Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
310
arasında ciddi bir fark kalmamıştır. Einstein ile ‘mutlak za-
man’ kavramı kırılmış, zamanın hız (özel görecelik kuramı)
ve çekim gücü (genel görecelik kuramı) gibi değişkenlerden
etkilendiği ortaya konulmuştur.
570
Bu sarsıcı fikirler teorik
platformda kalmayıp deneysel verilerle de desteklenmiştir.
571
Tanrı’nın her an müdahalesiyle en baştan her şeye müdahale
etmesini kavramakta en önemli sorun ‘mutlak zaman’ kav-
ramından kaynaklanmaktadır. İzafiyet Teorisi’nin zamanın
mutlak olmadığını göstermesi, on beş milyar yıllık bir süreci
önemsizleştirmesi açısından çok önemlidir. Leibniz’in, klasik
fiziğin egemen olduğu bir dönemde ileri sürdüğü baştan mü-
dahale yaklaşımının, Einstein’dan sonra daha da rahat savu-
nulabileceği kanaatindeyim.
Baştan müdahale yaklaşımıyla Tanrı’nın, evrensel kanun-
ları araçsal sebepler olarak kullandığını, bu kanunların hiç dı-
şına çıkmadan birçok mucizeyi gerçekleştirdiğini savunmak
mümkündür. Örneğin Hz. Musa’nın denizi ikiye ayırmasını,
Tanrı’nın, evrenin en başından planladığı ve gelgit olayındaki
gibi fiziksel kanunları araçsal sebep olarak kullanarak, bunu
gerçekleştirdiği söylenebilir. Bu yaklaşım ile Tanrı’nın baştan
tüm detaylarını planladığı bir evrim ile canlıları yarattığı veya
tüm detayları baştan planlayarak türlerin bağımsız yaratılış-
larını sağladığı ve bunları, doğa yasalarını hiç ihlal etmeden
gerçekleştirdiği de savunulabilir. Eğer biri ‘Tanrı tüm türle-
rin ayrı ayrı yaratılmalarını baştan planlayarak ve fiziksel sü-
reçlerin hiç dışına çıkmayarak bunu gerçekleştirmiş olamaz
mı?’ diye sorarsa, Tanrı’nın her şeye gücünün yettiğine inanan
bir dindar, bunu da mümkün görmek durumundadır. Çünkü
Tanrı’nın baştan her şeye müdahalesi ile her an her şeye mü-
dahalesi arasında istenilen sonucu gerçekleştirmek açısından
570 Albert Einstein, İzafiyet Teorisi, s. 20-22. ve 60-62.
571 Albert Einstein, İzafiyet Teorisi, s. 46-50 ve 109-114.
Tanrı İnancı, Dinler ve Evrim Teorisi
311
bir fark olmadığını düşünürsek, Tanrı’nın her an müdahale
ile gerçekleştirebildiği şeylerin tümünü baştan müdahale ile
de gerçekleştirmiş olabileceğini kabul etmek durumunda ka-
lırız. Tanrı’nın evrensel mekâna aşkın olmasına rağmen her
yerine müdahale edebildiğine inanan dindarlar için, Tanrı’nın
zamana aşkın olmasına rağmen her anına müdahale edebildi-
ğine inanmakta bir sorun olmaması gerekir. Tanrı’nın fiziksel
süreçleri araçsal sebep olarak kullanması, Etienne Gilson’un
deyimiyle bir işçinin bir aleti kullandığı gibi maharetle kul-
lanması veya Karl Barth’ın yaklaşımıyla doğanın Tanrı’nın
hizmetçisi olması;
572
Tanrı’nın istediği her türlü yaratışı (ev-
rimci, bağımsız veya ikisinin karması) ve her türlü mucizeyi
bu aracıyı ihlal etmeden gerçekleştirebileceği (gerçekleştir-
diği değil) anlamını taşır. Bu yaklaşım, doğa yasaları askıya
alınmadan Tanrı’nın müdahalelerinin gerçekleşmesine olanak
tanıdığı için, Spinoza ve Schleiermacher’in bahsedilen eleşti-
rilerine maruz kalmadan, mucizelere veya türlerin Tanrı’nın
seçtiği herhangi bir yöntemle yaratılmış olmalarına inanmayı
mümkün kılar.
3- Tanrı’nın mucizeleri gerçekleştirmek için melekleri aracı
olarak kullanmasına vurgu yapılarak da mucizelerin nasıl ger-
çekleştiği açıklanmaya çalışılabilir. Gerek Eski Ahid’te, gerek
Yeni Ahid’te, gerekse Kur’an’da Tanrı’nın birçok mucizeyi me-
lekler aracılığıyla gerçekleştirdiği ifade edilmektedir. Melek-
ler fizik-ötesi varlıklar olarak algılandıkları için melekler ara-
cılığıyla müdahale doğa yasalarının askıya alınması anlamına
gelebilir. İnsanların otoyol için dağların şeklini veya enerji
için barajlarla ırmakların akışını değiştirmeleri gibi; melekler,
Tanrısal iradenin doğrultusunda mucizelerin gerçekleşmesinde
veya türlerin yaratılmalarında aracı sebep olmuş olabilirler.
572 Aktaran: Ian G. Barbour, When Science Meets Religion, s. 160
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
312
Deney ve gözlem, insan dışında gözlemleyemediğimiz me-
lek gibi varlıkların olduğunun yanlışlanmasını da doğrulama-
sını da içermez. Melekler bilimsel bir araştırmanın konusu
değildirler. Varlıkları hakkındaki bilgi Kutsal Metinler’e olan
inançlardan kaynaklanmaktadır. Tanrı’nın, mucizeleri melek
aracılığıyla gerçekleştirdiğine dair iddia, Tanrı merkezli bir
ontolojide, Tanrı-evren ilişkisinin nasıl kurulmuş olabilece-
ğine veya mucizelerin nasıl gerçekleşmiş olabileceğine dair
imkânları göstermiş olması açısından önemlidir. Meleklerin
fizik-ötesi varlıklar olduğu ve onların kullanıldığı her müdaha-
lenin, doğa yasalarının ihlali yoluyla gerçekleşen bir müdahale
olduğu düşünülebilir. Bu düşüncenin haklı olma ihtimaliyle
beraber haklılığı kesin olmayan bir yönü de bulunmaktadır.
Doğa yasalarını sadece bilinen fizik yasalarıyla sınırlarsak bu
iddia doğru gözükmektedir. Swinburne’ün de dikkat çektiği
gibi, doğa yasaları Newton ve Einstein fiziğinde öngörülenden
daha komplike olabilir.
573
Bu yüzden Tanrı’nın doğrudan veya
melekler aracılığıyla müdahalesinin ne şekilde doğa yasaları-
nın ihlal edilmesi anlamına geldiğini söylemek oldukça zor-
dur. Çünkü ‘doğa yasaları’nın ne olduğunu tam olarak bilebil-
diğimizi söyleyemeyiz. Eğer doğa yasalarının askıya alınması
söz konusuysa bile, Tanrı’nın doğrudan müdahalesinde olduğu
gibi (ilk maddede değinilen müdahale şekli), bu aracı varlık-
larla müdahale, peygamberlerin aracılığıyla mucizeler göste-
rilmesi veya türlerin yaratılması gibi durumlar için oluşturul-
muş istisnai bir müdahale şekli olarak düşünülebilir.
Buraya kadar incelenen üç madde, klasik fiziğin determi-
nist anlayışına göre işleyen evrende türlerin yaratılışı ve mu-
cizelerin oluşumunun nasıl açıklanabileceği ile ilgiliydi. Di-
ğer yandan, fiziğin 20. yüzyıldaki gelişiminden sonra, klasik
fiziğin determinist anlayışı sorgulanmaya ve doğa yasalarının
573 Richard Swinburne, The Existence of God, s. 230.
Dostları ilə paylaş: |