apeirori
a döndüğünü bilir. Empedokles iki karşıt ilke, p h i l i a
ve neikos'urı değişken/üstünlüğünün kozmosun ebedi yaratılış
ve yıkımlarını açıkladığını düşünmektedir (bir ölçüde Budist
öğretinin "hesaplamazlar"ına benzer, dört evrenin ayıdedile-
bildiği bir devre12). Evrensel yanma, görmüş olduğumuz gibi,
Heraklitos tarafmdan da kabul edilir. Ebedi dönüşe -tü m var
lıkların daha önceki yaşamlarına yeniden başlam alarına-
gelince ilkel Pitagorasçılığın bir bölümünü oluşturduğunu kesin
olarak bildiğimiz bir kaç dogmadan biridir.13 Son olarak, son
zamanlarda yapılan ve Joseph Bidez'in14 takdir edilecek bi
çimde yararlandığı ve sentezlediği araştırmalara göre Plato
nik sistemin en azından bazı unsurlarının Îran-Babil kökenli
olduğu gittikçe akla yakın görünmektedir.
Bu olası Doğu etkilerine yeniden döneceğiz. Şimdilik Pla-
ton'un ebedi dönüş mitosunu yorumlayışı üzerinde duralım,
özellikle de Politikos, s. 298 c ve devamında geçen temel metin
üzerinde. Platon kozmik gerileme ve kozmik felaketlerin ne
denini evrenin ikili deviniminde görmektedir." ... Bu Evreni
118
mizde Tanrı kimi zaman onun döngüsünü tümüyle yönlendirir,
kimi zaman döngüler evrene uygun süreye ulaştığında kendisi
ni ona bırakır; sonra kendi deviniminin ters yönünde döndür
meye başlar...." Bu yön değişikliği dev felaketlerde birlikte
gider: "genel olarak canlılar ve insan soyu arasında, sadece
bir kaç temsilcinin sağ kalabildiği en büyük yıkım." (270c).
Ama bu felaketin ardından paradoksal bir "yeniden doğuş"
gelir. İnsanlar yeniden gençleşmeye başlar: "yaşlıların ak
saçları koyulaşır", yetişkinler ise gün be gün ufalmaya başlar
ve sonunda yeni doğmuş bir bebeğin ölçülerine inerler; sonra
"ufalmayı sürdürerek tümüyle ortadan kalkarlar." Bu zaman
da Ölenlerin bedenleri "bir kaç gün içinde hiçbir iz bırakma
dan, tümüyle yokolur" (270e). Anılan atalanmızca korunan
"Toprağın Oğulları" soyu ( gegeneis) o zaman doğmuştur
(271a). Bu Kronos çağında ne vahşi hayvanlar ne de hayvan
lar arasında düşmanlık vardır (271e). O zamanın insanlarının
karıları ve çocukları yoktur: "Topraktan çıkıp hayata
dönmüş, daha önceki yaşam hallerinin anılarını sürdüreme
mişlerdir." Ağaçlar onlara bol bol meyva vermiş ve toprakta
çıplak uzanıp uyumuşlardır, mevsim ılıman olduğundan
yatağa ihtiyaç duymamışlardır (272a).
Platon tarafından tekrarlanan, Hint inançlarına dek izi
sürülen ilk cennet mitosu hem Ibraniler (örneğin îşaya 11:6, 8;
65:25'deki mesihçi illud tempus) hem de îran ( Denkart, VII, 9,
3-5) ve Greko-Latin gelenekleri tarafmdan bilinmektedir.15
Dahası, ilk illud tempus'un tüm değerlendirmelerinde gördü
ğümüz arkaik (ve muhtemelen evrensel) "cennetsi başlangıç"
anlayışına da tamı tamına uymaktadır. Platon'un yaşlılık
dönemi diyaloglarında böylesi geleneksel tasavvurları yeni
den üretmesi hiç de şaşırtıcı değildir; felsefi düşüncesinin ev
rimi, onu mitoloik kategorileri yeniden keşfetmeye zorla
mıştır. Kronos dönemi altın çağın anısmı Grek geleneğinden
elde edebilmiştir (örneğin bkz. Hesiodus tarafından tasvir
edilen dört çağ, Erga, 110 ve devamı). Ne var ki bu olgu P oliti-
kos
'da Babil etkileri de olduğunu görmemize engel teşkil et
119
mez; örneğin, Platon periyodik felaketleri gezegen döngüle
riyle açıkladığında bu, son zamanlardaki bazı araştırmaların
gösterdiği gibi16 Helen dünyasına Berossus'un Babyloniaca'-
sından gelmiştir. Timaeus'a göre kısmi felaketleri doğuran ge
zegenlerin sapmalarıdır (bkz. Timaeus, 22 d ve 23e, Sais rahi
binin söz ettiği tufan), tüm gezegenlerin buluşma anı ise "mü
kemmel zaman" (Timaeus, 39d), yani Büyük Vıl'dır. Joseph
Bildez'in belirttiği gibi: "tüm gezegenlerin bir araya gelişinin
evrensel bir alt üst oluş doğurmaya yeteceği fikri kesin olarak
Kaide kökenlidir."17 Öte yandan, Platon da bu felaketlerin
amacını insan soyunu arındırmak olarak gören İran anla
yışıyla aşina görünmektedir ( Timaeus, 22d).
Stoacılar da, kendi amaçları için, ya ebedi dönüşü18 ya da
kozmik devreleri sona erdiren felaketi, ekpyrosis’i19 vurgu
layarak kozmik devrelerle ilgili spekülasyonları canlandır
mışlardır. Stoacılık, Heraklites veya doğrudan Doğu gnostiz-
minden aldığı Büyük Yıl ve periyodik olarak evrene son vere
rek yenileyen kozmik ateş (ekpyrosis). düşüncelerini yaymak
tadır. Zaman içinde bu ebedi dönüş ve dünyanın sonuna dönüş
motifleri tüm Greko-Roma kültürüne egemen olmuştur. Da
hası, dünyanın periyodik yenilenişi ( m etacosm esis) Yeni-Pi-
tagorasçılık'm, Jerome Carcopino’nun gösterdiği gibi, Stoa-
cılık'ta birlikte M.Ö. ikinci ile beşinci yüzyıllarda Roma top-
lumuna yaymış olan felsefenin de en önde gelen öğretisidir.
Ama gerek "ebedi dönüş" gerekse apokatastasis (bu terim Hel-
len dünyasına Büyük İskender’den sonra girmiştir) mitoslarına
bağlılık feslefi konumlar olup çok kararlı bir tarih-karşıtı
tavır ve kendini tarihten koruma isteminin varlığını algıla
y abiliriz. ^
Bir önceki bölümde ebedi dönüş mitosunun, Grek düşünüşü
tarafından yeniden yorumlandığı biçimiyle oluşun "statikleş-
mesi"ne, zamanın geri çevrilemezliğini yoketmeye yönelik
yüce bir girişim olduğunu gözlemledik. Kozmosun tüm anları
ve durumları ad infinitum tekrarlanıyorsa bunların ortaya çı
kışları son tahlilde, apaçıktır; sub specie infinitatis, tüm an
120
lar ve durumlar istikrarlı kalır ve böylece arketipin ontolojik
düzenini elde ederler. Dolayısıyla, tüm oluş biçimleri arasın
da tarihsel oluş da varlık, içermektedir. Ebedi dönüş açısın
dan tarihsel olaylar kategorilere dönüştürülür ve böylece ar
kaik tinselliğin ufkunda sahip oldukları ontolojik düzeni ye
niden kazanırlar. Bir anlamda denilebilir ki Grek ebedi dönüş
teorisi bir arketipik jestin tekerrürü mitosunun geçirdiği son
değişimdir, tıpkı Platon'un îdealar öğretisinin arketip kavra
mının son ve en gelişmiş versiyonu olması gibi. Ve şunu da be
lirtmeye değer, bu iki öğreti en mükemmel ifadelerini. Grek
felsefi düşüncesinin doruğunda bulmuştur.
Ancak Grek-Doğu dünyasında, özellikle dikkat çekici bir
başarı kazanan evrensel yanma mitosudur, iyilerin zarar gör
meden kurtulacağı bir ateşle dünyanın son bulması mitosunun,
en azından Cumont'un gösterdiği gibi20 bunu Batı'da yayan
"batılı bilgeler" tarafından bilinen biçimiyle İran kökenli ol
duğu (örneğin bkz. Bundahişn, XXX, 18) gitgide daha muhte
mel görünmektedir. Stoacılık, Sibyll Kehanetleri (örneğin II,
253) ve Musevi-Hıristiyan yazını bu mitosu kendi mahşer
kavramı ve eskatolojilerinin temeli yapmaktadır. Garip gö
rünse de bu mitos avutucuydu. Aslında ateş dünyayı yenile
mektedir, bunun sonucunda "ihtiyarlığın, ölümün, çürüme ve
yozlaşmanın olmadığı, ebediyen canlı, ebediyen büyüyen,
ölülerin ayağa kalktığı, canlıların ölümsüzlüğe kavuşturduğu,
dünyanm baştan aşağı yenilendiği yeni bir dünya" kurula
caktır (Yaşl, XIX, 14, 89)21. O halde bu iyilerin korkmaması
gereken bir apokatastasis’dir. Nihai felaket tarihe son vere
cek ve insana yeniden ebediyet ve güzellik sağlayacaktır.
Hem Cumont hem de H.S. Nyberg tarafından yapılan dik
kate değer çalışmalar22 Iran eskatolojinini çevreleyen muğ
laklığı aydınlatmak ve Musevi-Hıristiyan mahşer kavra
mını oluşturan etkileri tanımlamakta başarılı olmuştur. Hin
distan (ve bir anlamda Yunanistan) gibi Iran da dört kozmik
çağ mitosunu biliyordu. Kayıp bir Mazdek metni, Sudkar-nask
(içereği Denkarl, IX, 8'de korunmuştur) dört çağdan söz etmek
121
tedir: altın, gümüş, çelik ve "demirle karışık" çağ. Aynı me
taller Bahm an-Yaşt (1, 3)’ın başlangıcında da zikredilmekte
ve ileride (II, 14) bir de perslilerin yedili mitsel tarihine23
denk düşen yedi dallı (altın, gümüş, bronz, bakır, teneke, çelik
ve bir "demir karışımı") kozmik ağacı tasvir etmektedir* Bu
kozmik ağaç, şüphesiz, her gezegenin bir binyılı "yönettiği)
Kaide astroloji öğretisiyle bağlantılı olarak geliştiril-m iştir.
Ama Mazdacılık çok daha önce evrenin ömrünü 9.000 (3 x
3.000) yıl olarak öngörmüş, Zarvancılık ise, M yberg'in gös
terdiği gibi24 bu evrenin azami süresini 12.000 yıla çıkar
mıştı. iki İran sistemine -hatta tüm kozmik devre öğretile
rine- göre dünya ateş ve suyla, Firmicus Materrus'un (İÜ, 1)
daha sonra yazacağı gibi per pyrosim et cataclysmuni son bu
lacaktır. Zarvan sisteminde "sınırsız zaman"ın, Zarvan aka-
rana'nın Hürmüz tarafından yaratılmış 12.000 yıllık "sınırlı
zaman"dan önce ve sonra gelmesi; bu sistemde "Zamanın iki
Yaratılış'dan daha güçlü"25 yani, Hürmüz ve Ahriman'ın ya
ratılarından daha güçlü olması; dolayısıyla, Zarvan akara-
na'nın Hürmüz tarafından yaratılmamış oluşu ve bu yüzden
ona tabi olmaması -bütün bu konulara burada girmemiz gerek
miyor) Vurgulamak istediğimiz İran anlayışında tarihin (ar
dından sonsuz zaman gelsin veya gelmesin) ebedi olmadığıdır;
kendini tekrarlamaz, bilakis bir gün eskatolojik bir e k p y ro sis
ve kozmik felaketle son bulacaktır. Tarihe son verecek olan
nihai felaket aynı zamanda tarihin hükmü de olacaktır. O
zaman - in illo tempore- , bize söylendiğine göre, herkes "ta
rihte" yapıp ettiğinin bir dökümünü alacak ve sadece suçsuz
olanlar güzellik ve ebediyeti tanıyacaktır.26
VVindisch bu M azdekçi fikirlerin H ıristiyan apolojisti
Lactantius için taşıdığı önemi göstermiştir.27 Tanrı dünyayı
altı günde yarattı ve yedinci günde dinlendi; o halde dünya
altı aeon sürecek ve bu sırada yeryüzünde "kötülük galip ve
muzaffer olacaktır". Yedinci binyılda şeytanların prensi zin
cire vurulacak ve insanlık bin vıl huzur ve gerçek adaleti
görecektir. Bundan sonra şeytan zincirlerinden kurtulacak ve
122
iyilere savaş açacaktır; ama sonunda yenilecek ve sekizinci
binyılın sonunda dünya ebediyen yeniden yaratılacaktır.
Açıktır ki tarihin bu şekilde üç sahneye ve sekizbin yıla
bölünmesi Hıristiyan kiliastlarmca da bilinmektedir28, ama
benzer bir eskatolojik tarih tasavvuru Grek-Doğu gnostizmi
tarafından Doğu Akdeniz ve Roma împaratorluğu'na yayılmış
olmakla birlikte bunun yapı bakımından İran kökenli olduğu
kuşku götürmez.
^ Bir dizi afet dünyanın sonunun yaklaştığını bildirecektir,
ve bunların ilki Roma'nınçöküşü ve Roma İmparatorluğunun
yıkılışı olacaktır. Bu, M usevi-Hıristiyan kıyamet anlayı
şında sıkça geçmekle birlikte, İr anlılar tarafından da bilin
mektedir.29 Kıyamet alameti de tüm bu gelenekten ^ nrt-aVHr
Hem Lactantius hem de B ahm an-Y aşt'ın bildirdiğine göre
"yıl kısalacak, ay küçülecek gün ufâîacakhr"?0. Bü kozmik ve
insani gerileme tasavvuru Hindistan'da (insan ömrünün 80.000
yıldan 100 yıla inmesi) ve Grek-Doğu dünyasında yaygın
laşmış astrolojik öğretilerde de karşımıza çıkmaktadır. O za
man dağlar parçalanacak, yer dümdüz olacak, insanlar ölümü
arzulayıp ölülere imrenecek, ama sadece onda biri sağ kala
caktır. "Öyle bir zaman olacak ki", diye yazar Lactantius,
"adalet reddedilecek ve masumiyetten nefret edilecek, lanet
lenmişler iyilere saldıracak, ne yasaya ne de askeri disipline
boyun eğilecek, kimse ak saçlara saygı ve makamlara itaat
göstermeyecek, kadınlara ve çocuklara merhamet etmeyecek;
doğa ve tanrı yasalarına karşın her şey birbirine karışacak,
içiçe geçecek...y31 Ama bu geçiş evresinden sonra armdırıcı
ateş gelip kötüleri yok edecek ve bunu ardından Hıristiyan
kiliastlarınm beklediği ve İşaya ile Sibil Kehanetleri’nin
daha önceden öngördükleri kutsanmış binyıl gelecektir.
İnsanlar yedinci binyılın sonuna dek sürecek yeni bir altın
çağa gireceklerdir; bu son çatışmadan sonra evrensel bir ekpy-
rosis
tüm evreni ateşe boğacak böylece yeni bir dünyanın,
yıldızların etkilerine tabi olmayan ve zamanın hüküm
ranlığından kurtulmuş ebedi adalet ve mutluluk dünyasının
123
dogmasına meydan verecektir.
îbraniler de benzer biçimde dünyanın ömrünü yedi binyılla
sınırlamışlardı ama din adamları dünyanın sonunun ne zaman
geleceğini belirlem ek için yapılan m atem atik hesapla
maları asla teşvik etmemişlerdir. Bir dizi kozmik ve tarihsel
felaketin (kıtlıklar, kuraklıklar, savaşlar ve benzerleri) dün
yanın sonunu bildireceğini belirtmekle yetişmişlerdir. Mesih
gelecek; ölüler yeniden ayağa kalkacak (İşaya 26:19); Tanrı
ölümü fethedecek ve ardından dünyanın yenilenişi gelecektir
(İşaya 65:17; Yubiller Kitabı I: 29 yeni bir yaratıştan da söz
etm ektedir).33
<
Burada da, yukarıda gönderme yapılan kıyamet öğreti
lerinin hepsinde olduğu gibi değişim aeonu ve kozmosun yeni
lenmesinden önce aşın bir yozlaşma, kötülük ve karanlığın za
feri şeklindeki geleneksel motifi görüyoruz. A. Jeremias ta
rafından tercüme edilen bir Babil m etni34 kıyameti şöyle
öngörmektedir: "Gökte böyle şeyler olduğunda berrak olan ka
raracak, arı olan kirlenecek, ülkeler karışacak, dualar işitil
meyecek, kahinler kötü işaretler verecekler ... Onun [yani tan
rıların emirlerine karşı gelen prensin] yönetimi altında her
kes birbirini yiyecek, insanlar altın uğruna çocuklarını sata
cak, kocalar karılarını, karılar kocalarını terkedecek, anne
kızının yüzüne kapıyı kapatacak." Başka bir ilahi ise o gün
lerde artık güneşin doğmayacağım, ayın görünmeyeceğini, vb.
söylemektedir.
Babil anlayışındaysa bu karanlık dönemin ardından dai
ma yeni bir cennetin şafağı gelir. Çoğu kez, tahmin edilebi
leceği gibi, cennet dönemi yeni bir hükümdarın tahta çıkma
sıyla açılır. Asurbanipal kendisini kozmosu yeniden doğu
racak kişi olarak görmektedir, zira. "Tanrılar bize dost ol
dukları zaman beni babalarımın tahtına çıkardılar, Ramman
yağmurlarını yağdırdı... hasat verimliydi, tahıl boldu ... sü
rüler hep çoğalıyordu." Nabukadnezar kendinden şöyle söz
eder: "Ben ülkemde bir bolluk çağı, refah yılları başlata
cağım." Bir Hitit metninde Murşiliş babasının devrini şöyle
124
betimler: "... onun zamanında tüm Hatti ülkesi refaha kavuş
tu, onun zamanında halk, sürüler, koyunlar çoğaldı.”35 bu an
layış arkaik ve evrenseldir: bunu Homeros'ta, Hesiodus'da,
Eski Ahit'de, Çin’de ve daha bir çok yerde görebiliriz.36
Basitleştirerek diyebiliriz ki Yahudiler ve Hıristiyan-
lar'da olduğu gibi İranlılar'da da evrene tahsisi edilmiş "ta
rih” sınırlıdır ve dünyanın sonu günahkarların yokedilişi,
ölülerin dirilişi ve ebediyetin zamana galip gelmesiyle ça
kışmaktadır. Ama bu öğreti M.Ö. birinci yüzyılda ve çağımı
zın ilk yüzyıllarında giderek yaygınlaşmakla birlikte dün
yanın Yaratılış’m yıllık tekrarı yoluyla yeniden doğuşu
şeklindeki geleneksel öğreti karşısında kesin bir başarı ka
zanamamıştır. Bundan önceki bölümde bu ikinci öğretinin iz
lerinin İranlılar arasında Orta Çağ’a dek sürdürüldüğünü
görmüştük. Benzer biçimde Mesihçilik öncesi Musevilik'te de
egemen olmuş ve hiç bir zaman tümüyle tasfiye edilememiştir,
zira dini çevreler Tanrı’nın kozmos için belirlediği sürenin
uzunluğu konusunda kesin olmaktan kaçınmış ve illud tem-
Dostları ilə paylaş: |