William Shakespeare
KORKUYOR
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
William Shakespeare
SENİ SEVİYORDUM
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri
anımsattı akşam güneşi…
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri
SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu
Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun,
herkesten başkaydı işte…
Güldüğü zaman yukarıya bakardı;
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı…
Ne güzeldiler sen bilmiyordun…
BEN SENİ SEVİYORDUM…
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
Geri dönüyordu, çoğalarak
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum her şeyi, her şeyi erteleyişim
oluyordun
Kalp ağrısı oluyordun,
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların
üzerinden atlıyorduk
Cesurduk…
Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller…
Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun…
Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
Derken bir gün uzaktan gördüm seni…
Saçların bana inat başın her şeye meydan okuyarak işte yine aynı
Kalbimi acıttı her zamanki gibi…
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi…
İclal Aydın
KAR
Karlı bir akşamdı Ankara’da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum….
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun….
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde…
Beni bekle…
Yol bitti, gidiyordun artık;
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam…
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam…
Bir bilsen seni nasıl özledim…
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde….
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!
İclal Aydın
BAŞKALAŞAN AŞK
Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması…
Adını anmak…
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak…
Biraz gülünç, biraz sitemkar…
güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi…
Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında…
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte….
güzeldi..
İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi…
Güzeldi’li geçmiş zamanları düşünüyorum
şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz… Umursayan yok,
Kanlıca’daki yoğurdu…
ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık…
Yılmaz Erdoğan
SENİ YAĞMURDAN SONRA SEVECEĞİM
Şimdi git..
Say ki, seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik.. Say ki, gece mektuplarını, en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik..
Say ki, sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber beklemedik..
Sen git..
Ben gelemem bu yürekle..
Ya da kal..
Eylül yağmurlarını bekle..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Saçlarıma ak düşmemiş halimle..
Sen yaşlardayken..
Onsekizimde, yirmimde..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Kaldırımların ıslak ve temiz haliyle..
Yaşlı yüzüm delikanlı yüreğimle..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Aşksız geçen onca yılı yakacağım..
Sevda alevinde kendi ellerimle…
Şimdi git..
Say ki, seninle sahildeki çardakta hiç dondurma yemedik..
Say ki, oturup konuştuğun yaşlı ve yabancı bir adamdı..
Ve sevdadan hiç söz etmedik..
Say ki hiç gülmedik..
Aynı şeyleri sevmedik..
Ve yağmurdan sonra beraber yürümedik..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Kimse bilmeyecek, herkesten gizleyeceğim..
Yağmurdan sonraki toprak kokusu olacak havada..
Seninle gökkuşağının altından geçeceğim..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Ve seni sevdiğimi kimseye söylemeyeceğim..
Belki bu dünya gözüyle gördüğüm son yağmur olacak..
Islak kaldırımlarda sırılsıklam yürüyeceğim..
Ben seni yağmurdan sonra seveceğim..
Ve bir gün ölürsem yeşil gözlerinde öleceğim…..
Uğur Arslan
HAYAT BANA YALAN SÖYLEDİ
İlk kez hesaplaşıyorum kendimle…
Tuhaftır kalemi, kağıdı ve seni
Onca sevmeme rağmen,
Sana ilk kez yazıyorum…
Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var.
Çocukken de seni düşünürdüm her gece,
Radyo dinler, şiir yazardım,
Her Çarşamba pazara giderdik annemle,
Babam maaş aldığında baklava yerdik.
Dondurmayı da çok severdik,
Ablam üç top yerdi, ben iki top,
Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.
Oysa, oysa hayatımın vaz geçilmeziydi ablam,
Onun da yüzü hiç gülmedi,
Hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını,
Aklımdan hiç çıkmaz gittiği günkü karanlıklar.
Hüznümü büyüttüm o günden beri, kendimi değil,
Gözlerimde hâlâ bir çocuk ağlar,
Düşlerimi gezdirdiğim bulutlar,
Bir tohumun özlemiydi çiçeğe,
Ve hâlâ kulaklarımda annemin sesi,
Bitirsen şu okulu, bir işe girsen…
Şiirle karın doymadığı doğruydu,
Bak Cemil okudu mühendis oldu,
En güzel kızıyla evlendi Üsküdar’ın,
Evini de aldı arabasını da…
Ben ise bağlama çalardım kendi halimce,
Sesim güzelmiş öyle derlerdi,
Nereden bilirdim,
Hep hüzünlü türküleri söyleyeceğimi?
Hayat bana yalan söyledi.
Mektuplar yazardım Almanya’daki abime,
Okulu bitireceğime söz verirdim,
Masum düşlerimin o en sürgün adasında,
Bakışları uzaklara dalıp giden şarkılar
Ve mevsimsiz solmuş bir çiçek gibi,
Ayaklar altında nasıl ezilirse umut,
Benim de güneşimi işte öyle çaldılar.
Öyle tutsak aldılar sevinçlerimi.
Sensiz geçen her günü hesabıma yazdılar,
Şimdi öyle uzak ki…
Çay içip simit yediğimiz o günler,
Kardeşine karne hediyesi, uçurtma yaptığım günler
Öyle uzak ki…
Oysa saçaklarda titreyen bir serçenin,
Ekmek tanesine kanat çırpması,
Ve bir anne duası kadar içten sevmiştim seni.
Fener stadında Beşiktaş maçı,
Ve parasızlığımız devam ederken,
Bütün mavilerimi sana vermiştim.
Kaybetmek alnıma yazılmış sanki
Olmadı bir tanem…
Hayat bana yalan söyledi.
Babanın tayini çıkıp ta gittiğiniz o kış,
Yine pençe yaptırmıştık ayakkabılarımıza,
Sana söyleyememiştim ama, işten ayrılmıştı babam,
Kapanmıştı çalıştığı lokanta.
Senet zamanları daha bir çökerdi omuzları,
Ve akşam trenlerinin işçi yorgunluğuyla
Daha bir uzardı raylar.
Sitemlerim bile eğlenmişti hayata,
Öfkeli bir yanardağ isyanlara uyanmıştı,
Üstelik, üstelik sen de yoktun artık,
Oysa, yalnızca sen öpmüştün gözlerimi,
Bir yanı hep eksik kalmış çocukluğumun.
Aslında her insan yenikti hayata,
Ve biraz da küskün…
Son tren de kaçınca istasyondan,
Öyle kala kalırdık yorgun ve üzgün,
Kendime düşmanlığım bu yüzden,
Hep kendime pişmanlığım…
Şimdi her şeyim yarım,
Fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum.
Bir silâhım olsaydı, bir silâhım,
Yoksulluğu şakağından,
Kaybetmeyi kalbinden,
Ve sensizliği alnının tam ortasından vururdum.
Düzmece duygular harcım değildi,
Uzak denizlerin fırtınasıydım,
Karlı dağların kekliği…
Yoksuldum yoksul olmasına ama onurluydum.
Şimdi ne sen varsın, ne o eski sevdalar,
Olsun, üstüme devrilse de bu sağır karanlık,
Akşam olur şairlere gün doğar,
Bir kerecik söyle demiştin, söyleyememiştim hani
İşte şimdi söylüyorum:
Seni seviyorum.
Fatih Kısaparmak
DÜŞKONDU
(Bu şiir, Mayıs 2007’da düzenlenen ‘Anne’ konulu şiir yarışmasında BİRİNCİ seçilmiştir.)
Bildiğin sihirbazdı.
Patik yapardı kaşla göz arası,
Zemheride çocuklarına,
Kendi giydiği yeleğinin ipinden.
Bir, penguenler üşümez bilirdim
Kutuplarda,
Bir de o.
Sanatçıydı besbelli.
Herkes,
Hayal perdesindeki yıldızlara hayrandı,
Ben ona…
Mutlu kadını oynadı bir ömür boyu,
Ne yüzünde,
Ne yüreğinde bahar olmayan bir adamla,
Babası diye çocuklarının;
Kimse anlamadı.
Melekti, aramızda dolaşan.
Başkalarını düşünür sürekli,
Ve doymaktan korkardı
Çocuklarından önce.
Sofranın ucuna usulca konar,
Ucundan ucundan yerdi tabağının.
Bu yüzdendi en son kalkması da
Sofradan.
Bir defa kendisi için bir şey yaptı,
Kendisiydi artık giderken.
Gülümsemesinden anladım
Dudaklarının kenarında kalan.
Ve kirpiklerinin ucunda,
Mutluluk sıcağı bir nem.
Üç göz oda bir evi olduğu
İlk kez girince düşlerine,
Uyanmadı bir daha annem.
Halil İbrahim Özbay
SARHOŞ
Dün gece fazla içip
Bir sandalda uyumuşum
Bir sokak çocuğu ipi kesip;
Sorma, yakamoz vaktinde yola koyulmuşum
Sonrası hep bu rüzgarın işi
Ben küreksiz ve suçsuzum
Boğazda üstüm açılmış
Adalarda uykum kaçmış bi ara
Kınalıda bir sigara yakmışım
Heybelide bir tane daha
Üzerine el feneri tutup
Geceye duman salmışım
Dalmış, Gelibolu’ya varmış
Bir de balıkçı sollamışım
Vapur süsü verilmiş rüyalar eşliğiyle
Şimdi Bodrum’dayım
Kusura bakma patron geç kalmışım
Cebimdeki son lodosla kahvaltı aldım
Şu mavi bir yansın beş dakikaya ordayım
Ersin Türkdoğan
SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR
siyah gözlerine beni de götür
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum
binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum
bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küyehlanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun
usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür
Nurullah Genç
SİYAH DÜNYA
Bana gözlerini gönderme mektuplarında can,
Mavilere alışık değilim ben.
Yıllar var ki siyah bir yalnızlık büyür şiirlerimde.
Her şeyim karadır benim, kaderim gibi.
Kaç mevsim ki, zifir bir gece uzar gider;
Hiç sabah olmaz gözlerimde…
Bana gülüşlerini gönderme mektuplarında can,
Yıllar var ki, bu kalem sevinçleri hiç yazmadı.
Gamzelerini anlatamam kırık dökük mısralarımda,
Dertle bütünledim ben kendimi söylemiştim.
Ne zaman gülmeye kalksam biraz buruksu,
Tebessümler en ufak olur dudaklarımda…
Bana sevilerini gönderme mektuplarında can,
Sevmeyi unutmuşum kaç zamandır beceremem.
Bir sevda yorgunuyum ben ezik şarkılarda,
Işıl ışıl caddelerde gece yarısıyım.
Ne zaman mavilere sarsam kendimi kırık bir hevesle,
Geç kalmışlığım çıkar hep karşıma…
Bana gözlerini gönderme mektuplarında can,
Göndereceksen bari saçlarını gönder.
Siyahlara aşinayım, yıllardır, söylemiştim.
Her şeyim karadır, benim, gözlerim gibi
Siyahlardan bir dünya kurmuşum kendime
Çiçeklerim siyahtır, siyahtır şiirlerim…
ACI
Issızdır acı
Çiy taneleri düşmemiştir ceviz yapraklarına
Son izi silinirken yıldızların
Gökyüzüne susulmuş şarkıdır
Sessiz öylece
Rüzgar çıkmamıştır
Kuşlar ürpermemiştir
Erkendir
Kayalıklarda eteğine çiçekler dolanmaktadır
Andır acı
Taşınır yıkıntıları
Sürer öylece
Bildi kahin
Dileği tuttu yaşlı kadının
Gözler kapandı
Uzakta bir yerde şimdi
Sadıktır acı
Terk etmez
Dost gibi
Bekler öylece
KAYNAKLAR
-
www.antoloji.com
-
www.edebiyatdili.com
-
www.katreler.com
-
www.nazimhikmet.fisek.com.tr
-
www.sevgidenizi.com
-
www.siirdefteri.com
-
www.siirperisi.com
-
www.subjektif.com
-
www.siir.roots.gen.tr
-
www.siirbul.com
-
www.siirevim.com
-
www.siirparki.com
-
www.siirmanya.com
Dostları ilə paylaş: |