Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə59/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   88
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Mahmut

4.ERMENİLER

Ermeniler, Ermenice konuşan, tarihen Hıristiyan olan bir kavimdir. Rivayete göre, Hayasazi halkının Frigyalılar ve daha sonra Hititlerle karışmasından oluşmuştur. Yeni oluşum, Urartu devletinin zayıflamasıyla onların topraklarına yönelmiş ve Van/ Ararat devletini yıkmıştır. O dönem Urartu’nun yerli halkı olan Haldilerle de karışmışlardır. Ermenistan’a Hayestan, halkına Hayk/ Hayer, dillerine ise Hayeren denmektedir.

XI. yüzyılda Ermenistan bağımsızlığını kaybetmiş ve tümü veya bir bölümü her zaman komşu devletlerin egemenliği altında yaşamıştır. O dönemden XIX. yüzyıla kadar ortada Ermenistan ve Ermeni toprağı diye bir şey kalmamıştır. Özellikle Arap gezginlerin ve bazı tarihçilerin kitaplarında bölgenin adı “Ermeniyye/ İrminiyye” şeklinde kayıtlıdır.

Ruslar, Gülüstan (12 Ekim 1813) Mukavelesi’nin ardından imzalanan 10 Şubat 1828 tarihli Türkmençay Antlaşması’nın 4.Maddesi gereğince, Çarlık Rusyası’na bırakılan Revan Hanlığı’na ait Batı Azerbaycan topraklarında bir Ermenistan yaratma planını hemen hayata geçirdiler. Türkmençay Antlaşması’na kadar Revan Hanlığı ve Karabağ topraklarında önemli bir Ermeni nüfusu bulunmuyordu. Bu husus, Kafkas Yıllıkları’ndan kolayca takip edilEbilir. Erivan ve çevresinde yaşayan halkın tamamına yakını Türk’tü. Ruslar yavaş yavaş Anadolu ve İran Ermenileri’ni ülkesine davet ederek, Revan ve Karabağ Hanlıkları topraklarına yerleştirmeye başladı. 21 Mart 1828’de Ermeni Oblatı (Армянская область) kurulduğunda, bölgede %8-10 olan Ermeni nüfusu alelacele %18’e çıkarılabildi. 1850’de Ermeni Guberniyası (Эриванская губерния) kurulduğunda, göçürme yoluyla Ermeni nüfusu %50’leri aşmıştı.

1917 Ekim Devrimi ile Çarlık Rusyası’nın çökmesi üzerine kurulan Transkafkasya Federasyonu, 26 Mayıs 1918’de sona erdi. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan olmak üzere üç cumhuriyete bölündü. 28 Mayıs 1918’de Erivan’da Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi. İkibuçuk yıl kadar süren bağımsızlığın ardından, 02 Aralık 1920’de Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Sovyetler Birliliği’ne katıldı.

I.Dünya Savaşı yıllarında, çok sayıda Ermeni Türk topraklarından ayrılarak, Güney Azerbaycan’a geldi. Ardından 1918 yılında Kafkasya’da Azerbaycan Cumhuriyeti (28 Mayıs 1918-27 Nisan1920) kurulunca, 20 bin civarında Ermeni Bakü’yu terkedip, Gilan’ın Enzeli kentine göç etti. 1920’de Bolşeviklerin Kafkasya’ya egemen olmasının ardından 13 bin Ermeni, cumhurbaşkanı, bakanlar ve çok sayıda aydın dâhil olmak üzere Güney Azerbaycan’a geçerek, Tebriz’in Leylavâ semtine yerleşti.

1946’da Güney Azerbaycan’da kurulan Azerbaycan Millî Hükümeti’nin yıkılmasından sonra, Ermeni grupları kalabalıklar halinde Sovyet Ermenistanı’na kaçmıştır.

Ermeniler, İran’ın çeşitli bölgelerine dağılmıştır. Azerbaycan’ın Hemedan, Urumiye, Tebriz, Erak ve Kazvin şehirlerinde, Gilan’ın Enzeli ve Reşt kentlerinde, ayrıca Tahran, Isfahan, Culfa-i Isfahan (Isfahan Culfası; Isfahan kentinde Ermenilerin oturduğu yerleşim mıntıkasıdır) ve İran Arabistanı’nın Abadan kentinde yaşamaktadır. Eskiden oturdukları Şazend, Feriden ve Kale-Mamaka gibi yerlerde günümüzde Ermeni hemen hemen kalmamıştır.

406 yılında Mesrop Maştos tarafından eski Yunan-Bizans ve Kuzey ÂRamî yazısı esas alınarak, 38 harfli Ermeni alfabesi oluşturulmuştur. En eski Ermenice eserler IX-X. yüzyıllardan kalma bir İncil çevirisidir. Ermenice/ Aşharabar, Ermenintan Cumhuriyeti’nin resmi dilidir. Ermeni leksiği/ söz bilimi Azerbaycan Türkçesi’nden etkilenmiştir. Azerbaycan’ın Tebriz kentinde yaşayan Ermeniler, en arı Ermeni lehçesini kendilerinin konuştuğunu iddia ederler.

Gezenfon, Cyropedia adlı kitabında, Ermenistan Kralı’nın oğlu Tigran ve İran Hehâmeneşî Şahı Kurûş’un (Cyrus) arasındaki dostluğa değinir. İran Sasani Şahı II.Hüsrov/ Hüsrev’in Ermeni eşi Şirin/ Şira ile olan aşk hikâyeleri (Hüsrev ile Şirin) çok ünlüdür. Kendisini Hıristiyan eğilimli gösteren bu şahın o günkü İran’ın doğu sınırlarını koruma görevini Ermeni soylulara (Naharara) bıraktığı bilinmektedir. 636 yılında Sasani devleti orduları ile Araplar arasında gerçekleşen Kâdisiyye Savaşı’nda Ermeni soyluları İran ordusu saflarında Araplara karşı savaşmıştır.

Ermeniler, m Ö. VI. yüzyılda İran’a yerleşmiştir. Azerbaycan’ın Kazvin kenti kuzeyinde eski bir Ermeni Mezarlığı ve Çaldıran (Siyah Çeşme) ilçesinde kadim bir Ermeni manastırı (Kara Kilise/ Kilise-i Tatavus) bulunmaktadır.

Ermeniler, Safevi döneminde de İran’a göç etmişlerdir. Şah Abbas, XVI. yüzyılda bir grup Ermeni’yi Isfahan (Isfahan Culfa’sı) ve Gilan’a yerleştirmiştir. Şah Abbas, Sinan Paşa ile savaştığı sırada, Osmanlı ordusunu erzaktan mahrum bırakmak amacıyla ordunun yolu üzerinde bulunan Ermeni yerleşimlerini yıktırmıştır. Bu bölgeden 60 bin aileyi İran içlerine, Gilan ve Isfahan’a nakletmiştir. Ermenilerin İran’da güç kazanması, XVII. yüzyıl başlarında Şah Abbas’ın iktidarı dönemine rastlar. Türk Kızılbaş soylularının devlet ve ordudaki etki ve yetkilerini yok etmek amacıyla çoğunluğu Müslümanlaşmış Ermeni, Gürcü ve Çerkeslerden oluşan 100 bin kişilik Kullar Ordusu’nu kurmuştur. Bu projeyi aslen Gürcistan Ermenilerinden olan, 1625-1643 yılları arasında İran ordusunun kumadanlığını yapan Allahverdi Han gerçekleştirmiştir.

Şah Abbas, Azerbaycan’ın Culfa kentinden çok sayıda Ermeni’yi kendi başkenti Isfahan’a getirtmiştir. Isfahan’da Ermenilerin yerleştiği yere Culfa/ Culfa-i Isfahan (Isfahan Culfası) adı bundan ötürü verilmiştir. Bu yoksul Ermeniler arasından sonraki yıllarda zengin bir Ermeni tüccar sınıfı oluşmuştur. İran’ın dış ticareti ve bağlantılarında Hindistan’dan Polonya’ya kadar Ermeni tüccar, diplomat ve tercümanlar etkili olmuştur. Bu durum Kacar hanedanı döneminde de devam etmiştir. Nasreddin Şah döneminde İran’ın Berlin Sefiri, daha sonra Londra ve Tokyo’da görev yapan Ermeni Avanes Han Masyan idi.

Azerbaycan’ın Türkmençay Mukavelesi ile ikiye bölünmesinin üzerinden birkaç ay geçtikten sonra, Ruslar tarafından 11 Haziran 1828’de Azerbaycan’ın Tebriz, Merağa, Kazvin, Salmas (Şapur/ Dilman), Urumiye ve Hoy kentlerinden 8.249 haneden oluşan 41.245 Ermeni ve 100 Asuri/ Süryani ailesi Rusya idaresine giren Nahçıvan ve Karabağ’a göçürüldü.

Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler, İran’daki Hıristiyanlara özel ilgi göstermiştir. Onların eğitilmeleri için büyük gayret sarfedilmiş, yeri geldikçe önemli mevkilere tayin edilmişlerdir. Belçikalı Camil Molitor, İran Posta İdaresi’nin başına getirilince, Farsça bile bilmeyen Petros Ekber’e üst düzey görev vermiştir. Bu şahıs 16. Meclis’te Güney Ermenilerini temsilen milletvekili olmuştur. Kacar döneminin tanınmış İngiliz yanlısı Ermenilerden birisi de Melkum Han’dır. Bu şahsiyet, İran’da ilk Mason Locası (Feramuşhane)’nin kurucularındandır. Mason Locası ile irtibatlı Martiros Serkis, Mirza Yakub Ermenî, Serkis Martin Truskanyan ve Mirza Yusuf Mirzaiyân gibi Ermeniler, aynı zamanda İngiliz istihbaratına da hizmet etmekteydi.

Ermeniler, Meşrutiyet hareketine aktif olarak katılmıştır. Bu dönemin tanınmış Ermenilerinden birisi Tahran Polis Müdürü Ermeni Taşnak Yeprem/ Yefrem Han Davidyans’sır. Tahran’ın Meşrutiyetçiler tarafından ele geçirilmesinden sonra, aynı zamanda Taşnak Partisi üyesi olan bu şahıs, Tahran Emniyet Müdürlüğü’ne getirilmiştir. İran Türkleri’ne, özellikle Şahsevenlere ve Kürtlere akıl almaz zulümler yapmıştır. Yeprem Han, 1911 yılında Rusların İran’a verdiği ultimatomu desteklemiştir. Ayrca Tahran’da bulunan Türk mücahitlerinden Settar Han ve arkadaşlarını silahsızlandırmakla görevlendirilmiştir. Settar Han, sözkonusu silahsızlandırma sırasında cereyan eden çatışmada aldığı yaradan ötürü vefat etmiştir. Davidyans, Türk liderlerden HıyAbânî’yi yakalamakla da görevlendirilmiş, ancak konudan haberdar olan HıyAbânî, Tahran’dan ayrılıp, Türkistan’a geçmesi nedeniyle başarılı olamamıştır.

1907’de Ermeniler ve Asuriler, İran’ı ikiye bölen Rusya-İngiltere Anlaşması’nı desteklemişlerdir. Rusya, 1909’da Güney Azerbaycan’ı işgal altında tuttuğu dönemde, İran Hıristiyanlarından Ermeni ve Asurileri himayesi altına almıştı. I.Dünya Savaşı sırasında Ermeniler de Rusya’yı desteklediler. Tebriz’de, 1914 yılında Ermeniler tarafından Rusya yanlısı bir gösteri düzenledi.

Osmanlı-Ermeni çatışmasıdan kaçan ve Güney Azerbaycan’a sığınan “Kaçak” denen Ermeniler ile Cilo dağı bölgesinden geldikleri için kendilerine Cilo adı verilen Osmanlı Asuri/ Süryanileri, bölgede soygun ve yağma hareketine başladı. İran’ın Türkiye ve Irak topraklarına sınır bölgesinde, Asur-Ermenilerden oluşan bir Hıristiyan federasyonu kurma amacıyla Rusya, Fransa, İngiltere ve ABD tarafından silahlandırılıp eğitildiler. Ardından saldırıya geçip bölgenin büyük bölümünü ele geçirdiler. Etnik temizlik amacıyla Türklere saldırmaya başladılar. Ermeni milislerince, Güney Azerbaycan’ın Urumiye bölgesinde 100 bin civarında Azerbaycan Türkü katledilmiştir. katliamlar, Osmanlı birliklerinin bölgeye girişi ile sonlandırılabilmiştir. Bu dönemde Ermeniler tarafından Urumiye gölü kenarında, Hoy ve Salmas’ta eşleri ve çocuklarının gözü önünde çok sayıda Türk kadına yönelik anlatılması mümkün olmayan fiiller icra edilmiştir. I.Dünya Savaşı sırasında Hıristiyan bir devletçiğin kurulması planlanan bu bölge, halen aynı devletlerin desteğindeki PKK ve İran versiyonu PJAK’ın oyun sahasıdır.

Mirza Bala, Azerbaycan’da yaşanan Ermeni vahşeti hakkında şöyle yazıyor: “Tebriz’in ‘Taveriz’, Gence’nin ‘Ganzah’ olduğunu ve Ermeniler tarafından tesis edildiğini iddia etmekle, Ermenilerin husuSi bir maksat güttükleri aşikârdır. Harb-i Umumî senelerinin sonlarında Maku, Hoy ve Urmi istilasından bil’istifade vücuda getirdikleri Millî Ermenî-Asuri Alayları’nın, Rus ordusunun ric’atini müteâkip tertip ettikleri katliam henüz Urmi gölünün etrafındaki Türk ahalinin hatırından çıkmamıştır. ‘Urumiye Belvâsı/ Urumiye Felaketi diye yâd olunan bu kanlı fâcialarda kırılan İslamların miktarı saye gelemeyecek kadar çok olduğu gibi, Ermeni guldurları tarafından ‘esir’ götürülen genc Azeri kızlarının ‘alaylar’ halinde ‘resmi geçitleri’ de unutulmamıştır.

Bu kanlı faciaları yaratan ‘kahramanların’ maruf Simko ile vâki müzakerleri, bu havalide müstakil bir Ermeni saltanatı tesis gayesini meydana koymakta idi.

Katliâm, fevkal-zikr Büyük Hayestan projesiyle alakadar bir hareketti ve Türkiye ile Kafkasya’da İslamları kırmak vasıtasıyla Ermeni ekseriyeti vücuda getirmek usulünü burada dahi tatbik ediyorlardı. Urmi-Hoy faciâlarının yalnız Harbi Umumî icAbatı bir tesadüfî hadise olmayıp da Taşnaksutyun fırkasının ananevî millî siyaseti ile alakadar olduğunu, Ermenilerin İran İhtiLalinde de aynı maksatla Urumiye, Hoy, Maku ve Tebriz taraflarında müstakil Ermeni devleti yaratmak maksadıyla iştirak ettiklerini ispat için Amerika’da intişar eden Büyük Ermenistan Projesi ile Büyük Hayestan Haritası kat’i bir delil olsa da, meselenin daha etraflı tenviri için İran İhtiLali hakkında dahi bir kadar basetmek mecburiyeti hissediyoruz”. (Mirza Bala Memmedzade, Ermeniler ve İran, s.22)

1918 yılında Gilan Sovyet Cumhuriyeti olayları sırasında Ermeniler, İngilizler tarafından silahlandırılarak, bu harekete karşı çıkmışlardır.

1921’de İngiltere’nin organizasyonu ile yapılan darbe ile İran’daki Azerbaycan-Kacar saltanatının sonu hazırlanmaya başlamıştır. Fars asıllı gazeteci Seyyid Ziyaeddin Tabatabai başvezir/ başbakanlığa (5 İsfend-8 Hordâd 1300/ 1921), yeni şöhret olmaya başlayan Rıza Han Maksim/ Savadkûhi ise, Ordu Komutanlığı’na (Serdar-ı Sipeh) getirilmiştir. İngiliz taraftarlığı ile şöhret kazanmış olan Seyyid Ziyaeedin Tabatabai, Kacar hanedanına yönelik darbeden önce İngiliz yandaşı ve Taşnak Ermenilerinin de yoğun olduğu bir komitenin başkanı idi. Danışmanları arasında Taşnak üyesi Kaspar İpekçiyan, Tabatabai tarafından Tahran Belediye Başkanlığı’na tayin edildi. Tabatabai, Rıza Han ile arasında çıkan anlaşmazlıkta Ermeni kuvvetlerinin desteğine güvenmiştir. Ancak başbakanlık koltuğunda kısa süre oturabildi. 1925’te Rıza Han, “Pehlevi” unvanı verilerek, Kacar hanedanının tahtına oturtulmuştur. 1921 yılında kısa süre başbakanlık koltuğunda oturan Seyyid Ziyaeedin Tabatabai’den itibaren Azerbaycan-Kacar hanedanının resmen sona erdirildiği 1925 yılına kadar; Kavamüs-Saltana Ahmed Kavam, Müşir’üd-Dövle Hasan PirNiya, tekrar Ahmed Kavam, Mustovfi’l-MeMalik Hasan Mustovfi ve tekrar Hasan PirNiya başbakan olmuşlardır.

Ermeniler, 1945 yılında Güney Azerbaycan’da kurulan Azerbaycan Millî Hükümeti’ni desteklerken, Türk aristokratlarından Dr.Muhammed Musaddık’ın İngilizlere karşı verdiği petrolün millileştirilmesi mücadelesinden uzak durdular. Azerbaycan Millî Hükümeti’ni Ardaşes Avanes (Tudeh Partisi kurucularından), Arsen Avanesyan, Gagik Avanesyan, Serj Stapanyan, Galost Avanes Zahariyan, Avetis Mikailyan ve Aşot Şahbaziyan gibi sol eğilimli Ermeniler desteklemiştir. Azerbaycan Millî Hükümeti kuruluncaya kadar Halk Kongresi temsilcilerinden 39 kişilik Millî Heyet oluşturuldu. Ermenileri temsilen Ermeni Kültür Cemiyeti Başkanı S.Mıgırdıçyan ile Asurileri temsilen Yusuf Babekan Millî Heyet’te yer aldılar.

Bugün İran’da, Hınçak, Taşnak, Ramgavar ve Asala gibi parti ve örgütler gayrı resmi de olsa faaliyet göstermektedir. Bunların en güçlüsü Taşnak Partisi’dir. Tahran’da Taşnak Partisi, Alik isimli bir yayın organına sahiptir. Ayrıca Araks dergisinin yanı sıra Tahran, Isfahan ve Tebriz’de yayınlanan gazeteleri vardır.

Ermeniler’in 200 civarında kiliseleri, otuz civarında ana, ilk, orta, lise gibi özel eğitim merkezleri, Tahran ve Isfahan üniversitelerinde Ermeni dili ve edebiyatı bölümleri bulunmaktadır. Radyo ve televizyon imkânlarından yaralanmaktadırlar. Ayrıca parlamentoda iki milletvekilleri bulunmaktadır.

Ermeniler, eski çağlardan beri kendi dil, millî birlik ve kiliselerini koruyabilmişlerdir. Hıristiyanlık, yan yana yaşadıkları Azerbaycan Türkleri ile aralarında ayırıcı bir unsur olarak kalmıştır. İran’da Ermeni-Türk evliliği yaygın değildir. Ermeniler kendi aralarında evlenmeye özen göstermektedir.

Hristiyanlık, ilk çağlardan beri Ermeniler arasında yayılmış ve 288’de devlet dini haline gelmiştir. 301 yılında Rum misyoneri Grigo’nun aracılığı ile Hıristiyanlığı kabul eden ilk halk oldukları söylenmektedir. Üçkilise/ Eçmiyadzin kilisesi, dünyada yapılan ilk kilise olarak kabul edilmektedir (M.330).

Ermeniler, Gregoryen mezhebindendir. İran’da üç Ermeni Patrikhanesi vardır:

1.Tahran Patrikhanesi: II.Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuştur.

2.Azerbaycan Patrikhanesi

3.Güney (Isfahan) Patrikhanesi.

“Bir de Ermenilerin Türkiye’nin doğusunu ve Azerbaycan topraklarının büyük bölümünü, Gürcistan’ın ise bazı bölgesini içine alan Büyük Ermenistan iştaha ve hayalleri vardır. ‘Kafkasya’da Türkleri ve Tiflis, Borçalı, Ahılkelek, Ahalısk/ Ahiska kazalarında Gürcüleri keserek Ermenistan vücuda getirmek isteyen Ermeniler, aynı metodla Türkiye’nin altı Şark Vilayetini, Antakya ve Halep taraflarını da benimsemek istiyorlar. Halbuki en Bitaraf istatistik bile bu Vilayetlerde dört-beş milyon Türk’e ve Müslüman’a karşı 400 bin Ermeni mevcut olduğünu kaydetmektedir. Harb-i UMumî’den evvel bütün dünyada üç milyon Ermeni’den Kafkasya’da 1.100.000, İran tarafında 100 bin, Türkiye’nin doğu bölgesinde ise 400 bin Ermeni vardı. Ermenilerin bulunduğu bu arazide 10 milyondan ziyade Türk yaşıyordu.

10 Kanûnuevvel/ Aralık 1918 senesinde şimdi Amerika CeMaHir-i Müttehidesi (ABD) Senatosu’na Senatör Lodge (bir proje) takdim etti ki, projede müstakil Büyük Ermenistan’ın içerisine zeyldeki (aşağıdaki) arazi dâhil oluyordu:

1.Altı Türkiye Vilayetinden ve Kilikya’dan ibaret Türkiye Ermenistanı

2.Kafkasya Ermenistanı

3.İran Azerbaycanı’nın şimal ve şimalgarbi kısımlarından ibaret İran Ermenistanı

Amerika’da ‘The Armenian National Union of America/ Ermeni Millî İttifakı’nın 1919 senesinde Ermenistan hakkında ‘Tehe Case of Armenia’ unvanıyla neşrettiği bir eserde, yukarıdaki projenin kararı mevcut. Büyük Ermenistan haritasında; Ermenistan, Trabzon ve Samsun’da Karadeniz’e, İskenderun Körfezinde ise Akdeniz’e çıktığı gibi, Azerbaycan’ın Hazar Denizi’ne yanaşıyor ve Gence şehri yakınından başlayarak Kür nehri ile Hazar Denizi’ne kadar uzanan hattın cenubundaki Salyan, Lenkeran, Mugan-Mil, Karabağ, Zengezur, Gence kazasının dağlık hissesini, Nahçıvan’ın Ordubâd, İran Azerbaycanı’nın ise Astara, Erdebil, Karadağ, Tebriz, Hoy, Maku, Salmas ve Urmi taraflarını ihata ediyor”. (Mirza Bala Memmedzade, Ermeniler ve İran, s.22)

Ermenilerin Karadeniz’den Akdeniz’e ulaşan iki denizli Büyük Ermenistan hayalini akıllarına Fransız ve İngilizler sokmuştu. Özellikle Taşnak Partisi, “Büyük Ermenistan” hayaline dört eller sarıldı. Hayal, yüzlerce yıldır birlikte yaşayan Türk ve Ermeni halkının birbirine düşman edilmesi ile sonuçlandı

Ermenilerden çok sayıda Azerbaycan aşığı çıkmıştır. Urumiye, Hoy ve Tebrizli Ermeni âşıkları vardır. Bu Kafkasya için de geçerlidir. Ancak bu âşıkların eserlerinin büyük bölümü yazıya geçirilemedi. Son dönem Ermeni âşıklarından Kul Hartun, 1970’li yıllarda ölen Mustafa Payân, halen hatırlardadır. Bir de Zergeriyân isimli tanınmış ses sanatçısı vardı.

*

Erivan Baş-Müftüsü/ Şeyhül-İslamı’nın oğlu Rıza Yankın şöyle anlatıyor: Babam ve arkadaşları, Revan da denen Batı Azerbaycan topraklarında bir Türk hükümeti kurulması için faaliyet gösteriyordu. Kâzım Karabekir ile temas halindeydi. Babamın Ermenilerle çatışmada öldüğü haberi yayıldı. Haliyle kimsesiz kaldık. Ruslar, annemi Darül-Eytam/ Yetimler Yurdu’da işe yerleştirdi. Gel zaman git zaman evimize bir dilenci geldi. Meğer babamın adamıymış. Babam sağmış ve bizi Maku’da bekliyormuş. “Kıymetli eşyalarınızı toparlayın, haftaya sizi almaya geleceğim” dedi. İki öküzün çektiği dört tekerli bir araba ile geldi. Eşyalarımızı yükledik güneye doğru yola çıktık. İran’a yaklaştığımız sırada yolumuzu silahlı Kürt eşkiyalar kesti. Annem hemen arabadan indi, reisleri olduğu anlaşılan kişinin yanına gitti: “Ben Revan Müftüsü’nün eşiyim, Müftü bizi Maku’da bekliyor. Yolda herhalde başımıza bir şey gelmez” dedi. Bizi soymayı kafasına koymuş olan bu grup, Müftü lâfını duyunca niyetlerinden vaz geçti. Yolda başka bir gruba rastgelirsek kendi adını vermemizi söyledi. O dönemde kırsal kesimde lâmba nedir pek bilinmezdi. Annem de, kırılmaması için evin lâmbasının camına ip geçirmiş ve boynuna asmıştı. Kürtler ayrılırken, biri geri döndü, boynundaki asılanı istiyorum dedi. Annem de lâmba camını boynundan çıkardı, Kürt delikanlının boynuna asıverdi. Maku’ya geldik. Buraya yerleşmeyi düşünüyorduk. Ancak Maku Serdarıyla babamın arası açıldı. Biz de eşyalarımızı arabaya yükledik, Doğubayazıt üzerinden Iğdır’a gelip yerleştik. Bizim dışımızda kentin yerlisi olan çok sayıda Revanlı da Iğdır’a geldi. Hem şehirde, hem de köylerde arazi alarak yerleştiler. Iğdır köyleri ve beldelerinin bir bölümü Revan ilinin yerlileridir. Revan’a bugün döneceğiz, yarın döneceğiz derken, antlaşmalar yapıldı, sınırlar çizildi ve biz Revan’a yurdumuza bir daha dönemedik. Revan’daki ev, dükkân, bahçe ve diğer taşınmazlarımızın tapuları sandıklarımızda kaldı.



1916-17 yıllarında Revan’da Ermenilerin nüfusu Türklerin nüfusunu geçmeye başlamıştı. Ermeni ailelerle aramızda herhangi bir problem yaşanmıyordu. Ama çocukça şeyler olmuyor değildi. Bir gün Müslüman mezarlığında, tuvaletini yapan bir Ermeni balası yakaladık. Boynunda haç kolye asılıydı. Alıp, hecetinin üstüne attık. Ağlamaya başladı. Haçı aldı, hem üstüne silip temizlemeye çalışıyor, hem de şöyle diyordu: “Canım haç, gözüm haç, mәn sәnә sıçmaz idim, sıçırtdı bir Qızılbaş”. (R.Blaga, s.263-270; Gulam Reza Tabatabai Mecd, s.732-738; Mirza Bala Memmedzade, Ermeniler ve İran, s.22) Bkz.→ Batı Azerbaycan BV; Karapapaklar; Küresinli İli

5.FARSLAR

Tarih göstermektedir ki, arkaik Hind-Avrupaî dilli tayfalar, m Ö. IX. yüzyılın evvellerinde İran yaylasına geldiğinde, Merkezî Med ve Azerbaycan topraklarına nüfuz etmeye gayret gösterse de, yüksek bir medeniyete sahip olan Manna devleti ordusu buna engel oluşturmuştur. Arya kabileleri, Azerbaycan topraklarına girmeyi başaramadı. İlamlıların izni ile Azerbaycan’ın doğusuna ve güneyine yerleştiler. Bu dönemde Arya tayfalarının yerleştiği çağdaş Fars bölgesi, İlam/ Elâm devletine aitti. Bugünkü Fars bölgesine İlamlıların izni ile yerleşen Arya tayfaları, medeniyetten uzaktı. Birkaç yüzyıl içerisinde İlamlılardan okuma ve yazma öğrenerek, İlam dilinde kitabeler kazımaya başladılar. m Ö. VII. yüzyılın sonları ve VI. yüzyıldan itibaren kendi dillerini kullanmayı öğrendiler. Hind-Avrupaî dilli tayfalar, zamanla Merkezî Med topraklarına musallat olmaya başladılar.

Prášek, bu gerçekleri görmezden gelerek Gutti, Lullubi ve Mannaları yok saymış, İlamlılar vasıtasıyla medeniyete yeni adım atmış, Arya kabilelerini eskiden beri yüksek bir medeniyete sahip olarak göstermeye çalışmıştır. Göçeri Arya tayfalarının bin yıllık İlam medeni mirasının üstüne oturduğunu ve yazıyı onlardan öğrendiğini gizlemiştir.

M. Ö. IX. yüzyılda Pamir-Hindukuş bölgesinden gelip İran’a yerleşen yarı vahşi Arya tayfalarından sadece Persler Fars’tır. Diğerleri Fars değillerdir. (Prof.Dr.Muhammed Taki ZehtABi/ Kirişçi, İran Türkleri’nin Eski Tarihi, 2.cilt, s.396-397)

Medlerin etnik kimliği tam anlamıyla aydınlatılamamıştır. Turani oldukları yönünde veriler daha güçlüdür. Ancak ARi olmadıkları kesindir.

Farslar, güneybatı İran dillerini konuşan ARi etnik grupların, bu ülkede sayıca kalabalık olan Arap, Moğol, Türk ve çeşitli milletlerin karışmasından meydana gelmiş bir halktır. Sasani Pers devletinin 651-652’de Araplar tarafından yıkılışından sonra Fars devletini, 1925 yılında Kacar Türk hanedanını İngiliz operasyonu ile tahtan uzaklaştıran Rıza Han Maksim kurulabilmiştir.

Farsların dili Farsça’dır. Güneybatı İran dilleri arasında en önemli dil Farsça-Tacikçe’dir. Yeni Farsça veya ParSi-yi DeRi, Orta ParSi ve Pehlevice’nin devamı kabul edilir. Yeni Farsça, batı İran dillerinin birinden gelişerek, bölgedeki diğer bütün yerli lehçe ve dilleri kendinde sindirmiş ve gelişerek bugünkü hâlini almıştır. ParSi dili, ilk olarak İran’ın dışından, bugünkü Güney Türkistan arazisinin güneyindeki Afganistan topraklarından İran’a girmiştir. Günümüzdeki yeni Farsça, Orta ParSi veya Pehlevice’nin doğrudan devamı değildir. Bu dil, Orta ParSi ve diğer İrani dil ve lehçelerden çok sayıda ödünçleme yaparak oluşmuştur.

İslam’ın ortaya çıkışından sonra IX ve X. yüzyıllarda doğuda Müslüman İran devletlerinin, özellikle Tacik Samani devletinin kuruluşu ile yeni Farsça resmi devlet ve saray dili (DeRi) seviyesine yükselmiştir. İran’a yavaş yavaş doğudan giren DeRi Farsçası (Farsi-yi Nov=Yeni Farsça), ilk önce XI. yüzyıl başlarında doğu ve merkezî bölgelerde Gürgân, Kumis ve Rey’de konuşulmaya başlamıştır. XI-XII. yüzyıllarda daha batıya Isfahan ve Şiraz’a yayılmış ve yerli diğer dillere üstünlük kazanmıştır. Bu dil, İrani ve İranlı olmayan dilleri yok ederken, onlardan çok sayıda sözcük ödünç almıştır. Daha önceleri doğuda Türk dili ile karşılaşan yeni Farsça, İran’a girdikten sonra ilk önce yerli dillerle, sonra Arapça ile en son olarak da Türk dili ile tekrar karşılaşmıştır.

Tacik Samaniler döneminde (795-998) Türkistan, devamı olan Horasan ve bugün Kuzey Afganistan da denen Güney Türkistan’da Anti-Arap hareketi ve uyanış sürecinde oluşan Farsi-DeRi dili, yavaş yavaş edebi Arapça’nın yerini almıştır. İrani olmayan halklar tarafından beğenilip işlenerek, aşiretler üstü, daha sonra da uluslararası bir dil halini almıştır. Ortaçağ Fars edebiyatı, dünya edebiyatında önemli yere sahip olmuştur. Farsça bu dönemde hemen hemen bütün Müslüman olan Türkistan ülkelerinde edebi dil olarak kullanılmıştır. Farsça, bu yıllarda Türkçe ile alenen yüzleşince coğrafi ilerleme süreci sona ermiştir. İlk Farsi-DeRi eserler IX-XI. yüzyıldan kalmıştır. HanZale-yi BadğîSi, Mahmut Varrâg-i Herevî (835), Firuz Meşrıkî (896), Ebu-Sâlik Gürgânî, M.Vâsıf Sistani (865), Rûdekî Semerkandî, Şehid Belhî, Dakikî-i Belhî, Muncîk (954-961), Kisâî-yi Mervezî vd. ilk DeRice söyleyip yazan ozanlardır.

Klâsik Fars-DeRi dili, IX. yüzyılın sonundan X. yüzyılın başına kadar, batıda Farsların ve doğuda Taciklerin edebi dili kabul edilir. XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren DeRi dili ayrışma ve bölünmeye uğramıştır. Günümüzde bu dil üç bağımsız kola sahiptir. Ana hatlarıyla; İran’da Fars edebi dili, Afganistan’da DeRi edebi dili ve Tacikistan’da Tacik edebi dili olarak sınıflandırılmaktadır.

İran’daki Farsça birkaç ağza sahiptir. Bunlardan Erakî, Meşhedî, Kûçânî, KaşmiRi, SebzivaRi, Türbetî, TabeSi, Nişaburi, Germeyî, Gâinî, Damğanî, Tehrânî, Şirazî, Neyrizî, Kazerunî, Cehrûmî, KirManî, Isfahanî vs. sayabiliriz. SebzivaRi lehçesi Feyyaz, Ehavân gibi birkaç şair tarafından şiir dili olarak kullanılmıştır. Sebzivar kenti, Şii SerbeDaran devletinin başkentiydi.

Günümüz Farsça’sının temelini oluşturan Tahran lehçesi, XIX-cu yüzyılda Feht-Ali Şah tarafından yaygınlaştırılmıştır. Bundan ötürü Tahran Farsçası’na “Feth-Ali Şah Kacar Farsçası” da denir. Tahran, Feth-Ali Şah tarafından başkent yapılmıştır. Tahran daha önce Rey’e bağlı küçük bir Azerbaycan kasabasıydı.

Farsça’nın eski, özellikle Orta Çağ edebiyatı İran dilleri konuşan; Fars, Tacik, Afgan vd., ayrıca Türk dilli topluluklardan; Azerbaycan, Özbek, Türkmen, Türk vd. birkaç Hindistanlı halkın ortak ürünüdür. Bu halklar, çeşitli çağlarda tek bir devlet çatısı altında yaşamış ve onların birinci edebi dili çoğu zaman Fars-DeRice olmuştur. Bu Azarbaycan/ Türk, Tacik, Hindistanlı vd. halkların Fars dili ve edebiyatının oluşum ve gelişimine yaptıkları katkı, Farsların biZatihi kendilerinden az olmamıştır. Bu dilin İran’a taşınması, geliştirilip olgunlaşması ve yayılmasında Türk halkı ve devletleri büyük rol oynamıştır. Özellikle Türk Gazneli (962-1187) ve Türkmen Selçuklular (1037-1157), İran kültürünün gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu dönemde Farsça bütün İran’a, Hindistan’dan Anadolu’ya kadar yayılabilmiştir. Fars edebiyat ve şiirinin hareketlenme dönemi Türk Gaznelilerle başlamış, Tacik Samanilerle gelişmiş, Türkmen Selçuklularla yükselmiş ve -İran ve Arap dünyasında lânetle anılsa da Moğollar çağında zirveye ulaşmıştır. Türk devletlerinin desteği ve Türk şairleri Nizamî-i Gencevî, Hakani-i Şirvanî ve Mevlana-i Belhî’nin eserleri, Farsça’nın Türk geçmişidir.

Katran Tebrizi, Genceli Nizamî, Şirvanlı Hakânî, Sâib Tebrizi, Pervin İ’tisâmî, İrec Mirza, gulam Hüseyin Saidî, Samed Behrengî, Mir Hüseyin Şehriyar Farsça yazan Azerbaycanlılardan bazılarıdır. Genceli Nizamî, Farsça yazdığı eserlerinde kullandığı Türkçe kelimeler, deyim ve atasözleri ile Fars edebiyatına etkin Türk tesiri getirmiştir.

İran’da nüfusça kalabalık halklardan biri de Farslardır. Esasen ülkenin merkezi ve güney bölgelerindeki Farsistan’da yaşarlar. İran’ın batı ve kuzey bölgeleri tamamiyle Fars olmayan halklarla meskûndur. Batıda Tahran, Isfahan, Şiraz kentlerini birleştiren çizgi, kabaca Farsların ulaştığı en batı bölgeyi belirlemektedir. Farsça’nın yayıldığı alanı özellikle doğuda çizmek çok daha zordur. Bunun nedeni Farsça ve Tacikçe arasında kesin sınırların belirlenememesidir. Horasan bölge valilikleri, hatta Afganistan’ın kuzey ve merkezî bölgelerinde Farsça ve Tacikçe arasında köprü sayılabilecek çok sayıda yerli lehçe ve ağız vardır.

Etnik Farsistan; Fars, Isfahan, Kirman, Simnan ve Yezd bölge valiliklerinin tamamını, Hemedan, Tahran, Merkezî, Kum, Horasan, Buşehr, Hürmüzgan bölge valiliklerinin ise bir kısmını kapsamaktadır. Fars Vilayetleri dediğimiz Isfahan, Kirman ve Yezd’te Büyük Kaşkay ve Hamse Türk illeri de yaşamaktadır. İleride zikredileceği üzere Tahran, Merkezî ve Hemedan’nın bir bölümü Cibal Azerbaycan sınırları içerisindedir. Kuzey, Rezavî ve Güney olmak üzere üç bölge valiliğinden oluşan Horasan’ın özellikle Kuzey ve Rezavî Horasan bölgeleri yoğun Türk nüfusuna sahiptir. Tahran nüfusunun yarısı Türk’tür. Kısaca Fars nüfusunun Türk nüfusunun çok altında olduğunu söyleyebiliriz.

İran’da, yoğun Türk nüfusunu da barındıran Fars bölgesi şehirleri olarak kabul edilen yerleşim birimlerinin isimleri şöyledir: Rey, ŞimiraNat (Tecriş), Kerec, Veramin, Demavend, Erak, Serbend (Şazend), Kum, Mahallat, Dilican, Tefriş, Âştiyân, Humeyn, Meşhed, Gainat (Gâin), Sebzivar, Türbet-i Hayderiyye, Nişabur, Bocnurd, Türbet-i Cam, Kaşmir, Deregez, Kûçân/ Koçan, Firdövs/ Firdevs, Tabes, Şirvan, Ésferayin (Miyanabad), Tayyibad (Bahriz), Isfahan, Humeynişehr (Sede/ HuMayunşehr), Şehrıza, Necefabad, Gülpayegan, Hansar, Feriden (Daran), Feridunşehr, Lencan (Zerrinşehr), Felavercan, Kaşan, Nain, Ardistan, Natanz/ Netenz, Şiraz, Mervdeşt, Abade, Eglid/ Aglid, Firuzabad, Neyriz, Fesa, Darab, İstihban/ Éstihbân, Kirman/ Kérman, Zerend, Ciroft (ZebzvAran), Refsencan, Sircan, BerdSir (Muşiz), Şehr-i Babek, Bem, Baft, Bender-Abbas, Yezd, Mehriz, Erdekan (Sépîdân/ Erdekan-ı Fars), Teft, Bafg, Simnan, Damğan, Şahrud, Germsar, Deyr.

Fars veya Pars kelimesi, m Ö. IX. yüzyılda Pamir bölgesinden bugünkü etnik Farsistan’a gelip yerleşen İrani bir grup olan Perslerin adından alınmıştır. Perslerle birlikte İran topraklarına göç eden diğer boylar Pars/ Pers değildir.

İran’da hiçbir zaman Fars adı altında veya Farsların yoğun olarak yaşadığı Farsistan toprakları üzerinde herhangi bir siyasi hareket ve teşkilat ortaya çıkmamıştır. Zaten İran’da “Fars Milleti” veya “Fars Halkı” terimi hiçbir zaman Fars dilli halk veya siyasiler tarafından kullanılmamıştır. Farslar, “İran Milleti” terimini kullanmayı tercih etmektedir. Fars milleti veya halkı, Fars olmayan etnik gruplarca kullanılan bir terimdir. Pan-Farsizm karekâtı, özellikle Pehlevi yönetiminden sonra merkezi hükümet tarafından örgütlü şekilde yürütüldüğü için Farslara iş bırakılmamıştır.

Bugün Farsların çoğunluğu Müslüman’dır. Tamamına yakını İmami’dirler (Düvâzdeh İmam/ İsnaaşeRi/ Oniki İmam/ Caferi). Alevi/ Kızılbaş ve Ehli-Hakk inançlı Farsların bulunduğundan bahsedilmektedir. Müslüman olmayan Farslar Bahai, Zerdüştî ve Musevidir. Isfahan, Kaşan, Tahran gibi büyük kentlerde yaşayan Musevilerin dilinin Farsça ve Râcİce olduğu belirtilmektedir. Zerdüştîlerin dili, Farsça ve GebRice’dir (Yezdî). Zerdüşt dinine inananlar Farslara “İmami”, Farslar da Zerdüştîlere “GebRi”, kendileri ise “ParSi” demektedir.

İran halkları arasında Bahai dini Farslar arasında da yaygınlaşmıştır. Bahai dininin kuruluşu sırasında Ali Muhammed BAb ve Bahai liderlerinin çoğu Fars ve Türklerden oluşmaktaydı.

Kirman ve Horasan şehirlerinde Fars ve Tacik İsmailîlerin yaşadığı belirtilmektedir. İsmailîlerin Afganistan’daki nüfuslarının 500 bin, Tacikistan’da 500-550 bin, İran’da ise 50-60 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Seyyid Mansur Nadiri ve oğlu Seyyid Cafer Nadiri bu ülkelerdeki İsmailîlerin lideridir. Nadiri ailesi HaZarâ’dır. Kendilerini Türkistanlı ve Türk kabul ederler. HaZarâ İsmailîlerinin nüfusu 100 bin civarındadır.

Farsça konuşan grupların Fars adı altında toplanmasının tek sebEbi, ortak dillerinin Farsça olmasıdır. Farsça konuşan gruplar ırk olarak homojen olmadığı gibi, aynı soydan da gelmemektedir. Farslar, Milattan Önce Farsistan’a yerleşen İrani gruplarla, bölgede daha önce bulunan yerli halklar ve burada daha önceden beri bulunan Turani ve Sami topluluklarla karışmasından oluşmuştur.

Bazı araştırmacılar, İrani toplulukların İran plâtosuna geldiklerinde burada Sami topluluklarla karşılaştıklarına inanır. Kesin olan şey, İran dilli halkların m Ö. II. yüzyıllarda, Sami halklardan başta ÂRamîlerle karışmaya başlamalarıdır. Bu dönemde onlar ÂRamî yazısını benimsemişlerdir. İranilerin bu dönemde tamamiyle ÂRiliklerini kaybettiklerini savunanlar vardır. m Ö. 607’de Medlerin Sami Asur devletini yıkmaları ve Kuzey Irak’ı işgal etmeleri ile İrani-Sami karışması daha da hızlanmıştır. İrani Hehâmeneşîlerin 300 yıllık ve Turani olduklarına dair görüşlerin ağır bastığı Eşkanilerin 480 yıllık iktidarları döneminde, çok sayıda Arap emiri İran ordusu safında Roma devleti ile savaşmıştır. Sasani iktidarında 400 yıl boyunca İrani ve başta Araplar olmak üzere, Sami halklarla kuzey Mezopotamya ve diğer birkaç noktada temasa geçmişlerdir. İran deniz kuvvetlerinin, Hint Okyanusu’nda Habeş ve Roma deniz kuvvetlerini yenmesiyle İrani-Sami ırksal etkileşimi de derinleşmiştir. İran dilli halkların Samilerle temelli karışımı Sasani Kralı III.Yezdigerd’in Araplara yenilmesi ile gerçekleşmiştir. İrani dilli halkların İslamlaşması ve Arapların İran’daki kültürel ve siyasi etkinliklerinin fevkalade artması ile Araplarla karışım daha da hızlanmıştır. III.Yezdigerd’in yenilgisinden sonra topraklarına giren ve göç eden Araplar bu ülkede kalmıştır. Göç o kadar yoğun olmuştur ki, Arapça etkin konuma yükselmiştir.

Farsların Türk-Moğol toplulukları ile karışması çok öncelere uzanmaktadır. Sasani Şahı Hüsrev Perviz’in (II.Hüsrev, m S. 590-629) Göktürk Hakanı İstemi Han’ın kızı Takum ile evlendiği bilinmektedir. Bu evlilikten doğan IV-ncü Hürmüz “Türkzade/ Turanzade” olarak anılmıştır. Bilindiği gibi son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin anası Tacül-MüLuk/ Melike Mader de Türk idi. Tacül-MüLuk’ün babası, Azerbaycan’ın tanınmış ailelerinden olan Ayrımlılardan Makulu “Mîrpenç Ayrımlu Makûî”dir. Kazak birliğinde Rıza Han’ın da komutanıydı. Bildiğimiz gibi Ayrımlılar, Azerbaycan (Gedebey), Güney Azerbaycan (Maku), Türkiye (Tuzluca/ Gaziler) vd. yerlerde meskûn tanınmış bir Azerbaycan Türk cemaatıdır. Muhammed Rıza Şah’ın eşi Farah Dîba ise Kacarlara mensuptur. Anası ise, Tabatabai seyyidlerindendir.

Firdevsi, Hafız-ı Şirazî, Ayetullah Müderris, Ayetullah Kaşani, Ali Şeraitî, Sadık Hidayet, Haşimi Rafsancani, Mirza Ali Muhammed BAb (BABi’liğin kurucusu), Bahaullah (Bahaî dininin kurucusu), Molla Abdurrahman Camî, Feridüddin Attar, İmam-ı Gazalî, Hallac-ı Mansur ve Ayetullah Humeyni tanınmış Farslardır.

MaLum olduğu üzere emperyalist ülkeler İran’ı bölüp parçalamak için ellerinden geleni yapmaktadır. İran bölünür ise, bunun en büyük sorumlusu, yıllardır ülkeyi süt liman göstermeye çalışan Aryaistler olacaktır. İran’da yaşamakta olan diğer ulusların haklı talepleri ile haksız taleplerini ayırma Feraseti bir türlü gösterilememiştir. Fars milliyetçileri, İran’da kendilerinden başka millet yokmuş gibi davranarak, ülkenin bölünmesine zemin hazırlamayı sürdürmektedir. Aynı hatayı Pahlevîler de yapmıştı.

İran’da, Fars bölgesi şehirleri olarak kabul edilen yerleşim birimlerinin nüfusları, 1996 yılı nüfus sayımı rakamları esas alınarak aşağıda verilmiştir. Bu rakamlar, bölge valiliklerinin 2006 yılı nüfus sayımları ile karşılaştırıldığında, Farsların İran’daki nüfusu hakkında net bir fikir verecektir. İlgili bölümlerde, Fars bölge ve şehirlerinde yaşayan Kaşkayı (2.500.000), Hamse, Halac, Azerbaycan (Isfahan ve çevresinde bir milyon, Meşhed’de ise 500 bin civarında Azerbaycan Türkü yaşamaktadır), Türkmen, Abiverd, ve Horasan Türkleri’nin yanı sıra Isfahan, Kum, Şiraz ve diğer yerlerde yaşayan Türkler hakkında detaylı bilgiler sunulmuştur. Ancak aşağıda, Fars şehirleri olarak sunulan veya kabul edilen yerleşim birimlerinin 1996 yılı nüfus sayımı rakamlarından Türkler ve diğer etnik grupların sayısı özellikle düşülmeden verilmiş, karşılaştırma ve yorum hakkı okuyucuya bırakılmıştır. Resmi rakamların yardımıyla, bölge valilikleri bazında yeni listeler hazırlanıp, farklı yorumlara gitmenin yanı sıra, sunulan bilgileri eleştirme, hatta tamamen reddetme imkânı da verecektir. Bu, konuların hissiyattan uzak, tarafsız şekilde değerlendirilmesine olumlu katkı sağlayacaktır.




Fars Bölgesindeki Şehirlerin Nüfusları

(1996 yılı rakamları)


Rey (Tahran)

610.127

Bocnurd (Kuzey Horasan)

278.818

Fesa (Fars)

182.060

Şimiranat(Tahran)

30.398

Şirvan (Kuzey Horasan)

200.045

Darab (Fars)

151.500

Veramin(Tahran)

413.130

ÉsFerayin (Kuzey Horasan)

118.334

İstihban/ Éstihbân (Fars)

62.904

DeMavend(Tahran)

65.219

Bender-Abbas (Hürmüzgan)

491.545

Bendder –Deyyir

(Buşehr)

41.986

Kerec (Elburz)

1.377.450

Isfahan (Isfahan)

1.609.671

Kirman (Kirman)

560.299

Erak (Merkezî)

596.569

Humeynişehr (Isfahan)

243.486

Zerend (Kirman)

135.202

Serbend (Merkezî)

130.673

Şehrıza (Isfahan)

164.289

Ciroft (Kirman)

202.222

Mahallât (Merkezî)

44.779

Necefabad (Isfahan)

243.468

Rafsancan (Kirman)

244.820

Dilican (Merkezî)

40.400

Gülpayegan (Isfahan)

79.370

SirCan (Kirman)

195.409

Tefriş (Merkezî)

52.219

Hansar (Isfahan)

36.675

BerdSir (Kirman)

64.139

Âştiyân (Merkezî)

21.334

Feriden (Isfahan)

135.253

Şehr-i Babek (Kirman)

61.613

Humeyn (Merkezî)

118.424

Feridunşehr (Isfahan)

44.111

Bem (Kirman)

198.090

Kum (Kum)

852.946

Lencan (Isfahan)

207.270

Baft (Kirman)

117.631

Meşhed (Rızavi Horasan)

2.277.811

Felavercan (Isfahan)

209.797

Yezd (Yezd)

387.990

Gainat (Rızavi Horasan)

126.951

Kaşan (Isfahan)

256.326

Mehriz (Yezd)

64.254

Sebzivar (Rızavi Horasan)

419.049

Nain (Isfahan)

53.975

Erdekan (Yezd)

61.802

Türbet-i Hayderiyye (Rızavi Horasan)

340.231

Ardistan (Isfahan)

45.150

Teft(Yezd)

56.603

Nişabur (Rızavi Horasan)

411.235

Natanz/ Netenz (Isfahan)

39.020

Baft (Yezd)

41.835

Türbet-i Cam (Rızavi Horasan)

210.253

Şiraz (Fars)

1.422.585

Tabes (Yezd)

59.632

Kaşmir (Rızavi Horasan)

185.398

Mervdeşt (Fars)

289.515

Simnan (Simnan)

142.329

Deregez (Rızavi Horasan)

78.614

Abade (Fars)

86.990

Damğan (Simnan)

78.758

Kûçân (Rızavi Horasan)

152.105

Eglid/ Aglid (Fars)

80.841

Şahrud (Simnan)

212.512

Firdövs/ Firdevs (Rızavi Horasan)

54.920

Firuzabad (Fars)

135.484

Germsar (Simnan)

67.690

Tayyibad (Rızavi Horasan)

127.679

Neyriz (Fars)

91.597







Toplam (Bu şehirlerde yaşayan Türk ve diğer etnik gruplar dâhil)

18.492.809

(R.Blaga, s.204-218; demografi.blogspot.com, ‘Farsistan der-Yek Nigâh’-15 Nisan 2008; http://wowturkey.com/forum/vewtopic, Samir Savalan, 18 Ekim 2008; R.Albayrak, Afganistan Türkleri, s.52)

Tesbit ettiğimiz 18.492.809 rakamından Kaşkayı ve Azerbaycan Türkleri’nin yanı sıra, diğer etnik grupları düştüğümüzde 15-16 milyon civarında Fars’tan bahsedilecektir.


Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə