İLKELLERİN BİLİNMEYEN DÜNYASI
Dünya üzerinde gelmiş geçmiş eski uygarlıklardan, belki de en az incelenmiş
ve haklarında en az bilgi sahibi olunanların başında; Eski Amerika
Kıtası’ndaki uygarlıklar gelir.
Bir arkeoloğun sağlam sonuçlara ulaşabilmesi için, yerinde inceleme yapma
mecburiyeti vardır. Arkeolog masa başında çalışamaz. O gidecek, araştıracak,
kazacak, çıkartacak ve bundan sonra masasının başına geçip, elde ettiği
sonuçları orada değerlendirecektir… Eski Amerika Kıtası’ndaki araştırmalar
çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır:
Bunlardan birincisi; hızlı araştırmalar yapmaya engel olan, ülke
coğrafyasının çıkardığı doğal engellerdir. Burada Aztek, İnka, Maya gibi
uygarlıkların; arkalarında bırakmış olduğu bilgi izleri hayli semboliktir,
dolayısıyla anlaşılması da son derece güçtür. Araştırıcıların karşılaştıkları en
önemli zorluklardan bir diğeri de işte budur. Ancak zorluklar bunlarla da
bitmiyordu…
Bütün bu zorluklara, eldeki mevcut belgelerin, dökümanların, hatta pek çok
yapının, 1519 yıllarında başlayan İspanyollar’ın saldırıları sırasında yok olup
gidişi de eklenince, bu eski uygarlıkların izleri iyice örtülmüş oluyordu. Tüm
bu yıkımlar, İspanyolların Hristiyanlaştırma operasyonunun gerçekleşmesini
hedefliyordu. Zamanın piskoposu Diego de Landa şunları söylüyordu:
“İçlerinde sadece yalan ve şeytan işi şeyler bulunan çok sayıda resimli kitap
ele geçirdik. Ve hepsini yaktık. Bu, Mayaları çok etkiledi ve üzdü…”
Evet… Yaptıklarını aynen bu sözlerle dile getirmişti, Piskopos Diego de
Landa…
Aztek, İnka ve Mayaların, gezegenlerle, doğa etkinlikleriyle ve belki de en
önemlisi, kendi gelenekleriyle ilgili bilgileri içeren, belgelerin büyük bir
bölümü, malesef bu şekilde yok olup gitmiştir…
Bu büyük yıkımdan geriye ne kalmıştır diyorsanız?… Geriye kalabilen son
derece kısıtlı belgeler bile; ilkellik ve putperestlikle ilgili düşüncelerimizin
sınırlarını bir hayli zorlamaya başladığını söyleyebilirim. İşte onlardan birkaç
örnek:
MAYALAR’IN ASTRONOMİK BİLGİLERİ
1- Mayalar, Dünya’nın Güneş etrafındaki yörüngesini 365,2421 gün olarak
hesaplamışlardır. Bu rakam şu anda aynı yörüngeyi 365,2424 gün olarak
hesaplayan Gregoryen Takvimi’nden daha kesindir. Yapılmış olan en son uzay
araştırmalarında elde edilmiş bulunan sonuçlar, Mayaları haklı çıkarmıştır…
Uzay çalışmalarında bilgisayarlarla elde edilen sonuç 365,2422 idi.
2- Mayalar, gözlemlenmesi hemen hemen mümkün olmayan gökyüzü
hareketlerini de biliyorlardı: Dresten Kodeksi yaçıtlarında, çeşitli
gezegenlere, hatta çeşitli yıldızlara ait tanımlarla karşılaşmaktayız…
Dünya’nın Güneş çevresindeki dönüşünü bu kadar kesin bir doğrulukla
hesap edebildiklerini hadi aklımız şöyle ya da böyle alıyor diyelim…
Peki, bizim “ilkel” damgasını vurduğumuz bu insanlar, görmeleri mümkün
olmayan gökyüzü hareketlerinin nasıl biliyorlardı?
3- Dresten Kodeksi yazıtlarının, Onbirinci sayfasında Venüs gezegenine ait
tanımlarla karşılaşmaktayız. Venüs yılını 583,92 gün olarak hesaplamış olan
Mayalar, Venüs yörünge verilerini o denli iyi tanıyorlardı ki, 6000 yıl için
sadece iki saatlik hata yapmışlardı.
4- Dresten Kodeksi’nde ayrıca; Merkür, Jüpiter, Satürn ve Mars’a ait çeşitli
bilgilere de yer verilmiştir. Dresten Kodeksi’nin içindekiler bunlarla da
bitmiyor. Gezegenlerin birbirlerine karşı, hatta onların dünyaya karşı olan o
anki durumunu bile vurgulamışlardır…
Sözünü ettiğimiz bütün bu hesaplamaları, kafadan atarak bulabilmiş
olmalarının mümkün olmadığı ortadadır. Ayrıca şunu bir kez daha belirtelim
ki; bu kadar kesin sonuçların günümüzde dahi elde edilebilmesi, ancak uzay
araştırmalarında kullanılmış olan son model elektronik aletler sayesinde
mümkün olabilmiştir.
Piskopos Diego de Landa’nın tahrip hırsından geriye kalabilmiş olan
belgelerin sayısı ne yazık ki hiç de fazla değildir. Günümüze kadar gelebilmiş
belgeler, Madrid Kodeksi, Paris Kodeksi ve Dresten Kodeksi olarak
adlandırılmıştır. Tabii bir de bunlara, 18. Yüzyıl başlarında Rahip Francisco
Kısemen tarafından bulunarak tercüme edilen, Mayaların Kutsal Kitabı olan
Popol Vuh’u da ilave etmemiz gerekir. Madrid Kodeksi, Rahip Brasso
tarafından, İspanya’daki bir profesörden teslim alınmıştır.
Paris Kodeksi ise, 1860 yılında, Paris Ulusal Kütüphanesi’nin bir çöp
kutusunda bulunmuştur. Bugün kütüphane tarafından en değerli eser olarak
korunmaktadır.
Dresten Kodeksi’ne gelince… Kraliyet kütüphanesinin memuru Yohan
Kristiyan Götz tarafından, 1793 yılında, bir Viyanalı’dan çok ucuz bir fiyata
satın alınmıştır. Büyük bir olasılıkla, ataları bir zamanlar Amerika’da olan bir
İspanyol’dan miras kaldığı tahmin edilmektedir.
Paris Kodeksi’nin çeşitli kehanetlerden oluştuğu sanılmaktadır. Ancak ne tür
kehanetlerin söz konusu olabileceği henüz belirlenememiştir. Üstü kapalı ve
özel şifreli bir kodlama sistemiyle yazıldığı için, bu metinleri anlamak son
derece güç olmaktadır.
Madrid Kodeksi ise, yıldız fallarından ve bu fallara nasıl bakılacağının
rahiplerce yapılmış kullanma talimatlarından oluştuğu söylenmektedir. Eğer bu
doğruysa, yıldızlara bakılarak geleceğin okunmasının, Maya rahipleri için
oldukça önemli bir yeri vardı.
Tabii, günümüzde gazete köşelerinde çıkan burç fallarıyla ve tamamen
ticarete yönelik 900’lü telefonlar vasıtasıyla yapılan sahte astroloji
yorumlarıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan; aksine, gerçek astroloji
bilimiyle ilgili olan bilgilerdi bunlar. Pekçok değerli şey gibi; astroloji bilimi
de, günümüzde, bilgi sahibi olmayanların eline geçmiş ve dejenere olup
gitmiştir…
Dostları ilə paylaş: |