Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
190
“Sadece doğanın içinde kalarak bilimsel açıklamalar yap-
mamız gerekir” şeklindeki ilke nedeniyle Evrim Teorisi doğru
kabul edilmekte ve bu teoriyle olgular birbirine bağlanmakta-
dır; diğer yandan olgular, Evrim Teorisi’nin delili olarak su-
nulmaktadır. Burada gizlenmiş bir totoloji (aynı düşüncenin
farklı sözcüklerle tekrarı) göze çarpmaktadır. Bunu şöyle gös-
terebilirim:
1. (A) Evrim Teorisi doğru olduğu için (B) olguları (tür-
leri) ona göre (türleri birbirlerinden evrimleşmiş ola-
rak) değerlendirmeliyiz.
A → B
2. (B) Türler birbirlerinden evrimleştikleri için (A) Evrim
Teorisi doğrudur.
B → A
3. (A) Evrim Teorisi doğru olduğu için (1. madde) (A) Ev-
rim Teorisi (2. madde) doğrudur.
A → A
Kısacası, Evrim Teorisi, bilimselliğin kriterleri olarak ifade
edilmiş olan deneylenebilme, gözlenebilme, yasalara sahip olma
ve öngörüde bulunabilme açısından gerekli kriterleri karşıla-
yamamakta; buna karşın ‘sadece ve sadece gözlenen doğanın
içinde kalmamız gerektiğine’ dair benimsenen ilke temelinde
en iyi açıklama olarak kabul edilmektedir.
POPPER VE METAFİZİK BİR ARAŞTIRMA
PROGRAMI OLARAK EVRİM TEORİSİ
Francis Bacon ve çağdaşlarının birçoğu “Eğer doğayı anla-
mak istiyorsak Aristoteles’in yazılarına değil doğaya başvurma-
lıyız” şeklindeki yaklaşımlarında ısrar ederlerken, çağlarının
Evrim Teorisi'nin Değerlendirilmesi
191
bilimsel tavır alış ve tutumunu özetliyorlardı.
392
O dönemden
beri, tek tek olguların gözlenmesinden genel yasalara varmak
anlamına gelen tümevarım yöntemi bilimlere hâkim olmuş-
tur. Bilimlere hâkim olan bu ilke gündelik hayattaki düşünce
biçimlerimize de hâkimdir. Bertrand Russell bunu şöyle ifade
etmektedir: “Eğer tümevarım ilkesi çürükse, güneşin yarın
doğmasını beklememiz için sebep yok, ekmeğin taştan daha
besleyici olacağını beklemek için de, çatıdan kendimizi bı-
raktığımızda düşeceğimizi beklemek için de bir sebep yok.
En iyi arkadaşımız sandığımız şeyin bize yaklaştığını gördü-
ğümüzde, onun bedenine en büyük düşmanımızın ya da tü-
müyle yabancı birinin ruhunun yerleşmediğini kabul etmemiz
için de bir sebep yok. Bütün davranışlarımız, geçmişte işleyen
ve bu yüzden gelecekte de işleyecek gözüyle baktığımız bir-
liktelikler temeline dayanır ve bu olasılığın sağlamlığı tüme-
varımsal ilkeye bağlıdır. Bilimin, yasanın egemenliğine inan-
mak ya da her olayın bir nedeni olduğuna inanmak türünden
genel ilkeleri de tümüyle, günlük yaşantılarımızdaki inançlar
gibi tümevarımsal ilkeye bağlıdır.”
393
Bilimde ve günlük yaşantıda böylesine belirleyici olan ve
otoritesi sorgulanmadan kabul edilen tümevarım ilkesinin gü-
venilirliği hakkında bilim felsefesi alanında çok önemli tartış-
malar yapılmıştır. Özellikle David Hume’un tümevarım ilkesine
yönelttiği eleştiriler, bu ilkenin üzerindeki felsefi tartışmala-
rın başlangıcı olarak kabul edilir. Hume, tekil gözlemlerin sa-
yılarının ne denli çok olursa olsun, mantıkça genel bir öner-
meye varamayacağını söyler; ‘A’ olayı ile beraber ‘B’ olayını
gözlersek, bu gözlemimiz binlerce defa da tekrarlansa, man-
tıkça bu olayların hep birbirini takip edeceğini söyleyemeyiz.
392 Alan Chalmers, Bilim Dedikleri, 3. Baskı, çev: Hüsamettin Arslan, Vadi Yayınla-
rı, Ankara (1997), s. 30.
393 Bertrand Russell, Felsefe Sorunları, 2. Baskı, çev: Vehbi Hacıkadiroğlu, Kabalcı
Yayınevi, İstanbul (2000), s. 63-64.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
192
Hume’a göre bu birliktelik beklentimiz mantıksal değil, psi-
kolojiktir. Hume’un tümevarıma getirdiği eleştiri, ‘Hume’un
sorunu’ olarak adlandırılmış ve birçok felsefeciyi meşgul et-
miştir.
394
Bazı felsefeciler, örneğin Rudolf Carnap, tümeva-
rımla varılan genel önermenin olasılıksal olduğunu, yapılan
gözlem ve deneylerin çokluğunun tümevarımsal genellemenin
güvenilirliğini artırdığını söylemiştir.
395
Ünlü ekonomist John
Maynard Keynes, bilimde ve gündelik hayatta olasılıksal tü-
mevarımcı bir yaklaşımın kullanıldığını göstermiştir. Ayrıca
istatistikçi R. A. Fisher, matematikçi Von Mises, fizikçi ve fel-
sefeci Hans Reichenbach da olasılık teorileri üretmişlerdir.
396
Tümevarımı olasılıkçı bir yaklaşımla daha sofistike bir
tarzda savunan sözü edilen yaklaşımlara karşın Popper, ken-
dini ‘tümevarım-karşıtı’ olarak tarif etti ve çağdaş bilim fel-
sefesinin en çok gündemde olan metotlarından ‘yanlışlama-
cılığı’ (falsification) savundu. Bilimsel ilerlemenin, olguların
yığılmasıyla ya da açıklanmasıyla değil; ileri sürülen hipotez
ve teorilerin katı bir biçimde sınanması, eleştirilmesi ve yan-
lışlanmasıyla ilerlediğini söyledi.
397
Popper, teorinin gözlemi
öncelediğine vurgu yapar. Neyin gözleneceği bile gözlemci-
nin belirlemesine bağlıdır.
398
Bu da bizi, boş bir zihinle (
ta-
bula rasa
) gözlemin yapılmadığı sonucuna götürür. Popper,
bunu bilimsel açıdan sorun olarak görmez, bilim insanının
sezgi ve becerisine vurgu, Popper’ın yaklaşımında özel bir yere
394 Bryan Magee, Karl Popper’ın Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı, Çev: Mete Tun-
çay, Remzi Kitabevi, İstanbul (1982), s. 18-19.
395 Rudolf Carnap, On Inductive Logic, (ed: Baruch A Brody ‘Readings in The Phi-
losophy of Science’ içinde), Prentice Hall, New Jersey (1970), s. 451-474.
396 Rudolf Carnap, Statistical and Inductive Probobility, (ed: Baruch A Brody ‘Re-
adings in The Philosophy of Science’ içinde), Prentice Hall, New Jersey (1970),
s. 443.
397 Karl R. Popper,
Daha İyi Bir Dünya Arayışı, çev: İlknur Aka, Yapı Kredi Yayınla-
rı, İstanbul (2001), s. 106-107.
398 Karl R. Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, çev: İlknur Ata ve İbrahim Tu-
ran, Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi, İstanbul (1998), s. 130-134.