ÖZGÜRLÜK VE TARİH
Modern insanın dönemsellik kavramlarını ve dolayısıyla,
son tahlilde arkaik arketipler ve tekerrür kavramlarını red
dedişinde doğaya karşı bir direnişin "tarihsel insan"ın kendi
özerkliğini gösterme isteminin yattığını düşünmekte haklı
olduğumuza inanıyoruz. Hegel'in vakur bir özgüvenle belirt
tiği gibi doğada yeni hiç bir şey olmaz. Ve arkaik medeniyet
lerin insanıyla modem, tarihsel insan arasındaki en hayati
fark bu İkincisinin tarihsel olaylara, yani geleneksel insan
için anlamsız konjonktürler veya kuraldan sapmalar (dola
yısıyla "hatalar”, "günahlar”, vb.) dışında bir şey ifade et
meyen ve bu yüzden periyodik olarak ilga edilmesi gereken
"yenilikler"e giderek artan bir . önem vermesinde yatmakta
dır. Tarihsel bakış açısını benimseyen insan geleneksel arke
tipler ve tekerrür anlayışını tarihin (yani "özgürlük" ve "ye-
nilik"in) doğayla (her şeyin içinde kendini tekrarladığı
doğayla) yeniden özdeşleştirilmesi yönünde zorlama bir çaba
olarak görmekte haklı olacaktır. Zira, modern insanm gözle
diği kadarıyla arketiplerin kendileri bir "tarih" oluştur
m aktadırlar, zira
in illo tempore
tezahür edeceği varsa
yılmakla birlikte diğer herhangi bir tarihsel olay gibi zaman
147
içinde doğmuş,"yer almış" jestler, eylemler ve kararlardan
oluşmaktadır bunlar. îlkel mitoslar çoğu kez "medenileştirici'1
jestleri
ad infinitum
tekrarlanan bir kahramanın doğum, et
kinlik ve yokoluşundan söz ederler. Bu arkaik insanın da tari
hi, bu mitsel zaman için yerleştirilmiş ilksel tarih olsa bile,
bildiği anlamına gelir. Arkaik insanın tarihe reddiyesi, ken
disini somut, tarihsel zaman içine yerleştirmeyi reddetmesi o
halde bir ‘zayıflığın belirtisi, kendiliğindenlik ve harekete
karşı duyulan korku olacaktır; kısacası bir yanda tarihsel du
rumu ve onun risklerini öte yanda doğanm tarzları ile yeni
den özdeşleştirmeyi seçme durumunda kaldığında yeniden öz
deşleşmeyi seçecektir.
,
Modern insan, arkaik insanın arketip ve tekerrüre olan top
tan bağlılığında sadece ilkellerin ilk kendiliğinden ve ya
ratıcı özgür jestleri ve saygılarını değil aynı zamanda hay
vanlığın cennetinden (yani doğadan) zorlukla çıkabilmiş insa
nın suçluluk duygusunu, onu doğanın ebedi tekerrürü ve özgür
lüğün ortaya çıkışını işaret eden bir kaç ilksel, yaratıcı ve
kendiliğinden jestle özdeşleşmeyşe zorlayan bir duygunun
varlığını görmekte haklı olacaktır. Modern insan eleştirisini
sürdürerek bu korkuda, arketipi olmayan her jeste karşı duyu
lan bu çekingenlik ve ürkeklikte doğanın denge ve huzur eği
limini de okuyacaktır ve bu eğilimi her türlü yaşam jestini
yazgısal biçimde izleyen dönüm noktasında da okuyacak ve
kimileri insan aklının duyduğu gerçeği bilgiyle bütünleştirme
ihtiyacında görmeye kadar vardıracaktır bunu. Son tahlilde,
tarihi kabullenen veya kabullendiğini iddia eden modem in
san arkaik insanı arketipler ve tekerrürün mitsel ufku içine
hapsolmakla, yaratıcı güçten yoksunlukla, veya aynı kapıya
çıkmak üzere, her yaratıcı eylemin içerdiği riskleri kabulle-
nememekle suçlayabilir. Zira, modern insan ancak tarihsel
olduğu sürece yaratıcı olabilmektedir; başka bir deyişle, onun
için kendi özgürlüğünden kaynaklanmayan her yaratış ya
saktır, ve dolayısıyla kendini yaparak tarih yapmak dışın
da hiçbir özgürlüğe sahip değildir.
148
Modem insan tarafından yönetilen bu eleştirilere gelenek
sel medeniyetlerin insanı aynı zamanda arkaik varoluş tipi
nin bir savunması olan bir karşı eleştiriyle yanıt verecektir.
Modern insanın tarih yapıp yapmadığı, diyecektir, gitgide
şüphe götürür bir hal almaktadır. Bilakis, modem olduğu12 -
yani, tarihin terörü karşısında savunmasız kaldığı- ölçüde
tarih yapma şansı azalmaktadır. Tarih ya kendi kendini
yapmaktadır (geçmişte, bir kaç yüzyıl ya da bir kaç binyıl
önce atılan tohumların sonucu olarak; tarım ve metalürjinin
keşfinin, onsekizinci yüzyıldaki Sanayi Devrimi'nin, vb. so
nuçlarını zikredeceğiz) ya da çağdaşı kitleleri yaptıkları (ya
da bir azınlığın yaptığı) tarihe müdahale etmekten doğrudan
veya dolaylı biçimde alıkoymakla kalmayıp üstelik her bi
reyi bu .tarihin sonuçlarını çekmeye, yani, dolaysız ve sürekli
biçimde tarihin baskısı içinde yaşamaya zorlayacak araçları
elinde tutan gitgide daha küçük bir azınlık tarafından yapıl
maktadır. Modern insanın böbürlendiği tarih yapma özgürlüğü
neredeyse insan soyunun tümü için bir yanılsamadır. İnsan, en
fazla, iki konum arasından seçim yapmakta özgürdür. (1) çok
küçük azınlık tarafından yapılmakta olan tarihe karşı koy
mak (ve bu durumda intihar ile sürülme arasında seçim yap
makta özgürdür); (2) insan-altı bir varoluş ya da kaçışa sığın
mak. Tarihsel varoluşun ima ettiği "özgürlük" modem dö
nemin başlangıcında mümkündü -o da belirli sınırlar içinde,
cim a
dönem tarihselleştikçe ve bizi her tarih-üstü modele ya
bancılaştırdıkça bu imkan giderek elden kaçmaktadır. Sözge
limi, Marksizm ve Faşizm'in şu iki tip tarihsel varoluşa' gö
türmesi son derece doğaldır: liderin (gerçekten "özgür" tek in
sanın) varoluşu ile liderin tarihsel varoluşunda kendi varo
luşlarının bir arketipini değil geçici olarak izin verilen jestle
rin yasa yapıcısını bulan takipçilerin varoluşu.
Bu nedenle, geleneksel insan açısından modern insan hiç de
özgür bir varlık veya tarihin yaratıcısı tipini sergilememek
tedir. Tam tersine, arkaik medeniyetlerin insanı özgür ol
masını ve yaratmasını sağlayan kendi varoluş tipiyle gurur
149
duyabilir. Eskiden olduğu şey olmam kta özgürdür, zamanın
periyodik ilgası ve kollektif yeniden doğum yoluyla kendi
tarihini yoketmekte özgürdür. Modernler için geri çevrilemez
olmakla kalmayıp, insan varoluşunu oluşturan kendi tarihi
karşısındaki bu özgürlük tarihsel olmayı isteyen insanın sa
hip olamadığı bir şeydir. Arkaik ve geleneksel toplumların
her yıl bakir olanaklarla dolu yeni, "saf" bir varoluş başla
tarak özgürlüğü sağladığım biliyoruz. Ve burada aynı şekilde
periyodik bir yeniden doğmu yaşayan, her bahar "yeniden
başlayan", her baharla birlikte tüm gücünü baştan kazanan
doğamn taklit edildiği doğamn taklidi açıktır. Doğa kendini
tekrarlarken her bahar aynı ebedi bahar (yani, Yaratılış'm
tekrarı) olduğundan zamanın periyodik ilgasının ardından ar
kaik insanın "saflığı” ve güçlerini baştan kazanması her
"yeni hayat”ın eşiğinde ebediyet içinde sürekli varoluşunu ve
dolayısıyla dindışı zamanın
hic et nunc
kesin olarak ilgasını
sağlar. O halde doğanın her bahar dokunulmamış "olanak-la-
rı” ile arkaik insanın her yılın eşiğindeki "olanakları" işlev-
deş değildir. Doğa sadece kendisini yenilerken arkaik insan
zamanı kesin olarak aşma ve ebediyet içinde yaşama olanağı
nı yeniler. Bunu yapamadığında, "günah işlediğinde ”, yani,
tarihsel varoluşa, zamanın içine düştüğünde, yıllık olarak bu
olanağı elden kaçınır. Ama, en azından hatalarım yoketme,
"tarihin içine düşüş "ün anılarını silip atma ve zamandan ke
sin olarak kaçabilmek için yeni bir girişimde bulunma özgür
lüğünü elden bırakmaz.13
Dahası, arkaik insan, kendini sadece tarih karşısmda ya
ratıcı olarak görebilen modern insana kıyasla çok daha ya
ratıcı olduğunu düşünme hakkına sahiptir. Her yıl, arkaik in
san kozmogoninin tekrarında, yaratıcı eylemde
par exceUence
yer alır. Hatta, insanın belli bir dönem (hayatın diğer düz
lemlerinde de tekrarladığı) periyodik kozmogoniyi taklit
ederek ve ona katılarak kozmik düzlemde yaratıcı olmuş
tur.14 Doğu (özellikle Hint) felsefe ve tekniklerinin aynı gele
neksel ufuk içinde yer bulan "yaratılışçı" uzantılarını da
150
akıldan çıkarmamalıyız. Doğu, kendisi de bir tür "varo-
luşçuluk"dan(yani, acı çekmenin olası her kozmik koşkun hali
olduğunu kabullenmekteyken) yola çıksa da varolanın ontolo
jik indirgenemezliği fikrini istisnasız reddeder. Sadece, insa
nın yazgısını nihai ve indirgenemez olarak kabullenmez.
Doğu teknikleri her şeyin üstünde, insanlık durumunu ortadan
kaldırmayı veya aşmayı hedeflerler. Bu itibarla, sadece öz
gürlük (olumlu anlamda) veya kurtuluştan (olumsuz anlamda)
değil gerçek-ten yaratıştan da söz edilebilir; zira söz konusu
olan yeni bir insan yaratmak ve onu insan-üstü bir düzlemde,
tarihsel insanın imgeleminin asla düşleyemediği biçimde bir
insan-tanrı olarak yaratmaktır.
151
|