Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə50/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   88
(Can Özsoy, 2012) H/K. 396/ 1006 yılında Horasan’da Oğuz nüfus ve nüfuzu artmaya başlamıştır. Sultan Mahmut’un, Mervrûd taraflarına saldırı planından haberdar olan Oğuzlar, bulundukları yerleri terk edip Horasan’ın Serahs ve diğer noktalarına doğru yola çıktılar. Mahmut’un Serdarlarından Arslan Cazib, emir altına alınması zor olan Oğuzları geri getirmek istedi. Saldırıya geçerek, baş eğmeyenlerin büyük bölümünü kılıçtan geçirdi. (Râvendî, Tarih-i İctİmaî İran, 3.cilt, s.270)

Türk emirlerinden Gazneli Sultan Mahmut (998-1030), Maveraünnehr’e asker sevketti ve Arslan İsrail’i yakaladı. Ancak eski tabileri olan emirler, bundan ötürü kendisine sitem ettiler. Sultan Mahmut’u rica ile ikna eden Oğuzlar, Horasan’a yerleşip, bölgenin korunmasını üzerlerine aldılar. Sultan Mahmut, ileride ihtiyacı olduğunda bunlardan yararlanmayı planlıyordu. Sultan’ın izni üzerine, dört bin çadırlık Oğuz kitlesi koyun, deve, at, katır ve eşyalarından oluşan tüm ağırlıkları ile Amuderya/ Ceyhun’dan geleneksel disiplin içerisinde yürüyüşe geçerek Ferave, Serahs ve Abivert bölgesine gelip, buraları vatan edindiler. (Tarih-i Ğazneviyân, 1.cilt, s.228)

Bazı Aryaist tarihçi ve yazarlar, Gazneli Sultan Mahmut’un Oğuzların Horasan’a göçmelerine izin vermesini tarihî, siyasi ve askerî bir hata olduğunu ileri sürerler. Bu kayıt, Râvendî’nin “Tarih-i İctİmaî İran/ İran’ın Sosyal Tarihi” isimli kitabının üçüncü cildinin 27’nci sayfasında da kayıtlıdır. Günümüzde de bu ve benzeri yazarlara dayanarak, aynı temalar işlenmektedir.

“Zeynül-Ahbâr”ın müellifi Gerdizî de bu konuya değinir. Tus Emiri Arslan Cazib, Sultan Mahmut’un huzuruna çıkarak; “Türkmenlerin niçin Horasan Vilayetinin içlerine gitmesine izin verdiniz? Bu uygulama bir hatadır. Emir verin, Ceyhun’un gerisine dönsünler veya bana müsaade edin, Türkmen erkeklerinin parmaklarını size getireyim”. Bunun üzerine Sultan Mahmut: “Bu ne merhametsizlik, bu ne katı yürekliliktir?” dedi. Tus emiri ise, “Eğer dediklerimi yapmazsanız sonra çok pişman olacaksınız, henüz Oğuzların elinde silah yok”. (Tarih-i GerDizi ‘Zeynül-Ahbâr’, s.411)

Oğuzlar, Gazneli Sultan Mahmut’tan sonraki dönemlerde, Horasan’daki etki sahalarını genişleterek güçlendiler. Zaman içerisinde buradan batıya hareket ederek, Azerbaycan’ın Savalan dağı çevresine ulaştılar. Mugan Çayırlığını (Erdebil/ / Deşt-i Muğan) mesken tuttular. Azerbaycan’da bulunan yerleşik Türklerle birleşerek güçlendiler. Bölge artık tamamen Türk oldu, dilleri de Türkçe. (Mecelle-i ber-ReSihâ-yı Tarihî, sayı: 5, s.6)


Moğol İlerleyişi
İlk Moğol grubu, Hicri /K.616/ 1219 yılında Azerbaycan’a gelerek Tebriz’i ele geçirdi. Harezmşahların H/K. 628/ 1231 yılında Azerbaycan’dan çekilmesinden sonra, Moğol Serdarı Carmagon komutasındaki ordu bölgeye geldi. (NazaRi be-Tarih-i Azerbaycan, s.172)

Moğol askerleri Cebe ve Subutay komutasında Azerbaycan ve Gürcistan’a haraket etti. Mugan Çayırlığı’nı kendilerine kışlak olarak seçtiler. Moğolların gelmesiyle Oğuz ve Selçuklu Türkleri bölgeyi terk etti.

Hülagû Han, H/K. 656/ 1258 yılında büyük bölümü Türk olan ordusu ile İran’a girdi. Hülagû Han ve torunları 130 yıl süreyle İran’da hüküm sürdüler ve Azerbaycan’ı hükümet merkezi haline getirdiler. Bu yüzden Moğolların büyük bölümü Tebriz, Merağa ve Sultaniye’ye yerleşti.

Hülagû Han, H/K. 658/ 1260 yılında Türkistan’dan 150 bin çadırdan oluşan Türk ailesini getirerek, Güney Kafkasya/ Trans Kafkasya/ Maverâ-i Kafkas’a yerleştirdi. Moğollar, kısa süre sonra Türklerin içerisinde eridiler, asimile oldular. Dillerini ve dinlerini değiştirerek Türkleştiler. Benzeri Türkleşme hadisesi Timurlular döneminde devam etti.



Emir Timur, H/K. 795/ 1393 yılında Rey ve Aras’ın güneyinin idaresini oğlu Muîz’ed-din Miran Şah’a teslim etti. Tebriz başkent oldu. Bu arada Miran Şah aklını yitirdi. Timur, H/K. 802/ 1400 yılında Azerbaycan’a geri dönünce, Miran Şah’ın oğlu Mirza Ömer’i babasının tahtına oturttu. Timurlulardan sonra Azerbaycan Kara-Koyunlu (H/K.810-872/ 1407-1468) ve Ak-Koyunluların (H/K.872-907/ 1468-1502) yönetimine geçti. Böylece bölgede çeşitli Türk il/ ulus ve tayfaları birlikte yaşamaya devam ettiler. (NazaRi be-Tarih-i Azerbaycan, s.173)
Safeviler ve Kızılbaşlar
Bazı müverrihler, özellikle saraya yakın olanlar, Safevi hanedanının yirmi göbek geriye gidildiğinde İmam Musa Kâzım’a dayandığını yazmaktadır. Bu tür yakıştırma ve iddialar, bazı resmi saray tarihçilerinin uygulamalarındandır. Safevi Azerbaycan Türk hanedanının peygamber soyuna dayandırılması, Safevilerin mezhep ağırlıklı bir hanedan olduğu dikkate alındığında, saray müverrih ve vakanüvistlerinin bu tür yakıştırmalarını doğal Hale getirmektedir. Türk’ten “Seyyid” olması söz konusu değildir. Zaten buna ihtiyaç da yoktur. Safevilerin Türk oldukları bilinen bir husustur. Saray tarihçilerinin verdiği nesep silsilesi şöyledir:


1.İmam Musa Kâzım

8.Seyyid Cafer

15.Seyyid Firuzşah ZerrinKülah

2.Seyyid Ebül-Kâsım Hamza

9.Seyyid İbrahim

16.Seyyid Avz’ul-Hafız’ul-Havâs

3.Seyyid Ebül-Kâsım Muhammed

10.Seyyid Muhammed

17.Seyyid Muhammedül-Hafız

4.Seyyid Muhammed E’rABi

11.Seyyid Hasan

18.Seyyid Şeyh SÂLah’ed-din Reşid

5.Seyyid Ahmed

12.Seyyid Muhammed

19.Kutb’ed-din Seyyid Sâlih

6.Seyyid İsmail

13.Seyyid Şerefşah

20.Şeyh Seyyid Emin’ed-din Cebrâil

7.Seyyid Muhammed

14.Seyyid Muhammed

21.Şeyh Seyyid Safi’ed-din Ebül-Feth İshak

(Teşkîl-i Devlet-i Millî der-İran, s.161)
Safeviler, Erdebil’i yani Azerbaycan’ı mekân tuttular. Seyyid Muhammedül-Hafız’ın ölümünden sonra Seyyid Şeyh SÂLah’ed-din Reşid, daha sonra Kudb’ed-din Seyyid Sâlih mürşidlik makamına oturdu. Kutb’ed-din’in oğlu Emin’ed-din Cebrâil hanedanın tanınmış üyesi olmuştur.

Şeyh Seyyid Emin’ed-din Cebrâil’in oğlu olan Şeyh Seyyid Safi’ed-din Erdebilî, H/K. 650/ 1252 yılında dünyaya geldi. Şeyh Safi’ed-din/ Şeyh Safiyeddin, bu hanedanın kurucusu olarak tanınmış ve kabul edilmiştir. (Tarih-i Deh-hezar Sâle İran, 3.cilt, s.307-308)

Sünnilikten Şiiliğe meyleden ve kayan mezheplerini yayma uğrunda yürüttükleri mücadele ve savaşlar sırasında, Şah İsmail’in büyükbabası ve küçük kardeşi hayatlarını kaybetmiştir. “Sultan Haydar” adıyla da tanınan I.Şah İsmail Safevi’nin babası Şeyh Haydar, 1460-1488 yılları arasında Erdebil hâkimliğini yürütmüş, babası Şeyh Cüneyd’in siyasetini devam ettirmiştir. Ak-Koyunlu hanı Uzun Hasan’ın Despina hatundan olan kızı Alemşah Begüm ile evlenmiştir. Uzun Hasan’ın, Kara-Koyunlu ve Timurlulardan Ebu Said’e karşı olan Mahmutabad savaşına faal olarak katılmıştır. Safevi hanedanının askerî ve siyasi gücünü artırmaya çalışmış, müridlerine Oniki İmam’ı temsil eden oniki dilimli kırmızı başlık giymelerini mecbur etmiştir. Bu dönemde Safevilerin taraftarı olan Azerbaycan Türkmen tayfaları “Kızılbaş” olarak anılmaya başladı. Şeyh Haydar, Safevi Şiiliğini yaymak ve savaş ganimeti elde etmek amacıyla Şirvan topraklarına geçip, Dağıstan’a doğru sokulmuştu. 1488 yılının yazında Dağıstan’a saldırı düzenlediği sırada Şamahı’yı talan edip, ateşe vermişti. Ak-Koyunlu hükümdarı Sultan Yakup’tan (1478-1490) yardım alan Şirvanşah Ferruh Yesar, Teberserân (Doğrusu Tabasaran’dır) savaşında 1488 yılında Kızılbaşları yenilgiye uğrattı. Şeyh Haydar, bu savaşta hayatını kaybetti. Şeyhin defnedildiği yer hakkında değişik müLahazalar vardır. Son araştırmalar, Şeyh Haydar’ın Abşaron yarımadasındaki Tıhlı köyü yakınlarında defnedildiğini göstermektedir. (ASE, X.cilt, s.488, “Şeyh Haydar” maddesi)

Başka bir kaynakta, Şeyh Haydar’ın Elburz dağı eteğindeki Teberserân (Kafkasya Tabasaran’ı) sınırı yakınında öldürüldüğü, Kızılbaşların cesedi Tabaristan (Kafkasya Tabasaran’ı) Vilayetindeki Dehkendi nahiyesinin Elfendiyâr köyüne gömdüklerini kaydetmektedir. (Teşkîl-i Devlet-i Millî der-İran, s.110)



Görüldüğü üzere, özellikle “Teşkîl-i Devlet-i Millî der-İran”da Kafkasya/ Tabasaran’da cereyan eden savaşın yeri, eski adı Tabaristan olan şimdiki Mazenderan toprakları ile karıştırılmıştır. Elburz da aynıdır. Çok uzak mesafelerdeki Kafkasya Elburz’u ile İran Elburz’u birbirine girmiştir. Bahsekonu yer, Kafkasya Tabasaran’ıdır.

I.Şah İsmail Safevi, 22 yaşında iken Şirvan’a ikinci defa asker sevketti. Burada iken adamlarına ferman ederek, babasının cesedinin bakiyesini Teberserân’dan (Tabasaran) Erdebil’e nakledilmesi emrini verdi. Emir gereği ceset Teberserân’dan alınarak, Hiyav (Mişkinşehr) civarındaki makberine defnedildi. “Ahsen’üt-Tevârih” kitabının yazarı Hasan Rumlu şöyle yazmaktadır: “Şah’ın emr-i Humayunu gereği Teberserân’da (Tabasaran) medfun olan evliyâullahın sultanı Haydar’ın mutahhar na’şı özel görevliler tarafından kabrinden çıkarıldı. Tahtırevana konularak, Erdebil’e getirildi ve hazretin cesedi buradaki makbere defnedildi. (Hasan Rumlu, Ahsen’üt-Tevârih, s.109; ASE, III.cilt, s.159, “Gızılbaşlar” maddesi; ASE, VIII.cilt, s.404, “Sefeviler” maddesi; ASE, X.cilt, s.473, “Şah İsmail” maddesi)

İsmail Safevi, H/K. 905/ 1499 yılında henüz 13 yaşını tamamlamadan Lahican’dan Erdebil’e dönerek, Safevi müridlerinin yönetimini ele aldı. Bu tarih, Safevi hanedanının başlangıcıdır.

İsmail Safevi, Ak-Koyunlu hanedan üyeleri arasındaki ihtilaftan yararlandı. 1500 yılında Gülistan yakınında Gürcistan hâkimi ile şiddetli bir savaşa tutuştu. Bu savaşta Şirvanşah Ferruh Yesar öldürüldü. Şamahı, Güney Kafkasya’nın diğer noktalarını ve bir süre sonra da Bakü’yu ele geçirdi.

Ak-Koyunlu Elvend Mirza, İsmail Safevi’nin ilerlemesinin önünü kesmek için otuz bin sipahi ile Nahçıvan’a haraket etti. Ancak kentin yakınlarında yenilerek Erzincan’a kaçtı. İsmail Safevi, bu galibiyetin ardından Azerbaycan’ın tümünü kontrol altına aldı. H/K. 907/ 1502 tarihinde Tebriz’i payitaht yaparak tac giydi. Safevi Şiiliğini devletin resmi mezhebi ilan etti. Yayınladığı fermanla ezana “Eşhedü enne Aliyyen veliyullah” ve “Hayye Âlâ hayrül amel” ibârelerinin ilave edilerek, yüksek sesle okunmasını istedi. Böylece Büveyhîlerin icad ettiği ezan şekline dönülmüş oldu. (Peydâyeş Devlet-i Safevi, s.27)

Şah İsmail, devletin düzenini korumak amacıyla, kendisine bağlı güçlü Türkmen il/ uluslarından düzenli bir “Kızılbaş Ordusu” kurdu. Bunlar; 1.Ustaclu, 2.Afşar, 3.Rumlu, 4.Tekelu, 5.Zülkadr, 6.Şamlu, 7.Kacar olmak üzere yedi il/ ulustur.

Safevi hanedanını destekleyen Türkmen il ve aşiretlerinin tam listesi elde olmamakla beraber, Oruc Beg Bayat, kaleme aldığı “Don Juân-ı İrânî” isimli kitabında verdiği liste, orfografya problemi olmakla birlikte “Otuziki Kızılbaş Kabilesi”nin isimlerini eksiksiz vermektedir. Bilim adamları ve yazarlar kaynak olarak bu listeyi kullanmaktadır. Bu kitap ve kitaptan alıntı yapanlar, il/ ulus ve aşiret ilhan ve beylerinden bazılarının batıdaki karşılığı olan asalet unvanlarını da kaydetmiştir. Safevilerin güç kaynağı olan Kızılbaş il ve aşiretlerinin sayısı otuzikidir. Şah İsmail, bu Otuziki Türkmen Kabilesi’ni “Nücebâ-yı İran/ İran Asilzadeleri” olarak kabul etmiştir. Bunlar, “Otuziki Türkmen Kızılbaş Kabilesi” olarak da anılmaktadır. “Otuziki” adına, “Otuziki Îl-i Vilayet-i Karabağ/ Karabağ Otuziki İli/ Otuziki Cevanşir”de de rastlıyoruz:





1.Ustaclu

Dük

2.Şamlu

Dük

3.Afşar

Dük

4.Türkmen

Dük

5.Bayat

Dük

6.Tekelu

Dük

7.Harmandalu هرمند ا

Marki

8.Zülkadr/ Dulkadar

Dük

9.Kacar

Dük

10.Karamanlu

Dük

11.Bayburtlu

Kont

12.İspirelu اسپرهلو

Kont

13.Oryad اريا د

Kont

14.Çavuşlu

Dük

15.Asayişlu

Kont

16.Çemişkezeklu

Kont

17.Saruzolaçlu سروزولچلو

Kont

18.Kara-Bacaklu

قره بجقلو



Kont

19.Boraçlu/ Borçalu برچلو

Kont

20.Goynuyorlu قوينيوريلو

Kont

21.Kırklu قرغلو

Kont

22.Bozçalu

Kont

23.Mahi-Fakıhlu

ماه فقيهلو



Kont

24.Hamzalu

Kont

25.Salaclu سلچلو

Kont

26.Mahmudlu

Kont

27.Kara-Çomaklu

Kont

28.Kara-Koyunlu

Kont

29.Köse-Buyezlu كوسه بيزلو

Dük

30.Peyklu پيكلو

Dük

31.İnazlu

اينازلو


Dük

32.Kûhgiluyelu كوه گيلو

Dük









Diğer formlar; 12.İspirlu 15. آسايشلواغلى 23. اكبى فقولوﺌﻰ لو 25. سلقلو 31. İnanlu ﺍنانلو

(Dr.Muhammed Cevad Meşkûr, NazaRi be-Tarih-i Azerbaycan ve Asar-ı BasTanî ve CemiyetşiNaSi-yi Ân, s.247-248) Bkz.→Alem-ârâ-yı AbbâSi

“32 Tayfa”, tesadüfdür ki, hem Şah İsmail’in “Nücebâ-yı İran/ İran Asilzadeleri” olarak kabul ettiği, Safevileri destekleyen “Otuziki Kızılbaş Kabilesi”, hem de Şahseven İli’nin ilk kuruluşuna katılan tayfaların sayısıdır. Aşağıda görüleceği üzere, Büyük Şahseven İli’ni meydana getiren Türkmen tayfalarının sayısı, Muhammed Hudabende ve I.Şah Abbas zamanındaki ilk kuruluşu sırasında bile “32” rakamını hemen geçmiştir. Anadolu’dan gelen Türkmen tayfaları bu birleşik/ konfederasyona katılmayı sürdürmüştür. Daha sonraları nüfus artışı veya eksilmesi nedeniyle yeni tayfalar ortaya çıktığı gibi, mevcut bir tayfaya iltihaklar da yaşanmıştır.

Şah İsmail’in “İran Asilzadeleri” olarak kabul ettiği “Otuziki Kızılbaş Kabilesi” ile Şahsevenlerin oluşumu arasında yarım yüzyılı aşkın bir süre vardır.



Safevileri destekleyen “Otuziki Kızılbaş Kabilesi” ile Safevilerin temelini oluşturan ve kuruluşuna katılan Ustaclu, Afşar, Rumlu, Tekelu, Zülkadr, Şamlu ve Kacarlardan ibaret yedi il birbirinden farklı oluşumlar değildir.

Şah Tahmasb, Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’a dönmesinden sonra Doğu Anadolu’da geniş bir yağma haraketine girişti. Erzincan ve Bayburt’tan itibaren Trabzon’a kadar olan bölgeyi talan etti. Trabzon bölgesinde yaşayan Çepnilerin bir bölümü de yağmaya katıldı. Ailelerini ve varlıklarını da yanlarına alarak, Tahmasb ile birlikte İran’a göçtüler. Bu olaydan sonra Osmanlı’nın Çepnileri orduya kabul etmediği söylenir.



“Şahseven” adı, XVI. yüzyılda Şah Abbas taraftarlarına verilen genel isim olup, esasen; -Teke, -Kadirli, -İlhıçi, -Begdili, -Karadağlı, -Ahmedli gibi Türk tayfalarının siyasi birliği demektir. Bu birliğin temsilcileri tarafından oluşturulan yaşam mıntıkalarının birçoğu onların adını taşımaktadır. (Tofig Ehmedov, El-Obamızın Adları, s.34)

Diğer yandan uygulamaya koyduğu yeni siyaset metotlarıyla dikkati çeken I. Şah Abbas’ın (1588-1629) girişimi ile oluşturulan Şahseven Türkmen konfederasyonu bünyesinde Borçalu/ Bozçalular da yer almaktadır. Bildiğimiz gibi I. Şah Abbas Safevi, Azerbaycan Türk Devletini Farslaştırmak için elinden gelen gayreti göstermiştir. I.Şah İsmail Safevi’nin (1501-1524) Kızılbaş hareketini destekleyen kabileleri dağıtan I. Şah Abbas, kendi politikası doğrultusunda Şahseven Aşireti Konfederasyonu’nun oluşmasına büyük destek vermiştir. Kızılbaş aşiretlerinin dağıtılması ve iskânı konusunda Safevilerin gayrı Türk olan halefleri de Şah Abbas’tan geri kalmamıştır. Kerim Han Zend de benzer politika izlemiştir. (Mehdi Rızavi, Îl-i Garapapag, s.14)

I.Şah Abbas Safevi, 27 Ocak 1571 yılında doğmuş, 19 Ocak 1629 yılında ölmüştür. 1588-1629 yılları arasında şahlık yapmıştır. İran Sarayı’nın hâkim unsuru olan Türk han ve beylerini etkisizleştirerek, devlet kademelerini Farslaştırmıştır. Ülke ekonomisini geliştirme yönünde köklü tedbirler almış, iç ve dış ticaretin gelişmesini desteklemiştir. 1592 yılında Gilan’da, 1623-1624 yıllarında Gürcistan’da çıkan isyanları amansızca bastırmıştır.

H/K.1001/ 1593 yılında payitahtı Kazvin’den Isfahan’a nakletmiştir. Buhara ve Osmanlılara karşı başarılı mücadeleler vermiştir. Güney Kafkasya ve Horasan’da İran hâkimiyetini kurmuştur. Bahreyn’i 1601-1602’de, Kandehâr’ı 1621’de ele geçirmiş, İngiliz donanmasının yardımı ile Hürmüz adasını 1622 yılında Portekizlilerden geri almıştır. Irak’ı 1623-1638 yılları arasında ele geçirmiştir. Orduyu ıslah etmiş, vergi işlemleri için nispeten kurallar koymuş, geniş imar faaliyetlerine girişmiştir.

Onun döneminde Culfa ve Aras’ın sol sâhilinin ahalisi İsfahan ve Mazenderan’a göçürülmüştür. Kendine destek oluşturmak amacıyla yarı göçer aşiretleri Azerbaycan’ın kuzey bölgelerine, Şahsevenleri ise Mugan Çayırlığı’na göçürmüştür. Avrupa ülkeleri ile siyasi ve ticari ilişkiler kurmuştur. (ASE, Abbas Mirze, X.cilt, s.473)

Begdili boyuna mensup Gündoğmuş, 1623 Bağdat seferi sırasında, başında bulunduğu oymağı ile Şahseven olarak Şah Abbas’ın hizmetine girdi. Osmanlı’nın nezdinde hiçbir itibarı bulunmayan bu aşiret beyi, Gündoğmuş Sultan adıyla emirler arasına girmiş, Şas Abbas tarafından kensine Azerbaycan’da geniş dirlikler bağışlanmıştır. Gene Begdili reislerinden Firuz Bey’in, “Bu fena yerlerde yaşanmaz” deyip Anadolu’dan İran’a gittiğine dair kayıtlar vardır.

Şah İsmail Safevi ve halefleri, kendilerine bağlı Kızılbaş kabileleri ve daha sonra oluşturulan Şahsevenlere başarıları doğrultusunda geniş araziler bağışlamış, zamanla feodal bir sistem oluşmuştur. Muhammed Rıza Pehlevi, “Ak Devrim/ İnkılap-ı Sefid” isimli kitabında bu feodal yapı hakkında detaylı bilgiler vermiştir.

Şah İsmail’in, Çaldıran’da Osmanlı ordusuna yenilmesinden sonra, kendisine bağlı Türkmen kabileleri, mevkilerini korumak ve daha iyi konuma gelebilmek için Vilayetlerde karışıklar çıkarmaya başladılar. Kızılbaşlar, XVIII. yüzyılda güçlü şahların iktidarları döneminde, ordunun kurucusu olarak ellerinde tuttukları itibar ve nüfuzlarını kaybetmeye başladı. (Teşkîl-i Devlet-i Millî der-İran)

I.Şah İsmail Safevi, H/K. 930/ 1524 yılında 38 yaşında ve saltanatının 24. yılında öldü. Oğlu Şah Tahmasb (1524-1576) tahta çıktığında en fazla 10 yaşında idi. Bu yüzden Rumlu, Ustaclu, Tekelu ve Şamlu kabilelerinin nüfuzunda kaldı.

II.Şah İsmail’in oğlu olan ve H/K. 985-990/ 1577-1582 yılları arasında Safevi tahtında oturan Sultan Muhammed Hüdabende, Özbek ve Osmanlılara karşı Türkmen kabilelerinden yararlanmaya karar verdi. Onları orduya aldı. Bu uygulamadan sonra Türkmen kabileleri “Şahı seven/ Şahseven” adını aldı. Şahseven birleşiğinin temelini atan Sultan Muhammed Hüdabende, kurumlaştıran ise I.Şah Abbas’tır.

I.Şah Abbas, H/K. 995/ 1587 yılında tahta çıktı. Öncelikle doğuda Özbekler vasıtasıyla ortaya çıkan kargaşayı ortadan kaldırmayı istiyordu. Bu nedenle evvelâ pahalıya mal olsa da Osmanlılarla sulh yapmayı tercih etti. Buna bağlı olarak Kars, Nahçıvan, Şamahı, Tiflis ve Loristan’ın bir bölümünü onlara terk etti. Osmanlılara kendi yaşadıkları Aras sahilleri ile Tebriz’in terk edilmesi Kızılbaş Türkmenlerin Şah Abbas’a karşı tavır almasına, karışıklık ve ayaklanmalara neden oldu. Şah Abbas bunlarla başka bir Türkmen toplumunun desteği ile baş edebildi. Şahsevenler, Şah Abbas zamanında organize ve etkili hale geldi. (Tarih-i Kâmil-i İran, s.420)

Şah Abbas, Kızılbaşların nüfuz ve kudretini azaltmak için sayıları 60 bin olan “Goruçî/ Korucu” adı verilen birliğin sayısını 30 bine indirdi. 10 bin kişiden oluşan piyadelerin adını “Tüfenkçi” olararak değiştirdi. Ve bunları doğrudan kendisine bağladı. H/K. 1038/ 1629 yılında Mazenderan’ın Ferruhabad kentinde hayata gözlerini yumdu. Oluşturduğu ordu zamanla gücünü kaybetti.


Yunsur Paşa
XVI. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun, Sünni olsun, Alevi/ Kızılbaş olsun uyguladığı baskıdan ötürü, Türkmen aşiretleri Anadolu’dan İran’a sığınıyordu. Yunsur Paşa, aşiretini İran’a getirmek ve onların maişetini temin etmek amacıyla Şah Abbas’ın huzuruna çıktı. Şah Abbas, bunları Şahseven olarak kabul edip, nerede isterlerse yaşayabileceklerini söyledi. Bunlar Erdebil etrafında, ayrıca Keleyber-Mugan’dan Aras ve Kür nehirlerine kadar olan sahada yaşamaya başladılar.

Yunsur Paşa, Şah Abbas’a geldiğinde Sünni idi. Daha sonra mezhep değiştirerek Şiiliği kabul etti. Yunsur Paşa öldükten sonra kendisine bağışlanan topraklar altı oğlu arasında paylaşıldı. Gerçekte Yunsur Paşa ve onun çağdaşı olan Türkmen ilhanları, bugünkü Şahsevenlerin de geçmişteki reisleridir.

Yunsur Paşa, bugün Urumiye’nin Maku ilçesine bağlı kendi adıyla anılan Şah’ın bağışladığı Yunsur/ Eyvanser köyünde yaşamıştır. Adı Farsça kitaplarda “Yunsur/ Eyvanser Paşa” şeklinde kayıtlıdır. Azerbaycan Türkçesi’nde ise “Oynser”dir. (Dr.Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)

Şah Sultan Hüseyin (1694-1722) zamanında, Sultan Mahmut Afğan Hutekî İsfahan’a girdi ve üç bin Kızılbaş asker öldürdü. Aynı zamanda İran’ın güneyine saldırdı. Bu sırada Osmanlılar Azerbaycan’a girdi. Erdebil’e ulaştıklarında burada oturan Türkmen Şegak ve Şahseven kabileleri Osmanlılılara birlikte karşı durdular. Şahseven ve Şegak güçleri, Osmanlıları kendi bölgelerinden çıkardılar. Ancak Osmanlıların takviye güçle geri dönmesi üzerine Şahseven ve Şegaklar Mugan Çayırlığı/ Deşt-i Muğan’a çekildiler.

Yunsur Paşa’nın kardeşi Kulu Paşa’nın oğlu olan Bedir Han, Nadir Şah’ın yanında çeşitli savaşlara iştirak etti ve üstün cesaretiyle dikkati çekti. Daha sonra Bedir Han’ın kardeşleri Küçük Han ve Nasir Han, Şahseven il/ ulusunu paylaştılar. Bundan sonra aralarında husumet ve düşmanlık başladı. Küçük Han’ın oğlu Ata Han, amcası Nasir Han ile büyük oğlunu Mişkinşehr’den uzaklaştırdı ve otlaklarına el koydu. Bu olayı müteâkip Mugan Şahseven kabileleri Mişkinşehr’e geldi. Erdebil’de oturan Şahsevenler, her zaman “İlbegi” adını verdikleri bir lidere sahiptiler. Küçük Han’ın oğlu Farzî Han, 1850-1880 yılları arasında Mişkinşehr Şahsevenlerinin “İlbegi”liğini elinde tutmuştur.

Şahsevenlerin ilbegleri, çoğunlukla Yunsur Paşa’nın kardeşinin neslindendir. Şahsevenler, ilbeglerine “Koca Beg/ Koca Bey” derler. Koca Beg, aynı zamanda tüm Şahseven beylerinin de reisidir.


Kacar Dönemi ve Şahsevenler
Kacar hanedanının ilk hükümdarı Ağa Muhammed Han (1796-1797), Gürcü Çarı İrakli’yi itaat altına almak için 1795 yılında Erdebil’den Gürcistan’a yaklaşık 60 bin sipâhi sevketti. İrakli, hiçbir direniş göstermeden Ağa Muhammed Han güçlerine teslim oldu. Tiflis’in düşmesinden sonra İrevan da teslim oldu. Ancak Şuşa direnişe devam etti.

Rusya, H/K. 1210/ 1796 yılında İrakli’yi himaye amacıyla General Kudoviç ve Valerian Zubov komutasında bölgeye sipâhi sevketti. Dağıstan’dan inen Rus ordusu Derbend, Bakü, Şuşa, Karabağ ve Gence’yi ele geçirdi. Bu sırada Rus İmparatoriçesi II.Katerina öldü, yerine oğlu I.Pavel tahta geçti. Rus ordusu Kafkasya’yı terk ederek Rusya’ya geri döndü. (Sir Percy Sykes, Tarih-i İran, s.424)

Rus ordusunun Kafkasya’ya inmesinden ötürü Ağa Muhammed Han Kacar, Gürcistan’a tekrar girmekten vazgeçerek, Şuşa’yı ele geçirmeye karar verdi. Şuşa kalesini direnişle karşılaşmadan kısa sürede aldı. Kendisi de Şuşa’ya girdi. Birkaç gün sonra Şuşa’da öldürüldü. (H/K.1211/ 1797)

Abbas Mirza’nın, Ruslara karşı askerî harekâtı esnasında Aslandüz’de gerçekleşen belalı savaşa Şahseven kabileleri de katılmış ve kahramanca savaşmıştır. Ruslarla İran arasında 12 Ekim 1813 yılında imzalanan Gülistan antlaşmasını müteâkip, Talış mıntıkası ile Mugan Çayırlığı’nın kuzey bölgesine Rusların yerleşmesiyle, Şahsevenlerin kışlakları tehdit altında kaldı. 1826 yılında gerçekleşen savaşta Aras’ın kuzeyinde kalan Şahsevenler Ruslarla, güneyde oturanlar Kacarlarla ittifak ederek, Abbas Mirza’nın safında savaşa katıldılar.

10 Şubat 1828 yılında taraflar arasında imzalanan Türkmençay antlaşmasının ardından kuzey-güney sınırı bugünkü halini aldı. Ve Şahsevenlerin kışlaklarının büyük kısmı elden çıktı. Şahsevenler, Fath-Ali Şah’ın vezirinin Kafkas Azerbaycanı’nı Ruslara sattığı inancını taşımaktadır.

Bununla birlikte Şahsevenler, Aras’ın karşısında kalan çayır ve meralardan yararlanmaya devam etti. Eskiden olduğu gibi Talış hanları ve toprak sahiplerine otlak icarlarını ödediler. Gerçi Tahran, antlaşma metninin imzasını bir süre geciktirdi ama Şahsevenler, eskiden olduğu gibi Güney Mugan’dan herhangi bir müdahale ile karşılaşmadan Aras’ın kuzeyindeki Mugan Çayırlığı bölgesine geçmeye devam ettiler.

Daha sonra Şahsevenler tarafından bu paralar ödenmez oldu. Ancak 1847 yılında çayır icar paraları tekrar alınmaya başladı. 1853 yılında Mugan ve Talış mera ve ve çayırlarından istifade edebilecekleri, ancak Şirvan topraklarına giremeyecekleri karara bağlandı. Şahsevenler bu emri duymazdan geldi. Aras’ın kuzeyinin yanı sıra, kendilerine yasaklanan bölgelere girmeye devam ettiler. Daha ileri giderek, silahlı saldırılara ve soygunlara başladılar.

Amerika’nın İran’daki ilk sefiri Benjamin, bu konuda şöyle yazmaktadır; “Diğer bir vesile ile Ruslar İran’ın iç işlerine müdahale için sebep yarattılar. Şöyle ki, güneyde yaşayan aşiretleri, bu cümleden olmak üzere ünlü Şahsevenleri İran’ın kuzeybatısındaki sınırdan geçip kuzeydeki çayırlıklarda hayvanlarını otlatmaları için teşvik ettiler. Daha sonra kuzeye geçen aşiretlerin İran’a dönüşlerine Mani oldular. Gerçekte bu aşiretlerin büyük bölümü, Şah ordusunun önemli bir kısmını oluşturmaktaydı. Ruslar, uyguladıkları bu politika ile İran ordusunu oluşturan önemli bir gücü kendi sahalarında tutmuş oldu”. (SeferName-i Benjamin, s.357)

Dönemin sadrazamı, H/K. 1324/ 1906 yılında Kocabeglu/ Kocabeyli aşiretinin Ruslara yönelik saldırısı konusunda Dar’üt-Tercüme ve Devlet Gazeteleri Reisi olan İtimadüs-Saltana’ya bilgi vermek üzere şu mektubu gönderdi:

“22 Rabiulevvel 1326/ 1908 - CenAb-ı MüstetAb-ı ecell İtİmadüs-Saltana dâm(e) İkbalehü. İtİmadüs-Saltana cenapları! Bugün gönderilen telgrafın bir bölümü Kocabeglu aşiretinin Erdebil’de Ruslara saldırısı ile ilgilidir. Bu telgraf metnini gazetede kesinlikle yayınlamayınız. İzzet ve ve ikbal günleriniz daim olsun…” (SeferName-i Mirza Fettah Germrûdî, s.281)

İran ve Rus tarafları sınır problemlerini halletmek üzere karşılıklı temsilci göndermek mecburiyetinde kaldılar. Ancak müzakereler çıkmaza girdi. Rusların şikâyetlerinin yoğunlaşması üzerine, İran yönetimi Kocabeglu aşiretine saldırı düzenlendi. Oturdukları Berzend köyünü ateşe verdi, mallarını müsadere etti. Kocabeglu aşiret reisi Veli Nurullah, hazinesini yanına alarak Tahran’a gitti. Vakit geçirmeden müsadere edilen aşirete ait mal ve mülkleri ile meraların iadesi talEbinde bulundu.

1855 yılında Kocabeglu aşiretinin sınır bölgesinden başka bir yere nakledilmesi konusunu görüşmek üzere Bilesuvar’da iki taraftan oluşan sınır heyeti bir araya geldi. Varılan mutabakat sonucu aşiret Urumiye’ye göçürüldü. Daha sonra 1877 yılında Serab’a bağlı olan köyleri Berzend’e dönmelerine izin verildi. (İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 1.cilt, s.86-.88)
Meşrutiyet ve Şahsevenler
Rahim Karadağî’nin oğlu Böyük Han, 1907 yılında Tebriz Encümen’nin faaliyetlerine son vermek için büyük gayret gösterdi. Bu tarihte Güney Erdebil ve Halhal Şahsevenleri Zahiren Rahim Han’ın taraftarları ve hâmisi oldular. Bir yıl sonra bahar ayında Erdebil’e girerek, kenti talan ettiler. Erdebil hâkimi Reşidül-Mülk, Tebriz’e kaçmak zorunda kaldı. Meşrutiyetçilerin lideri olan SâLar-ı Milli Bağır Han ve Serdarı Millî Settar Han’ın planlı ve cesurca direnişi karşısında, kenti muhasara eden Rahim Han’ın güçleri dağıldı. Bu esnada Tebriz, İran’daki Meşrutiyetçilerin merkezi oldu. Meşrutiyetçi ve özgürlükçülerin ayaklanması ülke geneline yayılması üzerine, Muhammed Ali Şah istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Rahim Han, Erdebil’de karışıklık çıkardı. Bu yüzden Settar Han, Tebriz’den Erdebil’e gitti. Şahseven ulusu liderleri teslim olup, Mugan’a gittiler. Ancak çatışmada Rahim Han’a destek verdiler.

H/K.28 Ramazan 1327/ 12 Kasım 1909 günü İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na konu hakkında “Gizli” kaydı ile 239 numaralı kripto gitti: “Erdebil’de durum oldukça karışıktır. Şahseven ili liderleri Settar Han’a teslim oldular. Rahim Han ile savaşa girmeden kentten ayrıldılar”.

Bir süre sonra Şahseven liderleri Erdebil’e dönerek, kendi adamları arasına katıldılar. Rahim Han, kendisine teklif edilen himayeyi kabul etti.

Sonunda Meşrutiyet karşıtı olan Şahsevenler Erdebil’i işgal ettiler. Meşrutiyet hareketinin lideri Settar Han, H/K. Şevval 1327/ Kasım 1909 tarihinde Tebriz’e çekilmeye mecbur oldu. Rahim Han ve Şahseven ileri gelenlerinden birkaç kişi Rus sefaretine bir telgraf çektiler. Serab’a dönerek, oradan Tahran’a hareket ettiler.

H/K.25 Şevval 1327/ 09 Kasım 1909 tarihinde Erdebil, 3.200 Rus askerî ve Meşrutiyetçilerleri tepelemek üzere Ermeni Taşnak Yeprem/ Yefrem Han Davidyans komutasında Tahran’dan gönderilen 1.600 İran askerî tarafından işgal edildi. Şahsevenler, kışı geçirmek üzere Deşt-i Muğan/ Mugan Çayırlığı’na, Rahim Han ve taraftarları ise, Karadağ bölgesindeki yurtlarına döndüler.

Rahim Han, devlet güçleri karşısında yenilgiye uğradı. Aile üyelerinin kararı ile Rus sınırına doğru kaçtı. Ancak daha sonra Tebriz’e gitti. H/K. 1329/ 1911 yılında şehirde ele geçirildi ve gizlice idam edildi. Rahim Han’ın Meşrutiyetçilere yenilmesinden sonra bölgede huzur tesis edildi. Buna mukabil Şahsevenler Tebriz-Erdebil yolunda saldırılarını sürdürdüler. H/K. 1327/ 1909 yılında Serdar Bahadır komutasında 400 Bahtiyari, Yeprem/ Yefrem Han Davidyans komutasında 170 fedai ve 100 İran Kazağı’ndan oluşan bir askerî güç Tebriz’den Erdebil’e haraket etti. Zorlukla da olsa Şahsevenleri yendiler. Bu yenilgiden sonra Azerbaycan’da nispi bir sükûnet hâkim oldu. Bu durum, Settar Han ve Bağır Han’ın Tahran’a gidişine kadar sürdü. Erdebil hâkimi/ yöneticisi, Şahsevenleri silahsızlandırmak amacıyla bin atlı ile üzerlerine yürüdü. Erdebil yakınlarında Şahsevenler tarafından yenilgiye uğratıldı. Erdebil güçlerinden bir bölümü Şahsevenlere katıldı, bir bölümü tutuklandı, kalanı silahlarını bırakarak firar etti. Böylece Erdebil mıntıkası Şahsevenlerin kontrolüne geçti. Tebriz’e saldıracak güce kavuştular.

Şahsevenler, H/K. 1329/ 1911 tarihinde ikinci defa ayaklanarak Erdebil hâkiminin güçlerine karşı harakete geçip, yenilgiye uğrattılar. Karadağ aşiretleri, Eher garnizonuna saldırdılar ve askerî kentten attılar.

Bu sırada Muhammed Ali Şah’ın (1907-1909) azledildiği ilan edildi. Mücellelüs-Saltana ve kardeşi ŞüCaüs-Saltana, hal edilmiş olan şahın hâmisiydiler. Beklenmedik bir sırada Şahsevenler arasında ortaya çıktılar. ŞüCaüs-Saltana, Tebriz’i sardı ve işgal etti. Birkaç ay sonra Rus Kazakları ile Şahsevenler arasında çatışma çıktı. Şahsevenler güçlükle yenilEbildi. Ancak bir süre sonra Şahsevenler, Erdebil-Eher arasındaki savunma hattını dağıttılar.

Güney Azerbaycan’da bu keşmekeş bir süre daha devem etti. Gelişmeler Şahsevenlerin aleyhine idi. Ruslar, Şahsevenleri abluka altına alalarak, silahlarını ellerinden aldı, mallarını müsadere ederek sattı. Şahsevenler çok zor durumda kaldılar.

H/K.1331-1332/ 1913-1914 yıllarında Şahsevenlerin hiçbir hareketi olmadı. Ruslar, yavaş yavaş Güney Azerbaycan topraklarını terk etmeye başladı. Sadece Erdebil’de küçük bir garnizon bırakıldı. Son tahliye H/K. 1335/ 1917 yılında gerçekleşti. Bölgede Rus askerî kalmadı. Bundan sonra Tebriz ve Şahseven mıntıkası Osmanlı Türkleri’nce işgal edildi.


Sarı Han ve Şahsevenler
Rus ordusu, 1920 yılında Kuzey Azerbaycan’ı işgal etti. Burada faaliyet gösteren Müsavâtçılar devlet erkinde etkiliydi. Müsavâtçılar ülkeyi terk etmeye başladı. Bunlardan bir grubu Güney Azerbaycan’a indi. Bu olayı takip eden günlerde Bolşevikler Bender-Enzeli’ye asker çıkardı. Burada Gilan Cumhuriyeti’ni kurdular. Bunlardan bir grup Mazenderan’a geçti. Bu Rus gruba bağlı başka bir kol, 1921 yılında Şahsevenlerin yurdu olan Mugan Çayırlığı’na girdi.

Kuzeyli mültecilerin arasında Sarı Han isimli eski Ağahanlı köyü beyi de vardı. İkisi erkek, biri kız üç kardeşi ve iki nökeri ile birlikte Karacabeglu aşireti beyine sığındı. Kış yaklaşınca Pirayvatluların yanına gitti. Aşiret reisi Ağakişi Beg, kendilerine çadır tahsis etti.

Rus hükümeti, Sarı Han’ın nerede olduğunu tespit etmek amacıyla İran’a adam gönderdi. Bu görevli Sarı Han’ın yerini tespit ederek ülkesine rapor etti. Birkaç gün sonra bir grup Rus süvari ve piyadesi ağır sahra topları, makinelı tüfek ve mühimmat yüklü araçların desteğinde Karadonlu’da ortaya çıktı. Kızılmuhur’a yerleşerek, çadır kurdular. Rus güçleri, Araplu ve Kocabeglu aşireti çadırlarını çevirerek ateş etmeye başladı. Türk göçerleri çocuk, can ve mallarını kurtarma telâşına düştüler. Pirayvatlular, Rusların arkasına dolanarak, kuzeydoğu ve güneydoğu yönlerinden olmak üzere iki taraftan kuşatma altına aldılar.

Rus güçleri, Yalagaşar’dan, Muhammed-Rızalu ve Karadağlu’dan geçerek, Döşburun tepesine toplarını yerleştirip, Şahsevenlerin çadırlarına top ve makinelı ile ateşe başladı. Ancak iki yandan ateş menziline girdiklerini fark ettiler. Araplular, cesaretle direniyordu. Önde bulunan Feza Beg şarapnel isabetiyle hayatını kaybetti. Sarı Han, Ağakişi Beg, Böyükağa ve kardeşinin oğlu saldırıya öncülük ediyordu. Kasımoturan tepesinde Sarı Han ve Ağa Rıza mevzilenerek çatışmaya girdiler. Ruslar, beklenmedik direnç ve saldırı karşısında çatışmayı durdurarak geri çekilmeye mecbur kaldı. Sarı Han ve beraberindekiler Rusları takibe başladı. Bu sırada Sarı Han, bir makinelı tüfek ele geçirdi. Ruslar, Memmed-Rızalu’da siper hazırlayarak, tekrar ateşe başladı. Sarı Han, Karamezar yakınlarında bir kısım Rus efradını takibe aldı. Bu sırada Rusların açtığı ateşle göğsünden yaralandı. Yanında bulunan Horasanlı aşiret reisi hayatını kaybetti. Bir gün sonra da Sarı Han öldü.


Şahseven İl/ Ulusu Nüfusu
1589 yılından günümüze kadar doğulu ve batılı araştırmacılar ve İran’daki muhtelif kuruluşlar, Şahsevenlerin nüfusu hakkında kayıt tutmuş veya tahminde bulunarak, eserlerine ve raporlarına kaydetmişdir:


Kaynak

Hane Sayısı

Nüfus


Sirus SeHami

(Béstér-i Coğrafyâ-yı İran, 1589)

60.000 aile

360.000

Richard Tapper

(Îlât ve AŞayir, 1800)

10-12.000 aile

60-72.000


A.Joubert (Müsâferet be-Ermenistan, 1806)

18.000 aile

108.000


Richard Holmes

(Coğrafyâ-yı Tarihî Gilan, Mazenderan, Azerbaycan, 1843)

12.000 aile

72.000


Abbott

(Îlât ve AŞayir, 1844)

11-12.000 aile

66-72.000


Lady Sheil

(Îlât ve AŞayir, 1856)

10.000 aile

60.000


Richard Tapper

(Îlât ve AŞayir, 1900)

5-10.000 aile

30-60.000


Jan Aubin

(İran İmruz, 1908)

19.700 aile

118.200


Ahmed İhtisAbiyân

(Coğrafyâ-yı Nizamî İran, 1936)

7.000 aile

50.000


KitAb-ı İranşehr

(1.cilt, 1963)

7.963 aile

44.778

Muhammed Kerimzad

(Hüner ve Merdum, sayı:136-137, 1973)

8.000 aile

48.000


Peter Andreou

(MerdumşiNaSi ve Ferheng-i Âmme, 3.cilt, 1978)

7.000 aile

42.000

Sazman-ı Umur-u AŞayir

(Aşiret İşleri Örgütü, 1982)

29.248 aile

175.490

Aşiret İşleri Örgütü’nün (Sazman-ı Umur-u Aşayir) 1982 yılı bilgilerine göre, Mişkinşehr Şahsevenlerinin nüfusu 18.960 aile, 113.764 kişi, Erdebil Şahsevenlerinin nüfusu 10.287 aile ve 61.724 kişidir. Şahsevenlerin diğer bölümleri yerleşik hayata geçmiştir. (Mecmua-i Ittılâât ve ÂMar-ı Îlât ve Tavâyif-i AŞayir-i İran, s.5)


Yaylak ve Kışlak
Şahsevenlerin yaylakları Eher ve Mişkinşehr tepe ve yükseklikleri, kışlakları Mugan’ın hafif çukur çayırlıklarıdır. Yaylakları ile kışlakları arasındaki mesafe 150 km kadardır. Mugan Çayırlığı, Aras nehri kenarında ve Azerbaycan Cumhuriyeti sınırındadır.

Şahseven aşiretine ait gerek yaylak, gerekse kışlak topraklarının tamamı tartışmaya ve şüpheye mahal bırakmayacak şekilde belirlenmiştir. Göç seramonisi kışlaktan başlar. Önce “Bahâre” veya “Baharge” adı verilen bol otlu “Yazlak”a, oradan da yaz mevsiminin geçirileceği yaylak/ yaylaya varılır. Yaylaktan kışlağa dönüş sırasında “Kuzek” ve “Payıze” adı verilen mola yeri/ menziller vardır. Buralar kışlağın hemen yakınındaki meralardır. Çobanlar hayvanları otlatırken, obalar da yakın mesafedeki kışlakta kışlık çadırları hazırlar. Ege Yörükleri “Yazlak”a Yazlık , “Kuzek”e , Kuzuluk derler. Kuzey yönü kastediliyorsa, “Kuzeri”dir. Azerbaycan Türkçesi’nde mevsimlerin adları; “İlkbahar/ Yaz, Yaz/ Yay, Sonbahar/ Payız ve Kış/ Qış” şeklindedir.

Kışlak-Yaylak arasındaki yol güzergâhı/ göç yolunun adı “İl Yolu”dur. Göç yolu üzerindeki mola yerlerinde geleneksel geçici yurtlar/ çadır/ çergeler vardır. Buna “Düşalga” denir. Farsça karşılığı “Düşergâh”tır. Bilindiği gibi İran genelinde aşiret, göç, silah, yeme içme, kılık-kıyafet gibi sosyal ve askerî tabirlerin büyük bölümü Türkçe’dir. Günlük konuşma ve yazıda bu terimler yoğun olarak kullanılmakla beraber, büyük bölümü sözlüklerde yer almaz. Bu da çevirilerde hatalara sebep olabilmektedir. Hemen akla gelen kelimelerden biri tüfek mekanizmasının adı olan “gelen-giden”dir. Bu kelimeye Farsça sözlüklerde rastlayamazsınız.

Şah Muhammed Rıza Pahlevî, bir askerî birliği denetlemektedir. Askere, mekanizmayı işaret ederek adını söylemesini ister. Tesadüf asker Türk’ür. “Gelen-giden” dese, Şah’a karşı nezaketsizlik olacak, uygun cevabı bulduğunu düşünerek, cevabı yapıştırır: “Teşrif getiren-teşrif aparan”. Türkçe bilen Şah, tebessüm ederek, askerin nezaket gayretine yanağını okşayarak cevap verir.

Şahsevenlere ait mera ve otlakların toprak sistemi “Hâlise”dir. Ancak Şahsevenler, Mugan Çayırlığı’nda “Otlak hakkı/ Alafçer” denen haklarının bulunduğunu, Savalan dağı otlaklarında ise, malikiyet hakkını kabul etmişlerdir. Bundan ötürü otlakların alışverisi ve icarlanması adettendir. Hâlise, hazineye vergi ödemeden muaf tutulmuş arazilere verilen isimdir. “Temiz toprak” anlamındadır.

Diğer bir toprak sistemi “Tiyul”dur. Tiyul, Mülk-ü Şah/ Şah mülkü topraklardır. Bu topraklar, belirli sistem dâhilinde yüksek devlet memurlarına veya aşiret reislerine verilirdi. Bu toprak sistemi, Sahibine tam mülkiyet hakkı vermezdi. Tiyul sahibi, kendisine tahsis edilen toprakları satamaz ve bağışlayamazdı. Sadece toprağın vergisini alma hakkını kazanmış olurdu. Büyük toprak sahiplerinin elinde bulunan arazilerin çoğu, Şah’ın bağışladığı tiyul topraklarıdır. Bu topraklar, kural olarak mülki ve askerî hizmet karşılığı verilirdi. Ancak sistemin çöküşü dönemlerinde bu toprakların büyük bölümü şahsi mülkiyet hâlini alımıştır. (Azerbaycan Tarihi, s.689)

Şahsevenlerin sahip olduğu münferit mülklerin her birinde bir “ordu” , diğer adıyla bir “oba” yaşamaktadır. Farklı anlamlarının yanı sıra Şahsevenlerde “ordu”, “oba” anlamına gelmektedir. Oba ve ordu kelimeleri, burada hem il/ ulusun en alt birimi olan aile/ familya toplumunu, hem de bu familya topluluğunun oturduğu/ konduğu mekânı/ haymegâhı/ yeri ifade eder. Hem İran’da, hem de Turan’da “ordu” kelimesinin değişik anlamları vardır.

Yaylakdaki alaçık/ çadırlar, otlağın tam ortasında kurulur. Dört-beş çadırdan oluşan obalarda alaçıklar arasındaki mesafe 100 merte kadardır. Kışın birkaç oba birbirine daha yakın mesafede çadırlarını kurarlar. Bu obalar, il/ ulus geleneği çerçevesinde göçe birlikte çıkarlar. Dayanışma içerisinde hareket ederek, “Göçü yolda düzerler”. Yani hem göç yoluna çıkılır, hem de yolda eksiklikler tamamlanır. “Göç yolda düzülür” tabiri, Ege Yörükleri’nin bir deyişidir.

Şahsevenler, kondukları kışlak ve yaylakları, dört mevsimi esas alarak; kışlak, yazlak, yaylak ve guzuk olarak olarak adlandırırlar.

Ordu/ obaların sayısı, sahip olunan nüfus, sürü miktarı, kışlak ile yaylak arasındaki mesafe ve geleneklere göre şekillenmektedir.

Şahsevenler, kışı muhakkak Mugan çayırlığında geçirir. Çünkü tarım yaptıkları tarla ve bahçeler buradadır.
Şahseven İl/ Ulusu’nun Sosyal ve siyasi Yapılanması
Şahseven ili; tayfa/ aşiret, tire/ cemaat, göbek, oba/ ordu ve aile/ hanevâde yapılanmasına sahiptir. İl ile aile arasındaki geleneksel yapılanma: İl→tayfa/ aşiret→ tire/ cemaat→göbek→ oba/ ordu→aile/ hanevâde şeklindenir.

Bu yapılanmanın karşılıklarını şu şekilde izah edebiliriz: İl/ ulus, tayfa/ aşiret, tire/ büyük cemaat, göbek/ küçük cemaat, oba=ordu/ oba, hanevâde=familya/ aile=hane.

Aileyi ifade eden ve günlük Farsça’da kullanılan “Hanevâde” kelimesi, “hı” yani noktalı “ha خ” harfi ie başlar. “Han” ve “İlhan” daki “ha”lar da noktalıdır. Bu izah ailenin karşılığı olan “Hanevâde” kelimesinin kökeninin Türkçe olma ihtimalinin ipucudur. İstanbul Türkçesi’nde kullanılan “Haminne” de aynıdır. Ki, Azerbaycan’ın her iki yakasında “Han nene” olarak revaçtadır. “Han nene”, bildiğimiz “Haminne”dir. Bunun yanı sıra “Han” kelimesinin Moğolca olduğu iddiları sürmektedir. Konu ile ilgili olmamakla beraber, akla gelmişken kaydetmede yarar var; Cihangir Cengiz Han, Sahib-Kırân Timur/ Teymur/ Tamerlan için İran ve Arap kaynaklarında “Çengiz-i Hunhâr (Kan içici Cengiz), Tîmur-u Bi-Nur (Nursuz Timur) yergilerine sıkça raslanmaktadır. Türkiye tarihlerinde bile, âlim ve fâzıl bir şahsiyet olan Timur Han için “Topal Timur, Aksak Timur, Timurleng” gibi yarı tahkir içerikli sıfatlar halen kullanılmaktadır.

1987 yılınya yayınlanmış olan “Coğrafyâ-yı Kâmil-i İran” isimli kitapta konu hakkında şu bilgiler verilmektedir:

Doğu Azerbaycan (Doğu Azerbaycan ve Erdebil bölge valilikleri müştereken) aşiretleri, 61 tayfa olup, ~300 bin civarında nüfusa sahiptir. Bugün sözkonusu aşiretlerin büyük bölümü yaylak ve kışlaklara yerleşmiş durumdadır. Bir bölümü çevredeki Mişkinşehr, Erdebil ve Tebriz’e, hatta Tahran’a göç etmiştir.

Doğu Azerbaycan’da, Türk aşiretlerinin en önemli toplanma merkezlerinden biri Mugan mıntıkasıdır. Arasbaran çayı, Mugan’ı doğu ve batı olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Doğu Mugan Şahseven iline, Batı Mugan ise, Arasbaran iline aittir. Şahseven tayfaları; Mişkinşehr Şahsevenleri ve Erdebil Şahsevenleri olmak üzere ikiye ayrılır. Bunların yaylakları Savalan dağı etekleridir. Arasbaran tayfaları; Sehend, Merend, Tebriz etrafı ve Acebşir’e göç etmektedir. Kışı, köylerde kiraladıkları evlerde geçirirler. (Coğrafyâ-yı Kâmil-i İran, s.180)

İrec Afşar ise şöyle demektedir: “Şahseven il/ ulusu, H/K. XII/ XVIII. yüzyıldan itibaren iki birleşik/ federayondan oluşmuştur. Bunlar; Mişkinşehr Şahsevenleri ve Erdebil Şahsevenleri’dir”. (İrec Afşar, Îlhâ, Çâdurnişînan…,1.cilt, 41, 95)

Her iki birleşiğin başında “İlbegi/ İlbeyi” bulunmaktadır. Şahsevenlerin devlet nezdindeki önemi nedeniyle; aşiret nizamının korunması, vergilerin tahsili gibi sebeplerden ötürü ilbeglerinin seçimine devlet her zaman müdâhil olagelmiştir. Şahseven İl/ Ulusu çeşitli tayfa/ aşiretlerden oluşmaktadır.

Tayfalar, “Beg/ Bey”ler tarafından yönetilmektedir. Beylerin seçimi, ilbeyinin uhdesindedir. Bugün Erdebil Şahsevenleri’ni oluşturan aşiretlerin büyük bölümü, “Tahtakapu” adı verilen devlet iskân politikası doğrultusunda yerleşik hayata geçmiştir. Ancak bunların bir bölümü göçe devam etmektedir. Mişkinşehr Şahsevenlerinden 30-40 tayfa halen göçeri/ devlet-gezdir. Son zamanlarda uygulanan toprak reformu, Şahsevenlerin eski gücünü yitirmesine sebep olmuştur.

Geçmişte merkezî devlet yönetiminin baskısı nedeniyle küçülen bazı tayfa/ aşiretler, diğer tayfa hanının hİmayesi altına girerek, bu tayfanın parçası hâline gelmiştir.

Her tayfa/ aşiret, birkaç tire/ cemaate bölünür. Bugünkü duruma göre, her tire/ cemaat siyasi ve idari açıdan “Aksakal/ Riş-i Sefid” adı verilen bir lider tarafından yönetilir. Bir cemaatta aynı anda iki aksakalın bulunması da mümkündür.

*

Tire/ Büyük cemaatın ana unsuru, nisBi büyüklüğü bulunan “Göbek”tir. Göbek/ Küçük cemaat, 20 ilâ 30 aileden oluşur. Göbek mensupları, üç ilâ altı nesil önceye dayanan aynı atanın torunlarıdır. Bir nesli 25 yıl kabul edersek,, 75 ilâ 150 yıl önceye dayanan kardeşlik bağları vardır. Tire yapılanması, “Göbek”ten büyük olup, mensupları daha eskiye dayanan bir atanın nesilleridir. Bir de tirelere yamanmış olan eski hizmetçi ve çobanların nesilleri vardır ki, bunlar kendilerini bağlı oldukları tirelerin mensubu kabul eder. (Îlât ve Aşayir, s.40)



Ege Yörükleri’nde de durum aynıdır. Çobanlar, yanaşmalar, “bekâr” da denen yardımcılar, “evlâtlık” anlamına gelen oğulluklar, orta hizmetçileri, halayıklar genellikle aşireti belli olmayan, kimi kimsesi bulunmayan devşirme çocuklardır. Yörükler bunlara sahip çıkar, kendi çocuklarından ayırmadan büyütürlerdi. Evlilik çağına geldikleri zaman gelen hediyeler aşiret mensubu çocuklardan daha fazla olurdu. Aşiretten dengi bir kızla evlendirilir. Aklı başında ise, zamanla varlık-dirlik sahibi olurlardı. Aşiretin doğal üyesi muamelesi görür. Hatta halayık ve odalık kızlar uyanık ve güzel ise, bazı Yörük ağa ve beyleri evin, obanının sırrını, usul ve adapını bildiği için bu kızları oğullarıyla evlendirirdi. Bu insanlar aşirete daha bağlı olurlardı. Ancak hata-kaza herhangi bir kavga ve tartışmada taraf olurlarsa, ne beslemelikleri kalırdı, ne de soysuzlukları… Hakaretin bini bir para olurdu.

Şahseven ili/ ulusu, ilk teşkilinde 32 tayfa/ aşiretten oluşmakta idi. Daha sonra büyük tayfalardan ayrılıp gelenler de Şahsevenlere katılmıştır. Ayrıca bazı aşiretler çok büyüdüğü için bunlardan ayrılıp, yeni tayfalar oluşmuş ve bağlı tayfa sayısında artış olmuştur. Şahsevenler yaşam mıntıkaları esasında Mişkinşehr ve Erdebil olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Her iki grup toplam 45 tayfadır. Bazı araştırmacılar, aynı yeri ifade eden Karadağ bölgesinde yaşayan Şahseven aşiretlerini “Karadağlılar veya Karadağ Aşiretleri” başlığı altında incelemektedir.


1.Mişginşehr Şahsevenleri, 32 tayfadan oluşmaktadır:


1.Hacı Hacelu

12.Demirçili/ Demircili

23.Araplı

2.Ecirli

13.Talış-Mikâilli

24.Halifeli

3.Cevadlı

14.Humunlu

25.Odulu

4.CuLudarlı

15.Kurtlar

26.Zergerlu (Zerger/ Zergerli)

5.Curuğlu

16.İsalı (İsabeyli)

27.Begdillu/Beydili

6.GEbiklu

17.Kör-Abbaslı

28.Sarvanlar

7.Geyiklu/ Keyikli

18.Kocabegli (Kocabeyli)

29.Hüseyinhanbegli

8.Mustalibegli

19.Muğanlı/ Muganlı

30.Ali-Babalı

9.Serhanbegli

20.Pirayvatlu(Pir-Ayvatlı) (Beydili İli’ndendir)

31.Seyyidli/ Seyyidler

10.Muradlı

21.Sarı-Caferli

32.Caferli (Sarı-Caferli)

11.Caniyarlu

22.Garg-Kasımlu(“Garg”, kalabalık demektir)




*Bazı Farsça metinlerde; Şah-Alibeglu, Balabegli/ Balabeyli, Hulaflu, Lahrûdî ve Hüseyn-Hacelu/ Hüseyin-Hacılı Mişkinşehr Şahseven tayfaları olarak zikredilmektedir. Hüseyinhanbegli ile Hüseyn-Hacelu/ Hüseyin-Hacılı aynı tayfa olmalıdır.
Mişginşehr Şahsevenleri 18.960 aile olup, nüfusları 113.764’tür. Görüldüğü üzere, nüfus tespitinde bir aile 6 kişi olarak kabul edilmiştir.
2.Erdebil Şahsevenleri, eskiden 13 tayfaydı. Daha sonraları bu sayı artmıştır:


1.Rızabegli

10.Cihan-Hâtunlu/ Cihan-Hanumlu

2.Begbağlı (Bend-Alibegli)

11.Alarlı (Bazı metinlerde→Arolu)

3.Nevruz-Alibegli

12.Tekele

4.DursunHacelu/Dursun-Hocalı (Savalan’ın güney yamaçlarında otururlar)

13.Begli

5.Gozatlu (Şatranlu, Yurtçu ve Polatlı’lara komşudur)

14.Yurtçu (Kacarlardan kabul edilidir)

6.Hâmisli

15.Fuladlu (Polatlı)

7.Talış-Mikâilli

16.Şamlu

8.Garavullu

17.Kürar(“Akmak” filinden, akar anlamında)

9.Ahmedli



Bunlardan Cihan-Hâtunlu tayfası; -Şah Muradî/ Şah-Muradlı, -Ağa Hasanlu, -Şamlu, -Kara Avullu, -Hasanlu, -Ahmedlu ve -Kürar كورار olmak üzere 7 tire/ cemaattir. Bu tayfa/ aşiretler, 10.287 aile olup, nüfusları 61.726’dır. (Macmua-i Ittılâât ve…, s.7; Hasan Abbasi Ma’rûfân, İlsevenhâ-yı Azerbaycan, “FasılName-i Aşayiri…”, 3. sayı, s.53-54)

Şahsevenlerin oturduğu bölgeyi netleştirmek istersek, Tebriz’in kuzey ve doğusundaki yerleşim birimlerinin tamamına yakınını zikredEbiliriz. Bu cümleden olmak üzere; İnallu, İştEbin, Duzal, Nurduz, Harvâneg, Verzigan, Nehend, Venyâr, Hace, Abeş-Ahmed, Keleyber, HavarSin, Humarlu, Vînek, Şahseven, Üskü ve Niyek’i sayabiliriz.


Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə