Бакы дювлят университети илащиййат факцлтясинин



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/73
tarix14.07.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#55525
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   73

Kur’an’da müşkil bir mesele: Cehennem azabının ebediliği 
 
73 
Müminlerin Kur’an ve hadislerde sözü edilen cennet nimetlerine nail 
olmaları elbette Allah’ın rahmeti sayesindedir. Buna kimsenin itirazı olamaz. 
Çünkü Cenâb-ı Hak, işlenen her bir sevaba en az on katı mükâfat vaat 
etmektedir. Cennet nimetleri, işlenen amellerle kıyaslandığında gerçekten 
büyük bir lutuf ve ihsanın ürünüdür. Azap gördükten sonra cehennemden en 
son çıkacak, buna göre de dünyada kalbi amelinden (iman) başka bedeni bir 
hayrı bulunmayan mümine Allah’ın cennette vereceği nimetlerin büyüklüğü 
dikkate alındığında, dünyadaki ameller cennet nimetlerini elde etmede –
adalet ölçüsü esas alınacak olsaydı- kifayet etmezdi. Üstelik insan dünyada 
da sayısız nimetlere mazhar olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yaptığı 
ameller dünyada sahip olduğu nimetlerin karşılığı bile olamaz. Ancak, 
cennete girmede başta iman olmak üzere amellerin hiçbir yararının 
olmadığını da kimse iddia edemez. Çünkü insan, Allah’ın dostluğunu ancak 
iman başta olmak üzere yaptığı iyi ameller sayesinde kazanabilmekte ve 
cennete de bu sayede girebilmektedir (bk. En’âm 6/127). Kur’an, birçok 
âyetinde, müminlerin cenneti dünyada yapmış oldukları ameller sayesinde 
hak ettiklerini açıklar.
83
 Burada A’râf sûresinin 42-43. âyetlerini 
hatırlatmakla iktifa edilecektir: “İman edip de iyi işler yapanlara gelince –ki 
hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar cennet ehlidir. 
Onlar orada ebedi kalıcıdırlar. Göğüslerinden kinden ne varsa hepsini 
çıkarıp atmışızdır. Altlarından ırmaklar akmaktadır. Ve onlar derler ki: Bizi 
bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz 
kendiliğimizden elde edemezdik. Hakikaten rabbimizin elçileri gerçeği 
getirmişler. Onlara, ‘İşte size cennet! Yapmış olduğunuz iyi amellere 
karşılık o size miras verildi’ diye seslenilir” Bu iki âyet, cennet nimetleri 
konusundaki ilâhi lütuf ile beşerî amelin işlevini gayet veciz ve güzel bir 
şekilde ortaya koymaktadır. Yukarıda zikri geçen hadisleri de bu ve buna 
benzer âyetler ışığında okuyup anlamak lazımdır. Mâide sûresinde dönemin 
Hıristiyanlarından bir grubun Hz. Muhammed’e inen Kur’an’a gönülden 
iman beyanlarına yer verildikten sonra “Böyle söylemelerine karşılık Allah 
da onları, içinde ebedi olarak kalmak üzere altlarından  ırmaklar akan 
                                                 
83
  bk. Nahl 16/32; Meryem 19/63; Zuhruf 43/72; Ahkâf 46/14; Tûr 52/19; Vâkıa 
56/24; İnsan 76/12, 22; Mürselât 77/43. 


Mustafa Altundağ 
 
74 
cennetlerle ödüllendirdi”, ardından “İnkâr edip âyetlerimizi yalan sayanlar 
ise cehennemliktirler” denmesi de gösterir ki, cenneti hak etmenin birinci 
koşulu iman, cehenneme gitmenin sebebi ise inkârdır.  Şu âyet inkâr ve 
inkâra dayalı kötü amellerin uhrevî cezasının ‘ebedî azap’ olduğunu açıkça 
belirlemiştir:  “(O suçlulara denecek ki:) Bugününüzle karşılaşmayı 
unutmanızın cezasını tadın. Biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınızdan ötürü 
sürekli azabı (azâbe’l-huld) tadın” (Secde 32/14). 
4. Bazı âyetlerde azabın yevm’e izafe edilerek zikredilmesi meselesi 
Cehennemi ebedî görmeyenlerin öne sürdükleri gerekçelerden birisi de 
şudur: Azaptan söz eden bazı âyetler, onu “bir günün azâbı” olarak niteler: 
“akîm bir günün azabı”, azîm bir günün azâbı”, “elîm bir günün azabı” gibi. 
“Bir gün”ün süresi hakkında çeşitli görüşler ileri sürmek mümkün olsa da 
“gün”ün belli bir zaman parçası olduğu  şüphesizdir. Buna karşılık naslar 
cennet nimetleri için “bir günün nimeti” tarzında bir ifade kullanmamaktadır. 
Bu da azabın geçici, nimetinse devamlı olduğunu gösteren delillerden biridir.
84
 
Kur’an’a baktığımızda azâbın gün ile nitelendiği on bir âyet olduğu 
görülür. On bir âyetten altısında “büyük günün azâbı”
85
; ikisinde “acı veren 
(elîm) günün azabı” (Hûd 11/26; Ahkâf 46/21); birinde “kısır günün azabı” 
(Hac 22/55); birinde “büyük (kebîr) günün azabı” (Hûd 11/3); birinde de 
“kuşatıcı (muhît) günün azabı” (Hûd 11/84) şeklinde yer alır.  
Şuarâ (26/135, 156, 189) ve Ahkâf (46/21) sûrelerinde geçen “büyük 
günün azabı” ve Hûd sûresinde (11/84) yer alan “kuşatıcı günün azabı” 
ifadeleriyle yaygın yoruma göre Hz. Hûd, Sâlih ve Şuayb peygamberlerin 
kavimlerinin helak edildikleri gün, yani dünyevi azap kastedilmektedir ki, 
bunların cehennem azabıyla alakası yoktur. Benzer şekilde Hac sûresinde 
“kısır günün azabı” ifadesiyle, müşriklerin Bedir Savaşı’ndaki 
hezimetlerinin kastedilmiş olması, yaygın bir kanaattir. Hûd sûresinde 
(11/26) Hz. Nûh’un diliyle ifade edilen “acı veren günün azabı” ifadesine 
gelince, bununla Tufan’ın veya kıyamet günün kastedilmiş olması 
muhtemeldir. Sûrenin 32. âyetinde Hz. Nûh’un inkârcı kavminin “bizi tehdit 
ettiğin azabı başımıza getir” demeleri de dünyevî bir azabın kastedilmiş 
                                                 
84
 İbn Kayyim, Hâdi’l-ervâh, s. 363; Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, 307. 
85
 En’âm 6/15; Yûnus 10/15; Şuarâ 26/135, 156, 189; Zümer 39/13 


Kur’an’da müşkil bir mesele: Cehennem azabının ebediliği 
 
75 
olma ihtimalini destekler mahiyettedir.
86
 Hûd sûresinde (11/3) müşriklerin 
şahsında Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’i inkâr edenlere yönelik olarak geçen 
“Büyük (kebîr) günün azabı” ile Bedir vb. savaşların kastedilmiş olmasını 
muhtemel görenler olduğu gibi kıyamet gününü dile getirenler de olmuştur.
87
 
En’âm (6/15), Yûnus (10/15) ve Zümer (39/13) sûrelerinde “Büyük (azîm) 
günün azabı” şeklinde yer alanlarla ise kıyamet gününün kastedilmiş olması 
daha belirgin durumdadır. 
Görüldüğü gibi azabın gün ile nitelendiği âyetlerden ancak üç dört tanesi 
–dünyevi azaba nispeten daha açık biçimde- uhrevî azapla ilgilidir. Burada 
dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta, “gün” (yevmi) sözcüğünün 
Kur’an’da “kıyamet” hakkında mı yoksa “cehennem” hakkında mı 
kullanılmış olduğudur. Söz konusu günlerle “kıyamet günü”nün kastedildiği 
açıktır. Nitekim bir âyette (Mutaffifîn 83/5) bütün insanların diriltilip Cenâb-
ı Hakk’ın huzurunda hesap verecekleri zaman için “büyük (azîm) bir gün” 
tabiri yer alır. Ayrıca inkârcıların “kıyâmet gününün azabından” kurtulmak 
için sahip oldukları her şeyi feda edebilecekleri açıklanır;
88
 o gün Allah’ın 
inkârcılara kimsenin veremeyeceği azabı vereceği belirtilir (Fecr 89/25).  
Bütün bu açıklamaların yanında “günün azabı” ile cehennem azabının 
kastedildiği kabul edilse dahi, “gün” sözcüğünün sınırlı bir süreyi belirttiğini 
söylemek güçtür. Daha önce geçtiği üzere, cehennem halkının ateşte devirler 
(ahkâb) boyu kalacakları açıklanmıştır. Öyleyse “gün” ve “binlerce seneden 
oluşan devirler” ile sınırlı bir zaman diliminin kastedildiğini söylemek pek 
mantıklı değildir. Sonra -her ne kadar aksi iddia edilse de- cennet halkı 
hakkında da “gün” tabiri kullanılmıştır: “O gün cennetlikler sefa sürmekle 
meşguldürler” (Yâsîn 36/55). Âyetteki “gün” ifadesi, karşı tarafın iddiası 
esas alındığı takdirde, cennetliklerin nimetlerini zamanla kayıtlamakta, 
sefalarının uzun da sürse neticede sona ereceğini bildirmektedir. Hâlbuki 
böyle bir yorumu onlar dahi kabul etmemektedir. Şu âyetleri de örnek 
gösterebiliriz: “O gün cennetliklerin kalacakları yer çok huzurlu ve 
dinlenecekleri yer pek güzeldir” (Furkân 25/24); “O gün kimi yüzler de 
mutludur. Yaptıklarından memnun olmuşlardır. Yüksek bir cennettedirler” 
                                                 
86
 bk. İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, XII, 45. 
87
 İbn Atıyye, el-Muharrerü’l-vecîz, III, 150; İbn Âşûr, a.g.e., XI, 319. 
88
 Mâide 5/36; Zümer 39; Meâric 70/11. 


Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə