Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 11 Sayı: 57 Haziran 2018
The Journal of International Social Research
Volume: 11 Issue: 57 June 2018
- 802 -
kazandırılması sağlanmıştır. Zina yasağındaki hedeflerden biri, “korumaya muhtaç çocukların olmadığı bir
dünya” için getirilen dini düzenlemelerdir. Çünkü evlilik dışı ilişki sonucu dünyaya gelen çocukların fiziki,
ahlaki ve psikolojik gelişimlerinde önemli ölçüde tehlikeler olduğu, anne veya babası belli olmayan ya da
anne veya babası tarafından terk edilen çocukların, dilencilik, alkollü içki ve uyuşturucu maddelerini
kullanma veya ticaretini yapanların ellerine düşme gibi tehlikelerle karşı karşıya bırakıldıkları tarihi bir
geçektir.
Avrupa Birliği (AB) istatistik kurumu Eurostat'ın verilerine göre, Avrupa Birliği’nde evlilik dışı
çocukların oranı son 20 yılda katlanarak, yüzde 35'i aştığı ve listede ilk sırayı yüzde 64.1'lik oranla
İzlanda’nın aldığı ifade edilmiştir. Günlük ilişkilerin tercih edilip, evliliğin dışlandığı Avrupa ülkelerinin bu
günkü geldiği nokta, batı dünyasını ciddi anlamda tedirgin etmiş ve birçok tedbirlerin alınmasına sevk
etmiştir (09.09.2010 Tarihli Hürriyet Gazetesi).
İslam’ın getirdiği temel ilkelerden “nesli korumak” için ortaya koyduğu evlilik dışı cinsel ilişkinin
yasaklanmasında, henüz doğmamış çocuğun bile hakkının korunmasına yönelik tedbirlerin olduğu
unutulmamalıdır. Meseleye sadece hedonist bir perspektif ve kısa vadeli duygu tatmini şeklinde bakmak,
sağlıklı bir bakış açısı değildir. Aynı şekilde İslam’ın, “canı koruma” prensibi gereği, adam öldürme suçuna
karşı, idam cezasını ön görmesi, asıl itibariyle insan öldürme amaçlı değil, insanı yaşatmaya yönelik (Bakara:
179) olduğu bilinmelidir. İdam cezası ile ortaya konulan nihai hedef, insanların canına kıymak değil aksine
canına kıyılan insanların, canlarını koruma altına almaktır. Nitekim “kısasta/idamda sizin için yaşam
vardır” şeklindeki Kur’ân âyeti bu özü ifade etmektedir.
Dinin gayelerinden biri olan aklı korumaya yönelik olarak ortaya koyduğu sarhoş edici ve
uyuşturucu madde yasağı da (Mâide: 90) yine toplumların gelen kabulü olan bir gerçektir. Uyuşturucu
bağımlısı birinin veya ticaretini yapan kimsenin bile objektif olarak uyuşturucunun zararlı bir madde
olduğunda şüphesi yoktur (Gürsu, :2018: 114-122.; Gürsu, 2018: V, 37–54). Aklı en büyük vahiy kaynağı
olarak gören deizmin, aslında dinin bu yasağını desteklemesi gerekmektedir. Aksi durumda kendi değerleri
ile çelişmiş olur ki, sadece aklın verileri ile bir bilgi kaynağını benimsemek, akıl sağlığının da bu ölçüde
korunmasını gerektirir. Alkol ve uyuşturucu, aklın görevi olan doğru düşünme melekesini ortadan kaldıran
arızî bir durumdur. O halde akıl ile sağlıklı düşünme arasında engel teşkil eden içki ve uyuşturucu gibi
maddelerin yasak olmasından daha doğal bir durum söz konusu değildir.
Alkol kullanımı tarih boyunca toplum ve fertlerin mutsuzluğuna sebep olmuş, birçok hastalıklara
davetiye çıkarmıştır. Aile ve bireylerini manen ve madden felakete sürükleyen uyuşturucu maddelerin,
büyük bir tehlike oluşuna bakıldığında, İslam’ın bu konuda aldığı yasakçı önlemin anlamı daha iyi
kavranmış olacaktır. Çünkü alkol, yalnızca onu kullananları tehdit altına almakla kalmayıp, çevrelerinde,
ailelerinde ve hatta bulundukları ülkelerin ekonomisinde korkunç tahribatlar meydana getirmektedir.
Alkollü araç kullanımından kaynaklı trafik kazaları, ölümler, yaralanmalar ve maddi hasarların oluşumu,
bunun en bariz örneklerindendir. Alkol ve uyuşturucu sonucu meydana gelen cinayetler ve özelikle kadına
şiddet ve cinayetle sonuçlanan suçlar göz önünde bulundurulduğunda, İzmirli İsmail Hakkı’nın şu sözünü
yine tekrar etmek gerekiyor: “Avrupa filozofları maalesef İslami hakikatlere ve İslam’ın sırlarına vakıf
olmadıklarından mevcut dinler hakkında mütalaalarda bulunmuş ve yeni bir din arayışı içerisine girmişlerdir. Halbuki
İslam’ı bilselerdi böyle bir din arayışı içerisinde girmezlerdi”
(İzmirli, 1998: 47).
Sonuç
Tanrı’nın varlığını kabul etmesine rağmen nübüvveti ve vahyi reddeden anlayışların klasik
dönemde Hindistan kaynaklı Berâhime, 17. Yüzyılda ise Avrupa kaynaklı Deizm olduğu malumdur.
Berâhime mensupları vahiy kültürü olmayan ve nübüvvet müessesinden uzak bir yaşamın tesiriyle, semâvî
bir dinin olduğu görüşünü benimsememişlerdir. Deizm ise tahrif edilmiş bir dinin hakim olduğu Avrupa’da
yaşayan, Hristiyan din adamlarının kendi arzularına göre inşa ettikleri bir konsept çerçevesinde, topluma
yaptıkları dini baskılar sonucu ortaya çıkmış bir akımdır. Deizm taraftarlarını yeni din arayışına sürükleyen
Hristiyan dünyasındaki hurafe ve saçma bilgiler aslında Amerika devrimleri ve Fransız ihtilalinin
oluşumuna zemin hazırlayan faktörlerdendir. Çünkü bu devrimler esnasında, deizm fikrinin öncü isimleri,
yapılan ihtilalleri destekleme ve halkı aydınlatma konusunda büyük rol oynamışlardır.
Sunu açıkça ifade etmek gerekir ki, deizm öncülerinin Hristiyanlık dini için ortaya attıkları tenkitler,
İslam dini kaynakları tarafından da reddedilen hususlardır. Hz. Adem’in işlediği suçtan ötürü herkesin
dünyaya suçlu geldiği, yeni doğan bir çocuğun ancak Hristiyan bir din adamı tarafından vaftiz yapıldıktan
sonra arındığı iddiaları, aklın ve vahyin bir ilkesi değildir. Papaz olmaksızın kendisini yaratan Rabbi ile
iletişim kuramayan bir Hristiyanın, işlediği suçu rabbine değil pederine itiraf ederek tövbe etmesini
sağlanmak Tanrı-insan iletişimini rafa kaldırmaktır. Bir Avrupalının, işlediği bir hatayı kendisi gibi insan
olan bir papaza söylemek suretiyle suçunu teşhir etmesi, hiçbir aklın kabul edeceği bir husus değildir.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 11 Sayı: 57 Haziran 2018
The Journal of International Social Research
Volume: 11 Issue: 57 June 2018
- 803 -
Hristiyan din adamlarının kendilerine özel imtiyazlar tanımak suretiyle insanları sınıf ayrımına tabi
tutmaları, toplum genelinin soylulara karşı artan kini, insan doğası ile tezat teşkil eden ruhbanlık sınıfının
ihdası gibi saçmalıklar, düşünen insanları harekete geçirmiştir. Aynı şekilde kilisenin siyasal yönetim
üzerinde etkili rol oynaması ve din adamlarının gizemli birtakım meseleler uydurup, mûcize diye anlatarak
toplum üzerinde dini baskı oluşturmaları, bilime ve teknolojik gelişmelere karşı çıkmaları, deizmin ortaya
çıkışındaki önemli sayılabilecek etkenlerdir. Zaten dikkat edilirse Fransa ihtilalinin ortaya çıkış sebebi için
bu sayılan olumsuzluklar zikredilirken, yapılan devrimlerin sonuçlarına bakıldığında da bunları ortadan
kaldıran maddelerin yer aldığı görülecektir. Nitekim Fransız ihtilalinde kurucu meclis görevi yapan halk
temsilcileri, ilk eylem olarak sınıf ayrımını/ırkçılığı ortadan kaldırmak suretiyle, soyluların ve rahiplerin
imtiyazlarına son vermiştir. Hemen arkasından, insan ve vatandaşlık hakları bildirisi yayınlamış ve her
insanın doğuştan özgür/suçsuz olduğu vurgulanmıştır. Yönetim hakkını din adamları sınıfından alıp,
millete veren bu bildiride, din baskısından, uzak demokratik ilkeler benimsenmiştir. Hristiyan din
adamlarının bilim dışı ve din ile hiç ilgisi bulunmayan bu baskıcı tutumları aynı zamanda Fransa’da dini
doktrinlerden uzak, laik bir konseptin benimsenmesini de beraberinde getirmiştir.
Batı insanının benimsediği deizm, asıl itibariyle nübüvvete ve dine karşı bir başkaldırı değil aksine
tahrif edilmiş Hristiyanlık ve onların din adamlarına yapılan bir reaksiyon hareketidir. Zira İzmirli İsmail
Hakkı’nın deyimiyle, 17. yüzyıl Avrupa bilim adamları din deyince Hristiyanlığı görüp bilmelerinden
dolayı, dinden uzaklaşma eğilimi içerisine girmişlerdir. Oysa İslam’ın evrensel vahiy anlayışını bilmiş
olsalardı, böyle bir yeni din arayışı içine girmeyeceklerdi. Allah Teâlâ’nın yeryüzüne gönderdiği ve İlk insan
ve peygamber Hz. Âdem (a.s.) ile başlayıp Hz. Muhammed (s.a.s.) ile son bulan nübüvvetin hedefi,
insanların doğası ile barışık, yaşanabilir bir dünya tesis etmektir. Dolayısıyla evrensel bir yapıya sahip İslam
dininin, fiziksel ve ruhsal anlamda insan doğası ile tam bir uyum içinde olduğu asla şüphe götürmez bir
hakikattir.
Bu günkü Deist inanışa yönelimin sebebi ise bunlardan kısmen farklı olduğu söylenebilir. Ancak
din adına konuşan bir takım -sözüm ona- cemaat, grup ve yapılanmaların eylem ve söylemlerindeki dini
konsept ile vahiy ürünü İslam’ı aynı teraziye koyarak tenkide tabi tutmak ya da Hristiyanlık ve diğer tahrif
edilmiş dinlerle aynı doğrultuda değerlendirmek, insaf ölçülerinin dışında olduğunun bilinmesi gerekir.
Bu araştırma sonucunda görüldü ki, ilk deistlerin ifade ettiği şekliyle, Hristiyanlıktaki hurafeye
dayalı tüm inanışlar, İslam dini tarafından da reddedilmektedir. Deist tasavvurundaki insan özgürlüğü,
toplumdaki sınıf ayrımının ortadan kaldırılması, din adamlarının imtiyazının olmaması gibi meseleler,
İslam’ın da baştan beri savunduğu konulardır. Bunlardan sonra geriye sadece hedonist yaşama ve haz
duyguları ile hareket etme şeklindeki bir arzu için, vahyi kabul etmeyen bir Deist inanış kalmaktadır. İşte bu
günkü deizme yönelişin arkasında yatan sebebin de bu hazcı duygulara dayandığı oldukça belirgin bir
durumdur. İslami bir çevreye ve dindar bir aile mensup bireyin deizme yöneliminin sebeplerinden bir
tanesinin de baskıcı din anlayışı, Peygamber metodu olmaksızın sadece duygularla hareket edilen bir din
eğitimi metodunun olduğu ifade edilebilir. Bu anlamda özellikle günümüz insanına dini tebliğ yapan
uzmanların, irşat ile görevli vaizlerin, Kur’ân ve peygamber metodunu yeniden ele alarak, din dili, din
eğitimi ve din psikolojisi çerçevesinde değerlendirmeleri büyük önem arz etmektedir.
Yaşanılabilir bir dünya tesisini hedefleyen nübüvvet ve vahyin ilkelerini, doğal yaşam sürecinden
koparıp, şekilci bir anlayış içerisine sokmak İslam’a hizmet etmek değildir. Genelde İslam coğrafyasında ve
özelde Cumhuriyet dönemi modernleşmesi ile birlikte ülkemizde, asıl dini kavramların içi boşaltılıp, bir
takım şekli eylemlere geçişin sağlanması, bu gibi sorunları da beraberinde getirmiştir. Fertlerin üzerine
düşen ve aslında İslam dininin temelini teşkil eden takva, ihsan, hikmet ve irfan gibi geleneklerin yerine,
şekilci bir dindarlık anlayışının hâkim olması, İslam dinini evrensel olmaktan çıkarıp, onun belli bir gruba
veya cemaatin uhdesine tevdi edilen bir anlayışa indirgenmesine sebep olmuştur.
Karanlığın ortasında kalmış ve bir avuç azınlığın toplumu köle olarak kullandığı Arap
yarımadasına, miladi VII. yüzyıl için “Asr-ı Saadet” yani huzur asrı şeklinde tesmiye edilmesine neden olan
İslam dininin ilkeleri, çok kısa bir zamanda, bir köleye insan olduğunu bildirdikten sonra, şehrin uluları ile
aynı safta namaz kılmalarını sağlamıştır. Bugün unutulan irfan, takva, ihsan ve hikmet gibi geleneğe sahip
bir avuç Müslümanın, Vizigotlar’ın yönetiminde olan Endülüs’te, Katolik kiliselerinin Arianist toplumlar
üzerindeki baskısına son verip, doğal bir din ve özgür bir inanış biçimini getiren İslam dininin, bu günkü
mensupları, aynı öze dönmeli ve kendilerini yeniden şekillendirme ihtiyacı hissetmelidirler. Deizme
yönelişlerin, Müslüman aile fertleri içerisinde de görülmesi, İslam coğrafyasında yaşayan ve özellikle İslam’ı
temsil etme konumunda olan kimseleri harekete geçirmelidir. Endülüs’ü fetheden Müslümanların,
özendirici ahlaki erdemleri ile bugün Avrupa genelinde yaşayan milyonlarca Müslüman bireyin, Avrupa
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 11 Sayı: 57 Haziran 2018
The Journal of International Social Research
Volume: 11 Issue: 57 June 2018
- 804 -
toplumuna karşı sergilediği davranış ve ahlak biçimleri, üzerinde hassasiyetle durulması ve tahlil edilmesi
gereken konulardan biridir.
Unutulmamalıdır ki, bugün deizm gibi din dışı inanışlara yönelimin önüne geçmenin en uygun
yolu, Müslüman toplumların fert ve aile ekseninde formalist değil, İslam’ın özü ve evrensel ilkesi olan güzel
ahlak prensibini, hayatın tüm alanlarına şamil kılarak, etrafına sevgiyi ve saygıyı aksettiren bir dindarlık
modelini geliştirmektir.
KAYNAKÇA
Abdulcabbâr, Ḳâḍî (1996). Şerḥu’l-Uṣûli’l-Ḫamse. Haz. Maḥmud Muḥammed Ḳasım. Kahire: Mektebetü Vehbe.
Akbulut, Ahmet (1992). Nübüvvet Meselesi Üzerine. Ankara: Birleşik Dağıtım Kitabevi.
Âmidî, Seyfüddîn (2004). Ġâyetü’l-Merâm fî İlmi’l-Kelâm. Haz. Ahmed Ferîd el-Mezîdî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
Apaydın, Yunus (2006). Mütevâtir. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 2006, 32: 208-11. Ankara: TDV Yayınları.
Aydın, M. Şevki (2011). İslami Gelenekte Eğitim Ahlakı. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Aydın, Mehmet (1990). Din Felsefesi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları.
Bardakoğlu, Ali (2017). İslâm Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme. İstanbul: Kuramer Yayınları.
Câḥıẓ, Ebû Osmân (2004). (er-Resâilu li’l-Câḥıẓ) Ḥucecu’n-Nübüvve. Beyrut: Dâru’l-Biḥâr.
Cevizci, Ahmet (2000). Paradigma Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma Yayınları.
Coşkun, İbrahim (2017). Modern Çağ Deizminin Nedenleri ve Sonuçları, Din Karşıtı Çağdaş Akımlar ve Deizm Sempozyumu Bildirileri,
Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
Cürcânî, Seyyid Şerîf (1983). Kitâbu’t-Taʿrîfât. Haz. İbrahim el-Ebyârî. Kahire: Dâru’-Reyyân li’t-Turâs.
Cüveyni, İmâmu’l-Ḥaremeyn (1987). Lumauʿl-Edille. Haz. Fevḳiyye Ḥüseyin Maḥmud. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb.
Durant, Will (ts). Kıssatü 'l-Hadare, Arapçaya trc. Fuad Endarus. 3. bs. Kahire: Câmiatü’d-Düveli'l-Arabiyye, XIV/352.
Düzgün, Şaban Ali (2017). Deizm: Öncü İsimler ve Temel Doktrin. Din Karşıtı Çağdaş Akımlar ve Deizm Sempozyumu Bildirileri. Van:
Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
Erdem, Hüsameddin (1994). Deizm, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 9: 109-11. Ankara: TDV Yayınları.
Gazzâlî, Ebû Ḥâmid (2004). İĥyâ’ü Ulûmi’d-dîn. Beyrut: Dâru’l-Ma’rife.
Güç, Ahmet (2010). Sümeniyye. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 38: 132-33. İstanbul: TDV Yayınları.
Gündüz, Ahmet (2018). İslam’ın İbadetlerde Kolaylık Anlayışı Ve Kur’ân’ın İbadetleri Yapılabilir Kılması. Ankara: Son Çağ Yayınları.
Gündüz, Şinasi (2007). Yaşayan Dünya Dinleri. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Gündüz, Şinasi (2008). Sabiîlik. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 37: 341-44. İstanbul: TDV Yayınları.
Gürsu, Orhan (2018). Bağımlılık ve Din: Nöropsikolojik Bir Yaklaşım. İstanbul: DEM yayınlar.
Gürsu, Orhan (2018). Madde bağımlılığı ve din: HİGED Örneği. Addicta: The Turkish Journal on Addictions: V/37–54.
http://dx.doi.org/10.15805/addicta.2018.5.1.0006.
Hakkı, İzmirli İsmail (1998). İslam Dini ve Tabii Din. İzmir: İzmir İlahiyat Fakültesi Yayınları.
Ḥ
anefî, Hasan (1988). Mine’l-Akîdeti İle’s-Sevre. Beyrut: Mektebetü Medbûlî.
Hürriyet Gazetesi. Tarih: (09.09.2010).
Isfahânî, Râğıb (1961). el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân. Haz. Muhammed Seyyid Keylânî. Beyrut: Dâru’l-Ma’rife.
İbn-i Âşûr, Tâhir (1984). et-Taĥrîr ve’t-Tenvîr. Beyrut: Dâru’t-Tunûsiyye.
İbn-i Âşûr, Tâhir (2001). Mekâsidu’ş-Şerîati’l-İslâmiyye. Ürdün: Dâru’n-Nefâis.
Îcî, Aḍuḍu’d-Dîn (ts). el-Mevâḳıf fî İlmi’l-Kelâm. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb.
Kazıcı, Ziya (1971). Kur’ân-ı Kerîm ve Garp Kaynaklarına Göre Hristiyanlık. İstanbul: Bahar Yayınları.
Mâturîdî, Ebû Manṣûr (1970). Kitâbu’t-Tevḥîd. Haz. Fetḥullah Ḥuleyf. İskenderiye: Dâru’l-Câmiâti’l-Mısriyye.
Mâturîdî, Ebû Manṣûr (2005). Te’vîlâtu Ehli’s-Sünne. Haz. Mecdî Basellûm, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
Nesefî, Ebu’l-Berekât (1998). Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl. Haz. Yusuf Alî Bedevî. Beyrut: Dâru’l-Kelimi’t-Tayyib.
Nesefî, Ebu’l-Berekât (2000). İslam İnancının Ana Umdeleri. Trc. Temel Yeşilyurt. Malatya: Kubbealtı Yayıncılık.
Pişgin, Yasin (2015). Kur’an’da Akıl ve Tefsirde Akılcılık, Ankara: İlahiyat Yayınları.
Râzî, Ebû Bekr (1995). Muḫtâru’s-Ṣıhâh. Beyrut: Mektebetü Lübnân.
Râzî, Faḫreddîn (2000). Mefâtîḥu’l-Ġayb. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
Sâbûnî, Nureddin (1969). el-Bidâye fî Usûli’d-Dîn. Haz. Fethullah Huleyf. Mısır: Dâru’l-Meârif.
Şâtıbî, İbrahim b. Muhammed (1997). el-Muvâfakât. Haz. Ebû Ubeyde. Kahire: Dâru İbn-i Affân.
Şehristânî, Ebu’l-Fetḥ (1984). el-Milel ve’n-Niḥal. Haz. Muhammed Seyyid Keylânî. Lübnan: Dâru’l-Ma’rife.
Teftâzânî, Saʿduddîn (1988). Şerḥu’l-Akâidi’n-Nesefiyye. Haz. Aḥmed Ḥicâzî es-Sekkâ. Kahire: Mektebetü’l-Külliyâti’l-Ezheriyye.
Timuçin, Afşar (2004). Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Bulut Yayınları.
Topaloğlu, Bekir (2007). Rab. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 34: 372-73. İstanbul: TDV Yayınları.
Tümer, Günay (1992). Brahmanizm. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 6: 329-33. İstanbul: TDV Yayınları.
Tümer, Günay (1994). Din, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 9: 312-20. İstanbul: TDV Yayınları.
Türkmen, Zekeriya (2014). T.C. Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü "1914’ten 2014’e 100’üncü Yılında
Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak. Uluslararası Sempozyumu. 20-21 Kasım İstanbul:
Vural, Mehmet (2011). İslam Felsefesi Sözlüğü. Ankara: Elis Yayınları.
Will, Durant (Ts). Kıṣṣatü'l-Ḥadâre. Arapçaya Trc. Fuad Endarus. 3. bs. Kahire: Câmiatü’d-Düveli'l-Arabiyye.
Yavuz, Yusuf Şevki (2007). Nübüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 33: 279-85. İstanbul: TDV Yayınları.
Yılmaz, Mustafa Selim (2018). Kelâm İlminde Mütevâtir Haberin Bilgi ve Delil Değeri. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi. 18/1: 199-
223.
Yitik, Ali İhsan (2011). Tenâsüh” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 40/441-43. İstanbul: TDV Yayınları.
Zemaḫşerî, Maḥmûd b. Ömer (2007). el-Keşşâf an Ḥakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Eḳâvîl fî Vucûhi’t-Te’vîl. Haz. Abdurrezzak el-Mehdî. Beyrut:
Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî.
Zuḥaylî, Vehbe (1984). el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu. Suriye: Dâru’l-Fikr.
Dostları ilə paylaş: |