Memleket Hikâyeleri / Ayfer Tunç



Yüklə 7,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə43/66
tarix26.09.2018
ölçüsü7,9 Mb.
#70871
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   66

Pazar  var  o  gün.  Abla  pazara  gidecek.  Bettina’ya el  kol  işare­
tiyle  “İstersen  sen  de  gel,”  diyor.  Bettina  evde  kalmak istediği­
ni  anlatıyor.  Uyuma  işareti  yapıyor,  bahçede  derin  nefes  alma 
işareti yapıyor.
Bettina  çok  merakta.  68  hareketleri  başlayalı çok olmuş.  Pa­
ris gibi, Berlin sokaklarını da bir coşku, bir heyecan sarmış.  Kı­
zıl  Danny’nin,  Rudi  Dutschke’nin  filan  adları dilden dile  dola­
şıyor.  Hepsinin  gözü  de  Prag’da bir yandan.  68 gençliği dünya­
yı  değiştirebileceğine  inanıyor.  Ağustosa  gelindiğinde  Sovyet 
tanklarının  Prag  sokaklarını  umutlarıyla birlikte  çiğneyeceği­
ni bilmiyorlar henüz.
Arkadaşlarıyla  Berlin  sokaklarında  gösteriden  gösteriye  ko­
şarken  sevgilisi elinde bir çift  İstanbul biletiyle geldi bir  gün.
“Hadi  hazırlan,  Türkiye’ye  tatile  gidiyoruz,”  dedi.  “Önce  İs­
tanbul,  sonra  bizimkiler, sonra  da  İzmir filan.”
“Ne  tatili?  Devrim  olacak,  tarih yazılıyor!”  dedi genç  kız.
Ama  sevgilisinin  bu  taraklarda  bezi  yok,  devrim  mevrim 
umurunda değil.
“Sen  tatile gittin diye devrim  duracak değil, merak  etme,”  de­
di.  Hafiften  de  dalga  geçti.  “Döndüğümüz  zaman  alırsın  kızıl 
bayrağını,  çıkarsın gene  sokağa.”
Bettina  önce “Gelemem,”  dedi, ama  aklı  fena  halde çelınmiş- 
ti.  İstanbul  onun  için  açıl  susam  açıl  gibi  bir  şey.  Bir  kapıdan 
geçiyorsun,  bir anda  zaman  da  zemin  de  değişiyor.  Sonuçta bi­
raz utanarak tatili seçti.
Gerçi  İstanbul’u  beklediği  gibi  bulmadı  pek.  Evet,  zaman 
başka,  daha  doğrusu  birkaç  zaman  iç  içe  bu  ülkede.  Bir sokak 
ortaçağı yaşarken bir  diğeri  eh,  biraz gayret ederse  gerçek  za­
manın  paçasına  yapışabilir.  Ama  zemin hiç  de  Binbir Gece Ma- 
sallarin ı
  andırmıyor.  Bu  ülkede  öyle  sandığı  gibi  iri  siyah  göz­
lü  peçeli  kadınlar, deve  kervanları filan yok.  Ama gene  de  hoş­
landı,  her  şeye  uzun  uzun  bakıp  anlatacak  şeyler  biriktirmeye 
çalışıyor.
Sevgili  Bettina’yla  evlenip  mutlu  olmasının  mümkün  olma­
dığını  biliyor.  Kızın  aklı  devrimde, şunda  bunda.  Dergi,  gazete 
çıkarsın,  anarşistlerle  gösterilere  katılıp  sesi  kısılana  kadar  ba-
163


girsin.  Oysa  genç  adamın  niyeti  mühendis  olup  dönmek,  ağır­
başlı  bir Türk  kızıyla  evlenip  çoluk çocuğa  karışmak.  Bettina’yı 
da  aşkından  öldüğü  için  filan  değil,  doğduğu  şehre  gösteriş  ol­
sun  diye getirdi,  şehir Avrupalı  bir kız  görsün yanında,  üstelik 
sarışın ve  güzel.
Babası Bettina’ya çok iyi davrandı,  elini öptürmek  istedi.  Bet- 
tina  da  baktı  sevgilisi  nasıl  yapıyor,  aynısını  yaptı.  Çok  garip 
buldu  ama  babanın  haşır  huşur,  eğri  büğrü  elini  öpmeyi.  Baba 
oğluna  bu  Alman kızıyla  ciddi  olup  olmadığını  sordu,  cevabını 
beklemeden de  “Müslüman  olursa  mesele  yok,”  dedi.
Abla komşularıyla gittiği pazarda durmadan Bettina’yı anlatı­
yor.  Her  gün  banyo  yaptığını,  üç  dili  şakır  şakır  konuştuğunu, 
deli gibi  kitap  okuduğunu  filan.  Kadınlar  da bir meraklı,  evle­
necekler  mi,  nerede  oturacaklar,  kız  ne  zaman  Müslüman  ola­
cak  diye  soruyorlar.  Abla  hepsine  cevap  yetiştiriyor.  “Durun 
bakalım,  ikisi  de çok genç daha...”
Pazardan  dönerlerken  evlerinin  çevresindeki  hareket  abla­
nın dikkatini çekiyor.  Millet akın akın geliyor. Koşuşmalar, ko­
nuşmalar,  gülüşmeler.  Manzarayı  görünce  başından aşağı kay­
nar  sular  boşalıyor.
Bettina  güneşi  görünce  coşmuş.  Bikinisini  giyip  evin  büyük 
geniş  bahçesine  çıkmış.  Yere bir  havlu  sermiş,  güneş yağını sü­
rüp  uzanmış,  kitabını  okurken  de  uyuyakalmış.  Alçak  tahta 
perdenin üstüne sıralanan bir yığın adam bikinili Bettina’yı sey­
retmek  için birbirlerini eziyor.  Hepsi kara bıyıklı, gözleri yuva­
larında  dönen  bu  adamların  ağızlarından  çıkan  sözleri  duyun­
ca  abla  şok  geçiriyor.
İçeriye koştuğu gibi bir çarşafla çıkıyor dışarı, Bettina’yı sarıp 
sarmalayıp  eve sokmaya çalışıyor. Uykusundan uyanan kız  bir­
den yığınla adamın kendisine baktığını, üstelik  hiç  de  hoş  bak­
madıklarını  görüyor.  Başta  pek  korkmuyor,  hatta  sinirleniyor 
ablaya,  üstünü  çarşafla  örtmesini  engellemeye  çalışıyor.
Abla  “Allah  aşkına  gir içeri!”  diyor.  Ağlayacak  neredeyse.
Bettina  ablanın  derdini  anlıyor  anlamasına  da  kabul  etmek, 
boyun eğmek istemiyor. Yanlış  bir şey yapmadığını düşünüyor, 
içeri  girmesi  için  bir neden yok.
164


Abla  oğlunu  daireye gönderiyor,  bu  heriflerden  biri  içeri  gir­
meye,  Allah muhafaza,  tecavüz  etmeye  filan  kalkmadan  kocası 
gelsin.  Çocuk  koşarak babasına haber vermeye gidiyor. Adam­
ların  arasından  geçmiyor,  yan  evin  bahçesine  atlıyor,  oradan 
sokağa çıkıyor.
Bettina  içeri  girmemekte  ısrar  ediyor,  hâlâ  tartışıyor  ablayla. 
İkisi de birbirlerinin dilini anlamıyorlar.
“Burası Almanya değil!”  diye bağırıyor abla.
“Hayvan bunlar!”  diye bağırıyor Bettina.
Adamlara dönüyor, elini kolunu sallayıp bağırdıkça, adamla­
rın yüzlerindeki yılışık  gülümsemeler  daha  da  yayılıyor.  Ağız­
larından çıkan sesler hayvani bir  tona bürünüyor.  Bettina  o  za­
man ürküyor.  Bu  korkunç bakışlı adamlar insandan çok güruh 
gibi görünüyorlar gözüne, sanki milyonlarca böcek önlerine çı­
kan  her engeli  aşarak yaklaşıyor.
İçlerinden  birinin  bahçeye  atlamasıyla  Bettina’nın  içeri  kaç­
ması  bir  oluyor.  Pencereleri  kapatıp,  kapıları  kilitliyorlar,  per­
deleri  çekiyorlar.  Ablanın  sırtından  ter  boşanıyor;  masa,  san­
dalye  eline  geçen  her şeyi  kapının  önüne  yığarken  kalbi  güm­
bür  gümbür  atıyor.  Adamlar  çekip  gidiyor,  ama  en  serseri  kı­
lıklısından  bir-iki  herif bahçeye  giriyorlar,  pencereye  vuruyor­
lar,  korkunç  laflar edip pis  pis  gülüyorlar.
“Ah bir telefon  olsaydı!”  diye  hayıflanıyor  abla.
Tuhaf,  o  en  korkutucu  anda  Bettina’nın  ayak  tırnaklarının 
hepsine  değil, sadece ayak başparmaklarına kırmızı oje sürmüş 
olduğuna dikkat ediyor,  sebebini sonra düşünmek üzere zihni­
ne  kaydediyor  bunu.  Dil  bilse  de  sorsa,  Bettina  başparmak  dı­
şındaki  tırnaklarının  çok  biçimsiz  olduğunu,  hepsini  boyarsa 
ayaklarının  çirkin  göründüğünü  söyleyecek.  Keşke  sorabilse, 
bir bakma bilgisi kazanır böylece.
Bettina  bu  korkunç  adamların  bir  araya  gelişlerindeki  şid­
det  kokusunu  iliklerine  kadar  hissediyor.  Dişleri  birbirine  vu­
ruyor  korkudan.  Direnmeye,  geri  adım  atmamaya  inanan  Bet- 
tina'nın  inançları  sarsılıyor.  Bu  adamlardan  kaçmak,  içeri  gi­
rip  kapıyı  kilitlemek zorunda kalmış olmasını  hayatı  boyunca 
unutamayacak.
165


Yüklə 7,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə