Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder
_
0000000065
136
hiyerarşik alana ayrılmıştı. Bunlar; büyüsel-dinsel egemenlik, gücün kullanımı, mal-mülk anlamında
zenginliklerin elde edilmesi.
Bu doğrultuda pek çok tanrı, kutsal alanda etkinlik sürdürüyordu. Büyüsel-dinsel egemenlik
alanından sorumlu olan tanrılar,
Mithra ve
Varuna idi. Mithra, barışı ve uzlaşmayı öğütlüyor; Varuna
ise, varlıkları izliyor ve adalet için savaşlara müdahale ediyordu (Varenne, 2000: 29). İran dinindeki
bu hiyerarşik düzen yukarıda da belirtildiği üzere aslında toplumsal düzenlerinin bir yansımasıydı.
Zira, toplumsal örgütlenmeleri de, köleler dışında, başta rahipler (dinsel egemenlik) olmak üzere;
ikinci sırada savaşçılar ve soylular (gücün kullanımı), üçüncü sırada ise zanaatçılar, çiftçiler, çobanlar
ve tüccarlar (zenginliklerin elde edilmesi) şeklinde sıralanmıştı (Varenne, 2000: 454).
İran’daki bu göçebe-çoban uyarlanma stratejisi yerini, giderek tarıma bırakmaya başladı ve
buna paralel olarak göçebelik de işlevini yitirerek yerini yavaş yavaş yerleşik yaşama devretti. M.Ö.
559-530 arasında ise bu tarımcı topluluklar birleşerek Pers kralı Kyros döneminde artık tüm
Ortadoğu’ya hakim bir imparatorluk haline gelmişti (McNeil, 1998: 70). Eski İranlıların yaşam
biçimlerinin değişmesine ve tarımın ekonomilerinde egemen olmasına koşut olarak dinî yapıları da
değişmek zorunda kalmıştır. İşte bu aşamada devreye Zerdüşt girmiştir. Zerdüşt’ün eski göçebe çoban
dinini değişen yaşama uygun olarak biçimlendirdiği yeni dinde; çalışmak, üretmek ve kurulu düzeni
sürdürmek en büyük erdem olarak telkin edilmekteydi. Zerdüşt’e göre, Ahura Mazda’nın gözü her
zaman çalışkan ve üretken çiftçinin üzerindedir. Hakiki dindarlık, tarımsal faaliyetler yürüterek bacası
tüten ve içi hayvanlarla dolu bir çiftlik kurmakla mümkündür (Erbaş, 2000:275). Bu din, İran’ın yeni
durumuna tam da uyan ve düzeni sürdürmeyi amaç edinmiş bir dünya görüşünü içeriyordu. Bu
nedenle Zerdüştilik, Pers İmparatorluğu’nda ve daha sonra kurulan Sasaniler’de, İslâmiyet’in gelişine
kadar devlet dini olarak benimsenmiştir (McNeil, 1998: 85).
Perslere “ruh” vererek döneminin en güçlü imparatorluklarından birisinin kurulmasına ve uzun
bir süre yaşatılmasına olanak tanıyan Zerdüştilik için çalışmak ve üretmek edimi, adeta Protestanlığın
asketik yönüyle örtüşmektedir. Zira Protestan asketizmi de aşağıda görüleceği üzere Tanrı için
çalışmayı kutsarken tam da bu özelliği sayesinde kapitalizmin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Hıristiyanlık: “Müteşebbis ve Kapitalist Protestanlar, Kamucu ve Solcu Katolikler”
Weber (1968: 166), iki farklı asketizm tipi tanımlamaktadır. İlki, tüm dünyevi uğraşılardan ve
zevklerden uzak durmayı gerektiren, kısaca “dünyanın reddine” dayanan asketizmdir (Weltablehnende
Askese). Dünyanın yadsındığı bu asketizmde ekonomik, politik ve sanatsal aktivitelerin yanı sıra
cinsel ilişki gibi bu dünyaya ait kurum ve zevklerin insanı Tanrıdan uzaklaştırdığına inanılmaktadır.
Söz gelimi, Rus sektleri arasında Khlystyler ve Skoptsyler bu gruba dahil edilebilirler.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014, 5(1), DOI:10.1501/sbeder
_
0000000065
137
İkinci tip asketizm ise, kurtuluş için dünyevi aktivitelere katılmak ve onları dinsel amaçlara
göre yönetmek üzerine kurulmuştur. Weber (1968: 166), ikinci tip asketizme “dünyevi asketizm”
(Inner weltliche Askese) demektedir. Dünyevi asketizmde dünya, dinin sorumluluğuna bırakılmıştır.
Dukhoborlar, Amişler ve pek çok Protestan tarikatı bu gruba dahil edilebilir.
Dünyevi asketizmin temelinde, dünyadaki rahatlıktan ve arzulardan, dinin emrettiği ölçüde
feragat etmek yatmaktadır. Nihai amaç olarak dine bağlılık kanıtlanacaksa bu ancak dünyevi kurumlar
içerisinde kalınılarak yapılmalıdır. Çünkü dünya bir günah kaynağıdır ve kurtuluş ancak bu kaynağın
içinde ona karşı mücadele ederek mümkün olacaktır (Weber, 1968: 167).
Dünyevi asketizmde zenginlikten hazzetmek yasak olsa da, ilahi görevi (misyonu) yerine
getirmek için ekonomik aktiviteler rasyonel bir zemine oturtularak meşru hale getirilmektedir. Zira
hem yoğun bir şekilde ekonomik faaliyetlerde bulunup hem de açgözlü olmamayı başarmak, ancak
Tanrı’nın yolundan ayrılmadan çalışmakla mümkün olacaktır. Bunu başaran insanlar da Tanrı’nın
lütfunu kazanacaktır (Weber, 1968: 167).
Asketizmle ilişkili olarak Weber (1997 69-70), “meslek” sözcüğünün dinsel kökenine işaret
etmektedir:
1
Almanca’daki “meslek” sözcüğünde, aynı şekilde belki daha açık bir biçimde İngilizce’deki
“calling” sözcüğünde dini bir tasarım olduğu, yanlışlığa yer vermeyecek kadar açıktır; -Tanrı
tarafından verilen ödev- en azından böyle bir şeyi çağrıştırır ve somut bir durumda sözcük ne
kadar güçlü vurgulanırsa, bu tasarım o denli hissedilir hale gelir... Dünyevi mesleklerde
ödevin yerine getirilmesinin, ahlaki eylemin en yüksek içeriğinin farz edilmesinin
değerlendirilmesi, günlük dünyevi eylemlere dini bir özellik ve meslek kavramına ilk kez bu
anlamın verilmesi, bunun kaçınılmaz bir sonucuydu. Böylece meslek kavramı bütün Protestan
mezheplerinin o temel dogmasını dile getirir, oysa Hıristiyan ahlak buyruklarının “praecepta”
ve “consillia” olarak Katoliklerce yapılan ayırımı bunu dışarıda bırakır ve Tanrı tarafından
kabul edilen bir yaşam biçiminin tek amacı olarak da dünyevi ahlakın bir manastır asketizmine
geçişini değil, dünyadaki konumunu oluşturan dünyevi ödevin yerine getirilmesini bilir; bu
şekilde, bu onun mesleği olur (s.69-70).
1
Benzer şekilde Arapça işe karşılık gelen “amel” ve “fi’l” kelimeleri de çift anlamlıdır. İlk anlamları “yapılan iş,
eylem, edim” iken ikinci anlamları “bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları” şeklinde
dinsel içeriklidir (bkz. Devellioğlu, 1993: 31;267;
Uç
1998: 57).