128
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
nın, tarafsızlık ilkesine sadık kalıp kalmadığını, söylemlerinden ziyade icraatları-
na bakarak anlamak gerekir. Yeni hükümet modeliyle Türkiye’de partili cumhur-
başkanlığına geçilmekle birlikte, cumhurbaşkanının şahsında toplanan yürütme-
nin, siyaseten TBMM’nce daha etkin şekilde denetimine kapı açılmıştır. Şöyle ki;
bütçe dışında hiçbir konuda kanun teklif yetkisi olmayan, bütçesi de gerektiğin-
de Meclisçe reddedilebilen, Meclisin bir erken seçim kararı almasıyla kendisinin
de görevi bitecek olan ve ayrıca işlediği iddia edilen herhangi bir suçtan dolayı,
eskisinden daha düşük bir Meclis çoğunluğuyla (3/4’ten 2/3’e indi) yargılanmak
için Yüce Divan’a sevk edilebilen ve bu soruşturma esnasında Meclis seçimlerini
yenileme yetkisi de yasaklanan bir cumhurbaşkanının, tarafgirane ve partizanca
icraatlara kolay kolay yönelemeyeceği gayet açık bir realitedir. Buna ilaveten,
kanun hükmünde olmadığı için kanunu değiştirip kaldıramayan ‘Cumhurbaş-
kanlığı Kararnamesi’nin, gerektiğinde Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilebildiği,
partizanca amaçlarla çıkarılan yönetmeliklerin idari yargı denetimine tabi oldu-
ğu, önceden yürütmenin bir düzenleyici işlemi olarak var olan tüzük çıkarma
yetkisinin ise tümüyle kaldırıldığı bir hukuki ve siyasal düzlemde, yürütmenin güç
ve etkisinin, öncesine göre zayıfladığı ve mevcut güç ve yetkileri bakımından
da siyasal ve yargısal yönden etkili bir denetime tabi tutulduğu söylenebilir. So-
nuç olarak, başkanlık sisteminde tarafsızlığın ihlali durumunda, anayasal açıdan
öngörülen hukuki ve siyasi denetim ve kontrol mekanizmalarıyla, ilgili siyasal
aktörün partizanca icraatlarını kısmen veya tamamen frenlemek mümkündür. Bu
açıdan Türk cumhurbaşkanlığı sistemi de, cumhurbaşkanının partili olmasına,
sistem gereği kapı açsa da, onun partizanca davranmasını önleyici ve bastırıcı
kurallara da yer vermektedir.
3.5. Cumhurbaşkanının Kararname Çıkarma Yetkisinin Hukuki Analizi
Anayasa Değişiklik Paketinin 8. maddesinde Cumhurbaşkanına, ‘Cumhurbaş-
kanlığı Kararnamesi’ çıkarma yetkisi verilmektedir. İlgili madde çerçevesinde görü-
leceği üzere, temel haklar, kişi hakları ve siyasal haklar alanında ve kanunda açıkça
düzenlenen konularda çıkarılamayan kararnameyle, sadece yürütmeye ve sos-
yal-ekonomik haklar alanına ilişkin konular düzenlenebilecektir. Bu alanlarda da ya-
sama organı, bir aykırılık gördüğü takdirde, çıkaracağı bir kanunla kararnameyi et-
kisiz hale getirebilecektir. Yani kararname ile kanun hükmü çatıştığında, kararname
ilga edilmiş sayılacak ve asla uygulanamayacaktır. Bundan da şu anlaşılmaktadır
ki, kararnamenin bir kanunu değiştirme veya yürürlükten kaldırma gücü kesinlikle
söz konusu değildir (Küçük, 2017b; Kütahyalı, 2017). O halde mevcut sistemde,
KHK’lerle bir kanun hükmü değiştirilip ilga edilebilirken, yeni hükümet modelinde
Cumhurbaşkanına verilen kararname yetkisiyle bir kanun etkisiz hale getirilemiyor-
129
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
sa, bunun, bir güç artışı mı, yoksa güç kaybı mı olduğunu sormak gerekir. AY deği-
şikliğinde kararname çıkarma yetkisi verilmesiyle, Cumhurbaşkanının otoriterleşme
eğilimine gireceği ifade edilmekle birlikte, işin aslının öyle olmadığı hukuki bir realite
olarak ortada durmaktadır (Fendoğlu, 2017: 97 vd; Gülener, 2017; Küçük, 2017a).
ABD ve Fransa gibi pek çok ülkede olan bu başkanlık kararnamesi (Executive order)
(Küçük, 2017c; Gülener, 2017) çıkarma yetkisinin, başkanlık sistemine geçilmesiyle
Türkiye’de de Cumhurbaşkanına tanınmak istenince aşırı reaksiyonların gösteril-
mesi, Türk siyasal kültüründe olaylara kurumsal ve yapısal olmaktan çok, kişisel
perspektifinden bakıldığının da en bariz bir örneğidir.
Hâlihazırda 1982 Anayasası m. 107’de, yürütmenin iki özerk düzenleme yet-
kisinden biri olan “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nden zaten bahsedilmektedir.
Bunun alanı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile sınırlı da olsa, tüm yürütme
yetkilerinin kendisinde toplandığı başkan veya cumhurbaşkanının, kendi sevk ve
idaresi altındaki bakanlıklarla ilgili kararname çıkarma yetkisinin abartılacak bir yönü
bulunmamaktadır (Küçük, 2017a; Aksi yönde bir görüş için bkz. Tezkan, 2017b
). Şöyle ki, çıkaracağı kararnameyle yasamanın tasarrufu olan kanunu değiştire-
meyen, kaldıramayan ve hatta kanuna aykırı ise kararnamesi hükümsüz bırakılan
bir Cumhurbaşkanının, otoriterleşerek tek adamlık rejimine yönelmesine, öncelikle
pozitif hukukun ve daha da önemlisi Türk toplumunun sosyo-politik basiret ve vic-
danının izin vermeyeceği açık bir realitedir.
4. TÜRKİYE’DE BAĞIMSIZLIK VE TARAFSIZLIK EKSENİNDE YARGININ
YENİ KONUMU
Hakkın ne olduğu, haklının kim olduğu ve ihtilaflı bir konuda hukukun ne de-
diğini tayin ve tespit hususunda kesin olarak hükme bağlama yetkisine sahip
olan devletin yargı organı bünyesindeki unsurlarının yapısal ve fonksiyonel açı-
dan ne konumda bulundukları veya bulunması gerektikleri, hukukun üstünlü-
ğünü hedefleyen bir devlet için büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin de içinde
bulunduğu Kara Avrupası Hukuk Sisteminde “hukuk devleti” biçiminde ifadesini
bulan, Anglo-Sakson Kültüründe ise “hukukun üstünlüğü (rule of law)” olarak
bilinen bu kavramın özünde, dayanılacak temel kıstasın kişi, kurum veya olaylar
değil de, bunlara uygulanacak hukuk kurallarının olduğu açık bir realitedir. (Ro-
senfeld, 2008: s. 217-218; Selznick, 2005-2006: s. 30 vd). Devletin ve devlet
mekanizması içerisindeki güç ve iktidarın meşruiyetinin temel dayanağının adil
hukuk kuralları dışında aranması, tarihi boyunca insanlığı ne tür kaos ve ıstırap-
lara maruz bıraktığı şüphesizdir. Hukuk devleti veya daha köklü ifadesiyle huku-
kun üstünlüğünün hayata geçebilmesi noktasında aranan pek çok şartın hede-
finde, birey ve toplumun hukuk güvenliğinin sağlanması bulunmaktadır. (Soysal,