Küreselleşme Sürecinde Kent “Antik Site’den Dünya Kentine”
Pirenne ve Huberman’ın kentin temelini ticaretin gelişmesine
bağlayan görüşlerinin aksine Charles Verlinden “Flaman kentlerinin doğuş ve
gelişmelerinin sonuç olduğu demokratik dönüşümün ilk nedeni endüstridir.
Ticaret burada endüstriden doğmuştur. Tersi geçerli değildir” (aktaran,
Kılıçbay, 1993: 105) ifadeleri ile kentlerin doğuşu ve gelişmesini endüstrinin
gelişmesine bağlamaktadır.
Ortaçağda Avrupa’nın her tarafına dağılmış olan komünlerin menşei
konusunda Henri Pirenne; Ortaçağ kentlerinin çoğu zaman antik kentlerin
uzantıları olan yukarı ortaçağın sitelerinin dış mahalleleri ile Burg’larından
doğduklarını kabul etmekle birlikte, antik kent ile ortaçağ kenti arasındaki
kopukluğu vurgular (Kılıçbay, 1993: 103). Pirenne’e göre; yedinci ve sekizinci
yüzyıldaki Arap fetihlerinin sonucu olarak Akdeniz’in kapanması, büyük
ticareti, parasal ekonomiyi söndürmüş ve antik kent ağının ölümünü harekete
geçirmiştir. Onuncu yüzyıldan itibaren toparlanma başladığında, komünler
yeniden doğmuştur. Maurice Lambard da Antik Site ile ortaçağ kenti arasında
bir kopuş yaşandığını iddia etmektedir. Buna karşın tarihçiler, antikite ve
ortaçağ arasındaki kentsel sürekliliğin varlığını iddia etmekte inat etmişlerdir
(Kılıçbay, 1993: 104) .
Marc Blonc’a göre ortaçağ kenti, gerçekten tipik özellikleri itibariyle
antik kentten derinlemesine farklılaşmaktaydı. Çok daha saf bir şekilde tüccar
ve zanaatçı olan ortaçağ kenti çevresindeki kırlardan net bir şekilde ayrılmıştı
(1983: 461-462).
Gerçekte komünler bir sebepten değil (ticaretin gelişmesi) birçok
sebep ve amillerden doğmuştur. Site nasıl ki ilkçağın ihtiyaçlarından ve
bünyesinden çıkmış ise, komün de ortaçağdaki muhtelif etkilerin ve amillerin
doğurduğu bir yapıdır (Onar,1996: 24). Komünler teşkilat ve istiklalleri farklı
olmakla beraber onbirinci yüzyılda Avrupa’nın hemen hemen her tarafında
ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunların bir kısmı İtalyan komünleri gibi tam bir
otonomiye sahipti. Bir kısmı ise yarı bir otonomiye sahipti. Komünlerin
teşkilat yapıları da bir birinden oldukça farklıdır, bir kısmı doğrudan doğruya
halk veya halkın seçtiği organlar tarafından yönetilirken, bir kısmı da bazı
ailelerden oluşan bir aristokrasi tarafından idare ediliyordu.
Onuncu yüzyılda ticaret ve endüstrinin zenginleştirdiği yeni kentler,
ilerleme, kar etme ve giderek özgürlük ve eşitlik gibi değerler üzerine kurulan
bir ideolojinin merkezi oldu. Şehirler ticaretin genişlediği yerlerde İtalya ve
Hollanda’da ilk kez ortaya çıkmış (Huberman, 2003:37), ve komşu bölgelerle
SAYIŞTAY DERGİSİ ● SAYI: 60
139
Küreselleşme Sürecinde Kent “Antik Site’den Dünya Kentine”
birlikte çok sınırlı sayıda yerlerde gelişmiştir (Pirenne, 1994: 106). Ticaretin
gelişmesi devam ettikçe yol kavşaklarında, nehir ağızlarına ve toprak eğiminin
elverişli olduğu yerlerde de şehirler oluşmuştur. Ticaretin gelişerek örgütlen-
meye başlaması, gezgin tüccarları sabit noktalara yerleşmeye zorlamıştır.
Böyle yerlerde genellikle “katedral” ve “burg” denilen saldırı karşısında
sığınabilecek yerler bulunuyordu. Tüccarlar dinlenmek ve korunmak için
kalelere ya da bir katedralin gölgesine sığınırlardı. Bu yerlerde toplanan
tüccarların sayısı artınca bir “fauburg” ya da “burg dışı” da oluştu. Çok
geçmeden “fauburg” “burg’un” kendisinden daha önemli oldu. Fauburg’da
koruma arayan tüccarlar surlarla kasabalarını çevrelediler. İnsanlar bu faal,
büyüyen yerleşimlerde hayata yeniden başlamak üzere eski malikâne köylerini
terk etmeye başladılar. Büyüyen ticaret şehirlerde iş olanağı yarattı, onlar da iş
bulmak için şehirlere geldi (Huberman, 2003: 38). Kente gelenler, özellikle de
ticaretten zenginleşenler öncelikle kentte loncaları kurdular ve feodal beylere
karşı haklarını savunmaya başladılar (Görmez 1997: 24).
Başlangıçta kent; senyör, piskopos gibi bir ya da birkaç senyörün
bölgesi üzerinde kurulmuş olan bu kentlerin sakinleri, yani burjuvalar
2
kentlerin ilk sahipleri ile bazen savaşarak bazen de anlaşarak farklı bir
oluşumun ortaya çıkmasına ön ayak oldular.
Ortaçağ kentleri zenginleşip
kuvvetlendikçe, tüccarlar ve kent halkı bazen merkezi devletle birlik olarak,
bazen de Kiliseye karşı savaşarak beratlarını (charte
3
) aldılar (Görmez, 1997:
25). Bu “charte”leri ile yargısal ve yönetsel özerkliklerini elde ettiler.
Bu gelişmeler Avrupa’nın her yerinde aynı tarihte ve aynı biçimde
olmamıştır, 1050’lerden 1450-1500’lü yıllara kadar olan süre içinde çeşitli
kentler feodal rejimlerden kurtulup yeni bir yönetim biçimine kavuşmuşlardır
(Görmez, 1997:25).Komünlerin gelişiminde kralların burjuvaziyi, feodal beylere
karşı desteklemesi önemli rol oynamıştır. Ancak kral ve senyörler, keyfi hareket-
lerine suiistimallerine engel teşkil eden komünlerden memnun değildi (Onar,
1936: 25). Diğer taraftan kral ve senyörün maddi kuvvetleri ile her zaman
çatışmayı mümkün ve menfaatine uygun görmeyen komünler, bunlara birtakım
menfaatler sağlayarak kendilerini bunlara müdafaa ettirme yolunu seçmişler-
dir. Kral ve senyör de zengin ve kalabalık şehirlerden temin edeceği menfaati
düşünerek şehirlerin otonomilerine uygun davranmış ve onları himaye etmiştir.
2
Ticaretle zenginleşen ve güçlenen orta sınıf
3
Bu dönemde kentin kuruluş simgesi kraldan ya da feodal beyden alınan “charte” dir.
SAYIŞTAY DERGİSİ ● SAYI: 60
140