ÖNSÖZ
Aşırı iddialı olmaktan çekinmeseydik bu kitaba
T a rih
Felsefesine Giriş
altbaşlığını verirdik. Ne de olsa bu eliniz
deki denemenin asıl amacı budur; şu farkla ki tarihsel feno
menin spekülatif analizi yerine arkaik toplumların -belirli
bir "tarih" biçiminin bilincinde
olmakla birlikte onu hesaba
katmamak için her türlü çabayı sarfeden toplumların temel
kavramlarını incelemektedir. Bu geleneksel toplumları ince
lerken bir karakteristik bizi özellikle etkiledi: somut, tarih
sel zamana karşı başkaldırmaları, şeylerin başlangıcının mit
sel zamanına, "Büyük Zaman"a periyodik dönüş için duyduk
ları özlem. "Arketipler ve tekerrür" adını verdiğimiz şeyin
anlam ve işlevi, ancak bu toplumların somut zamanı yadsıma
istemlerini, özerk, yani arketipler tarafından düzenlenmeyen
bir tarih yönünde her girişime duydukları husumeti kavraya-
bildiğimizde anlaşılabilirdi. Bu reddediş, bu karşılık, bu ki
tabın da kanıtladığı gibi sadece ilkel toplumların tutucu eği
limlerinin bir sonucu değildir. Kanımızca, tarihin (yani, ta-
rihüstü modelden yoksun olayların)
bu şekilde değersizleşti-
rilmesinde ve dindışı, sürekli zamanın bu şekilde reddedi-
lişinde insan varoluşunun metafizik bir "değerlendirilmesini"
7
okumak mümkündür. Ama bu değerlendirme hiç de bazı hegel-
sonrası felsefi akımların -özellikle Marksizm, tarihselcilik
ve varoluşçuluğun "tarihsel insan”ının,
tarih içinde kendini
yaparak
insan
olan insanın keşfinden beri amaçladıklarıyla
aynı değildir.
Ne var ki, tarih olarak tarih sorunu bu denemede doğrudan
ele alınmayacaktır. Başlıca amacımız arkaik toplumların
spekülasyon alanında belirleyici olan bazı çizgileri sergile
mektir. Bu alanın basit bir şekilde sunuluşunun özellikle, kla
sik felsefenin metinlerinde ya da Batı'nın tinsel tarihindeki
belli durumlarda kendi sorunlarını ve çözüm araçlarını bul
maya alışmış felsefeci için ilginç olacağını düşündük. Batı
felsefesinin kendisini (deyim yerindeyse) "taşralılaştırma"
eğiliminde olduğuna dair eski bir kanı var: bunu önce kendisini
kendi geleneği içinde yalıtarak ve sözgelim i Doğu
düşüncesinin sorunlarını ve çözümlerini
görmezden gelerek
yapıyor; ikinci olarak da "ilkel" insanın, geleneksel toplum
lara mensup insanın deneyimini hesaba katmama pahasına
tarihsel medeniyetlerin insanı dışında herhangi bir "durum"u
tanımayı inatla reddederek yapıyor. Biz, felsefi antropoloji
nin Sokrates-öncesi insanın (başka bir deyişle geleneksel in
sanın) evrendeki yerine ilişkin değerlendirmesinden öğrenecek
bir şeyleri olduğu inancındayız. Dahası: metafiziğin temel so
runları arkaik ontolojinin öğrenilmesiyle yepyeni bir biçimde
ele alınabilir. Daha önceki bir kaç çalışmamızda, özellikle
Dostları ilə paylaş: