Tasarım Delili
491
bir yer olsaydı, insan bebeklikteki şaşkınlığından hiçbir za-
man çıkamazdı. Eğer evrendeki oluşumlar düzenli ama zih-
nin anlayabileceğinden çok daha karmaşık olsalardı, evrenin
anlaşılır olması yine mümkün olamazdı. Sonuçta, doğa yasa-
larının varlığı ve anlaşılmayacak kadar karmaşık olmamaları
sayesinde evreni anlarız, bu yasaların bu şekilde varlığı zih-
nin evreni anlayabilmesinin önşartıdır. Yüksekten atılan eş-
yaların düşmesi gibi yerde duran eşyalar belirsiz bir şekilde
uçsaydı, her sabah kalktığımızda yattığımızdan farklı bir
mekânda uyansaydık, odada duran su bir anda kaynamaya,
eşyalarımız bir anda yok olmaya başlasaydı, kısacası hiçbir
doğa yasasının olmadığı bir evrende yaşasaydık; zihnin, ne
dil gibi düşünmesini sağlayan bir aracı kullanması, ne de top-
lumsallaşma mümkün olurdu. Sonuçta da zihnin evreni an-
laması da söz konusu olamazdı. Birçok fizikçi, evrenin anla-
şılır olmasını ve evrenin matematik yasalara uygun olmasını
ön kabul olarak almakta, bu olgunun da bir açıklama gerek-
tirdiğini göz ardı etmektedirler.
2- Zihin, doğuştan (apriori) zaman ve mekân sezgilerine
sahip olmalıdır:
Kant’ın gösterdiği gibi zihin, doğuştan apri-
ori olarak zaman ve mekân sezgilerine sahiptir. Kant, uzay ve
zaman sezgilerinin deneyden değil akıldan geldiklerini ispat-
lamak için çeşitli deliller öne sürer: Küçük çocuklar mesafe-
ler hakkında hiçbir fikre sahip olmadan, hoşlarına gitmeyen
şeylerden uzaklaşmak ve hoşlarına giden şeylere yaklaşmak
isterler. Öyleyse bunların yanlarında, önlerinde, dışlarında
olduğunu apriori olarak bilirler. Ayrıca çocuk, dış dünyanın
farkına varmadan ‘önce’ ve ‘sonra’ duygusuna sahiptir; eğer
olmasaydı dış dünyayı algılamaya başlayamaz, tüm algıları
karmakarışık olurdu.
Uzay ve zamanı hesaba katmadan hiçbir şeyi idrak ede-
meyiz. Bu imkânsızlık da bu sezgilerin dışarıdan gelmeden
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
492
önce zihinde var olduklarını gösterir. Ayrıca aritmetik ve ge-
ometrinin hakikatlerinin hiçbir deneye başvurulmadan doğ-
ruluğunun bilinmesini de Kant, uzay ve zaman algılarının zi-
hinde, doğuştan, apriori olarak olduklarının bir delili kabul
eder. Eğer doğuştan bu sezgilere sahip olmasaydık, duyu or-
ganlarıyla gerçekleşen algılarımız kaotik bir karmaşa içinde
olacak ve bir şey ifade etmeyecekti. Zihnin sahip olduğu bu
apriori koşullarla ancak deneyim mümkündür.
791
Zihnin sahip olduğu bu apriori koşulların genetikle akta-
rılması, DNA’nın içinde nükleik asitlerle kodlanmış olması ge-
rekir. Hiç kimse zihnin bu özelliklere nasıl sahip olduğunun
biyokimyasını gösteremediği gibi, genetik olarak bu özellik-
lerin nasıl aktarıldığı da gösterilememiştir. Fakat şurası ke-
sindir: Zihin, baştan, hem ‘tam zaman’ hem ‘tam mekân’ al-
gılarının ikisine birden sahip olmalıdır. Yarım mekân algısı,
dörtte üç zaman algısı diye bir şey düşünülemez; ayrıca za-
man ve mekân algılarından biri, diğerinin yokluğunda bir işe
yaramaz. Zihinde bu iki apriori koşul tam ve beraber olmazsa,
Kant’ın gösterdiği gibi deneyim gerçekleşemez.
792
Bu iki sez-
ginin beraberce ve tam olarak, doğuştan mevcut olmaları ge-
rekir. Doğal seleksiyonun, bu sezgilerin önce % 5’ini koru-
duğunu sonra biraz arttırdığını veya önce zaman sezgisini
koruduğunu, sonra yanına mekân sezgisini eklediğini söyle-
yemeyiz. Doğal seleksiyonun canlılarda % 5’lik bir görmeyi
koruduğu, bu özelliğe sahip olmayan canlıların elendiği iddia
edilebilir. Fakat zaman sezgisinin % 5’i veya tek başına mekân
sezgisi bir işe yaramayacağı için; bu sezgilerin adım adım ge-
liştiği ileri sürülemez.
791 Immanuel Kant, The Critique of Pure Reason, s. 86.
792 Kant, bu apriori sezgi biçimlerini dış dünya algısının nasıl oluştuğunu göster-
mek için kullandı, bunları tasarım delili ile ilişkilendirmedi. Fakat insan zihninin
evreni anlamak için gerekli tüm özellikleriyle beraber bu özelliklerini de zihnin
tasarımının delilleri olarak görüyorum.
Tasarım Delili
493
E. coli bakterisinin 4289 proteinin, hareketini sağlayan kam-
çısını oluşturan 50 kadar proteinin, sırf yerli yerinde olmasının
olasılığının 10
66
’da 1 olduğunu hatırlayalım. Duyu algılarını
içine alan ve adeta bir kap vazifesi gören ve onları düzenle-
yen zaman ve mekân algılarının, sırf zihinde doğru konumda
bulunmalarının olasılığının, E. coli’nin kamçısındaki protein-
lerin doğru yerinde bulunma olasılığından çok daha düşük ol-
duğunu rahatlıkla tahmin edebiliriz. Bu tahminimiz radyo ve
televizyonun içyapılarını bilmeyen birinin, televizyonun rad-
yodan daha karmaşık olduğunu anlaması üzerine; televizyo-
nun parçalarının rastgele bir araya gelme olasılığının, radyo
parçalarının rastgele bir araya gelme olasılığından daha dü-
şük olduğunu tahmin edebilmesine benzer.
3-Zihin, matematiksel olarak düşünebilecek yetenekte
olmalıdır:
Evrenin anlaşılır olması ancak zihindeki çeşitli ye-
teneklerle mümkündür. Zihnin evreni anlamasını sağlayan en
önemli yeteneklerinden biri ise matematiksel düşünme özel-
liğidir. Daldan beş domates koparan çiftçinin ikisiyle yemek
yapınca kaç domates kalacağını bilmesinden, sabah koyunla-
rını götüren çobanın kaç koyunla dönmesi gerektiğini saya-
rak kontrol etmesinden, köprülerin, cep telefonlarının, yapay
zekâların yapımına kadar insan zihni hep matematiği kulla-
nır. İnsanın hayvanlara hükmetme ve dünyayı tüm canlılardan
daha fazla değiştirebilme becerisinin altında yatan en önemli
faktörlerden biri de insan zihninin matematiksel yeteneğidir.
Arıların daha önce gördüğümüz petekle ilgili hesaplarında da
müthiş bir matematiksel hesaplama mevcuttur. Fakat bu tip
örnekleri, insanın matematiksel düşünme ve düşünce aracılı-
ğıyla üretme, kontrol etme, hareket etme yeteneklerinden ayırt
etmek gerekir; arılardaki gibi matematiksel hesaplamayla il-
gili özellikler, bu hayvanların genlerinde doğuştan kodludur,
bu hayvanlar düşünerek bu özelliklere sahip olmazlar. Arılar,
Dostları ilə paylaş: |