13
“Ders çalışmak gibi bir şey İbrahim. Hadi sen bana bir çay daha getir az sonra.”
Gidiyor İbrahim, kaç bininci çayını almaya gidiyor, ömrünün her bir gününe bir çay düşüyor… Ben üç tane gün oldum İbrahim’de…
Şimdilik… Cebimdeki para bana da hükmediyor, İbrahim’in günlerine de… İbrahim’de üç günlük öykü oluyorum.
Bir bakış, an gelir bir paragrafın, koca bir metnin, koca bir hitabenin önünü keser, susturur en keskin söylemleri… İbrahim’in bakışları
masada kalıyor, masanın tam üstünde, sigaramın yanında geziniyor. İbrahim, sigara isteyecekti, gururu da ona hükmetti… Bir öykücü hislerinde
yanılmaz.
Aşk, çok geciktin çok… Aşka başlamalıyım artık. Öykü bunaldı elimde, gerildi. İyi de, nerden çıktı şimdi bu Ömer ismi? Ve neden çıkmadı
hala aşk?
Dördüncü çayımı içiyorum, bir çay içecek kadar param var. Umarım bir tanıdık gelip de oturmaz masama. Hadi otursun, ikinci çaya
niyetlenmek var. Kimse gelmese bari…
“Boyayalım mı abi?”
Bir Çingene çocuk. Gen karası teni, boyalarla daha bir kararmış. Bakışlarında bir cinlik var. Cinlik sonradan eklenmiş gibi duruyor, hayat
eklemiş. Yaz kış, her gün şu sahilde akşam nevalesini çıkaracak kadar para peşinde koşmak, yüzüne kalıcı bir yorgunluk düşürmüş. Yüzüme bakıyor,
kilitlenmiş bir vaziyette bakıyor. Ekmek parası iki dudağımın arasında… Boya, diyeceğim ama kahretsin ki sadece bir liram kaldı. Bu çocuğa bir lira
vermek haksızlık olmaz mı? Hem belki 2 ya da üç lira isteyecek. Belki benden beş lira koparmaya çalışacak. Sorsam mı ki kaça boyuyor?
“Senin adın Ömer mi?”
Buna bir çeşit zaman kazanma diyebiliriz, bir manevra…
“Yok abi, Tümer!”
Çocuğun cin bakışlı olduğunu fark ediyorum da, beni alaya
alabileceğini hiç düşünemiyorum. Hesapta bu yoktu, cinliğin eyleme geçeceğini
kestiremedim.
“Abi, sen demin garsona da Ömer dedin, o kadar çay içtin. Şu
ayakkabını da boyayıver işte, siftah yapalım.”
Tümer, savunmaya geçmeme fırsat vermeden saldırıya devamda…
Deminkinden daha çaresizim.
“Oğlum, gel benimkileri boya.”
Patron vardı ya hani demin dibimde, o kurtarıyor beni. Şu on dakika sonra bir
yerlerde olacak adam. Öykümün konu mankeni olmaktan bir anda çıkıp, en baş
köşedeki kahraman olmak için hamle yapıyor sanki… Derin bir nefes alıyorum
ki, aynı derin nefesi bir kedi de alıyor…
Bir köpek, kirli ve sevimsiz… Kediyi kovalıyor, zavallı kedinin ağaca bir tırmanışı var ki, boyut atlıyor sanki. Beni kurtaran patron, kediyi
kurtaran ağacın dibinde. Ayağında boyacının verdiği terlikler, kediyi izliyor. Köpek pes edip gidiyor ama kedi tedirgin. Aşağıda köpeğin varlığı yok,
ama korkusu kalmış. Ağacın tam dibinde bir korku duruyor, onu sadece ben ve kedi görebiliyoruz. Kedi aşağıya bakıyor, giden bir köpeğin, kalan
korkusunu seyrediyor. İnecek ağaçtan kedi, ama nasıl?
“Abi, bir çay daha?”
“Yok İbrahim, sağol. İbrahim, şu kediyi indirsene ağaçtan, inemez tek başına.”
“İner, abi iner. Nasıl çıktıysa, öyle iner.”
İbrahim, göremezsin ki sen kedinin gözlerindeki korkuyu. O korku olmasa, o kedi o ağaca çıkamazdı belki… Kaçını kullandın bu hakkının
bilmiyorum ama, gerçekten dokuz canlıysan sen, atla gitsin be kedi! Bu öykünün kahramanı ne benim ne garsondur ne boyacıdır ne de patron.
Gözlerimle dokunuyorum kediye. Kediyi öykümün şövalyesi ilan ediyorum.
Sadece ben değil, çay bahçesindeki herkesin dikkati kedide. Bakışları fark ediyor sanki. Deminki tehlikeden daha huzursuz bu bakışlar. Bir
öykü kahramanı gibi değil, tedbirli ve realist bir edayla atlıyor kedi… Köpek gittiği için atlamıyor, bakışlar gitmediği için atlıyor. Herkesin ona
bakmasından rahatsız oluyor sanki. Canını yakarak atlıyor hem de… Belki yarım canı daha gidiyor. Gidiyor kedi, kedinin kuyruğuna bakışlarını
bağlıyor herkes. Kuyruğunda bakışlarla, gidiyor kedi… Kedi gibi gitmiyor, kedilerce gidiyor…
Bu öyküden aşk çıkmadı diyordum. Çıktı, çıktı… Kediden çıktı. Bir gün sahilde bir kedi görürsen, kuyruğuna bak. Kendini göreceksin orda,
öykünü göreceksin… Herkes bakışlarını bağlamıştı o kuyruğa, ben ise aşkı…
Kasım 2010, Silivri
CENGİZ ŞAĞBAN
14
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Sıkça dinlediğimiz, zaman zaman dilimizden
düşürmediğimiz bazı şarkılar, ezgiler vardır.
Bunların
kime
ait
olduklarını
bilmeyiz,
önemsemeyiz. Bu ezgiler, genelde o ezgiyi
söyleyenin / seslendirenin ismiyle bütünleşse
d
e, aslında o şarkının ön planda olmayan gizli
kahramanları vardır. Şairler ve bestekarlar, bu
ezgilerin asıl kahramanlarıdır.
İşte size bazı şarkıların / ezgilerin söz
yazarlarından
/ şairlerinden
örnekler:
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan
Çeşitle törenlerde coşkuyla söylediğimiz 10.Yıl
Marşı’nın sözlerini Beş Hececilerden biri olan
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
(Behçet Kemal Çağlar
ile birlikte) yazmıştır.
Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
Düşmanımdır, seni kim bulursa cana yakın,
Annen bile okşasa benim bağrım kan olur...
Başta Nilüfer olmak üzere birçok ses
sanatçısının seslendirdiği Kıskanç adlı şarkının
sözleri de FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL’e aittir.
♫
♫
♫
ş
enlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
o mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız
gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
o mahur beste çalar müjga'la ben ağlaşırız
Nazan
Öncel,
Ahmet
Kaya
gibi
ses
sanatçılarının
seslendirdiği
Mahur
Beste
şarkısının şiiri ATTİLA İLHAN’a aittir.
♫
♫
♫
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İş
te bu yüzden sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana Destina
Yeni Türkü’nün seslendirdiği meşhur Destina
şarkısının şiirini LALE MÜLDÜR
yazmıştır.
♫
♫
♫
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinya
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme lavinya
Feridun Düzağaç’ın seslendirdiği Lavinya
şarkısının sözleri de ÖZDEMİR
ASAF
’a aittir.
♫
♫
♫
Âsâf'ın mikdârını bilmez Süleyman olmayan
Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan
Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini
Anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan
Rızkına kani' olan gerdûna minnet eylemez
Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan
Bir gazel örneği olan yukarıdaki şiir, soba
zehirlenmesi
sonucu
hayatını
kaybeden
Kazancı Bedih
tarafından seslendirilmiştir ve
bu
ezgiye bir albümünde de yer vermiştir.
Seslendirmesini yaptığı bu ezginin sözleri
Tanzimat
’ın
ünlü şairi ZİYA PAŞA’ya aittir.
♫
♫
♫
Bir yanımı sardı müfreze kolu
Bir yanımı sardı var iki oğlu
Beş yüz atlıyılan kestiler yolu
Eşkiya dünyaya anam hükümdar olmaz
Şu anda bir televizyon dizisine de ilham olan,
Edip Akbayram tarafından seslendiren şarkının
şiiri SABAHATTİN ALİ’ye aittir. Ayrıca Aldırma
Gönül, Benim Meskenim Dağlardır
, Leylim Ley
şarkılarının da söz yazarıdır.
♫
♫
♫
Karadutum çatal karam çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın
Bir dönem Fatih Kısaparmak tarafından
seslendirilen bu şarkının sözleri BEDRİ RAHMİ
EYUBOĞLU’
na aittir.
Ceren DOĞAN
11-GRAFİK