9
BOŞLUK
Arkadaşlarla üç beş lafın belini kırmak için sahile
doğru ilerlerken belediyenin sergi salonunun önünden
geçiyorduk. İçerde bir resim sergisi olduğunu
öğrenince “Hadi biraz sanat takılalım.” deyip içeri
girdik. Birbirinden ilgi çekici resimleri incelerken
ressamı gözlerimiz aradı. Bizim gibi bir genç olduğunu
öğrenince şaşırdık. Ama genç ressamın bir otistik
olduğunu öğrenince şaşkınlığımız yerini gururla karışık
bir suskunluğa bıraktı. O gün, gün boyunca sahilde
Berk’i, sanatı, otizmi konuştuk. Saygıyla bahsettik o
gün ondan, yüreğimizle alkışladık. İstedik ki, herkes
Berk’i tanısın.
BERK ÇAKMAK
Berk Çakmak 18 yaşında. Otistik bir birey. Ağır zihinsel
engelli otistik grubunda. Konuşamıyor, birçok
bireysel becerisini yerine getiremiyor. Silivri’deki
L.L.D. Esen İbak Özel Eğitim Okulu ve İş Eğitim Merkezi
12.sınıf öğrencisi. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bu
devlet okulunda okuyor. Sınıfları 4 kişilik. Kendisi gibi
otistik üç arkadaşı daha var Berk’in sınıfında.
Berk’in yağlıboya çalışmalarından biri
Resim sergisindeki çalışmalarını incelerken bir şey
dikkatimizi çekiyor: Hemen her resimde göze çarpan
bir BOŞLUK… Resimlerin ortasında, sağında, solunda
kendini hissettiren boşluk… Gözümüze batan, bizi
içine çekmeye, yutmaya çalışan bir boşluk. Berk
kendini ifade edebilseydi, o boşluğun tanımını en
muhteşemiyle yapardı diye düşünüyoruz. Kelimeler
yerini fırçaya bırakmış, renklerin arasından bize
gülümsemiş boşluk. Ben de buradayım, diye
haykırıyor yüzümüze, içimize…
Resim Öğretmeni Aylin SOLMAZ keşfetmiş Berk’i.
Onun resim tutkusunu fark eden Aylin Öğretmen, ona
resim malzemeleri almış, özendirmiş. Sonunda Berk,
içindeki resim tutkusunu onlarca resim çalışmasının
yer aldığı resim sergisiyle taçlandırmış.
Berk’in Silivri Belediyesi Fuaye Salonundaki
kişisel resim sergisi
Engelli bireylerle yaşama kültürü yeni yeni oluşmaya
başlayan bir ülkeyiz. Farkındalığı topluma idrak
ettirme aşamasında olan bir süreç içindeyiz. Bu
konuda aşmamız gereken uzun bir yol var. Henüz işin
başında sayılırız. İşte Berk, bu uzun yolu, çabuk
aşabilmiş şanslı bireylerden biri. Öyle sanıyorum ki
engelli her bireyin, biz engelsiz bireyleri bile geride
bırakacak keşfedilmemiş bir yönü mutlaka vardır.
Berk’i tebrik ediyor ve başarılar diliyoruz. Yüreğine ve
renklerine sağlık…
Sema Nur AYGÜN
11-GRAFİK
10
MUAZZEZ AKKAYA: BİR EFSANENİN YİTİMİ
Muazzez Akkaya… Bir şiire ve iki şairin gönlüne girmekle kalmamış, sayısız
edebiyatseverin hayranlıkla ve gizemle anlattığı bir efsaneye dönüşmüş bir
kadın…
Bir yanda Cemal Süreya, öbür yanda Sezai Karakoç. Aynı kadına aşık iki genç.
Türk şiirinin devleşecek olan iki büyük şairi , bu aşkın başladığı dönemde
üniversite öğrencisi. Efsaneleşen bu aşkın, bu aşktan doğan meşhur Mona Roza
şiirinin ve şiirden sonrasının öyküsü şöyledir:
Aynı kıza aşık olan Cemal Süreya ile Sezai Karakoç bir iddiaya girer. Kızın
kalbini kazanan iddiayı da kazanacak, kazanamayan ise soyadındaki bir harfi
atacaktır. Yarışmayı Cemal Süreya kaybeder ve soyadındaki bir “y” harfini
atarak ölümüne kadar şiirlerinde bu soyismi kullanır. (Cemal Süreya bir
söyleşide bu iddiayı doğrulamıştır.) Sezai Karakoç’un aşkı o kadar büyüktür ki,
Türk edebiyatının en meşhur şiirlerinden biri olan Mona Roza’yı Muazzez’e
yazar. Bu sadece bir şiir değildir, aynı zamanda bir ilan-ı aşktır ve şiirde
M-U-A-Z-Z-E-Z A-K-K-A-Y-A-M akrostişi (şiir beşliklerinin ilk dizesi
akrostişin görünür olması için koyu ve büyük puntolarla yazılmıştır) mevcuttur.
Lakin Muazzez, Sezai’ye de yar olmaz. İşte bundan sonrası sis ve giz halinde
devam eder. Rivayet oldur ki, bu şiiri Sezai Karakoç mezuniyet töreninde çıkıp
okumuş, Muazzez Akkaya ağlayarak töreni terk etmiş. Sonra gidip aşka karşılık
vermiş ama bu sefer Sezai Karakoç istememiş, başka bir kadını sevmeyeceğine
dair yemin etmiş. (Sezai Karakoç bugün yaşıyor, bekardır ve hiç evlenmemiştir.)
Bunun üstüne Muazzez Akkaya da intihar etmiş.
Miş, miş, miş… Bu kısımlar sis ve giz dolu. Hiç kimse ne olup bittiğini bilmiyor
ve bilmeyecek. Bilmeyecek çünkü Sezai Karakoç gibi bir isim bu konuda bugüne
kadar hiç konuşmadı. İçedönük, medyadan uzak bir isim. Öyle ki
Cumhurbaşkanlığı Devlet Sanatçılığı ödülüne layık görülmüş ama bu ödülü
reddetmiş ve almamıştır. Şiir ve edebiyat dünyasında varlığını ve ağırlığını
devam ettiren Karakoç, aynı zamanda bir partinin genel başkanıdır ama partisi
seçimlere giren bir parti değildir.
Bu öyküyü 1995’te üniversite ikinci sınıfta iken duymuştum. Şiiri arkadaşlarla
epey bir zaman aradıktan sonra bulabilmiştik çünkü şiir Sezai Karakoç’un hiçbir
kitabında yayımlanmamıştı. Sezai Karakoç, bu şiirinin yayımlanmasına 2002
yılına kadar müsaade etmedi. Bir edebiyat öğretmeni olarak II.Yeniciler
konusunu anlatırken ister istemez bu efsaneye derste değindim hep.
CEMAL SÜREYA MUAZZEZ AKKAYA SEZAİ KARAKOÇ
(GİRAY)
MONA ROZA
M
ona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
U
lur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
A
çma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Z
eytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Z
ambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
E
llerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Z
aman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona