Dr. Emeran Mayer Beyin-Bağırsak



Yüklə 5,78 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə50/173
tarix11.12.2023
ölçüsü5,78 Mb.
#148344
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   173
Emeran Mayer - Beyin-Bağırsak Bağlantısı - Paloma Yay cs

archaea)
adı ve­
rilen tek hücreli mikroorganizmalar şeklinde ortaya çıktı. Var oldukları 
ilk üç milyar yıl boyunca, mikroplar gezegenin yaşayan tek sakinleri idi. 
Sayıları trilyonları buluyordu; galaksimizdeki yıldızlardan bile çoktu­
lar. Farklı şekil, renk vedavranışlara sahip olan bir milyara yakın farklı 
türdeki bu gözle görünmeyen canlılar, sessiz fakat devasa bir denizi hın­
cahınç doldurarak oradan oraya salınıp yüzmekteydi.
Çok geniş bir zaman içinde, bu mikroplar, doğal seçilimin deneme 
yanılma yoluyla, yavaş yavaş birbirleriyle iletişim yeteneği geliştirdiler. 
Bunu başarmak için, birbirlerine ileti gönderen sinyal moleküllerinin 
yanında, bu sinyaller için özel kod çözme mekanizması görevini yerine 
getirecek reseptör molekülleri ürettiler. Bu şekilde, bir mikrop tarafından 
salınan sinyal moleküllerinin taşıdığı kod, yakınlardaki bir başka mik­
rop tarafından çözülebilmekteydi. Bu sinyalleşme aslında alıcı mikrobun


96 
BEYIN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI
davranışında geçici veya kalıcı bir değişikliği başlatıyordu. Jesse Roth ve 
Derek LeRoith'in keşfettiği gibi, bu sinyal moleküllerinin birçoğu, ba­
ğırsaklarınızın enterik sinirsistemi ve beyninizle iletişim kurmak için 
bugün kullandıkları hormonlara ve nörotransmitterlere çok benzer. Bu 
molekülleri birlikte kadim ve nispeten basit bir dil olarak düşünebilir­
siniz, tıpkı vücudunuzdaki farklı organ sistemlerinin bugün kullandığı 
çeşitli biyolojik işaret dilleri gibi.
Yaklaşık 500 milyon yıl önce, ilkel çok hücreli deniz hayvanları okya­
nusta evrilmeye başladılar ve bazı deniz mikroplan bu hayvanların sin­
dirim sistemlerine yerleştiler. O küçük minik deniz hayvanlarından biri 
olan hidra, bugün tatlı sularda hâlâ görülmektedir. Bu yaratık, aslında suda 
yüzen bir sindirim sisteminden başka bir şey değildir. Bir ucunda ağız bu­
lunan birkaç milimetre uzunluğunda bir tüpten oluşur, sindirim sistemi 
boylu boyunca mikroplarla doludur ve diğer ucunda hayvanın bir kayaya 
veya su altındaki bir bitkiye tutunmasını sağlayan yapışkan bir disk vardır.
Yavaş yavaş, hayvanlar ve mikroplar kendi aralarında simbiyotik bir 
ilişki geliştirdiler ve mikroplar yaşamsal genetik bilgiyi konakladıkları 
hayvanlara aktarmanın yollarını buldular. Bu bilgi ev sahibi hayvanlara 
kendilerinde bulunmayan, ancak mikropların milyarlarca yıllık deneme 
yanılma sürecinde yapmayı öğrendikleri bir dizi molekül sağladı. Bu mo­
leküllerin bir kısmı, nörotransmitterler, hormonlar, bağırsak peptidleri, 
sitokinler ve vücudumuzun bugün kullandığı diğer sinyal molekülleri 
olarak işlev kazandı.
Milyonlarca yıl boyunca, ilkel deniz canlıları daha karmaşık yara­
tıklara dönüştükçe, ilkel bağırsaklarını çevreleyen sinir ağları şeklinde 
basit sinir sistemleri geliştirdiler, bu yapılar günümüzde bağırsaklarımızı 
çevreleyen enterik sinir sisteminden çok farklı değildi. Bu canlılarda­
ki sinir ağları, nöronların birbirlerine mesajlar göndermelerine ve kas 
hücrelerine kasılmaları için emir iletmelerine izin veren sinyal taşıyıcı 
kimyasalları üretmek için mikroplardan aldıkları genetik talimatlardan


MİKROP SOHBETİ: BAĞIRSAK BEYİN DİYALOGUNUN TEMEL BİLEŞENİ 97
bazılarını kullandılar. Bunlar biz insanlarda da bulunan nörotransmit- 
terlerin öncüleriydi.
Şaşırtıcı bir şekilde, bu basit sinir ağları ve sinyal molekülleri, milyon­
larca yıl önceki ilkel hayvanların yediklerine bugün bağırsaklarımızın 
yaptığı gibi programlı bir şekilde tepki vermelerini sağlıyordu. Yiyecek 
yediklerinde insan sindirim kanalında görülenlere benzer stereotipik 
hareketler yapıyorlardı: yutulan gıdaları yemek borusundan mide ve ince 
bağırsaklara doğru iten ve istenmeyen bağırsak içeriğini dışarı atmaya 
yardımcı olan bir dizi refleks. Bu hayvanlar zehirli bir şeyler yediklerinde 
onları sindirim kanalının bir ya da her iki ucundan dışarı atabiliyorlardı, 
yani gıda zehirlenmesi sırasında insanlardaki kusma ve ishale eşdeğer 
tepkiler verebiliyorlardı. Bu ilk deniz hayvanları, sindirim refleksini 
tetiklemeye yardımcı olmak için bazı kimyasallar salgılayan hücrelere 
sahiptiler. Bu salgı yapıcı hücreler, vücuttaki serotoninin ve aç ya da tok 
hissetmenizi sağlayan bağırsak hormonlarının çoğunu üreten, bağırsak­
taki özelleşmiş hücreler olan enteroendokrin hücrelerin ataları olabilir.
Küçük deniz canlılarıyla bunların ev sahipliği yaptığı mikroplar ara­
sındaki yeni ortaklık, ikisi için de birçok yarar sağlamaktaydı. Hayvanlar, 
belirli gıdaları sindirebilme, kendilerinin sentezleyemediği vitaminleri 
elde edebilme ve çevrelerindeki toksinleri ve diğer tehlikeleri bertaraf etme 
kabiliyeti kazanmıştı. Sindirim sistemlerine yerleşmiş olan mikroplar da 
büyüyüp çoğalabilecekleri, kullanışlı ve rahat bir ortam bulmuş oldular ve 
bir yerden diğerine kolayca ulaşabilme imkânı elde ettiler. Bu mikroplar 
bağırsaklarınızdaki mikrobiyotanın en eski sürümü olarak düşünülebilir.
Bağırsak mikropları ve ev sahipleri arasındaki bu simbiyotik ilişki 
her iki ortak için de öylesine yararlı olmuştu ki bu ortak yaşam karın­
calar, termitler ve arılardan ineklere, fillere ve insanlara kadar dünyada 
yaşayan hemen hemen bütün çok hücreli hayvanlarda korunmuştur. 
Bu temel sindirim faaliyetlerinin yüz milyonlarca yıl boyunca kesinti­
siz olarak devam etmesi, bağırsaklarınızda veenterik sinir sisteminde


98 BEYİN BAĞIRSAK BAĞLANTISI
programlanmışolan fevkalade evrimsel zekâyı kanıtlamaktadır. Ayrıca 
mikroplarımız, bağırsaklarımız ve beynimiz arasında neden böylesine 
karmaşık bir ilişki olduğunu da anlaşılabilir kılmaktadır.
Daha karmaşık yapıdaki hayvanlar evrimleştikçe, ilkel sinir sistemleri, 
sindirim sistemi dışında, daha ayrıntılı bir sinir ağına dönüştü. Bu ağ, 
enterik sinir sisteminden ayrı ama yine de onunla yakından bağlantı­
lıydı ve sinyal mekanizmalarının çoğunu kendi yapısında da korudu. 
Karmaşık yapıdaki bu yeni sinir ağı sonunda genel yönetim yeri kafatası 
içinde yerleşik olan merkezî sinir sistemine dönüştü.
Daha sonraları, merkezî sinir sistemi yavaş yavaş, önceleri sadece en- 
teriksinirsisteminin sorumluluğunda olan, diğer hayvanlara yaklaşma 
veya onlardan kaçma yeteneği gibi dış dünyayla ilgili davranışların yö­
netimini devraldı. En sonunda bu işlevler, beyindeki duygu-düzenleyici 
bölgelere aktarılırken, enterik sinir sistemi bağırsak-beyin eksenimizde 
süregelen bir iş bölümünün parçası olarak sadece temel sindirim işlev­
lerinden sorumlu olmayı sürdürdü.
Bir avuç mikrop, basit bir deniz hayvanının ilkel bağırsağıyla ilk kez 
temas kurduğundan beri yüz milyonlarca yıl geçti. Ancak o zamandan 
bu yana süregelen uzun evrimsel yolculuk, enterik sinir sistemi ve onun 
mikrobiyomu da dâhil olmak üzere bugün kendi bağırsaklarımızın duy­
gularımız ve genel sağlığımız üzerinde neden böylesine güçlü bir etki 
bırakmaya devam ettiğini açıklamaya yardımcı olur.
Çok Eski Bir Bağlayıcı Sözleşme
Bağırsaklarınızın mikrobiyotasına ait şaşırtıcı şeyleri şöyle bir düşünmek 
için şimdi bir dakikanızı ayırın. Bine yakın çeşit mikroptan oluşan bu 
koleksiyon, beyin ve omurilikte bulunan hücrelerin sayısından 1.000 kat,


MİKROP SOHBETİ: BAĞIRSAK BEYİN DIYALOĞUNUN TEMEL BİLEŞENİ 99
bütün vücudunuzdaki hücrelerin sayısından ise on kat fazladır. Bağırsak 
mikrobiyotanızın ağırlığı yaklaşık olarak karaciğerinizinkiyle aynı, bey­
ninizin veya kalbinizin ağırlığından daha fazladır. Bu devasa büyüklük, 
bazı kişilerin bağırsak mikrobiyotasını yeni keşfedilen, beyninizin kar­
maşıklığına rakip bir organ olarak görmesine yol açmıştır.
Bağırsaklarda yaşayan mikropların büyük çoğunluğu zararsızdır, 
hatta genel sağlığımız açısından pek çok yararları da vardır: Bilim insan­
ları bunlardan simbiyontlar, veya ortak yaşayanlar olarak bahsederler. 
Simbiyontlar besinlerini ev sahiplerinden alırlar ve bunun karşılığında 
bağırsakların dengede tutulmasına ve davetsiz misafirlere karşı kendi­
lerini savunmalarına yardımcı olurlar. Ancak bağırsaklarımızda pato- 
biyont adı verilen, sayıca az ama potansiyel olarak zararlı mikroplar da 
bulunur. Belirli koşullar altında, bu güvenilmez mikroplar silahlarını 
bize yöneltebilirler. Patobiyontlar, bağırsak mukozasına saldırmak için 
topçu birliği olarak hizmet eden ve mukoza inflamasyonuna ya da ülser­
lere neden olan moleküleraraçlara sahiptirler. Beslenme tarzındaki deği­
şiklikler, antibiyotik tedavisi ya da ağır bir stres nedeniyle bu mikroplar 
taraf değiştirebilirler ve bu da belirli bakteri popülasyonlarının anormal 
şekilde birikimi ya da hastalık yapma güçlerinde artışla sonuçlanabilir 
ve böylece eski simbiyontlar patobiyontlara dönüştürülür.
Yine de, insan bağırsak mikropları nadiren böyle saldırgan taktiklere 
başvurur. Bunun yerine, genellikle bizimle uyum içinde yaşayarak sindi­
rim, büyüme ve çoğalma gibi kendi işlerine bakarlar. Bağışıklık sistemimiz 
de, acımasız silahlarını bağırsak mikrobiyotasına yöneltmez. Bunun basit 
nedeni, her iki taraf için de savaşın maliyetinin faydalarından daha fazla 
olmasıdır. Bunun yerine, her iki taraf karşılıklı olarak birbirine hizmet 
eder. Hem barış, hem de ticaret anlaşması olarak işlev gören bu kadim 
bağlayıcı sözleşme, tü m taraflara çok önemli faydalar sağlar.
Milyonlarca yıl önce mikroplar ve ev sahipleri arasında en basit hâliyle 
gelişen ortak yaşam (simbiyoz) bugün de vücutlarımızda devam ediyor.


100 BEYİN BAĞIRSAK BAĞLANTISI
Mikroplar, bağırsaklarımızda sürekli yiyecek kaynağı, ideal sıcaklıklar 
ve sınırsız serbest seyahat hakkı elde ettikleri ayrıcalıklı bir hayat ya­
şayarak kendilerine çıkar sağlarlar. Aynı zamanda içimizde süregiden 
internet trafiğine de (hormonlar, bağırsak peptidleri, sinir uyarıları ve 
diğer kimyasal sinyaller ile iletilen bilgi akışına) özgürce erişim sağlaya­
bilirler. Bu bilgiler, duygusal durumlarımızı, stres düzeyimizi, uykuda 
olup olmadığımızı ve hangi çevre koşullarına maruz kaldığımızı takip 
etmelerini sağlar. Bu özel bilgilere erişebilmeleri, mikropların metabolit 
üretimini yalnızca kendilerine en iyi yaşam koşullarını sağlamak için 
değil, aynı zamanda bağırsak ortamıyla uyumlu olmak için de ayarla­
malarına yardımcı olur.
Buna karşılık olarak, mikroplar bize gerekli vitaminleri sağlarlar, 
karaciğer tarafından üretilen ve safra asidi adı verilen sindirim sıvıla­
rını metabolize ederler ve vücutlarımızın daha önce hiç karşılaşmadığı 
(ksenobiyotik olarak adlandırılan) yabancı k imyasalları zehirsiz hâle ge­
tirirler. En önemlisi, besinlerle aldığımız lifleri ve sindirim sistemimizin 
parçalayıp kan dolaşımına aktaramadığı kompleks şeker moleküllerini 
de sindirerek, dışkımızda kaybedeceğimiz önemli miktarda ek kalori 
yi sağlamış olurlar. Tarih öncesi çağlarda, insanlar kot pantolonlarına 
sığmaktan ziyade avlanmak ve yiyecek toplamak için endişelendikle­
rinden dolayı, bağırsak mikrobiyotasının yiyeceklerden elde ettiği bu 
ek kaloriler, hayatta kalmalarına yardımcı oluyordu. Fakatgünümüzde 
aşırı miktarda yiyeceğe sahip olan toplumlarda obezite bir salgına dö­
nüştüğünden, bağırsak mikroplarının bizlere sağladıkları bu fazladan 
kaloriler bir yük hâline geldi.
Bu kadim bağlayıcı sözleşmenin önemli noktalarına saygı göster­
mek, milyonlarca yıldır süregelen ve mikroplar ile ev sahipleri arasında 
karşılıklı yarar sağlayan, dikkat çekici bir barışçıl birliktelik oluşturdu. 
Bu şaşırtıcı bir başarıdır; insanlar olarak bizler, birbirimizle böylesine 
kusursuz bir uyum içinde yaşamaya çok ama çok uzağız.


MİKROP SOHBETİ: BAĞIRSAK-BEYIN DİYALOGUNUN TEMEL BİLEŞENİ 101
Mikrop Sohbeti ve içinizdeki internet
Bağırsaklarınızdaki mikroplar, sindirim kanalınız, bağışıklık sistemi­
niz, enterik sinir sisteminiz ve beyninizle sürekli görüşme hâlindedir 
ve işbirliği gerektiren tüm ilişkilerde olduğu gibi burada da sağlıklı bir 
iletişim şarttır. Son araştırmalardan elde edilen bulgular, bu sohbetlerin 
bozulmasının inflamatuar bağırsak hastalığı, antibiyotiklerle bağlantı­
lı ishal veobezitegibi mide-bağırsak hastalıklarına yol açabileceğini ve 
bunun çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini; depresyon, Alzheimer 
hastalığıveotizmgibi birçok ciddi beyin hastalığının gelişiminde de rol 
oynayabileceğini göstermektedir.
Beyin ile iletişim, farklı iletim biçimleri kullanan birkaç paralel 
“kanal”da gerçekleşir. Bu kanallara, beyin ile inflamasyon sinyalleri 
aracılığıyla iletişim kurabilen, kan yoluyla hormonlar gibi dolaşabilen 
ya da beyne sinir sinyalleri şeklinde ulaşabilen moleküller de dâhildir. 
Bu kanallar vasıtasıyla iletişim izole bir şekilde gerçekleşmez; daha son­
ra göreceğimiz gibi, aralarında çok kanallı bir konuşma olur. Bağırsak 
mikroplarınız beyninizin sürdürdüğü sohbetleri dinleyebilir ve bunun 
tersi de olur vebağırsak mikroplarınızın beyninizle iletişim kurm ak 
için kullandıkları biyolojik kanallardaki bilgi akışı oldukça dinamiktir.
Bu sistem içinde dolaşmasına izin verilen bilgi miktarı büyük oran­
da bağırsak yüzeyini kaplayan ince mukus tabakasının kalınlığına, bü­
tünlüğüne ve bağırsak duvarı ile kan-beyin bariyerinin geçirgenliğine 
(sızdırmasına) bağlıdır. Normalde, bu bariyerlerin geçirgenliği nispeten 
azdır ve bağırsaklardaki mikroplardan beyne giden bilgi akışı kısıtlıdır. 
Ancak stres, inflamasyon, yüksek yağlı bir diyet ve bazı gıda katkı mad­
deleri bu doğal engellerin geçirgenliğini artırarak sızıntıya neden olabilir.
Bağırsaklarınızda yaşayan mikropların içinizde ne yaptıklarını tam 
olarak kavramak için çeşitli mikrobik iletişim kanallarını, evinize inter­
net hizmeti sağlayan fiber optik hat veya kabloyla benzer bir bilgi yolu


102 BEYIN-BAGIRSAK BAĞLANTISI
olarak düşünün. Bu kanal üzerinden iletilen bilginin miktarı her an d e ­
ğişir. Bazen mikroplar nispeten küçük “metin belgeleri” yükleyecek ve 
iletilen bilgi miktarı az olacaktır; ancak bazen de video klipler içeren bir 
dizi büyük hacimli dosya yükleyeceklerdir.
Bununla birlikte, bu iletişim sisteminin evinizdeki genişbantlı internet 
hizmetinden farklı şekilde çalışma yöntemleri vardır. İnternet sağlayıcınız­
la yaptığınız hizmet sözleşmesi, saniyede yükleyip indirebileceğiniz bilgi 
miktarını sınırlar. Bir başka deyişle, aboneliğinizin daha ucuz olan ekonomi 
paketi veya daha pahalı olan mega paketi içermesine bağlı olarak, sabit bir 
bant genişliğiniz olur. Buna karşın, bağırsak mikropları ile beyniniz arasın­
daki internet bağlantısı oldukça dinamiktir, çoğu zaman ekonomi paketine 
sahipmişsiniz gibi çalışsa da stres altındayken çabucak daha üst paket olan 
mega pakete geçer. Örneğin bir Fransız lokantasında meze olarak kaz ciğeri 
ve tereyağında sotelenmiş dil balığı f iletosu içeren bir akşam yemeğinden 
sonra iletilen bilgiler artacağı için iletim çok daha hızlı gerçekleşecektir.
Mikrop sohbetinde kullanılan iletişim kanalları konusuna dönerken
bağışıklık sisteminin bağırsaklardan beyne gönderilen mikrobiyal sin­
yaller üzerindeki rolüne bakalım. Mikrop-bağışıklık sistemi-beyin d i­
yalogunun gerçekleşebileceği çeşitli yollar mevcut olup, bu karmaşık 
diyalogdaki bozulmaların pek çok beyin hastalığı ile ilintili bulunması 
nedeniyle son zamanlarda bağırsaklardaki mikroplar ile bağışıklık sis­
temi arasındaki etkileşimlere olan ilgi artmıştır.
İletişimde kullanılan yöntemlerden biri, bağırsakların iç yüzeyinin 
hemen altında bulunan ve dendritik hücre adı verilen özel bağışıklık hüc­
relerini içerir. Dendritik hücrelerin, bağırsak duvarının yakınında yaşayan 
bağırsak mikroplarıyla doğrudan iletişim kurabilmelerini sağlayan ve 
bağırsağın iç kısmına uzanan “dokunaçları” vardır. Bu bağışıklık hücresi 
algılayıcıları, ilk savunma hattıdır. Normal koşullar altında, hücrenin bu 
kısımlarında yer alan ve kalıp tanıma ya da toll benzeri reseptörler 
(toll-


MİKROP SOHBETİ: BAĞIRSAK-BEYIN DİYALOGUNUN TEMEL BİLEŞENİ 103

Yüklə 5,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   173




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə