bir mitsel modele tekabül ederler ama farklı bir niteliktedir
bu: tüm bu yabanıl, işlenmemiş bölgeler ve benzerleri kaosla
bir tutulur; hala Yaratılış-öncesinin farklılaşmamış, biçimsiz
tarzını sürdürmektedirler. Bu yüzden bir bölge ele geçirildi
ğinde -yani ondan yararlanılmaya başlandığında- Yaratılış
eylemini simgesel olarak tekrarlayan ayinler düzenlenir: iş
lenmemiş toprak önce "kozmoslaştırılır",. sonra oraya yerleşi
lir. Yeni keşfedilmiş ülkelerin bu törensel sahiplenilişine bi
razdan yine döneceği^. Şimdilik,
vurgulamak istediğimiz bizi
çevreleyen, insan eliyle medenileştirilmiş dünyanın ona mo
del teşkil eden dünyaüstü prototip dışında hiç bir geçerliliğe
sahip olmadığı olgusudur.tnsan bir arketipe göre inşaya gi
rişir. Göksel modelleri olan sadece kent ve tapınak değildir;
yerleştiği bütün bölge, orayı sulayan ırmaklar, ona yiyecek
veren topraklar, vb. için de aynı şey geçerlidir. Babilonya'nın
haritası kenti bir ırmak tarafından sınırlanmış muazzam bir
dairesel alanın merkezinde göstermektedir, yani tam da Sü-
merlilerin Cennet'i tasavvur ettikleri gibi. Kentsel kültür
lerin bu şekilde bir arketipik modele katılm aları onlara
gerçeklik ve geçerlilik kazandırır.
Yeni,
bilinmeyen, işlenmemiş bir ülkeye yerleşmek Yara
tılış eylemine eşdeğerdir.lskandinav koloniciler İzlanda'yı,
Landnam a
'yı ele geçirip toprakları işlemeye başladıklarında
bu eylemi ilk kez girişilen bir çaba ya da insani, dindışı bir iş
olarak görmemişlerdi. Bu girişim onlar için bir ilk eylemin,
ilahi yaratılış edimiyle kaosun kozmosa dönüştürmesinin tek
rarından başka bir şey değildi. Bos toprağı işleyerek aslında,
kaosa biçim verip kurallar koyarak onu düzenleyen tanrıların
eylemini tekrarlıyorlardı.13 Dahası, bir toprak fethi ancak
ilk baştaki Dünyanın yaratılışı eyleminin taklidinden ibaret
olan sahiplenme ayininden
sonra -daha sarih bir ifadeyle, bu
ritüel aracılığıyla-gerçek olur. Vedalar döneminde Hindis
tan'da Agni'ye adanmış bir sunağın dikilişi o bölgenin hukuk
sal olarak sahiplenilmesini oluştururdu.14
" G a r h a p a ty a 'y ı
inşa eden yerleşir (
avasyab) ve ateş sunaklarını inşa edenler
24
'y e r le ş m iş '
(a v a sila h ) olurlar", der
S atapatha Brahm ana
(VII, 1, 1,1-4). Ama, Agni’ye adanmış bir sunağın dikilişi Ya-
ratılış'ın mikrokozmosdaki taklidinden başka bir şey de
ğildir. Dahası, her kurban ediş de, Hint metinlerinin açıkça,
ifade
ettiği gibi, Yaratılış eyleminin tekrarıdır. 15İspanyol ve
Portekizli fatihler keşif ve fethettikleri topraklara İsa Me
sih'in adına el koyuyorlardı. Haç'ın dikilişi bir haklılaş-
tırmaya, yeni ülkenin kutsallaşmasına, "yeni bi doğum"a eş
değerdi ve bu şekilde vaftizi (yaratılış eylemini) tek
rarlıyordu. İngiliz denizciler de fethedilen ülkeleri İngiltere
Kralı, yeni
Kozm ocrator (Evren-düzen yaratıcısı) adına sa
hipleniyorlardı.
.
Yaratılış eyleminin, her şeyin öncesinde tanrıya ait olan
bir eylemin tekrar edilişinin anlamını tek başına ele alıp in
celediğimizde Veda, İskandinavya ve Roma metinlerinin öne
mi daha açık bir şekilde görülecektir. Şimdilik, bir olguyu göz
önünde tutalım: yerleşim ya da
Lebensraum olarak kullanım
amacıyla işgal edilen her bölge
ilk olarak kaostan kozmosa
dönüştürülür; yani, ayinin etkisiyle onu gerçek kılan bir
"biçim"e kavuşturulur. Açıktır ki, arkaik zihniyete göre ger
çeklik, bir güç, etkenlik ve süre olarak tezahür etmektedir.
Dolayısıyla asıl gerçeklik kutsal olandır; zira, yalnızca kut
sal olan m utlaktır, etkindir, şeyleri yaratır ve onları
sürdürür. Sayısız kutsallaştırma jestleri -yolların, toprak
parçalarının, nesnelerin, insanların, vb., kutsallaştırılması-
ilkel insanın gerçeklik takıntısını, varlık arayışını açığa vur
maktadır.
25