanayileşmiş ve günümüzün en güçlü birkaç
kapitalist ülkesinden biri haline gelebilmiştir.
Kaynakça
Barber, M. (1995). Crusaders and Heretics, 12th-14th Centuries. Norfolk: Printed by
Galliard.
Çamuroğlu, R. (1999). Tarih Heterodoksi ve Babailer. İstanbul: Om Yayınları.
Devellioğlu, F. (1993). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat. Ankara: Aydın Kitabevi.
Eliade, M. (1997). Dinler Tarihi Sözlüğü. Ali Erbaş (Çev.). İstanbul: İnsan Yayınları.
Erbaş, A. (2000). Zerdüştlük’te Din Anlayışı. Dinler Tarihi Araştırmaları, Cilt II. Konya: Dinler
Tarihi Der. Yayınları.
Ersoy, G. E. (2008). Kültürel Uyarlanma Stratejileri. Bilim ve Gelecek, 47, 13-17.
Harris, M. (1995). İnekler, Domuzlar, Savaşlar ve Cadılar. Fatih Gümüş (Çev.). Ankara:
İmge Kitabevi.
Kehrer, G. ve diğ. (1996). Din Sosyolojisi. M. Emin Köktaş ve Abdullah Topçuoğlu (Çev.). Ankara:
Vadi Yayınları.
Korkmaz, E. (2007). Şeyh Bedreddin ve Vâridât. İstanbul: Anahtar Yayınları.
Kottak, C. P. (2001). Antropoloji Sibel Özbudun ve Ark. (Çev.). Ankara: Ütopya Yayınevi.
Kurr’an-ı Kerim, (2004). Şeref A. Taha, Kemal Çelik (Çev.). Ankara: Araştırma Yayınları.
Lenski, G. (1963). The Religious Factor. New York: Anchor Books.
Lindholm, C. (2004). İslami Ortadoğu. Balkı Şafak (Çev.). Ankara: İmge Kitabevi.
Lunkin, R., Prokol’yev, A. (2000). Molokans and Dukhobors: Living Sources of Russian
Protestantism. Religion, State and Society, vol. 28, No: 1.
McNeil, W. H. (1998). Dünya Tarihi. Alâeddin Şenel (Çev.). Ankara: İmge Kitabevi.
Morris, B. (2004). Din Üzerine Antropolojik İncelemeler. Tayfun Atay (Çev.). Ankara: İmge
Kitabevi.
Murray, D. C. (1989). A History of Hersy. New York: Oxford Universty Press.
Ocak, A. Y. (l996). Babailer İsyanı. İstanbul: Dergah Yayınları.
Ocak, A. Y. (l999). Kalenderiler. İstanbul: TTK.
Okan, M. (2004). Türkiye’de Alevilik. Ankara: İmge Kitabevi.
Özbudun, S. (2003). Kültür Hâlleri. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Rahman, H.U. (1995). İslam Tarihi Kronolojisi. Ağabeydin Büyükköse (Çev.). İstanbul: Birleşik
Yayıncılık.
Seidler, G.L. (1999). Bizans Halk Hareketleri’nin İdeolojik Kökeni. Mete Tunçay (Çev.). İstanbul:
Özne Yayınları.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder
_
0000000065
150
Süleyme, M. (2003). Çocuklara Kur’an Hikayeleri. Taceddin Uzun (Çev.). İstanbul: Uysal Yayınları.
Turner, B. S. (1999). Religion and Social Theory. London: Sage Publications.
Uç, T. (Ed.) (1998). Türkçe Sözlük. Ankara: Dil Derneği Yayınları.
Varenne, J. (2000). Hint Avrupalılar. Y. Koç (Çev.). Mitoloji Sözlüğü, Cilt I, Ankara: Dost Kitabevi.
Weber, M. (1968). The Sociology of Religion. Ephraim Fischoft (Trans.). Boston: Beacon Press.
Weber, M. (l997). Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu. Zeynep Aruoba (Çev.). İstanbul:
Hil Yayınları.
www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/02/21/dunya/dunya4.html.
http://www.dunyadinleri.com/mormonlar.html.
Dostları ilə paylaş: |