Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə49/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   88

41.Simnan Bölge Valiliği

استان سمنان

Merkezi: Simnan
Valilik merkezi olan Simnan kentinin adı hakkında birkaç rivayet vardır; İmam Rıza Horasan’a giderken yanında üç yoldaşı varmış. Burada her biri için “Se-men/ Üç ölçek” ekmek pişirilmiş. “Se-men Nan/ Üç ölçek ekmek” tabiri zamanla “Simnan” hâlini almıştır. Diğer bir rivayete göre, bu kenti Hz.Nuh’un oğullarından “Sim’ün-NEbi” ve “Lâm’ün-NEbi” bina etmiştir. Daha sonra “Sim-lâm” olarak anılmaya başlamış, zamanla kesret-i istimal nedeniyle değişikliğe uğramış ve Simnan hâlini almıştır. (Mehr’üz-Zaman Novbân, Veche Tesmiye Şehrhâ ve RusTahâ-yı İran, s.27)
Germsar Bölgesi Türk İl ve Aşiretleri

تركهاى گرمسار

Simnan Bölge Valiliği; Simnan, Şahrud, Damğan ve Germsar kentlerinden oluşmaktadır. Bölge valilik merkezi, aynı adla anılan Simnan kentidir. Bu dört şehir, Horasan ve Türkistan ana yolu güzergâhı üzerinde bulunmasından ötürü kadim tarihlerden beri Türklerin yaşadıkları iskân mahalleri olmuştur. Bu bölgede Türklerin ana yoğunluk merkezi Germsar kentidir. Doğusunda Simnan ili, batısında Tahran ve Kum bölge valilikleri, kuzeyinde gene Tahran Bölge Valiliği, güneyinde İsfahan Bölge Valiliği bulunmaktadır.

Germsar bölgesinde yaşayan aşiretler, geçen birkaç yüzyıl içerisinde sürgün, zoraki göçürme ve yerleşik hayata geçirme ve diğer nedenle iskân edilmiştir..

Geçen yüzyılın başlarına kadar Germsar bölgesi Hâr-ı Rey خواررى adıyla şöhret bulmuştur. Başkent Tahran’ın 100 km güneydoğusunda ve Tahran-Meşhed kara yolu üzerindedir.

“Germsar şehristan/ ilçesinde; Farslar, ÂRi SengseRi’ler, Türkler (Usanlu, Pâzukî, Nefer, Basıri, Kaşkayı illerine mensup gruplar), Araplar (Arap Kuttî/ ÂmiRi, Arap Ma’sumî, Arap Serhengî, Arap DeRazî, Ketî ve Tabatabai seyyidleri), TabeRiler (Elikâyî/ Ali-Kâyî), AlvâRiler, Lorlar (Hudavend), MansuRi Kürtleri, Bocnurd ve Kuçan/ Koçan bölgelerinden gelme Kürt grupları ve Gilekler perakende olarak meskûndur”. (İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 2.cilt, s.1107; http://mazandaran-turk.blogspot.com, 17 Ocak 2007)

İran genelinde olduğu gibi, bu bölgede de çok sayıda Türkçe toponim bulunmaktadır: Kûhhâ-yı CAbân (CAbân dağları), Gazançay Mahalı, Deliçay, Garıdağ (Kocadağ anlamında), Gara-Herande…

Tahran’ın güneyi ve batısında oturan ahali Türk’tür. Bu bölgeler, Azerbacan-ı Cibal toprağı ve uzantısıdır. Kacar hanedanı döneminde, halkının büyük bölümü Türk olan başkent Tahran’ın Türkmen saldırılarından korunması için, Tahran’ın doğusuna da Azerbaycan’dan getirilen Türk il/ uluslarına mensup tayfa ve tireler yerleştirilmiştir.


Pazûkî
Bu tayfa, Safevi hanedanı döneminde Şah İsmail tarafından bugünkü Batı Azerbaycan BV merkezi olan Urumiye’den Âsâyişlular ile birlikte buraya göçürülmüş Hâr, Veramin bölgelerine, ayrıca Turûd, HisarBin-Firuzkûh köylerine yerleştirilmiştir.

Sani’üd-Dövle, “SeferName be-Esterabad, Mazenderan ve Gilan” isimli kitabında; Pazûkîlerin nüfusunu 600-700 olarak vermiştir. Minorsky’nin “Tezkiretül-MüLuk”tan naklettiğine göre; bunlar Safevi ailesine yardımcı olan sûfîlerdir. Asıl vatanları Anadolu’nun Kiğı ve Eleşkirt bölgeleridir. Bu ilin bir bölümü Anadolu’da kalmıştır. Halen Pazûkîlerin küçük bir bölümü Tahran civarına yerleşmiştir. Pazûkîler, Kelhor Kürtleri ile birlikte Şahsevenlerden kabul edilmektedir. (Minorsky, Sazman-ı İdaRi Hükûmet-i Safevi, s.57-58)

Pazûkîlerin Fars olduğu, Fars bölgesinden Veramin ve Germsar bölgelerine getirildikleri de ifade etmektedir ki, bu doğru değildir. (Mehdi Bamdâd, Şerh-i Hâl-i RiCal-i İran der-Garn-ı XII, XII, XIV, 3.cilt, s.196)

Şah Tahmasb Safevi döneminde, bu aşiretin ileri gelenleri Safevi beyleri içerisinde hesap edilmiş ve Türk-Türkmen illeri arasında Tadât edilmiştir. (Minorsky, Sazman-ı İDaRi Hükümet-i Safavî, s.21)

Pazûkî aşireti reisi ve hanlarından Mecnun Han Pazûkî, Kerim Han Zend’in ölüm haberini Ağa Muhammed Han Kacar’a haber vermek için Şiraz’dan Tahran’a yedi gün at sürmüştür. Böylece aşiret, Kacar sarayının mutemetleri arasına girmiştir. Ş. 1309/ 1928 yılındaki nüfusları 100 aile olarak kaydedilmiştir. (Mehdi Bamdâd, Şerh-i Hâl-i RiCal-i İran, 3.cilt, s.300)

Bugün Pazûkî’ler Türkçe konuşmakta, Hâr’ın önemli köylerinden Râdiyân ve Şahbulağ’da oturmaktadır. Pazûkî adının, Bozokî/ Bozoklu adı ile ilişkisi araştırmaya muhtaçtır. (http://mazandaran-turk.blogspot.com, 04 Ağustos 2007)


Usanlu/ Asanlu
Halen Germsar adıyla anılan Ser-i Dere-i Hâr ve Deşt-i Hâr’da oturan Usanlular, Azerbaycan’ın Kazvin-Zencan Hamse illerindendir. Bölgeye Hicri 1210/ 1795 yıllarında Merağa’nın güneyinden göç etmişlerdir. Usanlular, Zencan kentinde hayvancılık ve tarımla meşguldürler. Bu bölgede “Usanlu” isimli bir de köy vardır.

Ağa Muhammed Han, Kacar Türk devletini kurduktan sonra Cibal Azerbaycan’daki Tahran kentini başkent yapmıştır. Tahran’ı doğudan gelecek Türkmen saldırılarından korumak için Azerbaycan’ın Zencan ve Kazvin Vilayetlerindeki Hamse Türkleri’nden Usanluları Tahran ve Simnan Hâr’ına göçürmüştür. Şah’ın fermanıyla Zencan’dan getirilip yerleştirilen Usanluların sayısı 1.200 hanedir.

Hân-ı Han Basırüs-Saltana, Muzaffereddin Şah Kacar’ın saray hizmetinde şaha yakın bir şahsiyetti. H/K. 1313/ 1895 yılında Muzaffereddin Şah Tebriz’den Tahran’a geldiğinde, şahın huzuruna çıktı. Baş başa görüştüler. Usanlular, Muhammed Kasım Han Vekîlüs-Saltana’nın emrine verilerek, Tahran bölgesinin âsâyiş sorumluluğunu üzerlerine aldılar.

Usanlular, bulundukları bölgede siyasi faaliyetlerde bulundukları gibi, askerî güç olarak da Kacar devletinin emrinde oldular. Hanları ile birlikte savaşlara da iştirak ettiler.

Ahmed Rıza Han’ın saltanı döneminde Reşid Sultan, Seyfullah Han, Ağa Rıza Han ve Celil Han, Usanlu ili reis ve beyleriydi. Usanlular Germsar’a ilk geldiklerinde sadece hayvancılık yapmaktaydılar. Bugün tarımla meşguldürler. 1987 yılında bunlardan 28 hane (43 kişi) Tahran’a yerleşmiştir. Dilleri Türkçe’dir.


Usanlu İli Tayfaları


Gabaglu

Yurd-Hanlu

Gozlu

Reşmelu

Töremişlu/ Töremişli

Halglu

Çözüklü

İman-Hanlu

Mîr-âhurlu

Güneşli

Çepişlu

Gızıllar

BurHani/ Burhanlı

Corablu




Usanlu Köyleri


Deh-Sultan

Şah-Sefid

Devletabad

YatıRi-süfla

Sa’d-abad

Reşme

Sudoğlan

Mahmudabad

Meges-tepe

Mevgûfe

Fend

Nayib-İbrahimi

(Mecmua-i Ittılâât ve ÂMar-ı Îlât ve Tavâyif-i Aşayiri İran, s.41; http://mazandaran-turk.blogspot.com, 17 Ocak 2007)
Nefer
Nefer Türkleri, Kışlak-Nefer köyünde oturmaktadır. Dilleri Azerbaycan Türkçesi’dir. Neferler, Germsar’a Şiraz’dan gelip yerleşmiştir. Nefer tayfası, Hamse İli’ne (Beş Oymak Tayfalar Birleşiği/ Îl-i İttihadiyye-i Tavâyif-i Beş Oymak) mensuptur. Hamse İli’ne bağlı tayfalar, bilindiği üzere; 1.İnanlu, 2.Baharlu, 3.Basıri, 4.Arap ve 5.Nefer’dir.

Germsar’daki Nefer tayfası, Geraş nahiyesinde oturmaktadır. Nüfusları, birkaç yüz hanedir. Güneyde yaşayan Nefer ili bünyesinde Arap ve Lor cemaatları da bulunmaktadır.


Basıri
Basıriler, soy terkibi bakımından; Lor, Arap ve Türk gruplarından oluşmaktadır. Hamse’ye tabi olan Basıriler, esas itibariyle Güney İran tayfalarındandır. Germsar’a muhtemelen Horasan’dan gelmişlerdir.
Kaşkayı
Geçen ikiyüz yıllık dönemde Kaşkayı Türkleri’nden bir bölüm aile, bunların yanı sıra İlzade Bahtiyari, Arap Mîş-Mest… gibi il/ uluslarından ayrılan tire/ cemaatler, Mazenderanlı Tabari tayfalarından Elikâyî’lere katıldılar. Bir süre sonra Türkçe’yi bırakarak, Tabari dili grubundan Elikâyî lehçesi yle konuşmaya başladırlar.

Elikâyî ilinin adının kökeni “Elikâ”dır. Elika, Çâlus’ta bir mıntıkanın adıdır. Elikâîlerin yaylakları; Gîlur adı ile bilinen Germsar’ın kuzey yükseklikleri, Firuzkûh’un yaylaları, Demavend ve Tahran’ın Pulur’udur. Kışlakları; Germsar çölünün doğu ve batı kıyılarıdır.

Germsar Kürtleri
Germsar Kürtleri, Şadlu ve Karaçorlu’lardan ibaret bir tayfadır. Bunlardan en az bir nahiye Türk-Kürt karışımıdır. Daha önce zikredildiği üzere Karaçorlular, Kürtler içerisindeki Türk tayfalarındadır. H/K. 1006/ 1598 yılında Güney Kafkasya’dan önce Güney Azerbaycan’a, buradan Hâr ve Veramin’e, buradan da Horasan’a intikal etmişlerdir.

Germsar bölgesinde oturan Türkler ortak tarih, inanç ve dil bakımından Azerbaycan Türk halkının bir parçasıdır. Aynı zamanda Cibal Azerbaycanı’nın bir uzantısıdır. Kacar Türk hanedanının yıkılmasında sonra devreye sokulan Farslaştırma politikasına ArapvâRi bir kalıpla “Tefris/ Farslaştırma” denmektedir. Özellikle Azerbaycan ve İran Türkmenistanı’na uzak bölgelerde oturan Türkler, Tefris/ Farslaştırma karşısında savunmasız kalmıştır.

Resmi literatürde Türklere, Türk tabiri yerine Türkzebân/ Türk dilli denmektedir.

Simnan ve Germsar Türkleri, Türkçe’yi unutma riski ile karşı karşıyadır. (http://mazandaran-turk.blogspot.com, Mehran BahaRi, 17 Ocak 2007) bkz.→ Hamid Ahmedi, İran, Ulusal Kimlik İnşası

*

Üniversitede Türkçe Kursu


Simnan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde (Dânişgede-i Terbiyet-i DEbir) Azerbaycan Türkçesi ve edebiyatı sınıfı açılmıştır. Dersler, her hafta pazartesi günleri saat: 10:30’da başlamaktadır. Kursu başarı ile bitirenlere, Azerbaycanlı Üniversite Öğrencileri Birliği’nce setifika verilmektedir. (http://mazandaran-turk.blogspot.com, 04 Ağustos 2007)

*

Mescid-i Tarıhane (Mescid-i Tanrı-hane/ Tanrı Evi)/ Tanrıhane Camii


Simnan Bölge Valiliği’nin önemli şehirlerinden olan Damğan’da bulunan Mescid-i Tarıhane adını taşıyan mescid, İran’da ilk yapılan Camii olarak sunulmaktadır. Hicri II. yüzyıla tarihleyenler vardır. Adının Türkçe Tanrı+hane/ Tanrı Evi olmasından ötürü, caminin isminin değiştirilmesine çalışılmış, ancak Türklerin yoğun tepkisi nedeniyle değişiklikten vazgeçilmiştir. Cami, sanat tarihi açısından da ilginç bir yapıdır. (http://mazandaran-turk.blogspot.com, 13 Temmuz 2007)

*

Damğan kentinde bulunan Tarıhane Camii (Tanrıhane) Selçuklu dönemi eserlerindendir. Yapı, kıble duvarına dikey neftlerden oluşan ibâdet mekânı ve üç tarafı revaklı avlusunda Abbasi camilerinin ana özelliklerini göstermekle birlikte pişmiş tuğladan taşıyıcı ayakları, bunlar üzerinde yer alan ve düz çatıyı taşıdığı anlaşılan oval kemerleri ve tonoz teşkilatıyla daha çok mahallî anlayışa uygundur.



İslam Ansiklopedisi (İSAM), Camiden IX. yüzyıl yapısı olarak bahsederken, İran kaynakları Selçuklu eseri olarak kaydetmektedir. Görüldüğü üzere kaynaklar arasında asırlık zaman farkı vardır. Caminin adının Türkçe “Tanrıhane” olması, konunun üzerinde Türk sanat tarihi açısından tekrar durulması ihtiyacını doğurmaktadır. (Çehre-i İran-RahnüMaî Seyahatî ve Müsaferetî, Çâp-ı Emir, Tehran 1382/ 2003, s.217; A.Engin Beksaç, İslam Ansiklopedisi, 22.cilt, s.430)

*

Simnan’da konuşulan dil, yani Simnanİce, özelliği olan bir dildir. Bilim adamları ve İranşinaslar, Simnanice’nin Pehlevice’ye yakın bir dil olduğuna karar vermişlerdir. Simnanİce; SengseRi, ŞemirZadî/ ŞehmirZadî, Sorhaî ve Lascerdî/ Lasgerdî ağızlarına ayrılmaktadır.



Simnan BV’de bulunan Şahrud, Germsar ve Damğan Türkçe konuşulan bölgelerdir. Farsça da bilmektedirler”. (http://mazandaran-turk.blogspot.com, 04 Haziran 2006)

42.Sistan ve Beluçistan Bölge Valiliği

استان سيستان وبلوچستانن

Merkezi: Zahedan زاهدان
“Tarih-i Sistan” kitabının müellifi şöyle yazmaktadır; “Şöyle ki, Sistan GerŞasp’ın eliyle kuruldu”. GerŞasp, Kiyûmers’in (Hz.Adem veya onun mesAbesinde bir şahsiyet olduğu söylenir) ondördüncü neslidir. Sistan’ın tarihi, İslam’ın zuhrurundan önce dörbin yıl geriye gitmektedir. (Melik’üş-Şuarâ Bahar, Tarih-i Sistan, s.2-3)

Bilim adamlarının ifadesine göre, Sistan adının aslı “Sagistan”dır. “Sicistan” bunun muarrEbi, yani Arapçalaştırılmışıdır. Sakistan, “Saka Yurdu” anlamını taşır. Saka kavminin adı, Daryuş’tan hatıra olarak günümüze ulaşan Bisütun, ayrıca Taht-ı Cemşid ve Nakş-ı Rüstem’deki çivi yazılı kitAbelerde de kayıtlıdır. Saklar bu memleketi ele geçirmeden önce adı Zereng idi. (Nasreddin Şah-Hüseyni, Tagaddüs-ü Serzemîn-i İran der-Âyin-i İrani, s.25-26)

Sistan, destana göre cihan Pehlivanı Zaloğlu Rüstem’in memleketidir. Rüstem’in karısı Turan hükümdarının kızı Tahmine’dir. Rüstem, Turan ordusu saflarındaki oğlu Zöhrab ile kırk gün güreşmiştir. Sistan, Hehâmeneşî memleketinin bir parçasıdır. Daryuş’tan kalan Bisütun, ayrıca Taht-ı Cemşid ve Nakş-ı Rüstem kitAbelerinde, kendine ait üç şark memleketinden biri olduğu kayıtlıdır. Bu üç memleket; Pârsâ (Horasan), HeRiv (Herat), diğeri ise Zereng, yani Sistan’dır. Diğer şark memleketleri; Belh, Soğd, Harezm, Kandehar ve diğerleridir.

Nakş-ı Rüstem Kitabesinde, Karadeniz Sakaları dâhil olmak üzere üç Saka kabilesinden bahsetmektedir. (Üstad Purdavud, Yeşthâ, 2.cilt s.291-293)

Taşkend, Ferğana ve Kaşğar, bu kavmin ikamet yeridir. Çinliler bunları “Se/ Seu”, Parslar ve Hindliler “Şaka, Saka veya Çaka”, Yunanlılar ise “Saka” adı ile tanımaktadır. Sakalar/ Yüeçüler, Türkistan ve Batı Sibir’den gelmişlerdir. m Ö. 127-128 yıllarında Eşkaniler, II.Ferhad’ın saltanatı döneminde güneye inerek Zerengyân (Sistan), ÂRahûzî’yi (Rahc= Kandehar) ele geçirmişlerdir. Bu döneme ait fihristlerde İran memleketleri sayılırken Sakalar meleketi “Sakastana”nın adı da geçmektedir. Bu memleket, günümüzdeki Sistan’dır. (İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 2.cilt, s.735-736)

İrec Afşar böyle dese de, günümüz Sistanlılarını, Turani bir kavim olan Sakalarla ilişkilendirmek söz konusu değildir. Zaten bunların kökeni, İran dilli Sit-Sarmatların bir kolu olarak kabul edilmektedir. İrani Sakaların, Turani Sakalarla sadece isim benzerliği bulunmaktadır.

İngilizler, Sistan ve Beluçistan’ın tamamını ele geçirmek için uzun yıllar mücadele etti. Lord John Russell, 1864 yılında İran-Afganistan savaşı karşısında İngiltere’nin tarafsızlığını ilan etti. Bunu fırsat bilen İran, 1865-1866 yıllarında Sistan’a asker sevkederek, işgal etti. Paris Muahadesi sırasında İran ve Afganistan arasındaki problemlerin halli için General Goldsmith hâkem tayin edildi. O da Hirmend/ Hilmend nehrini iki ülkenin sınırı olarak belirledi. Sistan memleketi böylece Afganistan Sistanı ve İran Sistanı olmak üzere iki ülke arasında taksim edildi.
Sistan Afşarları
Sistan Afşarları, Türklüklerinden çok şey yitirmiş ve/ veya tamamen yitirmiş olan Sistan Halaclarının (Gılzai/ Gılzay) alt tire/ cemaatlerinden biridir. Sistan, Beluçistan, Gülistan/ Sahrâ-i Türkmen ve Horasan bölge valiliklerinde oturmaktadırlar. Yaklaşık 4 bin ailedir. Bu aşirete bağlı cemaatler bugün Sistan’da; Kûşe-ulyâ, Kûşe-süfla, GezMum, Muhammedabad, Çahar-Hamî خمى , Se-kûhe (=Sekbâ سكبا ), Cezînek, Kasımabad (Zabul’un güneyi), Tağzî, Sedekî, Deh-Keyhâ, Çeng-i Morğân, Neygerd, Deh-i Melikpur (eski Espî köprürü civarı), Edîmî, Celâlabad, BâLahane, Deh-i Âgâyî, Behramabad, Deh-i gulam-Ali, Serigzey, Deh-i Serigzey ve diğer köylerde yaşamaktadır. Bu aşiret, Afganistan toprakları dâhil, İran-Afganistan sınırı boyunca meskûndur. Horasan/ Tayyibad sınırından, Sistan ve Beluçistan’daki Rébat’a kadar olan topraklarda bu aşiret yaşamaktadır.

Afşar kabilesinin kurucusu, Hüseyin Afşar SerGılzai’dir. Zabul’a bağlı ŞîhAb nahiyesinin Kûşe-ulyâ köyündendir. Zahedan ve Meşhed’te oturdu. Afşar cemaatine karşı çok cömert davrandı. Bu nedenle çevresinde sevildi sayıldı. Bundan ötürü SerGılzai, Kerbelayi, Efhamî ve İrandost cemaatleri de Hüseyin Afşar’a bağlandılar.

Sistan Afşarı olarak sunulan bu tayfanın dilinde, Türkçe’den eser yoktur. (İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 2.cilt, s.770, 276)

*

Sistani ve Herat Cemşidîlerinin dili Hehâmeneşî dönemi özelliklerine sahiptir ve bu özelliğini korumaktadır. Dil bilimcileri, Sistanice veya Zavulî/ Zabulî olarak adlandırılan bu dili kadim Farsça’nın yedi lehçesinden biri olarak kabul ederler. Haliyle bu bölge halkının Hint Aryalarına daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Farslar da Hint Aryalarının yakın akrabasıdır. Sünni, Caferi ve Alevi’dirler. Sistanlı SaffâRi süLalesinden önce Hint Brahman-Budist kültürüne sahiptiler.



Güneydoğu bölgesinin en önemli dillerinden biri olan Beluçça’daki kelimelerin büyük bölümü, önemli bir İran dilini oluşturur. Beluçistan halkının büyük bölümü Sünni/ Hanefi’dir.

43.Sungur Türkleri

Kirmanşah Bölge Valiliği
Sungur kenti سنقر , Bahteran da denen Kirmanşah Bölge Valiliği merkezi olan Kirmanşah iline bağlı ilçe merkezidir. Doğusunda Hemedan BV, batısında Kirmanşah’ın Sahne ilçesi, kuzeyinde Kürdistan BV, güneyinde Kirmanşah’ın Kengâver ve Sahne ilçeleri bulunmaktadır.

Sungur, kadim Cibal Azerbaycan toprağıdır. Timur’un oğlu Baysungur Mirza, ordusu ile bir süre burada kalmıştır. Bu nedenle şehrin adı ona nispet edilir. Öte yandan Sungur, Türkçe bir kelime olup, “Kırgı” denen bir şahin türüdür. Bu kuştan avcılıkta yararlanılmaktadır. Aynı zamanda “Bay-Sungur, Ak-Sungur” gibi şahıs adı olarak kullanılmıştır. Kerec, Kenduvan ve İran’ın muhtelif yerlerinde “Sungur, Sungurabad, SunguRi…” gibi onlarca toponim bulunmaktadır. Hürmüzgan BV’de iki, Horasan BV’de üç, Kûhgiluye ve Buyer-Ahmed’te bir, Merkezî BV’de iki, Horasan’da iki, Kirmanşah BV’de “Sungur” kökenli yedi yerleşim birimi bulunmaktadır. Ancak burada incelediğimiz Sungur kenti, yukarıda sınırlarını çizdiğimiz Kirmanşah’a bağlı olan Sungur ilçesidir. Kirmanşah/ Sungur ilçesi Türkleri, Kürdistan BV’ne bağlı olan kuzeyinde Bicar ve Gurve ilçeleri Türklerinin devamıdır.

Sungur Türkçesi hakkında Varlık dergisinde şu bilgiler verilmektedir: “Sungur Türkçesi, Kirmanşah Bölge Valiliği ilçelerinden biri olan Sungur ilçesi ve çevresindeki köylerde konuşulmaktadır. Kirmanşah ve Kürdistan arasında bir adacık halinde yerleşmiş olan Sungur Türkleri’nin konuştuğu Türkçe’yi Gerhard Doerfer, Azerbaycan Türkçesi’nin bir lehçesi olarak kabul eder. Sungur Türkçesi’ni ilk defa Prof.Windfor ve ondan sonra Alman Türkolog Prof.Gerhard Doerfer tetkik etmiştir”.

Sungur, İran’ın batı sınırına yakın olan Kirmanşah ilinin kuzeydoğusunda, 83 km mesafede küçük bir şehirdir. Ayrıca etrafındaki Kale Ferhad ve Gurve köylerinde de Sungur Türkçesi konuşulmaktadır.

Sungur kentine, Irak-İran Savaşı’nda binlerce Kürt gelip yerleşmiştir. Bugün Sungur’daki Kürt sayısı Türklerden fazladır. Az sayıda da Fars vardır. Farsların büyük bölümü devlet memurudur. Kent ahalisi, her iki dili veya üç dili bilmektedir. Sungur, diğer Türk dilli şehirlere göre, daha çok Farslaşma cereyanına açık durumdadır. Bugün Sungur Türk lehçesi ile 50 bin civarında insan konuşmaktadır.

Yakın zamana kadar Sungur ilçesi halkının tamamına yakını Türk’tü. Yoğun Kürt göçü nedeniyle günümüzde halkın %75’i Kürt, %25’i Türk’tür. Sungur, halkı Kürt olan Kulyâî yerleşim birimi ile birlikte tek seçim bölgesi haline getirilmiştir. Çoğunluğun Kürtlerde olması nedeniyle parlamenter çıkarmaları hemen hemen imkânsızdır. Seçim sırasında Kürtlerin taşkın hareketleri, Sungur Türkleri’nin propaganda yapmasını imkânsız hale getirmektedir. Geçen seçimlerde rakip olan iki Kürt adayın birinin taraftarları, çoban köpeğine şal şepik/ Kürt elbisesi giydirerek sokaklarda dolaştırmıştır. Rakip tarafın olgun davranması, olay çıkmasını engellemiştir. (http://sonqur-az.blogspot.com/, 18 Kasım 2008)

“Eğer Hemedan’ın Esedabad ilçesinden batıya doğru haraket edersek, Sungur kenti yolunun sonuna doğru 8 km mesafedeki Yusufabad köyüne ulaşırız. Sungur ana yolunun sağından Tali bir yol ayrılır. Sağdaki yol bizi Sirâvend’e ulaştırır. Sirâvend köyü halkı Türkçe konuşur. Çeşitli Türk tayfalarından oluşmuş bir topluluktur. Büyük bölümü, Azerbaycan Afşar iline bağlı BeŞiRilere mensuptur. Emir mahallesinde otururlar. Bunlar dışarıya pek göç vermemiştir. Diğeri, Bayat aşiretine bağlı ŞiRi tayfasıdır. Bunlar köyün batısında oturur. Beg-Begîler ise, köyün doğusunda meskûndur. ŞiRiler arasında göç oldukça yoğundur”. (Alma Yolu, Esedabad 1387/ 2008)

Sungur Türkçesi’ne bir örnek:


Şehrimizin Dili
Şehrimiz, şem’-i şebüsTanına pervâne menem

Dağına, daşlarına âşig-i Divane menem

Get(ir)di dünyaya Huda çünkü bu torpaqda meni

Vermeyen topraqını mülk-ü Süleyman’e menem

Çoh ezizdir vetenim, çohraq eziz hemvetenim

Bu mehebbetde olan Aleme efsâne menem

Milleti hurd u iri gözlerimin ışığırı

Dolanan başlarının dövrüne pervâne menem

Canım İran, vetenim Sungur, özüm Türk-zebân

Pâkbâz âşiq olan mîhenim İran’a menem

Mene Şair deme, Mecnûnî bu Leylâyam men

Şebkem-i eşkî veren cilve gülüsTane menem

Yazmamı Sunqur’a Tarih-i müdevven birisi

Bu cehetde geçen eyyâmına Bigâne menem

Hoşnevâ bülbülü çoh var bu gülüstanın Emir

Mur-i miskîn ki yığar zehmetine dâne menem.


Ruhullah EmiRi Sungurlu

(http://sonqur-az.blogspot.com/, Mehran BahâRi, 03 Kasım 2005)

44.Büyük Şahseven İli

Adı ve Tarihi


İran topraklarına yayılmış olan düzensizlik ve karmaşa döneminde, Türk hükümdarı Sahib-Kırân Timur’un emirleri, Ak-Koyunlu ve diğer yerel hanedanlar, ülkenin her bir köşesinde kendi hüküm ve hükümetlerini yürütme gayreti içerisindeydiler. Bu esnada İsmail Mirza adı ile tanınan, daha sonra şah olarak karşımıza çıkacak I.İsmail Safevi (1501-1524), kendisine bağlı Türkmen kabileleri ile birlikte H/K. 907/ 1502 yılında, gene Türkmen olan Ak-Koyunluları yenerek, Azerbaycan hükümetinin temellerini atmış, çeyrek yüzyıl süreyle ülkeyi başarıyla yönetmiştir.

Bazı İran kaynaklarında, bu ülkede yaşayan Türk aşiretlerinden “Türkmen” olarak bahsedilmesi terminolojik bir hata olarak görülmektedir. Sünni olsun, Şii olsun, Kızılbaş olsun, Irak’ta olduğu gibi kısmen Hıristiyan olsun, Oğuz kökenli tüm devlet gez/ göçerlerin, hatta yerleşiklerin Yörük veya Türkmen olarak adlandırılması Türk sosyal yapısı ve etnolojik tasnifine gayet de uygundur. Bunları farklı topluluklarmış gibi gösterme ve sunmanın sağlıklı olmadığı aşikârdır. “Türkmen” adı, sadece Türkiye, Türkmenistan, Irak, Suriye, Kuzey Kafkasya ve Türkistan’da yaşayan Oğuzları ifade etmez. Türk Aleminde yaşayan tüm Oğuzları ve Oğuz göçerlerini ihtiva eder.

Şah İsmail Safevi ile birlikte hareket eden Türkmen kabileleri, silâşor ve can korkusu ve endişesi bulunmayan büyük topluluklardı. İçlerinde Anadolu’dan gelme Sünni Türkmen aşiretleri bulunmakla birlikte, büyük bölümü eski Türk inançlarının derin izlerini taşıyan “Ehl-i Beyt” aşkı etrafında kümelenmiş olan tayfalar sayesinde Azerbaycan ve İran’da siyasi birlik temin edildi. Bu kabileler, “Kızılbaş Türkmenler” olarak şöhret buldu. Kızılbaşlar, “Otuziki Kızılbaş Kabilesi”nin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Şah İsmail, bu Otuziki Türkmen Kabilesi’ni “Nücebâ-yı İran/ İran Asilzadeleri” olarak kabul etmiştir. Kırmızı başlık takmadan kaynaklanan “Kızılbaş” adına dini kisve giydirilmesi daha sonraları cereyan eden bir hadisedir. (Tarih- KızılbâŞan, s.1-2)

Şah İsmail’in iktidar gücünün dayandığı Otuziki Türkmen Kabilesi’nin “Nücebâ-yı İran/ İran Asilzadeleri” Kızılbaş olsun, Sünni olsun soylulukları konusunda fikir birliği vardır. Bu kabile mensupları, “Ehl-i Beyt/ Oniki İmam”ın sembolize edildiği özel oniki dilimli kırmızı/ al başlık giydiler. Giydikleri bu başlıktan ötürü “Kızılbaş” adı ile anıldılar. Sultan Muhammed Hudabende (1578-1587), Özbek ve Osmanlı Türkleri’ne karşı korunmak ve onlardan askerî güç olarak istifade amacıyla H/K. 991-994/ 1583-1586 yıllarında bunları davet etti ve hizmetine aldı. Bu Türkmen kabilelerinin şaha karşı olan bağlılıklarına “Şah seven olmah” dendi. Böylece “Şahı seven/ Şahseven” olarak anılmaya başladılar. (İrec Afşar,Îlhâ,Çâdurnişînan…, 1.cilt, s.77)

Safevi Türk hanedanının, kan kardeşleri olan Osmanlı ve Özbek Türkleri’yle uzun yıllar süren savaşları, bunun sonucu oluk gibi akan Türk kanı, Türk Aleminin en ızdıraplı sahifeleridir. Günümüzde bu tatsız geçmiş “Türklerin tarihi yol kazası” olarak kabul ediliyor. Bu, Sahib-Kırân Emir Timur’un İran ve Anadolu seferleri için de geçerlidir. Türklerin kendi aralarında sürdürdükleri savaşların olumsuzlukları, günümüzde Türk Aleminin içinde bulunduğu çıkmazların örtülü nedenlerinden biridir. Cengiz Han ve Emir Timur’un İran, Kafkasya ve Anadolu’nun ebedî Türk yurdu hâline gelmesindeki katkısını teslim etmek gerekir.

Kızılbaşlar, H/K. 998/ 1590 yılında Şah’ın yakını olan Mürşid Kulu Han’a karşı ayaklandılar. I.Şah Abbas, Kızılbaşların güçlü nüfuzları ve fevkalade kudretleri karşısında ülke siyaseti ve askerî düzen bakımından endişeye kapıldı. Kızılbaşların nüfuzunu kırmak için Şahsevenlere yöneldi ve onları yanına çekti.



Şah Abbas, kendisinin de mensubu olduğu Safevi hanedanının güç kaynağı ve dayanağı olan Kızılbaş Türkmenler yerine, Sultan Muhammed Hudabende zamanında oluşmaya başlayan Şahseven Türk birleşiği/ konfederasyonunu reorganize etti. Bu çalışmayı yaparken, Kızılbaş Türkmenleri alenen hedef haline getirmedi. Çünkü bu teknik olarak da mümkün değildi. Çünkü Kızılbaş Türkmenler ile Şahseven Türkmenleri arasında akrabalık, dil ve inanç birliği bulunmaktaydı. Bugün de aralarında herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Safevi şahları, Beynennehreyn/ Mezopotamya ve Anadolu’ya dâîler çıkartarak, tanınmış Türkmen kabilelerini davet etti. Bu kabilelerin reisleri, sıradan insanlar değildi. Tamamı Cengiz Han’ın takipçileri ve Selçuklu sultanlarının yol yoldaşı yüksek ahlak sahibi Türkmen soyluları idi. Bu Türkmen bey ve hanlarının tek bir özelliği vardı: Kendilerini küçük görüp, reaya muamelesini layık gören şahlara, padişahlara sırtını döner, soylarına soplarına hürmet eden, hak ve hukuklarını veren ve kendilerine saygı gösterenler için kanlarını akıtmayı vâcip sayarlardı. Bu özellik Kaşkayı ilhanlarında da çok bârizdi. Nesepleri sağlıklı olmayan hanlara, beylere ve şahlara kızlarını layık görmezlerdi. I.Şah Abbas, Türkmen beylerinin hassasiyetlerini, psikolojilerini yakından bilen bir şahsiyetti. Bununla birlikte, Osmanlılar gibi Türkmen soylularından çekindiği için sarayında Türkmen asilzadesi ve Türk memur barındırmamaya özen göstermiştir. Öte yandan payitahtı, Kazvin’in batı sınırına yakın olması ve Osmanlı Türkleri’ni tehdit olarak algılamasından ötürü İsfahan’a nakletmiştir. (İran İmruz ‘1906-1907’, s.134)

“Bostanüs-Seyyaha”nın müellifi, Şahsevenler için şöyle yazmaktadır: “Şahsevenler, Şah Abbas zamanında oluşmuş bir il/ ulustur. Nemek be-haRaman/ nankör Kızılbaşlar, Şah Abbas’a karşı durmakta ve emirlerine itiraz etme cesaretini göstermekte idiler. Bundan ötürü Şah Abbas, ‘Şahı sevenler gelsün!’ fermanı vererek davette bulundu. Bundan sonra Şah’a karşı gelenler bastırıldı. Şah ise bunlara ‘Şahı seven/ Şahseven’ adını verdi. (Bostanüs-Seyyaha yâ SeyahatName,s.316) “Şahseven” adı Türkçe olup, “Şah’a dost ve Şah’ı seven” anlamına gelmektedir. “Şah+seven” olmak üzere iki kelimeden ibarettir. (LüğatName-i Dehhüdâ, 30.cilt, Şahseven maddesi, s.171)

İran’da faaliyet gösteren Aşiret İşleri teşkilatı/ Sazman-ı Umur-u AŞayir, devrimden sonra “Şahseven” adını, Şahlık rejimini çağrıştırdığı gerekçesiyle, devlet politikası doğrultusunda “İlseven” olarak değiştirmiştir. Tebriz’deki ünlü Şah Gölü’nün ismi de benzer şekilde “İl Gölü” adını almıştır. Mehrimah 1361/ 1982 tarihli “Mecmua-i Ittılâât ÂMar-ı İlât ve Tavâyif-i AŞayir-i İran/ İran Aşiretleri İl ve Tayfalarına Ait İstatistiki Bilgiler Mecmuası” isimli rapor/ eserde, Şahsevenlere ait Ş. 1360/ 1981 tarihine ait bilgiler verilirken bu il/ ulusun adından ilk defa “İlseven” olarak bahsedilmiştir. (Mecmua-i Ittılâât ve…, s.2)

Şahsevenlerin sahip olduğu ahlak ve soyluluklarından yabancılar da etkilenmiştir. Genel Türk tarihinde özel bir yeri olan il/ uluslardan biridir. Yabancı gezginler, araşırmacılar, yazarlar, diplomatlar ve casuslar Şahsevenlerin bilinçli, organize teşkilatlanmasından, sahip oldukları köklü geleneklerden etkilenmiş, eserlerinde ve raporlarında özel başlıklar atmışlardır.
Türk İl/ Uluslarının Azerbaycan’ı Yurt Tutması
Turanlıların İran, Kafkasya ve Anadolu’yu yurt tutmasının en az 3500-4000 yıllık bir geçmişi vardır. Türkler bu ülkeye gökten zembille inmiş bir millet değildir. Tarihin bilinen devirlerinin başlangıcından itibaren bu coğrafyada hep varolagelmiştir. Bu konuda çok sayıda bilimsel neşriyat mevcuttur. Her geçen gün de artmaktadır. Osman Nedim Tuna’nın, Sümerce Sözlüğü, bunun örneklerindendir. İlmiye Çığ’ı unutmamak gerekir. Bu arada Pan İranist/ Aryaistleri oldukça rahatsız ettiği gözlenen Prof. Dr. Muhammed Taki ZehtABi Kirişçi’nin iki ciltlik “İran Türklerinin Eski Tarihi” isimli eserini özellikle vurgulamak gerekir. Bu kitap, Pan İranistlerin, Türklerin İran’a “sonradan gelme” bir millet olduğu yönündeki tezini çürütmüş ve geçersiz kılmıştır. Bu eser sayesinde, aksine ÂRilerin İran topraklarına sonradan geldikleri açığa çıkmıştır. Böylece elde bulunan dağınık bilgiler bilimsel tasnife tabi tutulmuştur. M.Taki ZehtABi Kirişçi’nin “İran Türklerinin Eski Tarihi” isimli eseri, Tatar-Rus aydınlarından şair Anna Ahmadova’nın oğlu Lev Nikolayeviç Gumulyev’in eserleri gibi Türkiye’de layık olduğu ilgiyi henüz görememiştir. Gumiyev’in; Hunlar, Eski Türkler, Muhayyel Hükümdarlığın İzinde, Çin’deki Hunlar, Hazar’ın Keşfi, Etnogenez, Hazar Etrafınca Bin Yıl, Eski Ruslar ve Büyük Bozkır, Rusi’den Rossya’ya, Sarı Haçlı Seferi veya İblis Nesli Efsânesi, Son ve Yeniden Başlangıç, Avrasya Trajedisi, Etnos, Tarih ve Kültürler, 10 ciltlik Arabesk Tarihi ve yüzlerce makalesi bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra Çin, Arap, İranlı tarihçiler ve Doğubilimciler tarafından kaleme alınan Türklerin konu edildiği tarih kitapları ve seyahatNamelerdeki bilgilere ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Çin kroniklerinde hakaret içerikli metinlere, Arap ve İranlı yazarlarda yalanlara ve abartılara, Doğubilimcilerde, saptırmalara ve araştırmalara kasden yerleştirilmiş olumsuz temalara sıkça rastlanmaktadır.



Günümüzde Türkistan, Anadolu, Kafkasya, İran, Balkanlar ve Avrupa ülkelerinde Proto-Türkçe çok sayıda yazılı taş örnekleri keşfedilmiştir. Türklerin İran’ı Dandanakan savaşı, Anadolu’yu Alpaslan ile yurt edindikleri iddiaları artık ilgi görmemektedir. Bazı Aryaist İranlı yazarlar, Türklerin İran’a Selçuklular ve Timur ile geldiği tezini ısrarla işlemeye çalışmaktadır. Tarihi araştırmalar geliştikçe her geçen gün bilimsellikten uzaklaşmaları nedeniyle zorlanmaktadırlar. İran’da yazılan kitaplarda, “Şarkiyatçı/ Şarkşinas” dediğimiz emperyalizmin emrindeki bazı Doğubilimciler ile birkaç Arap/ Tazi gezgininin kitapları ha bire dipnot olarak verilmektedir. Batılıların yere göğe sığdıramadıkları Yunan ve Roma medeniyetlerinin temelinde yüksek Turan kültürünün bulunduğu ısrarla göz ardı edilmektedir. Dünyamızda derin temelleri bulunan ve hayranlık uyandıran birbirinden farklı çeşitli kültür iklimleri vardır. Yunan ve Roma kültürleri konusunda propaganda içerikli taraflı yayınların ısrarla sürdürülmesi, XXI. yüzyılda Turan, Çin/ Uzakdoğu, Güney Amerika, Hint, Mezopotamya, İran/ Pers ve Arap kültürlerinin üzerini örtmeye artık yetmemektedir.

Türklerin Azerbaycan’da siyasi ve kültürel güç hâline gelmesi, Oğuzların bölgeye yoğun olarak yerleşmesiyle mümkün olmuştur. Oğuzlar, Azerbaycan’da siyasi gücü ele geçirmeden önce Hazar denizinin doğu ve güneydoğusunda oturmaktaydılar. “Oğuz Türkleri, yoğun bir şekilde Hazar Türk devleti sınırları içinde yaşamaktaydı. Çok dinli yapıya sahip bu Türk devleti, İbranî alfabesi kullanmaktaydı. (İbn-i Nedîm ‘Muhammed bin Ebi-Yakub İshâk bin- Muhammed bin- İshâk en-Nedim’, El-Fihrist, Leibzig 1871, s.20) Hukuk sistemi de çoklu olarak Musevi, Hıristiyan, Müslüman ve Şamanistlere göre şekillenmişti. (El-Mes’ûdî ‘Ebül-Hasan Ali bin El-Hüseyn El-Mes’ûdî’, Mürûc’üz-Zeheb ‘Altın Bozkırlar’ ve Meâdinül-Cevâhir ‘Mücevher Madenleri’, c.1, Beyrut 1956) İskit, Göktürk ve Hunların askerî yapılanmasından yola çıkarak, güçlü bir ordu teşkilatı oluşturmuşlardı. İktisadî yapılarını savaş ve yağma ekonomisinden çıkararak, ticaret ekonomisi, tarımsal üretim ve madencilik üzerine kurmuşlardı. Özel mülkiyet ve ticari alanda söz konusu uygulamaları, Hazar Devlet idaresini güçlü ve zengin kılmıştı. Çağdaşı olan devletlerden daha sağlam ve üstün olan bu kurumlar Rus, Bulgar, Selçuklu ve Macar devletlerinin kuruluş aşamasında örnek alınmıştır. (M.Artamanov, The History of the Chazars, Leningrad 1962) Hazar Hakanları, adaletleriyle ünlenmişti. Hukukun eksiksiz uygulanması konusunda çok hassas davranmışlardır. (Zeki Velidî Togan, İ.A., c.V, s.397-408, İstanbul 1970) Günümüz Rus tarih araştırmaları, şoven bir yaklaşımla kurucu medeniyet tezleri konusunda boşa düşecekleri endişesinden hareketle, özellikle İskit ve Hazar Türkleri’ne ait toponim ve etnonim verilerini, arkeolojik objeleri göz ardı ederek saklamakta, adeta kültürel bir soykırım uygulamaktadırlar. Hazar Türk Devleti’nin komşuları Bizans ve İranla olan ilişkileri ise ayrı bir inceleme konusudur. Hazar devlet yönetiminde başta Hakan ve Hatun olmak üzere Musevi Türkler etkindi. Hazar’ın geniş ve verimli otlaklarında göçer/ devlet-gez olarak konaklayan Oğuz Türkleri, hayvancılıkla geçinmekteydi. Bir Oğuz/ Kınık beyi olan Dukak, Subaşı olarak öldüğünde, yerine 18 yaşındaki oğlu Selçuk geçti. Aklı, Feraseti, cesareti ve fiziği Hakan tarafından çok beğenilen Selçuk, Hazar Sarayı’nda görevlendirildi. Selçuk Bey çağdaş, idari, askeRi, iktisadi teşkilatlanmayı Hazar Sarayı’nda uygulamalı olarak öğrendi. (Ebül-Âlâ ibn-i Hassûl ‘Muhammed bin-Ali bin-Hassûl El-Hemedani’, KitAb-ı Tafzîlül-Etrâk Âlâ Sâirül-EcNad, Belleten, c.IV, sayı 14-15, Ankara 1940, s.49) Son derece gözüpek, kahraman, adil ve cesur olan Selçuk Bey, bütün Oğuz Ulusu tarafından özellikle de Kınık, Salur, Kayı, Bayındır, Yıva illerince ölümüne seviliyordu. Hazar Sarayı bu durumdan tedirgin olmaya başlayınca, Selçuk Bey son derece akıllı bir strateji ile tüm Oğuz ulusunu 930 yılında beş oğlu Mikail, İsrail, İsrafil, Yusuf ve Musa ile birlikte Gazne topraklarında Buhara-Cend yöresine göç ettirdi. (Ebül-Ferec ‘Gregorius Bar Hebraeus/ İbnül-İbRi/ Abebron’, Ebül-Ferec Tarihi, c.1, s.292-293, Çev.Ömer Rıza Doğrul, Ankara 1954) 985 yılında Oğuz Ulusu tarafından Han seçildi. Selçuk Han, güçlü bir şekilde batıya akın etmek ve Gaznelilere karşı durabilmek için Araplarla anlaşmaya karar verdi. 100 Aksakal Oğuz beyi ile birlikte ulusun Müslüman olmasına karar verdi. Kısa bir süre içinde 200 binden fazla çadır halkı Müslüman oldu. (El-Makrizî ‘Ebu Muhammed/ Ebül-Abbas Takiyyüddin Ahmed bin-Ali bin Abdülkâdir bin-Muhammed El-Makrizî’, Es-SuLuk fî Düvel’il-MüLuk, Süleymaniye Küt. Fatih Böl. 4376 numarada kayıtlı el yazması, c.1, varak 9) Horasan’da başlayan, Avrupa içlerine kadar devam edecek olan Oğuz Ulusunun varlığı askeRi, idari, ve iktisadi yapılanması ile Türkiye’yi merkez tuttu. Müslüman olduktan sonra oğullarından İsrail, “Arslan”, İsrafil ise “Yunus” olarak anıldı. Mikâil, Horasan’da bir baskında şehit düştü. Mikâil’in yetim kalan oğulları Tuğrul ve Çağrı kardeşler, dedeleri Selçuk Han tarafından ameli ve nazaRi olarak özenle yetiştirildi. Selçuk Bey, Horasan’da adına hutbe okuttu ama para bastırmadı. 1009 yılında eceli ile vefat ettiğinde 100 yaşını çoktan aşmıştı. Cend şehrinde defnedildiğinde arkasında çok iyi teşkilatlanmış kısa sürede imparatorluğa dönüşecek bir devlet yapısı ve ulus bıraktı”.
Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə