Erdogan ibrahimhalil



Yüklə 383,13 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/14
tarix19.10.2018
ölçüsü383,13 Kb.
#74763
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 

Cilt: 11     Sayı: 57     Haziran 2018

 

 



The Journal of International Social Research 

Volume: 11      Issue: 57     June 2018    

 

 



 

- 802 - 


kazandırılması sağlanmıştır. Zina yasağındaki hedeflerden biri, “korumaya muhtaç çocukların olmadığı bir 

dünya” için getirilen dini düzenlemelerdir. Çünkü evlilik dışı ilişki sonucu dünyaya gelen çocukların fiziki, 

ahlaki  ve  psikolojik  gelişimlerinde  önemli  ölçüde  tehlikeler  olduğu,  anne  veya  babası  belli  olmayan  ya  da 

anne  veya  babası  tarafından  terk  edilen  çocukların,  dilencilik,  alkollü  içki  ve  uyuşturucu  maddelerini 

kullanma  veya  ticaretini  yapanların  ellerine  düşme  gibi  tehlikelerle  karşı  karşıya  bırakıldıkları  tarihi  bir 

geçektir. 

 Avrupa  Birliği  (AB)  istatistik  kurumu  Eurostat'ın  verilerine  göre,  Avrupa  Birliği’nde  evlilik  dışı 

çocukların  oranı  son  20  yılda  katlanarak,  yüzde  35'i  aştığı  ve  listede  ilk  sırayı  yüzde  64.1'lik  oranla 

İzlanda’nın aldığı ifade edilmiştir. Günlük ilişkilerin tercih edilip, evliliğin dışlandığı Avrupa ülkelerinin bu 

günkü  geldiği  nokta,  batı  dünyasını  ciddi  anlamda  tedirgin  etmiş  ve  birçok  tedbirlerin  alınmasına  sevk 

etmiştir (09.09.2010 Tarihli Hürriyet Gazetesi).  

İslam’ın  getirdiği  temel  ilkelerden  “nesli  korumak”  için  ortaya  koyduğu  evlilik  dışı  cinsel  ilişkinin 

yasaklanmasında,  henüz  doğmamış  çocuğun  bile  hakkının  korunmasına  yönelik  tedbirlerin  olduğu 

unutulmamalıdır.  Meseleye  sadece  hedonist  bir  perspektif  ve  kısa  vadeli  duygu  tatmini  şeklinde  bakmak, 

sağlıklı bir bakış açısı değildir. Aynı şekilde İslam’ın, “canı koruma” prensibi gereği, adam öldürme suçuna 

karşı, idam cezasını ön görmesi, asıl itibariyle insan öldürme amaçlı değil, insanı yaşatmaya yönelik (Bakara: 

179) olduğu bilinmelidir. İdam cezası ile ortaya konulan nihai hedef, insanların canına kıymak değil aksine 

canına  kıyılan  insanların,  canlarını  koruma  altına  almaktır.  Nitekim  “kısasta/idamda  sizin  için  yaşam 

vardır” şeklindeki Kur’ân âyeti bu özü ifade etmektedir. 

Dinin  gayelerinden  biri  olan  aklı  korumaya  yönelik  olarak  ortaya  koyduğu  sarhoş  edici  ve 

uyuşturucu  madde  yasağı  da  (Mâide:  90)  yine  toplumların  gelen  kabulü  olan  bir  gerçektir.  Uyuşturucu 

bağımlısı  birinin  veya  ticaretini  yapan  kimsenin  bile  objektif  olarak  uyuşturucunun  zararlı  bir  madde 

olduğunda  şüphesi  yoktur  (Gürsu,  :2018:  114-122.;  Gürsu,  2018:  V,  37–54).  Aklı  en  büyük  vahiy  kaynağı 

olarak gören deizmin, aslında dinin bu yasağını desteklemesi gerekmektedir. Aksi durumda kendi değerleri 

ile  çelişmiş  olur  ki,  sadece  aklın  verileri  ile  bir  bilgi  kaynağını  benimsemek,  akıl  sağlığının  da  bu  ölçüde 

korunmasını gerektirir. Alkol ve uyuşturucu, aklın görevi olan doğru düşünme melekesini ortadan kaldıran 

arızî  bir  durumdur.  O  halde  akıl  ile  sağlıklı  düşünme  arasında  engel  teşkil  eden  içki  ve  uyuşturucu  gibi 

maddelerin yasak olmasından daha doğal bir durum söz konusu değildir.  

Alkol  kullanımı  tarih  boyunca  toplum  ve  fertlerin  mutsuzluğuna  sebep  olmuş,  birçok  hastalıklara 

davetiye  çıkarmıştır.  Aile  ve  bireylerini  manen  ve  madden  felakete  sürükleyen  uyuşturucu  maddelerin, 

büyük  bir  tehlike  oluşuna  bakıldığında,  İslam’ın  bu  konuda  aldığı  yasakçı  önlemin  anlamı  daha  iyi 

kavranmış  olacaktır.  Çünkü  alkol,  yalnızca  onu  kullananları  tehdit  altına  almakla  kalmayıp,  çevrelerinde, 

ailelerinde  ve  hatta  bulundukları  ülkelerin  ekonomisinde  korkunç  tahribatlar  meydana  getirmektedir. 

Alkollü  araç  kullanımından  kaynaklı  trafik  kazaları,  ölümler,  yaralanmalar  ve  maddi  hasarların  oluşumu, 

bunun en bariz örneklerindendir. Alkol ve uyuşturucu sonucu meydana gelen cinayetler ve özelikle kadına 

şiddet ve cinayetle sonuçlanan suçlar göz önünde bulundurulduğunda, İzmirli İsmail Hakkı’nın şu sözünü 

yine  tekrar  etmek  gerekiyor:  “Avrupa  filozofları  maalesef  İslami  hakikatlere  ve  İslam’ın  sırlarına  vakıf 

olmadıklarından mevcut dinler hakkında mütalaalarda bulunmuş ve yeni bir din arayışı içerisine girmişlerdir. Halbuki 

İslam’ı bilselerdi böyle bir din arayışı içerisinde girmezlerdi”

 (İzmirli, 1998: 47).  



Sonuç 

Tanrı’nın  varlığını  kabul  etmesine  rağmen  nübüvveti  ve  vahyi  reddeden  anlayışların  klasik 

dönemde  Hindistan  kaynaklı  Berâhime,  17.  Yüzyılda  ise  Avrupa  kaynaklı  Deizm  olduğu  malumdur. 

Berâhime mensupları vahiy kültürü olmayan ve nübüvvet müessesinden uzak bir yaşamın tesiriyle, semâvî 

bir dinin olduğu görüşünü benimsememişlerdir. Deizm ise tahrif edilmiş bir dinin hakim olduğu Avrupa’da 

yaşayan,  Hristiyan  din  adamlarının  kendi  arzularına  göre  inşa  ettikleri  bir  konsept  çerçevesinde,  topluma 

yaptıkları dini baskılar sonucu ortaya çıkmış bir akımdır. Deizm taraftarlarını yeni din arayışına sürükleyen 

Hristiyan  dünyasındaki  hurafe  ve  saçma  bilgiler  aslında  Amerika  devrimleri  ve  Fransız  ihtilalinin 

oluşumuna zemin hazırlayan faktörlerdendir. Çünkü bu devrimler esnasında, deizm fikrinin öncü isimleri, 

yapılan ihtilalleri destekleme ve halkı aydınlatma konusunda büyük rol oynamışlardır. 

Sunu açıkça ifade etmek gerekir ki, deizm öncülerinin Hristiyanlık dini için ortaya attıkları tenkitler, 

İslam  dini  kaynakları  tarafından  da  reddedilen  hususlardır.  Hz.  Adem’in  işlediği  suçtan  ötürü  herkesin 

dünyaya suçlu geldiği, yeni doğan bir çocuğun ancak Hristiyan bir din adamı tarafından vaftiz yapıldıktan 

sonra  arındığı  iddiaları,  aklın  ve  vahyin  bir  ilkesi  değildir.  Papaz  olmaksızın  kendisini  yaratan  Rabbi  ile 

iletişim  kuramayan  bir  Hristiyanın,  işlediği  suçu  rabbine  değil  pederine  itiraf  ederek  tövbe  etmesini 

sağlanmak  Tanrı-insan  iletişimini  rafa  kaldırmaktır.  Bir  Avrupalının,  işlediği  bir  hatayı  kendisi  gibi  insan 

olan  bir  papaza  söylemek  suretiyle  suçunu  teşhir  etmesi,  hiçbir  aklın  kabul  edeceği  bir  husus  değildir. 



Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 

Cilt: 11     Sayı: 57     Haziran 2018

 

 



The Journal of International Social Research 

Volume: 11      Issue: 57     June 2018    

 

 



 

- 803 - 


Hristiyan  din  adamlarının  kendilerine  özel  imtiyazlar  tanımak  suretiyle  insanları  sınıf  ayrımına  tabi 

tutmaları, toplum genelinin soylulara karşı artan kini, insan doğası ile tezat teşkil eden ruhbanlık sınıfının 

ihdası  gibi  saçmalıklar,  düşünen  insanları  harekete  geçirmiştir.  Aynı  şekilde  kilisenin  siyasal  yönetim 

üzerinde etkili rol oynaması ve din adamlarının gizemli birtakım meseleler uydurup, mûcize diye anlatarak 

toplum  üzerinde  dini  baskı  oluşturmaları,  bilime  ve  teknolojik  gelişmelere  karşı  çıkmaları,  deizmin  ortaya 

çıkışındaki  önemli  sayılabilecek  etkenlerdir.  Zaten  dikkat  edilirse  Fransa  ihtilalinin  ortaya  çıkış  sebebi  için 

bu  sayılan  olumsuzluklar  zikredilirken,  yapılan  devrimlerin  sonuçlarına  bakıldığında  da  bunları  ortadan 

kaldıran  maddelerin  yer  aldığı  görülecektir.  Nitekim  Fransız  ihtilalinde  kurucu  meclis  görevi  yapan  halk 

temsilcileri,  ilk  eylem  olarak  sınıf  ayrımını/ırkçılığı  ortadan  kaldırmak  suretiyle,  soyluların  ve  rahiplerin 

imtiyazlarına  son  vermiştir.    Hemen  arkasından,  insan  ve  vatandaşlık  hakları  bildirisi  yayınlamış  ve  her 

insanın  doğuştan  özgür/suçsuz  olduğu  vurgulanmıştır.  Yönetim  hakkını  din  adamları  sınıfından  alıp, 

millete  veren  bu  bildiride,  din  baskısından,  uzak  demokratik  ilkeler  benimsenmiştir.  Hristiyan  din 

adamlarının  bilim  dışı  ve  din  ile  hiç  ilgisi  bulunmayan  bu  baskıcı  tutumları  aynı  zamanda  Fransa’da  dini 

doktrinlerden uzak, laik bir konseptin benimsenmesini de beraberinde getirmiştir. 

Batı insanının benimsediği deizm, asıl itibariyle nübüvvete ve dine karşı bir başkaldırı değil aksine 

tahrif  edilmiş  Hristiyanlık  ve  onların  din  adamlarına  yapılan  bir  reaksiyon  hareketidir.  Zira  İzmirli  İsmail 

Hakkı’nın  deyimiyle,  17.  yüzyıl  Avrupa  bilim  adamları  din  deyince  Hristiyanlığı  görüp  bilmelerinden 

dolayı,  dinden  uzaklaşma  eğilimi  içerisine  girmişlerdir.  Oysa  İslam’ın  evrensel  vahiy  anlayışını  bilmiş 

olsalardı, böyle bir yeni din arayışı içine girmeyeceklerdi. Allah Teâlâ’nın yeryüzüne gönderdiği ve İlk insan 

ve  peygamber  Hz.  Âdem  (a.s.)  ile  başlayıp  Hz.  Muhammed  (s.a.s.)  ile  son  bulan  nübüvvetin  hedefi, 

insanların doğası ile barışık, yaşanabilir bir dünya tesis etmektir. Dolayısıyla evrensel bir yapıya sahip İslam 

dininin,  fiziksel  ve  ruhsal  anlamda  insan  doğası  ile  tam  bir  uyum  içinde  olduğu  asla  şüphe  götürmez  bir 

hakikattir. 

 Bu  günkü  Deist  inanışa  yönelimin  sebebi  ise  bunlardan  kısmen  farklı  olduğu  söylenebilir.  Ancak 

din  adına  konuşan  bir  takım  -sözüm  ona-  cemaat,  grup  ve  yapılanmaların  eylem  ve  söylemlerindeki  dini 

konsept ile vahiy ürünü İslam’ı aynı teraziye koyarak tenkide tabi tutmak ya da Hristiyanlık ve diğer tahrif 

edilmiş dinlerle aynı doğrultuda değerlendirmek, insaf ölçülerinin dışında olduğunun bilinmesi gerekir.  

Bu  araştırma  sonucunda  görüldü  ki,  ilk  deistlerin  ifade  ettiği  şekliyle,  Hristiyanlıktaki  hurafeye 

dayalı  tüm  inanışlar,  İslam  dini  tarafından  da  reddedilmektedir.  Deist  tasavvurundaki  insan  özgürlüğü, 

toplumdaki  sınıf  ayrımının  ortadan  kaldırılması,  din  adamlarının  imtiyazının  olmaması  gibi  meseleler, 

İslam’ın  da  baştan  beri  savunduğu  konulardır.  Bunlardan  sonra  geriye  sadece  hedonist  yaşama  ve  haz 

duyguları ile hareket etme şeklindeki bir arzu için, vahyi kabul etmeyen bir Deist inanış kalmaktadır. İşte bu 

günkü  deizme  yönelişin  arkasında  yatan  sebebin  de  bu  hazcı  duygulara  dayandığı  oldukça  belirgin  bir 

durumdur.  İslami  bir  çevreye  ve  dindar  bir  aile  mensup  bireyin  deizme  yöneliminin  sebeplerinden  bir 

tanesinin  de  baskıcı  din  anlayışı,  Peygamber  metodu  olmaksızın  sadece  duygularla  hareket  edilen  bir  din 

eğitimi  metodunun  olduğu  ifade  edilebilir.  Bu  anlamda  özellikle  günümüz  insanına  dini  tebliğ  yapan 

uzmanların,  irşat  ile  görevli  vaizlerin,  Kur’ân  ve  peygamber  metodunu  yeniden  ele  alarak,  din  dili,  din 

eğitimi ve din psikolojisi çerçevesinde değerlendirmeleri büyük önem arz etmektedir. 

Yaşanılabilir  bir  dünya  tesisini  hedefleyen  nübüvvet  ve  vahyin  ilkelerini,  doğal  yaşam  sürecinden 

koparıp, şekilci bir anlayış içerisine sokmak İslam’a hizmet etmek değildir. Genelde İslam coğrafyasında ve 

özelde  Cumhuriyet  dönemi  modernleşmesi  ile  birlikte  ülkemizde,  asıl  dini  kavramların  içi  boşaltılıp,  bir 

takım  şekli  eylemlere  geçişin  sağlanması,  bu  gibi  sorunları  da  beraberinde  getirmiştir.  Fertlerin  üzerine 

düşen  ve  aslında  İslam  dininin  temelini  teşkil  eden  takva,  ihsan,  hikmet  ve  irfan  gibi  geleneklerin  yerine, 

şekilci bir dindarlık anlayışının hâkim  olması, İslam  dinini evrensel  olmaktan çıkarıp, onun belli bir gruba 

veya cemaatin uhdesine tevdi edilen bir anlayışa indirgenmesine sebep olmuştur. 

Karanlığın  ortasında  kalmış  ve  bir  avuç  azınlığın  toplumu  köle  olarak  kullandığı  Arap 

yarımadasına, miladi VII. yüzyıl için “Asr-ı Saadet” yani huzur asrı şeklinde tesmiye edilmesine neden olan 

İslam dininin ilkeleri, çok kısa bir zamanda, bir köleye insan olduğunu bildirdikten sonra, şehrin uluları ile 

aynı safta namaz kılmalarını sağlamıştır. Bugün unutulan irfan, takva, ihsan ve hikmet gibi geleneğe sahip 

bir  avuç  Müslümanın,  Vizigotlar’ın  yönetiminde  olan  Endülüs’te,  Katolik  kiliselerinin  Arianist  toplumlar 

üzerindeki  baskısına  son  verip,  doğal  bir  din  ve  özgür  bir  inanış  biçimini  getiren  İslam  dininin,  bu  günkü 

mensupları,  aynı  öze  dönmeli  ve  kendilerini  yeniden  şekillendirme  ihtiyacı  hissetmelidirler.  Deizme 

yönelişlerin, Müslüman aile fertleri içerisinde de görülmesi, İslam coğrafyasında yaşayan ve özellikle İslam’ı 

temsil  etme  konumunda  olan  kimseleri  harekete  geçirmelidir.  Endülüs’ü  fetheden  Müslümanların, 

özendirici  ahlaki  erdemleri  ile  bugün  Avrupa  genelinde  yaşayan  milyonlarca  Müslüman  bireyin,  Avrupa 



Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 

Cilt: 11     Sayı: 57     Haziran 2018

 

 



The Journal of International Social Research 

Volume: 11      Issue: 57     June 2018    

 

 



 

- 804 - 


toplumuna karşı sergilediği davranış ve ahlak biçimleri, üzerinde hassasiyetle durulması ve tahlil edilmesi 

gereken konulardan biridir. 

Unutulmamalıdır  ki,  bugün  deizm  gibi  din  dışı  inanışlara  yönelimin  önüne  geçmenin  en  uygun 

yolu, Müslüman toplumların fert ve aile ekseninde formalist değil, İslam’ın özü ve evrensel ilkesi olan güzel 

ahlak  prensibini,  hayatın  tüm  alanlarına  şamil  kılarak,  etrafına  sevgiyi  ve  saygıyı  aksettiren  bir  dindarlık 

modelini geliştirmektir.  



 

KAYNAKÇA 

Abdulcabbâr, Ḳâḍî (1996). Şerḥu’l-Uṣûli’l-Ḫamse. Haz. Maḥmud Muḥammed Ḳasım. Kahire: Mektebetü Vehbe. 

Akbulut, Ahmet (1992). Nübüvvet Meselesi Üzerine. Ankara: Birleşik Dağıtım Kitabevi. 

Âmidî, Seyfüddîn (2004). Ġâyetü’l-Merâm fî İlmi’l-Kelâm. Haz. Ahmed Ferîd el-Mezîdî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye. 

Apaydın, Yunus (2006). Mütevâtir. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 2006, 32: 208-11. Ankara: TDV Yayınları. 

Aydın, M. Şevki (2011). İslami Gelenekte Eğitim Ahlakı. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 

Aydın, Mehmet (1990). Din Felsefesi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları. 

Bardakoğlu, Ali (2017). İslâm Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme. İstanbul: Kuramer Yayınları. 

Câḥıẓ, Ebû Osmân (2004). (er-Resâilu li’l-Câḥıẓ) Ḥucecu’n-Nübüvve. Beyrut: Dâru’l-Biḥâr. 

Cevizci, Ahmet (2000). Paradigma Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma Yayınları. 

Coşkun,  İbrahim  (2017).  Modern  Çağ  Deizminin  Nedenleri  ve  Sonuçları,  Din  Karşıtı  Çağdaş  Akımlar  ve  Deizm  Sempozyumu  Bildirileri

Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi. 

Cürcânî, Seyyid Şerîf (1983). Kitâbu’t-Taʿrîfât. Haz. İbrahim el-Ebyârî. Kahire: Dâru’-Reyyân li’t-Turâs. 

Cüveyni, İmâmu’l-Ḥaremeyn (1987). Lumauʿl-Edille. Haz. Fevḳiyye Ḥüseyin Maḥmud. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb. 

Durant, Will (ts). Kıssatü 'l-Hadare, Arapçaya trc. Fuad Endarus. 3. bs. Kahire: Câmiatü’d-Düveli'l-Arabiyye, XIV/352. 

Düzgün,  Şaban  Ali  (2017).  Deizm:  Öncü  İsimler  ve  Temel  Doktrin.  Din  Karşıtı  Çağdaş  Akımlar  ve  Deizm  Sempozyumu  Bildirileri.  Van: 

Yüzüncü Yıl Üniversitesi. 

Erdem, Hüsameddin (1994). Deizm, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 9: 109-11. Ankara: TDV Yayınları. 

Gazzâlî, Ebû Ḥâmid (2004). İĥyâ’ü Ulûmi’d-dîn. Beyrut: Dâru’l-Ma’rife. 

Güç, Ahmet (2010). Sümeniyye. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 38: 132-33. İstanbul: TDV Yayınları. 

Gündüz, Ahmet (2018). İslam’ın İbadetlerde Kolaylık Anlayışı Ve Kur’ân’ın İbadetleri Yapılabilir Kılması. Ankara: Son Çağ Yayınları. 

Gündüz, Şinasi (2007). Yaşayan Dünya Dinleri. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. 

Gündüz, Şinasi (2008). Sabiîlik. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 37: 341-44. İstanbul: TDV Yayınları. 

Gürsu, Orhan (2018). Bağımlılık ve Din: Nöropsikolojik Bir Yaklaşım. İstanbul: DEM yayınlar.  

Gürsu,  Orhan  (2018).  Madde  bağımlılığı  ve  din:  HİGED  Örneği.  Addicta:  The  Turkish  Journal  on  Addictions:  V/37–54. 

http://dx.doi.org/10.15805/addicta.2018.5.1.0006. 

Hakkı, İzmirli İsmail (1998). İslam Dini ve Tabii Din. İzmir: İzmir İlahiyat Fakültesi Yayınları. 

anefî, Hasan (1988). Mine’l-Akîdeti İle’s-Sevre. Beyrut: Mektebetü Medbûlî. 



Hürriyet Gazetesi. Tarih: (09.09.2010). 

Isfahânî, Râğıb (1961). el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân. Haz. Muhammed Seyyid Keylânî. Beyrut: Dâru’l-Ma’rife. 

İbn-i Âşûr, Tâhir (1984). et-Taĥrîr ve’t-Tenvîr. Beyrut: Dâru’t-Tunûsiyye. 

İbn-i Âşûr, Tâhir (2001). Mekâsidu’ş-Şerîati’l-İslâmiyye. Ürdün: Dâru’n-Nefâis. 

Îcî, Aḍuḍu’d-Dîn (ts). el-Mevâḳıf fî İlmi’l-Kelâm. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb. 

Kazıcı, Ziya (1971). Kur’ân-ı Kerîm ve Garp Kaynaklarına Göre Hristiyanlık. İstanbul: Bahar Yayınları. 

Mâturîdî, Ebû Manṣûr (1970). Kitâbu’t-Tevḥîd. Haz. Fetḥullah Ḥuleyf. İskenderiye: Dâru’l-Câmiâti’l-Mısriyye. 

Mâturîdî, Ebû Manṣûr (2005). Te’vîlâtu Ehli’s-Sünne. Haz. Mecdî Basellûm, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye. 

Nesefî, Ebu’l-Berekât (1998). Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl. Haz. Yusuf Alî Bedevî. Beyrut: Dâru’l-Kelimi’t-Tayyib. 

Nesefî, Ebu’l-Berekât (2000). İslam İnancının Ana Umdeleri. Trc. Temel Yeşilyurt. Malatya: Kubbealtı Yayıncılık. 

Pişgin, Yasin (2015). Kur’an’da Akıl ve Tefsirde Akılcılık, Ankara: İlahiyat Yayınları.  

Râzî, Ebû Bekr (1995). Muḫtâru’s-Ṣıhâh. Beyrut: Mektebetü Lübnân.  

Râzî, Faḫreddîn (2000). Mefâtîḥu’l-Ġayb. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye. 

Sâbûnî, Nureddin (1969). el-Bidâye fî Usûli’d-Dîn. Haz. Fethullah Huleyf. Mısır: Dâru’l-Meârif. 

Şâtıbî, İbrahim b. Muhammed (1997). el-Muvâfakât. Haz. Ebû Ubeyde. Kahire: Dâru İbn-i Affân.  

Şehristânî, Ebu’l-Fetḥ (1984). el-Milel ve’n-Niḥal. Haz. Muhammed Seyyid Keylânî. Lübnan: Dâru’l-Ma’rife.  

Teftâzânî, Saʿduddîn (1988). Şerḥu’l-Akâidi’n-Nesefiyye. Haz. Aḥmed Ḥicâzî es-Sekkâ. Kahire: Mektebetü’l-Külliyâti’l-Ezheriyye.  

Timuçin, Afşar (2004). Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Bulut Yayınları.  

Topaloğlu, Bekir (2007). Rab. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 34: 372-73. İstanbul: TDV Yayınları. 

Tümer, Günay (1992). Brahmanizm. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 6: 329-33. İstanbul: TDV Yayınları.  

Tümer, Günay (1994). Din, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 9: 312-20. İstanbul: TDV Yayınları. 

Türkmen,  Zekeriya  (2014).    T.C.  Harp  Akademileri  Komutanlığı  Stratejik  Araştırmalar  Enstitüsü  "1914’ten  2014’e  100’üncü  Yılında 

Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak. Uluslararası Sempozyumu. 20-21 Kasım İstanbul:  

Vural, Mehmet (2011). İslam Felsefesi Sözlüğü. Ankara: Elis Yayınları.  

Will, Durant (Ts). Kıṣṣatü'l-Ḥadâre. Arapçaya Trc. Fuad Endarus. 3. bs. Kahire: Câmiatü’d-Düveli'l-Arabiyye. 

Yavuz, Yusuf Şevki (2007). Nübüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 33: 279-85. İstanbul: TDV Yayınları.  

Yılmaz, Mustafa Selim (2018). Kelâm İlminde Mütevâtir Haberin Bilgi ve Delil Değeri. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi. 18/1: 199-

223. 


Yitik, Ali İhsan (2011). Tenâsüh” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 40/441-43. İstanbul: TDV Yayınları. 

Zemaḫşerî, Maḥmûd b. Ömer (2007). el-Keşşâf an akâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Eâvîl fî Vucûhi’t-Te’vîl. Haz. Abdurrezzak el-Mehdî. Beyrut: 

Dâru  İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî. 

Zuḥaylî, Vehbe (1984). el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu. Suriye: Dâru’l-Fikr. 



 

Yüklə 383,13 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə