126
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
koyduğu hukuki olgular yatmaktadır. Yine 2007 Anayasa Değişikliğinde öngörü-
len, Cumhurbaşkanının ikinci defa seçilebilmesi kuralının getirilmesiyle, görevdeki
ilk dönemini geçiren Cumhurbaşkanının ikinci defa da seçilebilmek için, yine hem
aday gösterilmek hem de seçmen tabanının desteğini almak adına siyasal partilere
yakın durup iyi geçinme ihtiyacı duyacağı açıktır. Bunun da Cumhurbaşkanının ta-
rafsızlığını olumsuz yönde etkileyeceği konusunda şüphe yoktur.
İşte 2007 Anayasa Değişikliğinin yol açtığı bu arızi durumların düzeltilmesi ve
bu noktaya yönetilen eleştirilerin önünün kesilmesi adına 16 Nisan 2017’deki refe-
randumla kabul edilen Anayasa Değişikliğinin önemli katkıları olmuştur. Değişiklik
öncesinde 1982 Anayasası m. 101/4’teki “cumhurbaşkanı seçileninin, varsa partisi
ile ilişiği kesilir” hükmünün Anayasadan çıkarılmasıyla, bir cumhurbaşkanının parti
üyesi, yöneticisi hatta başkanı olmasının önü açılmıştır. Böylece bu değişikliğe ka-
dar arızi bir görüntü çizen siyasal manzara, sisli görüntüden çıkarak daha net bir
hale gelmiş olmaktadır. Zira 2017 Anayasa Değişikliğiyle, Türkiye’nin geçtiği yeni
hükümet modeli olarak Cumhurbaşkanlığı Sistemi, ana hatlarıyla bir başkanlık sis-
temidir. Başkanlık sisteminin prototipi olan ABD’de ve diğer başkanlık modeli uy-
gulamalarında başkanın her halükarda partili olduğuna şahit olunmaktadır. Bunun
da başkanlık sisteminin olağan bir sonucu ve gereği olduğu noktasında doktrinde
bir tereddüt yoktur. ABD’de başkanlar, şimdiye kadar Cumhuriyetçi veya Demokrat
Parti üyesi olarak seçilmiş olup, genelde parti başkanı değillerdir. 2017 Anayasa
Değişikliğinin derhal uygulanmaya başlanan üç kuralından birisi olarak öne çıkan,
Cumhurbaşkanı seçilenin bir parti üyesi ve yöneticisi olabilmesinin önünün açıl-
masıyla, görevdeki Cumhurbaşkanı da önce parti üyesi olmuş, ardından da parti
başkanlığına seçilmiştir. Böylece 2017 Anayasa Değişikliğiyle geçtiğimiz, ancak uy-
gulamasına tümüyle Kasım 2019’da başlanacak olan Cumhurbaşkanlığı Sistemi-
ne, başka bir deyişle Türkiye’ye özgü başkanlık sistemine adım atılmış olmaktadır.
Zaten bu durum çok da yabancısı olduğumuz, ilk kez karşımıza çıkan bir anayasal
pratik değildir.
3.4.2. Türk Anayasal Pratiğinde Partili Cumhurbaşkanlığı Modeli
Türkiye’nin anayasal geçmişine de bakıldığında, Cumhuriyet döneminde 1961
Anayasası’na kadarki Cumhurbaşkanlarının, partili cumhurbaşkanı oldukları gö-
rülecektir. İlk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda Cumhuriyet
Halk Fırkası Genel Başkanlığı görevini de birlikte yürütmekte olup, “Partili Cum-
hurbaşkanı” konumunda idi. Daha sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü de
hukuken olmasa da fiilen CHP Genel Başkanlığını sürdürmüştür. İnönü, CHP’nin
14 Mayıs 1950 seçimlerini kaybetmesi sonrasında yeniden CHP Genel Başkan-
lığı’na seçilmiştir. İsmet İnönü’den sonra Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar da
127
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
1960 Darbesi’ne kadar, Demokrat Parti başkanı olmasa da, parti üyesi olmak
hasebiyle, İnönü gibi “Partili Cumhurbaşkanı” sayılmayı hak ediyordu. (Şafak,
2017; Doğan, 2017) Yine, parti başkanlığı ve başbakanlık yapmış olan cumhur-
başkanlarından Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in de fiilen partili cumhurbaş-
kanı olmadıkları söylenemezdi. Hâlihazırda görevdeki Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan ise, bu son Anayasa Değişikliği sonrasında, hukuken partili bir
Cumhurbaşkanı sıfatını kazanmak suretiyle, ilk üç cumhurbaşkanınca sürdürü-
len, ancak kesintiye uğrayan bir anayasal pratiği de devam ettirmiş olmaktadır.
1924 Anayasası’nın kapı açtığı bu ‘partili cumhurbaşkanı’ uygulaması, bir
anayasal pratik olarak karşımızda dururken, 2017 AY değişikliği ile adeta ye-
niden canlandırılan bu partili Cumhurbaşkanlığı modelinde, Cumhurbaşkan-
larından klasik parlamenter sistemdekiler gibi siyaseten tarafsız davranmaları
beklenemez. Çünkü yeni hükümet modelinde Cumhurbaşkanı, parlamenter
sistemdeki temsili ve seremonik konumundan çıkarak, siyasal sistem içinde,
tüm yürütme yetkilerinin kendisinde toplandığı aktif ve icracı bir siyasal aktör
mevkiine yükselmiştir. Böylesine aktif bir siyasal aktörün partisiz olmasını iste-
menin, hem siyaseten hem de başkanlık sistemi ekseninde gerçekçi ve tutarlı bir
yaklaşım olmadığı açıktır. Partili bir başkan veya cumhurbaşkanı olgusu, başkanlık
sistemleri açısından, gayet yaygın bir siyasal pratiktir. ABD başkanlık uygulamasın-
da da başkanların, parti başkanı olmasalar da, parti üyesi oldukları görülmektedir.
(Küçük, 2017; Kongar, 2017).
13
Öyleyse tarafsızlıktan ne anlaşılması gerektiğini
yeniden şekillendirme zarureti ortaya çıkmaktadır. Bir ilke ve ideal olarak siyasal
tarafsızlıktan anlaşılması gereken, herkesin ve özellikle siyasal figür ve aktörle-
rin, taşıdıkları siyasal görüş ve eğilimlerini, bilhassa eylem ve icraat planında,
taraftarlarını kayırıcı muhaliflerini de ezici bir saikle pratiğe dökmemeleridir. Bu
anlamdaki bir tarafsızlık, başkanlık sisteminde başkan veya cumhurbaşkanın par-
tili olmasını değil de, partizanca davranmasını yasaklamaktadır. Başkanlık siste-
minde başkanlar, her ne kadar bir parti üyesi olsalar ve o partinin başkan adayı
olup seçilseler de icraatlarında tarafsız olacaklarına dair de yemin etmektedirler.
Partili olmanın, başkanın tarafsızlığını tümüyle ortadan kaldıran bir şey olma-
dığı, siyasal ve yargısal denetim araçlarıyla başkanın tarafgirane davranmaktan
alıkonulabildiği bir ortamda, Türkiye’de de patili Cumhurbaşkanının, 1982 Ana-
yasası m. 103’teki tarafsızlık yeminine uygun davranabilmesi noktasında gere-
ken etkili siyasal ve yargısal denetim araçlarının da son Anayasa değişikliğiyle
sisteme ana hatlarıyla monte edildiğini söylemek mümkündür. Cumhurbaşkanı-
13
ABD’de başkanın, üyesi olduğu partisinin genel başkanı olmayıp, sadece partisinin
“başkanlık adayı” olduğu da unutulmamalıdır. (Gözler, 2017b: 69).