Kur’an’da müşkil bir mesele: Cehennem azabının ebediliği
61
vermeye iten şey, hulûd kelimesinin hakiki anlamıyla ebedilik anlamı
içermemiş olması değil, müminin cehennemde ebedi kalmayacak olmasıdır.
Bu gerçekten hareketle onlar hulûd kelimesinin müminler hakkında mecazen
“uzun müddet kalmak” manasında kullanılmış olabileceğini söylemişlerdir.
Üstelik bu yaklaşım, onların güçlü olarak savundukları bir şey de değildir.
Konuyla ilgili en yaygın ve makul görüş şudur: Hulûd kelimesi ebedilik
bildirmekle birlikte, bazı âyetlerde müminleri de kapsayabilecek tarzda
umum olarak yöneltilen “cehennemde ebedi kalma” tehdidi, müminler için
tövbe etmeme veya ilâhî affa uğramama şartına bağlıdır; tövbe ile veya af ile
öngörülen sonsuz ceza hükmü ortadan kalkar.
Sözün özü; hulûd ve ebed kelimeleri, “sonu olmayan zaman” anlamını
ifade etmektedir; bu anlamı ifade etmediğini kesin bir dille söylemek mümkün
değildir. Araplar –yukarıda geçtiği üzere- bu kelimeleri dünyevî konularda
“uzun zaman” manasında kullanmış olabilir. Bu tür kullanımlar her dilde söz
konusu olur. Hatta bu iki kelime, İbn Atıyye’nin dediğinin tersine, “uzun
zaman” anlamında hakîkî, “sonsuzluk” anlamında mecâzî de olabilir; bir dilde
kelimelerin -teker teker- hangi anlamının hakiki hangisinin mecazi olduğunu
kesin olarak tespit etmek her zaman mümkün olmaz. Bir kelimenin hangi
manada kullanıldığını tespit edebilmek için öncelikle kullanıldığı alana
bakmak lazımdır. Dünyevî alanda kullanıldığında, meselâ müebbed hapis
dendiğinde, ilgili şahsın yaşamının sonuna kadar, yani uzun süre manasının
kastedildiği açıktır. Benzer şekilde bir sanat eseri için âbide dendiğinde, onun
çok uzun süre ayakta kaldığı ve kalacağı anlatılmak istenir. Dünya sonlu
olduğundan ondaki herhangi bir nesne için “sonsuz” tabirini kimse hakiki
anlamda kullanmaz. Peki, bu iki kelime âhiret alanında kullanıldığında hangi
manaya gelir? Bunu tespit için, öncelikle âhiret hayatının zaman boyutunu
bilmek gerekir. Gerek Kur’an gerekse hadisler âhiretin bir sonunun olmadığını
açıklamaktadır. Bunu azabın sonlu olduğunu söyleyenler de kabul etmektedir.
Şu halde, tartışma konusu olan hulûd ve ebed sözcükleri Kur’an’da sonu
olmayan âhiret alanında kullanıldığına göre, bunların ebedilik bildirdikleri
yönündeki yaklaşım dil ve mantık açısından gayet tabii karşılanmalıdır;
dünyadaki bir nesne için “ebedi” demek, dünya durdukça kalıcı; ahiret hayatı
için söz konusu olduğunda ise ahiret var oldukça demektir. Sırf sözlük
anlamdan hareket edilecek olursa, sonsuzluk bildiren tek bir sözcük bulmak
dahi güçleşir; azabın sonlu olduğunu öne sürenlerin yaptıkları gibi. Onların
Mustafa Altundağ
62
yolundan yürünecek olursa cennetin de sonlu olduğu sonucuna ulaşmak zor
olmaz. Çünkü cehennemin geçici olduğunu söyleyenler, onlarca âyette geçen
hulûd, ebed gibi sözcükleri –azap için de kullanıldığından- bir tarafa bırakıp
cennetin ebediliğini ispat için bir âyette kullanılan “ dâim”e (Ra’d 13/359) ve
buna benzer bir iki sözcüğe sarılmışlardır.
58
Üstelik “dâim” kelimesi de
sözlükte “hareketsiz olmak (sükûn), bir şeyin üzerinden uzun süre geçmek”
gibi anlamlara gelmektedir.
59
Daha önce zikredildiği üzere üç âyette, kâfirlerin
cehennemde ebedi kalışları, hulûd ve ebed sözcükleri birlikte kullanılarak
belirtilmiştir. İbn Atıyye’nin dediği gibi, böyle bir kullanım inkârcıların
azabının sonsuz olacağı yönünde önemli bir delildir.
Azabı sonlu görenler söz konusu iki sözcüğün anlam alanını
sınırlandırırken üç ayrı sözcüğü de gündeme taşırlar: “Hulûd ve ebed
kelimelerinin sonsuzluk manasında olmadığını gösteren bir başka husus da
kâfirlerin cehennemde kalışlarının mesvâ, lübs ve müks kelimeleriyle ifade
edilmiş olmasıdır. Bu üç kelimenin ilki “durak, konaklama yeri”, diğer ikisi
ise “belli bir müddet beklemek ve gecikmek” anlamlarındadır. Mâlik adındaki
cehennem muhafızının kâfirlere “bekleyeceksiniz” demesi (Zuhruf 43/77),
cehennemden “konaklama yeri” diye bahsedilmesi (Nahl 16/29; Ankebût
29/68) ve ölümden haşre kadar insanların kabirde geçirdikleri sürenin “lübs”
kelimesiyle anlatılması (Yûnus 10/45), âhiret azâbının sonlu olduğunu
göstermektedir. Aynı kelimeler cennet ehli hakkında kullanılmamıştır. “Lübs”
ayrıca “ahkâb” ile bir arada kullanılarak cehennemin cennetten farklı bir
devam sürecine tabi olduğuna işaret edilmiştir.”
60
Öncelikle, bu üç kelimenin cennet ehli hakkında kullanılmadığı
iddiasının doğru olmadığını belirtmeliyiz. En azından müks sözcüğü bir
âyette (Kehf 18/3) cennetlikler hakkında kullanılmıştır. Öyleyse cennetin de
sonlu olduğunu mu söylemeliyiz?!
Sözlüklere bakıldığında üç kelimenin de mutlak olarak “durmak, ikâmet
etmek, beklemek” anlamına geldiği görülür.
61
İddia sahiplerinin lübs ve
58
bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, 308.
59
Mesela bk. Râgıb el-İsfahâhî, el-Müfredât, dvm md.
60
Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, 308.
61
İbn Düreyd, Cemhere, I, 170 svy md.; I, 203 lbs md.; II, 49 mks md.; İbn Fâris
mks, lbs , svy md.
Kur’an’da müşkil bir mesele: Cehennem azabının ebediliği
63
müks sözcüklerindeki “beklemek” manasını “belli bir müddet” ile nasıl
sınırlandırdıklarını anlamak güçtür. Diğerlerine göre Kur’an’da en çok geçen
lübs sözcüğü hemen her geçtiği yerde zaman belirteci ile birlikte
kullanılmıştır; dolayısıyla belli bir müddetin kastedildiği, kelimenin
kendisinden değil birlikte kullanılan zaman belirtecinden anlaşılmaktadır.
Zuhruf 77’deki “bekleyeceksiniz” ( inneküm mâkisûn) ifadesine gelince, o,
herhangi bir zamanla kayıtlanmış değildir. Kaldı ki, Mâlik’in
“bekleyeceksiniz” sözünü “cehennemde bekleyeceksiniz” şeklinde anlamak
ne kadar isâbetlidir? İleride (B/5) tekrar gündeme geleceği üzere, Mâlik,
cehennemliklerin “ Rabbin (bari) bizi öldürsün!” şeklindeki sual ve
isteklerinin cevâbını “bekleyeceksiniz” demektedir. Nitekim bir hadiste
onların bu isteklerine (âhiret yılıyla) kırk sene sonra cevap verileceği,
neticede cehennemden çıkmaları bir yana bir daha konuşmalarına dahi izin
verilmeyeceği belirtilir.
62
Burada, ayrıca, belirtilmelidir ki; hulud ve ebed sözcüklerinin sonsuzluk
bildirmediği hükmüne, aynı konuda lübs, müks, mesvâ gibi kelimelerin
kullanılmış olmasından hareketle ulaşmak doğru olmaz. O takdirde, cennet
için huld, hulûd, müks, ebed vb. sözcüklerin kullanılmış olmasından
hareketle, birilerinin “dâim” kelimesinin de sonsuzluk bildirmediğini;
cennetin de sonlu olduğunu iddia etmesini garipsememek gerekir.
Azâbı sonlu görenlerin bir başka gerekçeleri de şudur: “Kur’an’da cennet
ehlinin buradan “çıkarılmayacakları” belirtilirken (Hicr 15/48) cehennem
ehli için aynı ifade kullanılmamış, onların cehennemden çıkmak istedikleri
zaman “çıkamayacakları” (Mâide 5/37) ve çıkmalarına dair hükmü vermenin
Allah’a ait olduğu (Mümin 40/11-12) bildirilmiştir. İki ifade arasındaki fark
açıktır.”
63
Bu konuda birçok şey söylenebilir. Ancak kısaca şunu belirtmeliyiz:
Cennet ehlinin bulundukları yerden “çıkarılmayacakları”na dair açıklama,
onların o nimetlerden asla mahrum edilmeyeceklerini, kimsenin kendilerini
oradan çıkarmayacağını belirtir. Cennetliklerin cennetten çıkmak için bir
talepte bulunmaları beklenmez ki “çıkamayacakları” açıklansın. Diğer
62
Hâkim bu rivâyetin Buhârî ve Müslim’in şartlarını taşıdığını söylemiş, Zehebî de
ona muvafakat etmiştir (bk. el-Müstedrek, VIII, 3146).
63
Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, 308.
Dostları ilə paylaş: |